çivit mavisi tebessüme sahip, lûgat kertenkelesidir. tevin içinde öksüz bir yakarıştır suleyman bugra tanseheroglu. bırakıp giden tüm hüzünlere selam eder.
nâmı dillere pelesenk olmuş cengaver. üzüm hoşafındaki çekirdektir suleyman bugra tanseheroglu. acı ama kaçınılmaz. umutsuz ama maleyani. yek ile sûküt eder edepsizce.
kalb-i vuslatı, eceri tegannisiyle recm eyleyen yazar. fikir fırkateyninde, heptera üzüm sirkesi dökendir suleyman bugra tanseheroglu. kefillere maddi şerbet koymasını çok iyi bilir.
büyük usta, arsız gönüllerin sahibi. dünya-galaktik görüşmeler temsilcisi. gezegenler arası arabulucu. barış ve sevgi insanı. üç kelimeyle: suleyman bugra tanseheroglu.
keder ile şehvete kanca attım kimi-zaman. iç sesimin melodisi ile seviştim, soğuk gecelerde. zevk-ü na-mahreme dilimin nemsiz kısmını değdirip kaçtım. şefkat aradım sessiz senlerde. seni sana, size götürmeye gittim ben. elem içinde mira'ma ah etmedim hiçbir zaman. çünkü ben suleyman bugra tanseherogluydum, bazı bazı.
zevcü-ahalim sesimin billur akan tef tınısı gibi olduğunu söyler hep. iki şarkı okumak isterim, zat-ı halinize;
--herr mannelig--
All'alba, prima che il sole sorgesse
E gli uccelli cantassero la loro dolce canzone
La donna del troll della montagna con lingua falsa
Ed ingannevole propose al signore:
Herr Mannelig, Herr Mannelig mi vorrai sposare
Per tutto quello che io dolcemente ti dar?
Se vorrai, rispondi solo si o no
Farai cos o no?
Ti dar i dodici mulini
Che stanno tra Tillo e Terno
Le macine sono fatte del pi rosso rame
E le ruote sono cariche d'argento
Herr Mannelig, Herr Mannelig mi vorrai sposare
Per tutto quello che io dolcemente ti dar?
Se vorrai, rispondi solo si o no
Farai cos o no?
Se tu fossi una donna cristiana
Riceverei volentieri regali cos,
Ma io so che sei il peggiore troll della montagna
Figlio degli spiriti maligni e del demonio.
Herr Mannelig, Herr Mannelig mi vorrai sposare
Per tutto quello che io dolcemente ti dar?
Se vorrai, rispondi solo si o no
Farai cos o no?
--her mannelig--
bu da habis ruhları ehlileştirmek için gelsin;
--mies del dolor--
Ella partió
Y el bosque durmió
La doncella nunca volverá
El sello del olvido se ha roto
Y en pecado un amor tornará
Nuestra vida sola baila
Esperanza gritos cubrirá
La verdad en el pasado
Sueños mentiras mostrarán
La noche vendrá
Dolor quedará
De repente todo se aclaró
La venda de los ojos cayó
Sus ojos cerró
Y mi nombre gritó
Ella nunca nunca mas fue vuelta
A ver
Mies del dolor
Tu fruto creció
En helada tierra de pesar
Cuando muera la luz
La noche invernal
Vendrá
Ella partió
Y yo pierdo la fe
Mis heridas no podrán sanar
Traeré al ocaso
Pese a que seré burlado yo
Por la vida y el juicio final
Amanece en la vida y sé
Que pronto todo pasará
Y enfrento las sombras de pie en soledad
Mies del dolor
Tu fruto creció
En helada tierra de pesar
Cuando muera la luz
La noche invernal
Vendrá
--mies del dolor--
itiraf ediyorum, sesim bir harika, neyim değil ki?
kar altında sessizce, içindeki tohumla sevişen topraktır. akan kanın sıcaklığı kesik kesik yayılır kuş sesleriyle. eşraf-i kadim cevap verir gururla. bu silsilenin muhattabı suleyman bugra tanseheroglu'dur.
nefretin kiremitte bıraktığı yağımsı iz gibi saydamlık katar varlığı ile dünya'ya. doğduğu gün büşraydı bugünler için, geçmişten bir spoiler'dı. iyi ki doğdun suleyman bugra tanseheroglu.
tenindeki pırıltılar şarkı söylüyordu düşlerimde, gülme ne olur.
cılız bir rüzgar sessizce dokunurken perdelere, berzah değildi sema benim için sadece sen, sadece sen.
işte böyle bir yazar suleyman bugra tanseheroglu, yeni pişirilmiş limonata gibi tatlı ama tuğlayı hareketsiz bırakan beton gibi hırçın. derin ve yüzeysel, canlı ve ölü, aslında biraz da senden. aslında sen.
hani derler ya, sebepsiz sebeplerin sebebi diye, işte tam da öyle bir yazar, sırr-ı kadimin cevheri amberi. hayal edenlerin zihni çeşitlemeleri güzellemeden ibarettir der bir aztek atasözü. alameti teşbihlerin mırıldanmasını duyar gibi, sessiz bir o kadar da sessiz. aslında sepsessiz.
bu güzel günü, sizlerle en naif anılarımdan birini paylaşarak taçlandırmak isterim.
"2004 senesinin sıcak bir yaz akşamı, kumandamla ana haber bültenlerinde cirit atarken hanımım, hararetimi alsın diye sıcak çayımı yanı başımdaki sehpaya bırakmıştı. tam o sırada mehmet ali ikiand 'yüzyılın en sıcak yazı' ifadesini kullandı. düşündüm. acaba bu sinekler neden ışığa geliyorlardı. rahmetli dedemin mor ışıklı sinek öldürgeci aklıma geldi. sonra o aygıtın üzerinde yaşanan sinek katliamları...
hüzünlendim ve çayıma uzandım. çay, sıcaktan kurumuş seksi dudaklarımın arasından ağzımın içine girmişti.
boşver dedim kendi kendime. salıncağa bindiğimiz gibi inmesini de bilirdik biz."
bu başlık altında hep başkaları konuştu, suleyman bugra tanseheroglu sustu. fakat çok yakında efsane geri dönecek ve suskunluğunu sözlüğün en gizli 3 bilgisini ifşa ederek bozacaktır. suleyman bugra tanseheroglu'nu izlemeye devam edin.
not: artık tam 00:00'da itiraf başlığına entrisi ile şeref vermeyecek olan büyük yazardır.
1 gün sözlük yazarlarının itirafları başlığına yazmayınca, toplumda infiale neden olan büyük yazar, yazarların atasıdır.
umut verici bir gelişmeyi de siz sevgili seyircilerimle paylaşmak isterim. bu sözlükte şahsıma umut ışığı yakabilmiş tek bir yazar yokken, her geçen gün arkama, yani suleyman bugra tanseheroglu'nun safına geçen onlarca yazar görmekteyim. helal olsun sizlere çocuklar. suleyman bugra tanseheroglu'nun çevresinde bir gülümsemeye neden oldunuz ya, artık ölsem de gam yemem.
bu kadar çok gerizekalı bir aradayken hemen bir noktanın altını keçeli faber-castell kalemimle çizmek isterim. yazıklar olsun sizlere ya, yazıklar. sizler ne ara bu kadar gerizekalı oldunuz?
bu duygulu entryimi yine duygulu bir anımla noktalayayım;
bir gün, bir fransız, bir japon, bir ingiliz ve bir suleyman bugra tanseheroglu, suyun altında kim nefesini daha uzun süre tutacak yarışması için bir araya gelmiş.
suleyman bugra tanseheroglu kafasını sudan çıkarmış. yarışma ekibi suleyman bugra tanseheroglu'nun kafasının üzerinde notu almış ve okumuş: "ben yarışmanın başından beri suyun altındayım ve canım ne zaman isterse o zaman çıkarım. not: şu anda 10 metre derinlikteyim" yazıyormuş.
çok uzun yıllardır sözlük okuyan biri olarak şunu net bir şekilde söylebilirim ki, uludağ sözlük en eğlenceli, en samimi, en öğretici sözlüktür.
evet, en eğlenceli sözlüktür. inci sözlük dahi hiçbir zaman uludağ sözlüğü geride bırakamamıştır. inanmıyorsanız üst menudeki gülücük butonuna tıklayın 3-5 defa, sonra gidin ekşi sözlükte tıklayın, diğer sözlüklerdeki en beğenilen entrylere tıklayın, okuyun. uludağ sözlükteki espiri anlayışı ve yazarların ince görüş şeklini başka bir yerde bulamazsınız.
evet, en samimi sözlüktür. bunu açıklamama gerek yok. sizler hem kendi mesaj kutunuzdan hem de genel entry yazılış üslubundan bunu çıkartabilirsiniz. gidin diğer sözlüklere de bakın.
evet, en öğretici sözlüktür. ekşi sözlük gibi entelliğin doruklarında sizi üşütmez, inci sözlük gibi resimli kitapların sadece resimlerine bakma ihtiyacı hissettirmez. (artık inci sözlük = caps, swf)
uludağ sözlük mini türkiye'dir. her telden, her tipten insan mevcuttur. trolleri bile çeşit çeşittir. kimisi fetişist, kimisi faşist, kimisi zengin ve gururlu, kimisi fakir ama gönlü bol. kimisi dini değerler üzerinden rant peşinde, kimisi atatürkçülük üzerinden ilgi çekme peşinde. kimisi milli görüşten, kimisi sizlerin tabiri ile "şakirt", kimisi ise kendisine müslüman. tabi ergenlerimizi ve sapık masturübatörlerimizi es geçmek olmaz.
ve bu çeşitlikler üzerine o kadar çok sessiz sakin, kendi halinde, elinden geldiğince yazmaya çalışan, "normal" diye tabir edebileceğimiz yazar var ki, işte bu kesim, o çeşitlilikleri o kadar güzel süspanse eder ki bu platformda, herkes güzel güzel geçinip gider.
fakat son zamanlarda öylesine çok çakal dolmuş ki buraya, ne sözlüğün, ne de en beğenilen entrylerin pek tadı kalmamış. iyi yazarlar kötülenmeye, kötü yazarlar ise iyi yazar zannedilmeye başlanmış.
bu sözlükte doğru yapılan çoğu şey artık yanlış yapılmaya, yanlışlar ise fark edilmez olmuş.
hani yukarda bahsettiğim denge var ya, işte o bozulmaya başlamış. artık herkes bekaret avcısı, herkes din üzerinden prim kovalar olmuş. aslında anlatılacak öyle çok şey var ki... fakat susmam gerektiğinin bilincindeyim.
her neyse,
uzun bir süredir takip ettiğim bu ortama, suleyman bugra tanseheroglu ile hızlı bir giriş yapıp, bu ortamda eskisi gibi çok güzel eğlenilebileceğini göstermek için buradayım. bu sanal ortamı çok önemsemeden vakit geçirirken kendimize ne katsak kar. ve bunların üzerine samimi dostluklar...
bir varmış bir yokmuş,
ağaçlarına anka kuşunun yuvasını kurduğu, sahillerine karetta karettaların yumurtalarını sakladığı bir ülke varmış.
bu ülke öylesine büyükmüş ki, güneş ilk bu ülkenin sınırlarında doğar ve yine bu ülkenin sınırlarında batarmış en son.
işte bir gün, bu büyük ülkenin kralının kızı çaresi bulunamayan bir hastalığa yakalanmış. öylesine bir hastalıkmış ki, ülkedeki hiçbir hekim, hastalığa teşhis dahi koyamamış.
kral ferman yayımlamış. kim ki prensesin hastalığına çare olursa, ülkenin anahtarı artık onun olacakmış. kral biricik kızı için ülkesinden çoktan vazgeçmiş. yeter ki sultanı iyileşsin. eski günlerdeki gibi sarayın bahçesindeki gülleri koklasın istemiş. baba yüreği neylesin altını, sarayı; biricik kızı olmadıkça...
tam 1 yıl boyunca prenses için kimler gelip, çare olmaya çalışmamış ki. prof. dr. mehmet öz, ferhat göçer, haydar dümen, cüneyt arkın, erol köse, dr. oetker, ahmet çakar, prof.dr.ibrahim adnan saraçoğlu, dr.ender saraç ve bir zamanlar doktorlar dizinde başhekimlik deneyimi bulunan kubat, prenses için amade olan hekimlerden sadece bir kaçıymış. artık kimseciklerde ümit kalmamış. öyle ki kral, biricik kızının mezarını bile yavaştan yaptırmaya başlamış.
işte bu karanlık dehlizlerin içine, bu umut fakiri mihraplara bir kişi çıkagelmiş, umut'un "u"sunun yitirildiği bu anda. ağlamaktan bitap düşmüş gözler, bu asil vucüda çevirelecek gücü bile zor bulmuş kendilerinde.
"açılın ben geldim" demiş bu yürüyen karizma. "açılın kaybolan umudunuzu bulmaya geldim" demiş bu umut avcısı. "açılın işte ben geldim" demiş kelimelerle tasvirin imkansız olduğu bu delikanlı.
prensesin bulunduğu odaya girmesiyle beraber, nefesi odanın 4-1 yanına yayılmaya başlamış. bu genç adam prensese yaklaşmış. işte bu anda güzeller güzeli prensesin çehresini bir tebessüm kaplamış. odadaki herkes şaşkın gözlerle izlemekteymiş.
ve prenses gözlerini açmasıyla beraber, ilacı olan bu delikanlının serin nefesinin sıfatına çarptığını hissetmiş. işte o anda bu asalet timsalinin dudaklarına yapışmış. nasıl dayanabilirdi ki zaten. öpüşme o kadar uzun sürmüş ki, kral boğazını temizleyerek adeta "odada aile var yavaş yavaş" demek istemiş. fakat prenses kimseye aldırış etmeden, bu genç delikanlıyı sömürmüş resmen.
prenses yine sarayın avlusundaki gülleri koklamaya, ağaçtaki sincaplarla kikirdeşmeye başlamış. ve kral, mükafatlara boğmak için genç delikanlıyı huzuruna çağırmış. ""ülke senin, hazinelerim senin, neyi istersen al benden" demiş, delikanlıya. bu sözler üzerine asalet timsali o genç gülümsemiş ve "ben suleyman bugra tanseheroglu'yum" demiş. herkes birbirine donuk gözlerle bakmaya başlamış. suleyman bugra tanseheroglu ile aynı çatı altında soluk alıp-vermiş olmanın şaşkınlığı, benliklerini silip atmış.
uludağ sözlüğü tapulu malı sanan kokuşmuş çevrelerin yüklenmeye çalıştığı, baskı ve ellerindeki sanal güçlerle* yıldırmaya çalıştıkları büyük yazar, yazarların atası suleyman bugra tanseheroglu'dur. hiç şüphesiz ki bu şer odakları mağlubiyetin soğuk yüzü ile serinleyeceklerdir.
kamuoyuna duyuru;
(#16290975) no'lu entryimi girmemle beraber şahsıma, nick altı ve özel mesaj vasıtasıyla taciz mesajları her geçen saniye artmaktadır. şanlı ismimi* parçalayarak dalga geçtiğini zannedenler, daha önce bu tarz ifadelerin defeatle söylediğini, ilk olmadığımı söyleyenler, sözlük yazarlarının itirafları başlığının kendilerinin olduğunu, orayı kimsenin işgal edemeyeceği söyleyenler, sözlüğün de kendi şahsı malları olduğunu, kankaları ile beraber at koşturacaklarını, biz diğer yazarların ise bu tarlada eşek bile süremeyecekleri ifade eden yazarcıklar, varlığımdan gani gani rahatsız olmuşlardır.
ancak suleyman bugra tanseheroglu bir bütündür, parçalanamaz. kim ki bu görkemli ismi parçalara ayırmaya kalkar ve yukarda belirttiğim şekillerde tehdit mesajları savurursa, karşısında yek vücut suleyman bugra tanseheroglu'nu bulur. bundan kimsenin süphesi olmasın.
bu olaylar gösteriyor ki, sözlüğü tapulu malı zanneden şer odakları ki çok yakın zamanda hepsinin maskesini düşüreceğim, diğer mazlum ve kimsenin yazarlar ile suleyman bugra tanseheroglu arasında kopmaz bir sevgi bağı oluşturmuştur. sözlük çatısı altında menekşe kokulu nefesimin esintileri hissedildiği andan itibaren, garip-guraba halkımızdan destek ve tebrik mesajları almaktayım. herkesin sözlük adına umudunu kestiği bir anda karşılarına, bir malkoçoğlu, bir altar'ın tarkan edasıyla dikilmiş bulunmaktayım.
başlangıçta bu sefil ortama, değerli vaktimi harcamayı asla göze alamazken, şer odaklarının mazlum yazarlara yaptığı bu zulme göz yumamadım ve bu elem olay suleyman bugra tanseheroglu'nu kamçılamıştır. kaldı ki, sözlüğün 4 1 yanına yayılmış bu çakal zihniyetin karşısında, tek başıma olmam dahi sonucu değiştirmeyecektir.
zafer yakın dostlar, kaldırın bayrakları, yakın meşaleleri...
bu basın toplantısını küçük bir anekdot ile bitirmek isterim;
'97 senesinde, danimarka'nın odense şehrine bir koferans için davet edilmiştim. dinleyiciler arasında herkesin kimya derslerinden tanıdığı niels bohr ile peter schmeichel da vardı. konferans moderatörü ruan nulbe, ismimi telafuz ettikten sonra konuşmamı yapmak için kürsüye doğru ilerlerken herkes suleyman bugra tanseheroglu'nu meraklı gözlerle izliyordu.
ve o gün. herkesin suleyman bugra tanseheroglu ismi ile ilk kez tanıştığı o vakit. kürsüye çıktım ve dedim ki;
"seninle benim aramda kocaman bir fark var".
o gün söylediğim bu evrensel cümle, halen gök kubbede çınlamaktatır. anlayana...
hakkımda bir süredir başlatılmış olan "ilgi çekmeye çalışıyor", "troll", "egoist" gibi kirletme kampanyalarına şiddetle ve dik bir duruşla karşı çıkıyorum. sizden büyük troll mü var?
uludağ sözlüğe ayak bastığım ilk andan beri, buradaki cahiliye ortamının içinde adeta karları delik yükselen bir kardelen çiçeği oldum. bilgisizliğe, kültürsüzlüğe savaş açtım. saldıranlar oldu, yılmadım. çünkü meyveli ağaçtım, taşlanacaktım.
taşladınız. evet siz uludağ sözlük yazarları*, meyveli ağacınızı*, gözlerinizi gör eden kıskançlığınızla taşladınız. hayat deneyimlerim ve bilgi birikimim adeta krize soktu her birinizi. asıl egoist olan sizlersiniz. yazıklar olsun, ne ara bu kadar cahil oldunuz?
iki kelimeyi bir araya getirmek için, kopyala-yapıştır yapmak zorunda olan aciz yazarlar, her gün 00;00'da sözlük yazarlarının itirafları başlığını kirlettiniz. neden?
çünkü sefil yazılarsınız, ancak en popüler başlık altında oylanıp okunuyorsunuz. başka başlıklarki entrylerinizin esamesi okunmuyordu. iyi bir yazar ise her yerde okunur.
evet, tek dayanağınız olan o başlığı adeta elinizden çekip aldı. peki neden? çünkü, siz "kendisini yazar sanıp, ilkokul 1. sınıfta dilini dışarı çıkarmadan düz çizgi bile çizmekten aciz yazarcıklar"'ın aslında kocaman bir 0 olduğunuzu göstermek için. popüleriteniz bitti.