mesela sözlükte kötü bir ününüz vardır, bunu temizlemek için hesabınızı kapattırıp yeniden üye olursunuz, yeni bir başlangıç yaparsınız.
veya benim durumumdaki gibi her yerde aynı nicki kullandığınız için arkadaşlarınız falan herkes öğrenmiştir sözlük hesabınızı. bu yüzden rahat rahat entry giremiyorsunuzdur.
işte ikinci şey başıma geldi. rahat rahat entry giremiyorum amk. yöneticilere mesaj yolluyorum "abey bu silinmeden ikinci hesap alabilir miyim?" diye. şimdi 7. nesil bir hesabı da silmek içimden gelmiyor. o kadar da entrym var. ama yöneticiler bir iplemedi beni gitti. zall'a mesaj yolluyorum, hiiiiç, adam oralı olmuyor.
neyse, galiba bir hesap silinmeden yeni hesap açamayacağız (tabii çaktırmadan yapamazsak).
bu bana ders oldu. artık bu tarz sitelerde her yerde kullandığım bir nicki kullanmayacağım.
bu 7. nesil hesabı da özleyeceğim gerçi. ühühühühü...
kendilerine özendiğim elemanlar. bazı videoları gerçekten çok komik oluyor. ben de onlar gibi sokağa çıkıp bağdat caddesinde falan bunları yapıp videoya çekmek istiyorum, emmeee türkiye'de nasıl karşılanır bilemiyorum.
nasıl olurdu bunların türk versiyonu acep? gaz veren olursa yaparım. *
bazı insanların ezanı "keyif yapmak" için dinlediğimizi düşündüğünü öğrendiğimiz başlıktır.
ezan sadece namaza çağrı değildir, bir semboldür aynı zamanda. bu ülkenin sahiplerinin kim olduğunun anlaşılması için. her memlekette bu tarz semboller var. islam ülkelerinde de ezan var.
zamanında sushico'da "kızartılmış" versiyonunu denemiştim. tam olarak bizim kıymalı böreğimizin tadında. tabii bunu türkiye'deki çin lokantalarını göz önünde bulundurarak diyorum.
ya bilerek açmıyor, ya da telefonu kullanamayacak kadar gerizekalı.
böyle bir kaç tane arkadaşım var. herifleri ne zaman arasam ulaşamıyorum. yani onları her aradığımda resmen içimden "açmayacak ama neyse, arayayım" diyorum. amk bu kadar piçlik olur mu?! herifleri arıyorum, 1 hafta sonra tekrar arıyorlar. "duymamışım, o sırada uyuyordum, telefonu kaybetmişim" vb. bahaneler sunarlar.
ve bunu tam da buluşacağımız gün yaparlar. konuşuruz "pazartesi günü buluşalım" falan diye. her şey hazırlar, buluşma saatinde telefonu açmazlar. 30 defa ararsın. 3 gün sonra "kanka işim çıkmıştı" derler. ulan göt herif, arayıp da "işim çıktı ben gelmiyorum" demek çok mu zor?!
bir keresinde yine buluşma günümde puşt bir arkadaşım telefonu açmıyordu. inat ettim, en az 40 defa üst üste aramışımdır götü. çünkü bilerek açmadığını biliyorum. yine de açmadı ibne. aradan bir kaç gün geçtikten sonra aradı. biraz ağzını yokladım, bilerek açmadığını kabul etti piç.
hayatım bu götlerle uğraşmakla geçti. aramıyorum amk artık. 1 defa çaldıracağım, daha da aramayacağım. neredeyse hiç bir zaman ulaşamıyorum bu ibnelere. bazen şansa bala açıyorlar. ama onlar açana kadar da sabrım taşıyor. elimde kalacaklar, o olacak.
kibir denen duygunun insanlar tarafından daha da beğenilmeyi, daha da övülmeyi istemesinden dolayı, bunu alamadığında getirdiği duygu mutsuzluktur. kibri sayesinde mutlu olan insan yoktur. kibir ve gurur mutsuzluk getirir. çünkü günlük hayatta onur kırıcı bir çok şey başımıza gelir. kibirli bir insan bu olayları çok kafaya takar.
dolayısıyla kibirden kurtulmak diğer insanlarla daha iyi iletişim kurmamız için değil, daha iyi bir insan olmamız için de değil, daha mutlu bir insan olmamız için gereklidir. kibirden ve gururdan arınan ve aslında herkesin aynı derecede olduğunu fark eden insan daha iyi biri olur mu bilemiyorum ama daha mutlu olacağı kesin. çünkü değerini arttırmak ve başkaları tarafından beğenilmek için çabalamaz. çünkü ne yaparsa yapsın değeri artmayacak veya azalmayacaktır.
bir insan iyi de olsa kötü de olsa, akıllı da olsa aptal da olsa, fakir de olsa zengin de olsa, bedensel olarak güçlü de olsa sakat da olsa, çalışkan da olsa tembel de olsa, melek gibi de olsa sapık da olsa aynı seviyededir. kimse kimseden üstün değildir.
7 milyar nüfusa sahip insanlığın aslında tek bir kişi olması olayıdır. yani "7 milyar farklı insan yok, tek bir kişi var ve bu kişi herkesi kontrol ediyor ve bunun farkında değil" gibi bir düşünce.
bazen düşünmüyor değilim. böyle bir şey olamaz mı? belki de aynı kişiydik ve parçalara bölündük. olabilir mi? bilemiyorum ama kafam çorba oldu. aman yeni bir din çıkmasın da. *
ashton'a çok haksızlık yapıyor bu dizinin izleyenleri. ashton geleli 2 sezon olmuş. 2 sezon! dile kolay. ama millet hala facebook sayfalarında, orada burada "charlie back!!!!" diye ağlıyor. anlayamadım gitti. hadi charlie'nin gelmesini istiyorsun da ashton'a ne küfür ediyorsun. hadi 9. sezonun ilk haftaları böyle ağlasanız anlarım da, 2 sezon geçmiş be. hala anlayamadılar charlie'nin gelmeyeceğini. bir de ashton geldiği için charlie gitmiş gibi davranıyorlar. charlie gittiği için ashton geldi.
ashton geldi, iyi mi oldu kötü mü? ben artık daha fazla eğleniyorum ne yalan söyleyeyim. hafif the big bang theory tadı var artık. ashton'ın saf saf davranışları ve konuşmaları bile komik. charlie kendini özletiyor tabii ama tutup da 2 sene geçmiş bir şey için hönkürmenin lüzumu yok. dizi yeterince itin g*tüne sokuldu, artık daha deşmeyelim ve diziden zevk almaya çalışalım. charlie de dönmeyecek, ısrar etmenin de faydası olmaz. öpülmüş dötün davası olmaz.
herkese nasıl mesaj yolladığını anlayamadığım yazar. teker teker uğraşıyor mu yoksa bir tıkla herkese göndermenin bir yolu mu var? varsa ne ala, ama yoksa ne diye uğraşıyorsun birader herkese teker teker mesaj yollamaya? hayır yani ben kafaya takıyorum "adamın işi gücü yok mu? ne boş zamanı var bea" diye.
inan kızdığım için değil ama merak ediyorum. amacın ne dostum?! *
yeni bir modadır. atla, ayranla, zall'la, damacanayla ve daha demin gördüğüm ve telaffuz etmek istemediğim bir şeyle, yani aklınıza gelebilecek her şeyle yapılıyor.
hoş mu? komik mi? değil ama millet eğleniyorsa sorun yok. *
insanın en büyük kabusu, korkusu olma potansiyeline sahip bir durum. zaten fakir bir muhitte büyümüş biri bu duruma "nesi kabus bunun?" diyebilir ama küçüklüğünden itibaren nezih bir muhitte büyümüş biri sadece bunun nasıl bir keaaaabus olduğunu bilir.
herneysecime, bu durum iki arkadaşımın başına geldi. birine 2 sene önce, diğerine 1-2 ay önce. 1-2 ay önce bu duyguyu yaşamış ve şuan kartalın ara sokaklarında yaşayan atakan adlı arkadaşımın psikolojisi bitmiş durumda. "kanka burada herkes bizim oranın 20 sene önceki halinden çıkmış. zaman makinesi anasını satayım. korkuyorum, kimseye bakamıyorum" diyor. onun o halini görünce insan daha bir tırsıyor.
neden mi? ulan çünkü bu durum benim başıma da gelecek büyük ihtimal. maddi bazı sıkıntılar var. şimdiden rüyalarıma giriyor. doğduğumdan beri yaşadığım şu yeri bırakmak. hem de 20 kat daha boktan bir yere karşı bırakmak.
sözlük bana para bul lan allah'sız... hatta daire bul, ama komisyon alma. o kadar param yok. ühühühühü...
ubisoft'un Ps3 (move), xbox 360 (kinnect) ve wii için geliştirdiği bir oyundur.
Oyun gerçekten eğlenceli. Daha önce "everybody dance" diye bir move oyununu oynamıştım. O daha kolaydı. Ancak bunda figürleri yapacağım diye neredeyse kolum yerinden çıkıyordu anasını satayım!
Bir de oruçlu oruçlu oynamamak lazım. adamı beter yapıyor. Hayır oynamaya başlayınca bırakamıyorsunuz.
Bunun dışında bu oyunu ilk oynayışım büyük bir "fail" ile sonuçlanmıştır. oynamaya başladım, haliyle bayağı terledim. Sonunda "ulan nasıl olsa evde tekim" deyip üstümü çıkarıp oynamaya devam ettim. bu sırada balkon kapısı, camlar falan açıktı. yediğim rüzgarla isal oldum. Evet, beni isal yaptı bu oyun! aklımda "just isal" olacak bu oyun bundan böyle!
psn'de 50 liradır. alınız dostlar. şarkıları just dance 4'e göre daha güzel bence.
not: lan şimdi aklıma bir şey daha takıldı. camlar açık olduğu sırada yan binalardan biri görmüş müdür lan benim o halimi? düşünsenize, evin içinde, çıplak bir herif abuk subuk hareketler yapıyor. Vıyyyy, kıl oldum iyice.
Hayaletleri gören, bu yeteneği yüzünden başı türlü belalara giren bir veledin başından geçen komik, eğlenceli olayların anlatıldığı anime.
oldukça şirin ve samimi bir animedir. hatta benzeri olan diğer animelerdeki veya filmlerdeki gibi baş karakter olan çocuk bu yeteneğini milletden saklama gereği hiç duymaz. Herkese "ben hayaletleri görüyorum layn!" diye durumunu anlatmaya çalışır. Tabii bir kaç kişi dışında onu ipleyen olmaz.
izlerken sanki olaylar Türkiye'nin bir köyünde geçiyormuş gibi geliyor insana. Çünkü animedeki köy hayatı Türk köy hayatını o kadar andırıyor ki. Alaturka tuvaletlerinden tutun, karakterlerin davranışları tam Türk gibi. izlerken hiç yabancılık çekmiyor insan. Baş karakter ichiro da tam sürekli yaramazlık yapan Türk veledi gibi. Annesi de tam Türk annesi gibi.
Komik bir anime. izlediğim en komik 2-3 animeden biridir. ilk 3'e rahat girer tabii.
Beklentilerin üstünde çıkan bir bulmaca oyunu.
Ps plus'a çıkınca "nasıl olsa beleş, ne kaybedebilirim ki?" diyerek indirdim. Normalde bulmaca oyunlarını hiç sevmem. Ama Catherine, aman Allah'ım! Gerçekten iyi bir oyundu!
Oyun ign'den 10/9 almış. Bunu ilk gördüğümde şaşırdım çünkü oyun çok sıradan görünüyordu. Ama oynadığım en sıra dışı oyunlardan biriydi. Ama bunun sebebi tabii ki oynanışı değil! Senaryosu!
Yaklaşık 40-50 dakika oynuyorsunuz. Daha sonra 20-30 dakika arasında değişen sinematikleri izliyorsunuz. 20-30 dakika sinematik izlemek gözünüze korkutucu gelebilir, ama ben hiç bir oyunun sinematiklerini bu kadar eğlenerek izlememiştim. Senaryosu çok güzel. Komedi ögeleri de taşıyor. Zaten çok ağır bir ingilizcesi yok oyunun. Ortalama bir ingilizce ile anlayacağınızı düşünüyorum.
Herkese hitap eder mi bilmiyorum. Şahsen bulmaca sevmeyen beni kendine hayran bırakmıştır. Oyunun konusuna da uygun olarak oyunu hep geceleri oynadım. (Vincent reisin uyku saatinde) * Ve bitirdiğim zaman içimde ciddi anlamda bir boşluk oldu. "Yarın gece ne oynayacağım?" dedim. Elimde oynanmamış tonla oyun vardı, ama ben yine de bu boşluğa düştüm. Ben kolay kolay bu boşluğa düşmem. Uncharted 3 bile beni bu boşluğa düşürmedi. Gerisini siz düşünün.
Kısacası; Ps3 veya xbox sahibiyseniz almanızı tavsiye edeceğim bir oyun. Oynanışı da çok eğlenceli, ama senaryosu ayrı güzel.
Karşı cinse sorular sorup, bilgi edinme amaçlı kullanılan site. Ancak uyarmalıyım ki pek bir faydası yok. Çünkü site üyelerinin %95'i falan asosyal, pc başında hayatını geçirenlerden ibaret. Yani "sevgilimle aramda x geçti ne yapmalıyım?" veya "hoşlandığım biri var nasıl açılmalıyım?" tarzı sorular sormayın. Çünkü bunu onlar da bilmiyorlar. ama yalan yanlış bir sürü bilgi veriyorlar. Ha kötü niyetli değiller, ama saflar. Hayat ile ilgili bir şey bilmiyorlar. Tahmini cevap veriyorlar. Bu yüzden pek işe yarar bir site olduğunu düşünmüyorum. vakit öldürmek, eğlenmek için ideal ama.
Ben de işi iyice dalgaya vurdum. işin tuhaf yanı sorularımı ciddiye almaları. Dur bakalım bu nereye kadar sürecek.
ilk sezonunun ikinci yarısı beni oldukça sıkmıştır. Yani şu alman eleman gidince biraz baydı. Ama enteresan bir şekilde kendini izletmeye devam etti.
2. sezonu olan paris-hen'in ilk bölümü ise bombadır. gerçekten, bundan önceki 23 bölümü göz önüne aldığımızda en iyi bölüm denebilir (diğer bölümleri izlemediğim için yorum yapamayacağım). hele restoran sahnesi, allah'ım allah'ım! *
romantik-komedi-müzik animesi diye geçse de, romantizm yok denecek kadar az. daha çok müzik animesi, ondan sonra ise komedi. romantizm? şahsen 2. sezona yeni geçtim ve öyle bir şey göremedim.
ama bu 2. sezon çok iyi olacak galiba. durmak yok, izlemeye devam! gyabooooo!