okurken böyle bazı yerlerinde insanın içini ısıtan ama bazı yerlerinde de ağzına sıçan periha mağden kitabı. oldukça çarpıcı olduğu söylenebilir. gerçek bi hikayeyi anlattığından, bilmek istemediğimiz gerçekleri, görmezden geldiklerimizi önümüze koyduğundan epey de oturur insanın içine. bitince istanbulda bu kadar çok erkeğin erkekle cinsel ilişkiye girmek için para ödemesine inanamazsın mesela.
kişinin neye başkaldıracağından tam da emin olamayacağı durumdur. sistem o kadar hızlı değişiyor ki, tam bir şeye itiraz edeyim diyorsun daha beterini getiriveriyorlar.
eğer çok katı bir ilkokuldan nmpal gibi bir yere geçiş yaptıysanız hem büyük bir afallamadır.
benim geldiğim ilkokulda sabah törenden sonra 8. sınıf öğrencisinin tırnak kontrolünü yaparlardı. gömleğin kollarını kıvırmak bile mümkün değildi. saçlar tepeden toplanmış, ayakta beyaz diz altı çoraplar... bir de gömleği eteğin içine soktururlardı ki tam rezalet! okul bitti liseye gidicem artık, o yaz hazırlanmışım hırkadır, lakosttur, gömlek, kravat... ilk gün cici cici giymişim yine beyaz lakostumu, ayağımda beyaz çoraplar. * etrafındaki insanlardan farklı görünmenin yarattığı nahoş bir duygu vardır ya, işte o sabah o duygu bende tavan yaptı. okul eteğini giymek dışında yapmakla yükümlü olduğun hiçbir şey yok. kızların saçları açık, erkeklerinki uzun. gömlek giyen tek tük. ben de köyden indim şehire modundayım.
ama tabi gel zaman git zaman nazi disipliniyle eğitilmiş bu bünye bile koşullara ayak uydurdu. o beyaz çoraplara bi daha el sürülmedi, kravat zaten hiç takılmadı, hırka da en fazla 5-6 kez giyildi.
nickiyle entryleri pek bir uyum içerisinde olan şahıs. sanırım sol ve sola dair her şeyi aşağılamayı yaşam amacı edinmiş kendisine. ama katılmasa bile saygı duymasını öneririm. insanların uğruna ölüme gittiği değerlere hakaret etmek, deniz gezmiş e popstar demek kendisinin haddine değildir.
bayramdan bayrama ancak görülen tanıdıklarla vakit geçirme zorunluluğu yaratan bir ortamdır. bu açıdan zaten yeterince sıkıcıdır. bir de bir ton makyajla, muhakkak parıldamak koşuluyla alınmış elbiselerle, vücutlarının dört bir yanına sim döktürmüş kadınlar hopidik şıpidik oynayıp dururlar gece boyunca. kolundan tutup götürürler piste, oynasan olmaz, oynamasan hiç olmaz. takı töreni bir başlar bitmek bilmez. gönül şarkıcı "caney caney caney" dediği anda salona girip halayın bitişiyle birlikte terk etmek ister.
başbakanın kırdığı cevizlerin bini aşması durumda çok da beklenmeyen bir durum değildir. rte oturduğu koltuğu doldurabilecek adam olsaydı bu kadar çok eleştirinin konusu olmazdı.
(bkz: ampulsün sen tayyip)*
"have yo met hübülü?" diyebilicek sağlam bir ekürisi (misal barney stinson) olmayan insanın sarfetmek zorunda kalması muhtemel cümle.
(bkz: how i met your mother)
okumayı yeni yeni söktüğüm dönemler... gördüğüm her yazıyı büyük bir şevkle okuyorum. evden caddeye inilen yolun üstünde de, duvarında "buraya çöp atan f...dir." yazan bir ev var. her gün okula gidip gelirken görüyorum, ama o nokta noktayı bir türlü dolduramıyorum. tamam kötü bir şey de, ne gelicek buraya. günlerce düşündüm ve sonunda "aa tamam!" dedim "bu olsa olsa fare olur başka nolacak?". artık etrafımdakilerin küfür dağarcığı çok mu darmış yoksa ben çevreden gelecek her türlü olumsuz etkiye karşı kendimi kapamış mıyım bilemedim. belki de ben hatırlamasam da çok zor bir çocukluk geçirdim, çok yalnızdım da küfür bile duyamadım.
pkk, açılımının anlamı kürdistan "işçi" partisi olan bir örgüt olsa da, isme değil cisme bakmak lazım. bu adamlar işçilerin sendikal hakları, antikapitalist ekonomi, ezilen halk vs. için mi dağda; yoksa kürtlerin yaşadığı bölgenin bağımsızlığı amaçlı bir mücadeleleri mi var?
yıllar önce hasan sabbah diye bir adam vardı. cennet vaatleriyle öyle güzel kandırdı ki insanları, fedai dediği askerlerini göz göre göre ölüme gönderdi de bir tanesi gık demedi. ama tayyip'te nerde o kıvrak zeka? ancak bir aptallar sürüsünü ölüme gönderebilir. ne yazıktır ki öylesi de ülkemizde bolca mevcut.
pek bi kardeş türküler vari müzikleri vardır. daha başlarken zaten ahh müziğe gel demişimdir kendi kendime.alevi türkülerine bir daha hayran kalmışımdır. oyuncularla cezbetmiş, değindiği noktalarla da mestetmiş filmdir kanımca.
iq yu gerçekten ölçen testler yapan yerler (rehberlik ve danışmanlık yerleri vs.) bu testin sonuçlarını açıklamazlar normalde. o yüzden gerçek zeka testine tabi tutulan bi adamın sonucu ne olursa olsun normal koşullarda bir psikolojiye girmesini beklememek gerekir.
eskiden* uygulanan bir işkence yöntemine verilen isim. kişi sadece bir insanın ayakta durabileceği kadar genişlikte bir odaya kilitlenirmiş. tepede belli aralıklarla yanıp sönen bir lamba bulunurmuş. bir zifiri karanlık, bir gözü acıtacak kadar çok aydınlık, bir karanlık, bir aydınlık... insanlar orda günlerce bekletilirlermiş. aç, susuz günlerce ayakta bekletilmek... ellerini kollarını rahatça hareket ettiremicek olmanın yarattığı nahoş duygu da cabası...* tabuttan çıkarıldığında aklını kaçıranlar olurmuş, yüzü sürekli lambanın ritminde kırpılanlar... akla gelebilecek en acımasız işkencelerden biri.
robin le ted ayrıldıktan sonra robin arjantinden* taş gibin bir sevgiliyle dönmüştü ya hani, "önce ben unuttum sen kazandın ben kazandım" şeysi vardı. o işte!