çığlık değil bir nevi böğürtü gibidir. hiç bıçaklanmadığım için bıçaklanan insan nasıl bağırır bilmemekteyim ancak bedri bey daha çok dikkat çekmeye çalışıyor gibiydi.
berke can kişisi sadece arkadaşı olan su can arkadaşına bu işi öğretmeye mecbur kalmış, su can kod adlı kızımız berke can'a yapışmış pes sayesinde belki 1-2 sevgili edinebilirim umuduna kapılmıştır, ardından bizzat aşağıdaki diyalogları yaşatmıştır;
b: * pres yap su can
s: yapıyorum ya berkecan
b: (hafif bir iç çekişin ardından) nasıl yapıyorsan artık
b: gönder, gönder, gönder
s: (kızımızın yüzü güler) bişeyler yapabildiğini zanneder
b: su can şut değil yaa.
b: (bir hevesle oyunu kızın lehine çevirmeye çalışarak) adam gidiyor pas ver su can, pas ver su can, (bağırarak) pas ver, üçgene bas, (tüm umutları tükenerek) yap bişeyler işte su can.
b: bak bak bak
s: nolduuuu?
b: şut attın farketmedin mi?
b: artık tüm umutların boşuna olduğunu anlayınca, oyun kolunu kızcağıza uzatır ve der ki; bas şunlara da eğlen biraz.
yıpranma hakkınız olmadan, 65 yaşına kadar *, 9000 gün priminizi ödemeye çalışacaksınız, bir yerler haksızlık olduğunu farkedecek, yanlış hesap bağdattan döner diyeceksiniz.
adalet aramaya gittiğinizde "ADALET"li diye oy verdiğiniz partinin rozetini taşıyan insanları göreceksiniz! hakkınızı arayacak ve cebinizdeki maddi varlığın ve çevrenizdeki rozetlilerin sayısı ölçüsünde hakkınızı alacaksınız. güvenip peşinden sürüklendikleriniz, sizi ilkel köleleri gibi eliniz kolunuz bağlı peşinden sürükleyecek. bazen o kadar ileri gidecekler ki; yere düşüp üstünüz kirlenecek yüzünüz gözünüz yaralanacak. kirlendiğinizi farkettiğinizde, aynaya bakıp yüzünüzü göremediğinizde bugünü hatırlayın!
Torpil olmasın diye yapılan KPSSnin hali bile ortada; siz asla BiLiNÇLi DÜŞÜNEN SEÇMENLER değilsiniz, eline ekmeği verilen KÖLELERsiniz...
Eskiden çok eskiden, * televizyonun evlere girdiği ilk yıllarda malum tek kanal trt idi. insanlar evlerine misafir ettikleri televizyonlarda yayın bugünkü gibi 7/24değil belirli saatlerde yapılmakta geriye kalan zamanlarda karıncalı olmaktaymış. O vakitler insanlar öyle yabancı ki; televizyona ve trt'ye biri gelip;
Sonra zaman geçmiş trt, sanat müziği ve halk müziğiyayınlarına başlamış. O zaman televizyonda arabesk müzik yasakmış. Çünkü türk ezgileri değil arap ezgileri taşımaktaymış. Bayram-seyran haricinde bizim Orhan baba, müslüm baba televizyona çıkmazmış. Çıktığında da; put gibi * 2 şarkı söyler geçermiş. Bülent Ersoy gibi cinsiyeti belirli olmayan sanatçılarımız da halka kötü örnek olmasın diye çıkarılmazmış tv'ye (pembe nüfus cüzdanı alana kadar böyleymiş.) Hatta ve hatta barış manço'ya ait; öf deme püf de adlı pop şarkısında da kullanılan bir enstrüman türk halk müziğine ait olduğundan o şarkı da çalınmazmış. Yasaklıymış.
Tek bir amaç varmış; türk halkının yapısını bozmamak. Ne derece başarılı oldukları tartışılır ancak bugün fazıl say'ın söyledikleri için haksızlık edenler dün de bu gerçeğin bilincinde idiler.
7 Ekimi 8 Ekime bağlayan gece; kurtuluş savaşından sonra gençlerin kaybedildiği belki de eğitimli kesimin en çok darbe(!) gördüğü ve kaybedildiği yıllarda; bugün başbakanın timsah gözyaşlarını döktüğü iki insan da idam edilmişti.
Birbirine taban tabana zıt iki görüşteki insan olsalar bile her ikisi de ülkesini daha iyi şartlarda görmek için çabaladı. Bu ülkeyi canlarını feda edecek kadar çok sevmişlerdi. Eminim bugün timsah gözyaşlarının; süzüldüğü meclis kürsüsünde daha onurlu bir şekilde anılmayı hak ediyorlardı. Üstlerinden oy toplamaya (referandum da bile olsa) çalışan bir başbakanın hem de her ikisine de görüş olarak yakınlığı bulunmayan bir insanın(!) onların adını anmaları eminim o gencecik toprağa düşen bedenlerden geriye kalan kemikleri sızım sızım sızlıyordur.
Her şey bir dondurma yüzünden başladı. Bilirsiniz ki; küçük çocuklar çok severler dondurma yemeyi. Günde 10 kere versen yine de doymayı bilmezler. Sağlığı bozulması diye cin fikirli ablanın aklına bir fikir gelir ve dondurma almamak için parasının olmadığını söyler. Kardeş ne yapar? Eve gelen herkesten, anneden, babadan, hatta misafirlerden aldığı paraları biriktirmeye başlar.
Zamanı gelip dondurma istediğinde param yok Cevabını almamak için gerekli önlemi almıştır kendince. Hatta siz rutin olarak bu cevabı verirken 2 adet 1 lirayı çıkarır, size uzatır ve ekler;
Hadi şimdi bi tane kendine al hediyesini de bana ver. *
Oysa ne de sevimlidir değil mi, 5 yaşında bir kardeşe sahip olmak ve onun da kendisine verilen paraları bir kenara koymayı istemesi. Bizimki sanki büyümüş de küçülmüş, bi hesap hatası mı var? diyorum bakıyorum çocuk ciddi ciddi 1 lirayı çıkarıyor. Öğrenmiş istediği şeyleri hangi şekildeki paralardan alacağını.
Bir gün tanımlanamaz bir sesle uyandık.Siren desendeğil, alarm desenhiç değil. Evdeki her türlü müzikli oyuncağın sesinden de farklı, sinir bozucu, kulak tırmalayıcı bir sesle uyandık. Gözümüzün biri açık biri kapalı, uyku sersemi bi de gördük ki; bizim küçük canavar elinde; içi bozuk paralarla dolu kumbarasıyla başucumuzda arz-ı endam eylemiş, bizi sabahın köründe uyandırıyor. Amacı da; bize zil yapmakmış.
Siz siz olun,uzak durun çocuklardan. Onların işkenceleri için masum sebepleri her zaman bulunur. *
edit: cool adam'la herhangi bir kan bağımız bulunmamaktadır.*
kaba kuvvet hiçbir şekilde savunulamaz ama kaba kuvvetin uygulandığı insan ** ahmet türk olunca işin rengi biraz değişiveriyor.
bugün yaşanılan olaylar göstermiştir ki, adına her ne açılımı * denirse densin bu ülkenin polisi (bkz: güvenlik gücü) pkk'yı korumak istemiyor. korumakla görevlendirildiği insanlar ** dağdan inip meclise girmişlerdir. pkk sempatizanları hiç kızmasın polislere, insan hakları savunucuları da... evet polisler bu ülkenin iç düzeninin sağlamakla mükellef ve şimdi onlara bu ülkenin iç düzenini bozan insanları koruma görevi veriliyor. eğer onlar işlerine gelmeyen her olayda dağa çıkarak tehdit ediyorlarsa, bir bebek katilini lider olarak görüyorlarsa ve hiç acımadan bu vatanı savunanları şehit edebiliyorlarsa, kimse sesini çıkarmasın...
neden korusunlar? neden korumalılar? yarın şehit düşmek için mi? göz göre göre aptal yerine konmak bu olsa gerek.
başbakan r. tayyip erdoğan'ı gece-gündüz demeden koruyan güvenlik gücü sayısı. öyle bir güvenlik ki, değil kuşun uçması, sinek bile vızıldamaya çekiniyor. öyle değerli ki, bizim başbakanımız dünyada en çok suikast tehdidi alan 5 devlet başkanından biri (başbakan, devlet başkanı demek değildir biliyorum ama ısrarla haberlerde bunu söylediler). öyle bir partiden çıkıp başbakan olmuş ki, neredeyse her 2 kişiden 1'i ona oyunu vermiş ama yine de suikast tehdidi alıyor. üstelik bu durum uyduruktan, isimsiz ihbarlarla yapılıyor hem de yaklaşık bir hafta önce saadet ulus adlı bir anaokulu öğretmeninin defalarca polise koruma talebinde bulunması, karşılıksız kalınca tayinini istemesi ve gittiği yerde de valiliğe, can güvenliği ile ilgili bir dilekçe yazdığı ama kimsenin umurunda olmadığı bir ülkede gerçekleşiyor.
nevruz bayramı türklerin ergenekondan çıkışını temsilen kutlanan bir bayramdır. son zamanlarda adı ısrarla kirletilmek istense de şanlı türk tarihinin mihenk taşıdır ergenekon.
nevruzu sadece alevi, sunni, mevlevi, zerdüşt ya da bektaşiler kutlamamaktadır, her birinin kutlama şekli farklı olsa da bu bir dini inanç değil türk adetidir. çünkü m.ö. hunlarda varolan bu gelenek islamdan çok önce türk kültürüne girmiş, islamla diğer türk milletlerinde de devam etmiştir.
kutalamalar yapılırken ateşler yakılır; bunun da manası arınma, topluma yeniden katılmadır. altay dil ailesinde ateş bir arınma kültürifdür denmektedir, bu da arınmanın ateşle sağlandığına inanıldığını gösterir. hatta hasta ve zayıf bünyeli çocukların ateş etrafında dolaştırılmaları da bu sebeptendir. yani daha önceki yıllarda karşılaşılan bayrak yakma eylemlerinde olduğu gibi ateş arınmak için yakılır, gölgesine sığındığınız ülkeye saygısızlık etmek için değil.
sarılı-kırmızılı-yeşilli bayraklara gelinecek olursa biz o renkleri kürt vatandaşlarımızdan öğrenmedik. her 3 renk de baharı simgeleyen renklerdir. ve türkistan, özbekistan gibi diğer türk devletlerinde nevruz bayramlarında her yer sarı-kırmızı-yeşil bayraklarla, flamalarla süslenir. üzerinde bir bebek katilinin resmi bulunan o bayraklar baharın gelişini ya da kardeşliği temsil etmemektedir. ne olursa olsun ciğerlerini yaktığınız analar içingüneş hiçbir zaman doğmuyor, daha "baba" bile diyemeden babalarını bu topraklara şehit veren yavrular hayatlarının hiçbir evresinde baharı yaşamıyor.
edit: newroz denilen bayram kürtlerin bayramıdır ve kendilerince kahraman saydıkları demirci kawa diye birini andıkları bayramdır. bizim kutladığımız nevruzla alakası yoktur.
saygı duyulması gereken insandır. pazar gününü kilisede geçiren hristiyanlar ya da ömrünü kiliseye adayan rahip * gibi bir insandır ve yaratıcısına yaptığı ibadete kimsenin karışmaması gerekmektedir. canınız çok çekiyorsa gidin kedi kesen satanistlerle uğraşın.
başlığın aslı türkiye'nin geleceğinin tayyiple daha güvende olması olacaktı ** #7219549 yazdıklarıyla bu ülkenin geleceğinin tayyiple daha güvende olduğunu iddia etmiştir. bunu iddia eden diğerleri gibi ya kördür ya da menfaatçidir. sırtını tayyipe dayayıp bi ihale kapmıştır ya da makarna ve sıvıyağla yetinmiş de olabilir.
bu ülkede insanların kimseye güvenemeyeceğinin göstergesidir. asker desen nerdeyse vatan haini, adalet zaten satın alınabilir bir hak bugün emniyet genel müdür yardımcısı da uyuşturucu ticaretinden tutuklanıyor.
genellikle kullanılan doğu şivesi değildir *. * yapılan esprinin kalitesi ne olursa olsun, espriyi yapan sevgili tüm sevimliliğini sempatikliğini yitirir.