"öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır" demişti ulu önder yıllar önce. aslında öğretmenlerden çok onlara değer vermesi gereken kişi ve kurumlar içindi belki de bu mesaj asıl olarak. hoş, artık şahsının bile hiçbir ölçü olmadan fütursuzca eleştirilebildiği bir döneme geldiğimizi düşünürsek, söylediği sözler ne derece etki ediyor insanlarımıza orası da ayrı bir mevzu ya neyse. netice olarak durum artık o kadar vahim bir hal almıştır ki şu anki öğretmen ve vekil maaşlarını karşılaştırmak için hiçbir benzetme ögesi ölçüt alınamaz boyutlara gelmiştir. hani dağlar kadar fark var flan denir ya, yok.
artık bu iki grup arasındaki farkın dağla, bayırla, ovayla bi ilgisi kalmamıştır. kimsenin aldığı paranın bir diğeri için önemi yok ama bu ülkenin geleceğini kasaplarla, bakkallarla, topçularla, popçularla, vekillerle inşa edemezsiniz. bir ülkenin yarını gençlerdir ve o gençleri de o ülkeye her anlamda hazırlayacak olan öğretmenlerdir, öğretmenler. üç kuruş paraya çalıştırılan, yaşamı boyunca oradan oraya koşuşturulan, her şeye rağmen toplumdaki en düşük statüye sahip olan, buna rağmen bıkmadan usanmadan var gücüyle çalışan, 5000 bin lira maaşı beğenmeyerek kendine %100 zam yapan adam(?) değildir öğretmen, sadece geçinebilecek kadar, kendini ekonomik sıkıntılardan sıyırarak kendini tam anlamıyla hedef kitleye vermeyi arzulayan insandır öğretmen.
bu tür anektodlar geçtikçe kendisine ve o döneme olan özlemimiz artmakta fakat bu konuyu da m. kemal'le ilgili bir anıyla sonlandırmak gerekirse, meclisin açılması ve cumhuriyetin ilanından bir süre sonra paşanın yanına bir çalışma arkadaşı gelir ve şöyle der: efendim arkadaşlar uzun zamandır zam talebinde bulunuyorlar, bu konuyla ilgili bir düzenleme yapmadık, bu aralar istekler biraz yoğunlaştı. ne yapmamızı önerirsiniz. ne kadar verelim?
m.kemal: (biraz düşündükten sonra) ne yapıyorsanız yapın ama öğretmen maaşını geçmesin.
yıl 2011. durum : yazık ki ne yazık...
kadınların küçük yaşlardan itibaren sahip oldukları, türe özgü olduğunu düşündüğüm halleri. nitekim dergi, gazete vb ortamlarda "erkekleri etkilemenin n tane yolları gibi abuk sabuk başlıklar görürüz ama aynısı kadınlar için nerdeyse hiç yoktur ya da çok nadirdir. zira ne istedikleri insanlık tarafından bir türlü standardize edilememiştir. ne seversiniz ki siz? kiminiz delice sevilmek ister, kiminiz hemen sıkılır, boğulur aşırı sevgiden. kiminizi okşar kıskanılmak içten içe, kiminiz için de ayrılık sebebidir kıskançlık. üzerine titreyince adamı baskıcı yaparsınız, biraz serbest bıkakınca "beni eskisi kadar sevmiyosun" olur. kimileri dürüst adam yok diye bağırırken, bi taraftan da "ama sen çok da dürüstsün deyip karşısındakini terk edebilen bi organizmadan bahsediyoruz burda.
bu konuda en çarpıcı söz de yine ulu önderden gelmiş bi çok konuda olduğu gibi:
"koca orduyu idare ettim, bir kadını idare edemedim" ..
berkant'ın samanyolu adlı şarkısının fenerbahçe için düzenlenen güftesinin bir dizesi. gerçek fenerliyim diyen kişinin sevgiliye duyulan tutku misali iliklerine kadar hissederek dinlediği bir parça.
fenerbahçe, beşiktaş, trabzonspor, sivasspor, istanbul büyükşehir belediyespor, manisaspor, mersin idman yurdu ve giresunspor.
3 temmuz'dan bu yana ülke çapında gerek kamuoyu gerek medya tarafından kapsamlı olarak fenerbahçenin üzerine yıkılmaya çalışılan, bu bağlamda uefa'nın sözde sıfır tolerans gerekçesi ile fenerbahçenin şampiyonlar liginden men edilmesi ile sonuçlanan ve akabinde sözüm ona temiz trabzonsporun fenerbahçenin yerine organizasyona alınmasıyla takip edilen operasyon.
insanların film izlerken kendisini gaza getiren sahnelerin vazgeçilmez içeriği etkileyci fon müzikleridir. kimi zaman kişiyi gaza getirir, kimi zaman hüzünlendirir, kimi zaman da güldürür. hani iki sevgili ayrılmadan son kez birbirine bakar sonra pat diye emre aydın- hoşçakal verilir ya arkadan sonra kızlar başlar hüngür hüngür ağlamaya. insanlar üzerinde en az sahne kadar etkisi vardır iyi bir müziğin.bir başka sahnede sevgilisi tarafından terkedilen elemanın bir elinde kadehi bir elinde sigarasıyla salaş bi mekanda demlenenirken aniden orhan baba girer araya bir teselli ver diyerek. ah ulan ah deriz. hababam sınıfı haytalarının güne uyanırken ya da yaptıkları haylazlıkları izlerken o hareketli jeneriğin duygularımızı yoğunlaştırmadaki etkisi yadsınamaz bir gerçek.
işte hep düşünmüşümdür böyle acaba gündelik yaşamda da insanların en ihtiyacı oldukları anda bu tür fonlar verilse nası olurdu diye. aslında çok kıyak olurdu be. yolda salına salına pervasızca yürürken bi pinhani- ben nası büyük adam olucam çok iyi gider mesela. ya da ılık bir akşamüstü dolanırken sahilde hali hazırda bir de sigara yakmışken, dario moreno haykırsa deniz ve mehtap diye. lan hakketen çok iyi olur be. neyse napalım biz de kulaklık vs idare artık..
Aşk herkesin farklı alfabeleri kullandığı, fakat hep aynı dilleri konuştuğu, hiçbir tanımının ardından cümlesinin noktayla bitirilemediği; virgüller,soru işaretleri, ünlemler ve en nihayetinde de tüm yarım bırakılmışlıklara hitaben üç noktalarla dolu bir... sahi neydi aşk?
galatasaray'ın maçlarını oynadığı, nerde boş beleş insan hepsinin toplandığı, ısrarla milli maç verilmesin uyarılarına rağmen inatla anadoludaki stadlara tercih edilen sirk bozması stadyum.