An itibariyle her cuma- cumartesi AlsancakGazi Kadınlar SokağıJackson's Kingdom'da sahne alan 2010 yılında kurulmuş izmir'li bir alternatif rock - rock'n roll grubu. Bir çok mekanda ve festivalde, izmir başta diğer şehirlerde de defalarca sahne almışlar. Farklı bir repertuara sahipler, ve oldukça başarılılar. Hiç bir konserlerinde hoplayan insanların yokluğunu hissetmedim şimdiye dek, eğlendiriyorlar da yani. Grup üyeleri:
Vokal Can Yıldız
Gitar Kerem Yalçın
Bas Gitar Aslı Çetir
Klavye Yasemin Öztemür
Davul Gökhan Bektaş
Gitar Yılmaz Giriş
6 kişiler efendim, ayrıca çok nadir şekilde ** grupta enstrümanist kızlar var. Bir de kendi bestelerini de yapıyorlarmış.
Denk gelinmeli, dinlenmeli, izlenmeli; candır dediğim grup.
Başka bir şehirde yaşayan kişinin tek başına istanbul'a giderek gerçekleştirebileceği eylemdir. Muhtemelen kişinin kaybolması ile sonuçlanacak eylemdir çünkü Türkiye'de istanbul'dan daha karışık bir şehir daha yoktur. Hele Avrupa Yakası'ndan Anadolu'ya geçmeye çalışmak bu kişi için zoru başarmak olacaktır. Onun dışında iyidir. Sabah saatlerinde varılır, deniz kenarında kahvaltı edilir, alışveriş yapılır, börek yenir, sokaklarda yürülür, iyi müzik yapılan bir bara gidilir, içilir. Sonra dönülür.
Maria Rita Epik'in aynı adlı şarkısıyla 2005 yılında piyasaya çıkardığı albümüdür.
Aradan uzun zaman geçti ise caz standartlarında hoş bir parçadır, bir kadeh kırmızı şarap eşliğinde dinlenilesidir. Buradan dinleyebilirsiniz.. (bkz:
1990'dan beri izmir Alsancak'ta bulunan özel müzik kursudur, bir binanın 2. katında çok sevimli bir konser salonu; 4. katında ise derslikler ve idare olarak konumlanmıştır. Sahibesi, kurucusu, Maria Rita Epik'tir.
The Associated Board of the Royal Schools of Music , yani ingiliz Kraliyet Müzik Okulları'nın yaptığı lisans altı sınavlarının genel adıdır. Bu sınavlar uluslararası olup, her enstrüman ve şan için mevcuttur. 1 haırlık, 8 aşama sınavı halindedir. Notlar 150 üzerinden değerlendirilir, 100 geçme notu; 120 üzeri teşekkür, 130 ve üstü de takdirdir.
Sınavların bir de DipABRSM, LRSM ve FRSM adında olanları vardır ki bunlar kazık olmakla birlikte konservatuar lisans düzeyinde eserler ve iyi bir müzik bakış açısı isterler, dolayısıyla oldukça zor sınavlardır.
Bu sınavların Türkiye temsilcisi izmir'deki Maria Rita Epik Müzik Okulu'dur. Bunun haricinde birçok şehirde de sınav merkezleri vardır.
alexandre kuprin'in Beethovenın 2 numaralı piyano sonatının 2. bölümü olan "largo apasionato"yu dinledikten sonra yazdığı iç burkan aşk öyküsüdür. Söylediğine göre gerçek bir hikayeden alınmıştır. Hikayenin daha sonra bir de filmi yapılmıştır. Film Abram Room rejistörlüğünde 1964 yılı yapımıdır ve 91 dk sürmektedir.
oldukça sevimli, 20 bölümlük alegorik bir solo piyano eseri. besteci ne güzel yansıtmış bölümleri, birer karakter gibi işlemiş; maskeleri ve en önemlisi birer maskeden fazlası var gibi parçada. tam bir karnaval olmuş adı gibi. eğlendim takip ederken, 29 dk'lık bir sanat harikası, repertuvara eklenesi. özellikle 14:57'de başlayan "chiarina" bölümünden etkilendim, dramatik ve lirik. bir de frédérick chopin'e yazılmış bir bölüm bulunuyor hemen ardından, çok ilginç, sanırım bir çeşit cevap olsun diye düşünülmüş; öğrendiğim kadarıyla chopin eser için ortada bir müzik olmadığını söylemiş.
Claudio Arrau yorumu için bağlantı (bkz:
Chopin'in Fransa'dayken Polonya'da savaş olduğunu öğrendikten sonra yazdığı eseridir. Kendisi de bu savaşa katılmak istemiş, ancak sanatsal aktivitelerine devam etmesi için izin verilmemiştir diye biliyorum. Buna çok içerlemiş olan Chopin, bu öfkesini parçaya yansıtmıştır. Chopin, ruhu incindiğinde hasta olabilen zayıf bünyesi nedeniyle, parçayı büyük zorluklar içerisinde yazmıştır. Buradaki fırtınayı andıran hava, kışın sertliğini, soğukluğunu ve bu sırada savaşan askerlerin dramını oldukça iyi yaşatır. Eser iki buçuk, üç dakika kadar sürer.
Temada (sağ el), bir fortissimo bir piano olan alçalma yükselmeler birer soru cevap gibi betimlenebilir. Oldukça hisli bir etüdtür. Chopin'in tüm etüdleri birer parmak çalışması olmaktan çok bir hikayeyi anlatırlar. Devrimci etüd de bizlere, bu savaşın onda yarattığı üzüntüyü hissettirir.
Karanlık basmasının insan ruhuna verdiği hüzün sonucu özellikle edebiyat, müzik ve resim gibi sanat alanlarında kişinin ilham perisiyle tanışması durumudur. Buna bir de kahve eşlik ediyorsa tadından yenmeyecek ürünler ortaya çıkabilir. Çoğu önemli yazar, müzisyen ve ressam geceleri çalışmaktadır.
edit: (bkz: Kahveden önce su içme sorunsalı)
dilin nasıl ortaya çıktığı sorusu yüzyıllarca insanların zihnini meşgul etmiştir. dil nasıl meydana geldi? kaynağı ne? tüm diller tek bir kaynaktan mı geldi, yoksa farklı kaynaklardan mı? bu soruları önce filozoflar ele almışlar. aslında konuyla ilgili araştırma ve teoriler milattan önceki yıllara kadar uzanıyor. insan dilinin ortaya çıkması, bununla birlikte yazı yazılması, okunması ve dillerin çeşitliliği konularının üzerindeki soru işaretleri bu tarihlerden beri sürüyor. bu merak insanların bu konular üzerinde mitolojik yorumlar yapmasına neden olmuştur. brahma dilin ortaya çıkması konusu etrafında gelişen efsanelerin başında gelen babil efsanelerine göre; yarı balık, yarı insan olan bir deniz canavarı sudan çıkarak insanlara yazıyı öğretmiştir. hint mitolojisine göre, baş tanrı brahma, kendi görünüşlerinden biri olan vac ile hem dünyayı hem de içindeki varlıkları yaratmıştır. hintliler vacın sesinin yıldırım düşerken çıkan gök gürültüsü olduğuna inanıyorlarmış. onlara göre vac aynı zamanda insan dilinin de tanrısıydı. bu yüzden söz edebidir, tıpkı ses gibi bir de süregelen bir çin efsanesi var. buna göre; bir su kaplumbağası, sırtındaki çizgi şeklindeki şekillerle imparatorun önüne çıkmış ve ona yazmayı öğretmiş. tüm bu mitolojik hikâyelerin yanında bir de dilin türemesiyle ilgili daha gerçekçi teoriler de var. örneğin; insanlar doğadaki sesleri taklit ederek bir dil oluşturmuş olabilirler. ses çıkaran tüm eşyaları, hayvanların, doğayı hep yansıma sözcüklere dökmüş olmaları ve bu şekilde bir dilin temellerini atmış olmaları çok olası. ya da duyguları yansıtan ah, oh, üf. gibi kelimelerden, aynı şekilde duyguları yansıtan sözcükleri ifade ederken yaptıkları mimiklerden yeni kelimeler oluşmuş ve böylece bir dilin temelleri atılmış da olabilir. kim bilir? belki insanlar güç işler görürken ağızlarından çıkan mırıltılar zamanla kelimelere dökülmüştür. tevrata göre nuh tufanından önce tek bir kavim ve tek bir dil vardı. tanrı bu tufanla kavimi farklı yerlere dağıtarak, farklı dil ailelerinin olmasını sağladı. dilin doğuşu ile ilgili efsane ve teorilerin tamamı bu olmasa da gelmiş geçmiş en önemli fikirlerin bunlar olduğunu söylemem de yarar var; çünkü dilin nasıl doğduğu bu fikirlerden ibaret bir sır perdesi gibi. peki, neden tek bir dil yok sa her ulusun kendine ait farklı bir dili var? işte şöyle deniyor tevratta: ve bütün dünyanın sözü bir, dili birdi. şarktan göçtükleri zaman sinear diyarında bir ara buldular, orada oturdular. birbirlerine; gelin kerpiç yapalım, onları iyice pişirelim, onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. yeryüzünde dağılmayalım diye kendimize bir şehir, başı göğe ulaşacak bir kule yapalım. dediler. ve âdemoğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için tanrı indi, onlar bir kavim hepsinin tek dili var. gelin inelim birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım. tanrı onları oradan dağıttı ve şehre bina inşa etmeyi bıraktılar. bundan dolayı onun adına babil dendi. babil kulesi efsanesine göre; tanrı kendisine ulaşmaya çalışan insanların kendini beğenmişliğine kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. kulenin yıkılışı tevratta anlatılmaz. anca jubiles ve leptogenis olarak bilinen yahudi belgelerinde anlatılır. latincede babil kulesinin yıkılması olayı confuso lingarium diye geçmekte, yani dillerin karışması anlamına gelmektedir. günümüzde aynı dili konuşup anlaşamamanın sebebi araştırılıyor, fakat sebebi hala kesin olarak belli değil. babilde tanrıya ulaşmak için bir kule inşa edilmiş ve yapımında birçok kişi görev almıştır. tanrı kendisine ulaşmaya çalışan bu insanları cezalandırmak için, binanın her katındakilere ayrı birer dil vermiş. böylece diller çoğalmış. kule yıkılınca da diller dünyaya yayılmış. belki tanrı bu insanları birbirinden ayırmak, kuleyi yapmaya ikna etmek için birini yollamıştır. şeklinde bir düşünce de yaygın olarak filozoflar arasında tartışılmış. peki ya tartışmalar bir son bulacak mı? kim bilir? belki de herşey sadece bir efsaneden ibaret...
Bir sözlük yazarının yazmış olduğum aslan burcu erkekleriyle ilgili entry'mden sonra bana audi Q7 almayı teklif etmiş olması oldukça "cömert" bir "düşünce"'ydi mesela... (bkz: patronx)