türkiye'de hala christmasla karıştırılan defalarca öyle olmadığı belirtilmesine rağmen bazı kuş beyinlilerin hala ısrarla christmas demeyi sürdürdüğü gün. christmas hristiyanlarca 24 aralık'tan itibaren tamamen dinsel nitelikli olarak kutlanan etkinlikleri kapsar. avrupada da zaten önemsenen asıl tarih 24 aralık'tır. bizim yılbaşının da asıl karşılığı illede bilmişlik taslayıp araya ingilizce serpiştircem meraklıları için new year eve' dir. özenti milletimizin de avrupakilerden çok daha çılgınca ve coşkuyla kutladığı gece.
her şeye "he he" dersin. arada dinliyomuş gibi yapmak için "hadi ya, gerçekten mi" gibi seni konuşmaya sözde dahil eden onaylama tepkileri verirsin. üç beş de jest mimik patlattın mı tamamdır.
tamamen yanlış bir kıyas. doğrusu şöyle olmalıdır ki: fenerbahçe vs diğerleri. g.saray da ancak o diğerlerinin içinde bir parça olarak durabilir fenerbahçenin yanında.
bunlardan herhangi birinin sırasını unuturum belki diye cebinde muhakkak "ilk buluşmada uyulması gereken kurallar" kitapçığını taşımalılar. (?) kafanıza göre takılın kızlar. yok öyle bişey en çok hoşa giden doğallıktır. basmakalıplıktan uzak olsunlar yeter.
orada asıl belirtilmek istenilenin sporun cumhuriyeti olduğunu anlamayan kıt beyinlerin iki de bir gündeme getirdiği durum. evet fenerbahce futboldan basketbola, tenisten atletizme, yelkenden küreğe vs birçok alanda faaliyet gösteren ve hemen her alanda zirveye oynayan bir spor cumhuriyetidir türkiyede!
genelde kızların olabileceğine inandığı durumdur ama bana göre neredeyse imkansızdır. tabi ki ilişkinin boyutu da önemli. üç beş günlük takıldığın biriyle görüşmeyi sürdürmek ya da sürdürmemek hiçbir şey ifade etmeyebilir ama evlilik aşamasında ayrılan insanlar için sürdürülmesi yersiz, anlamsız ve mümkün olmayan bir durum. sevdiğin insanla aslında ya hep ya hiç durumunu yaşarsın. ya sonuna kadar gidersin olmazsa da tamamen biter ortası yoktur. zira sevgili ve dost tamamen farklı kavramlar olup birbirlerinin yerini almaları sağlıklı değildir.
adamlar gizli bi operasyonda düşmanı susturucu takarak öldürür. susturucuyu ses çıkarmasın diye silaha takarlar ama ne hikmetse aletin işlevi genişler ve öldürülen adam da sanki ona susturucu takılmış gibi ses çıkaramaz.
her ne kadar kimileri vatan hainliğiyle suçlasa da aslında vatansever bir insandır. en büyük hatası ulaşılması neredeyse imkansız olan idealleri olması ve önüne geçemediği hırsı.
"öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır" demişti ulu önder yıllar önce. aslında öğretmenlerden çok onlara değer vermesi gereken kişi ve kurumlar içindi belki de bu mesaj asıl olarak. hoş, artık şahsının bile hiçbir ölçü olmadan fütursuzca eleştirilebildiği bir döneme geldiğimizi düşünürsek, söylediği sözler ne derece etki ediyor insanlarımıza orası da ayrı bir mevzu ya neyse. netice olarak durum artık o kadar vahim bir hal almıştır ki şu anki öğretmen ve vekil maaşlarını karşılaştırmak için hiçbir benzetme ögesi ölçüt alınamaz boyutlara gelmiştir. hani dağlar kadar fark var flan denir ya, yok.
artık bu iki grup arasındaki farkın dağla, bayırla, ovayla bi ilgisi kalmamıştır. kimsenin aldığı paranın bir diğeri için önemi yok ama bu ülkenin geleceğini kasaplarla, bakkallarla, topçularla, popçularla, vekillerle inşa edemezsiniz. bir ülkenin yarını gençlerdir ve o gençleri de o ülkeye her anlamda hazırlayacak olan öğretmenlerdir, öğretmenler. üç kuruş paraya çalıştırılan, yaşamı boyunca oradan oraya koşuşturulan, her şeye rağmen toplumdaki en düşük statüye sahip olan, buna rağmen bıkmadan usanmadan var gücüyle çalışan, 5000 bin lira maaşı beğenmeyerek kendine %100 zam yapan adam(?) değildir öğretmen, sadece geçinebilecek kadar, kendini ekonomik sıkıntılardan sıyırarak kendini tam anlamıyla hedef kitleye vermeyi arzulayan insandır öğretmen.
bu tür anektodlar geçtikçe kendisine ve o döneme olan özlemimiz artmakta fakat bu konuyu da m. kemal'le ilgili bir anıyla sonlandırmak gerekirse, meclisin açılması ve cumhuriyetin ilanından bir süre sonra paşanın yanına bir çalışma arkadaşı gelir ve şöyle der: efendim arkadaşlar uzun zamandır zam talebinde bulunuyorlar, bu konuyla ilgili bir düzenleme yapmadık, bu aralar istekler biraz yoğunlaştı. ne yapmamızı önerirsiniz. ne kadar verelim?
m.kemal: (biraz düşündükten sonra) ne yapıyorsanız yapın ama öğretmen maaşını geçmesin.
yıl 2011. durum : yazık ki ne yazık...
yanlış karşılaştırma. moğollar ne oranda barbardır bilemem de türkler barbar filan değildir. hiçbir zaman da olmamışlardır. avrupalıların bize yedirmeye çalışığı ancak bizim de onlardan daha çok yemeye hevesli olduğumuz aslında çok da bilinen gerçek şudur ki karadeniz'in kuzeyinden dogu avrupaya dogru büyük göç hareketinde bulunan türklerin (kavimler göçü) akınlarından kaçan ostrogotlar, vizigotlar, vandallar gibi gerçek anlamda barbar olan kavimlerin birbirini ite kaka avrupanın içlerine doğru ilerlemesi durumudur. çok temel bir tarih bilgisidir ayrıca.
ota boka ağlarlar. hatta ilk önceleri ağladıklarında sizi de etkilerler. çok duygusal bi insan olduğunu düşünürsünüz. hatta sizin için de ağlamışlarsa zaman zaman, daha da güçlenir bu yargınız. ama alakası yoktur. sora bakarsın ki her boka ağlar. yalama olmuş çeşmeden akan suya benzerse ne değeri var ki gözyaşının. insanı en çok etkileyen az ama öz ağlayan insanlardır.
ne alakası var yahu. türklerin tarih sahnesinde görüldüğü ilk andan itibaren milliyetçilik olgusu en önde gelen kavramlardan biri olmuştur. türk milleti kadar bağımsızlığına düşkün bir millet daha var mıdır ki yeryüzünde. evet bugün millet olarak birçok alanda geri kalmış olabiliriz ama bu elimizde en başından itibaren genetik olarak taşıdığımız bazı özelliklerin de şu an sorgulanır duruma gelmesini gerektirmez.
her şeyde olduğu gibi fazlası zarar olan durum. ama şöyle de bi durum var ki seven adam kıskanır arkadaş.. bazen hatalı da olsa sevgisindendir. kadın da bunun bilincinde olabilme olgunluğunu gösterebilmeli hiç olmazsa zaman zaman.
kim ne zaman yapmış vay terbiyesiz. şaka bi yana en nihayetinde buranın zimbabwe değil de türkiye olduğunu düşünürsek karşılaştırılan taraflardan birinin illaki türk olması gerekir. onun dışında kalan yersiz eleştiriler dikkate alınmıycak kadar önemsiz tabi.
kadınların küçük yaşlardan itibaren sahip oldukları, türe özgü olduğunu düşündüğüm halleri. nitekim dergi, gazete vb ortamlarda "erkekleri etkilemenin n tane yolları gibi abuk sabuk başlıklar görürüz ama aynısı kadınlar için nerdeyse hiç yoktur ya da çok nadirdir. zira ne istedikleri insanlık tarafından bir türlü standardize edilememiştir. ne seversiniz ki siz? kiminiz delice sevilmek ister, kiminiz hemen sıkılır, boğulur aşırı sevgiden. kiminizi okşar kıskanılmak içten içe, kiminiz için de ayrılık sebebidir kıskançlık. üzerine titreyince adamı baskıcı yaparsınız, biraz serbest bıkakınca "beni eskisi kadar sevmiyosun" olur. kimileri dürüst adam yok diye bağırırken, bi taraftan da "ama sen çok da dürüstsün deyip karşısındakini terk edebilen bi organizmadan bahsediyoruz burda.
bu konuda en çarpıcı söz de yine ulu önderden gelmiş bi çok konuda olduğu gibi:
"koca orduyu idare ettim, bir kadını idare edemedim" ..