er geç gerçekleşecek olandır. ve galiba benim için vakit geldi. sözlüğe veda etmek gerçekten zor bir iş. farketmeden alışıyor insan her sabah sözlüğü açıp ne var ne yok diye bakmaya. ya da tv izlerken ilginç bir olay yaşandığında hemen bakıyor sözlüğe acaba bizimkiler ne demiş diye. tanımadığın insanlar aniden "bizimkiler" oluveriyor. çoğu zaman gerçekten eğlenceli, bazıları kabul etmese de arayana bilginin bolca varolduğu bir mecra burası. x'in sözlüğe vedası gibi bir başlık açıp sanki çok önemli biriymişim gibi davranma hatasına düşüp giderayak küfür yememek için size buradan veda ediyorum. biriniz hariç diğerlerinizi yolda görsem tanımam. ama sanki sizi yıllardır tanıyor gibiyim. şu an gerçekten içimde hüzün var. meğer ne çok alışmışım. velakin her şeyi tadında bırakmak bazen de böyle uzaklaşmak gerekiyor her şeyden, herkesten. elbette kendimce haklı sebeplerim var içime kapanmak için. ama bunları yazmanın da bir manası yok. internet aleminin sadece bu kıyısında vardım, artık burda da olmayacağım.
yaralar açılır insanın yüreğinde. ve çoğunuz bilir ki insan yaralanınca sözcükler çok ağır gelir. okusan bir türlü yazsan başka türlü. her kelime her cümle bir bıçak gibi saplanıverir insana.
şu an çarşı pazar dolaşırken yanlışlıkla annesinin elini bırakmış ufak bir çocuğun tedirginliğini, korkusunu duyuyorum içimde. tanımadığınız insanlara kendinizi anlatmak dertlerinizden bahsetmek o kadar güzel ve o kadar rahatlatıcı bir şey ki...şimdi elimden bunu da alıyorum. alıyorum çünkü anlatmaktan yoruldum. sözcüklerden sıkıldım. sözlükte dolanırken gömleğimin kenarının etkileyici bir yazıya takılıp beni zorla kendine çekmesinden beni duygulandırıp sarsmasından bıktım. galiba yaşlanıyorum. ve galiba sandığım kadar güçlü değilim artık hayata karşı. duvarlarım kırık dökük artık, çiçeklerimin üstüne basmış birisi, otobüsü kaçırmışım, ruhum baharın ucuna takılıp kalmış. hayallerim paçalarımdan çekiştiriyor rahat bırakmıyorlar beni.
sevgili sfrskz kardeşime okul hayatında ve sonrasında başarılar diliyorum.
sevgili kukla da bılsin ki bana hala çorba borcu var ve bir gün tahsilat için istanbul'a geleceğim.
ve değerli dostum tomford...onunla istanbul'da görüştük. oturduk konuştuk. dertleştik. dünya iyisi temiz kalpli on numara bir insandır kendisi. onunla bağımız zaten hiç kopmaz.
ama buradan artık lady gaga'yı eleştirip onu sinirlendiremeyeceğim.
ve diğer tüm dostlar. hepinizi sağlıcakla kalın. ve buranın kıymetini bilin. hepimiz farklıyız ama bizi güzelleştiren biraraya getiren hep bu farklılıklardır unutmayın.
anneyi kızdırmadan ivedilikle ne istiyorsa verilmelidir. aksi taktirde bir gangster gibi sizi soyup soğana çevirir bırak tişörtü çorabı bile çeker ayağınızdan farkettirmeden.
canımız kanımız her şeyimiz annelerimizin biz herhangi bir odada oturup tv izlerken aniden odaya girerek "çıkar tişörtü ver hemen makineyi çalıştırcam" demesidir. "ver ver çabuk çıkar oğlum şunu aaa" diye de ekler. hala çıkarmadıysanız gelir göbeğinizden tutup yukarı doğru asılarak kendisi çıkartır. siz de saçınızın başınızın dağıldığıyla kalırsınız cıscıbıl ortada.
--spoiler--
Profesyonel futbolcu Lucas Elias Ontivero ve kulübü Centro Atlético Fenix ile oyuncunun transferi için anlaşmaya varılmıştır. Buna göre, oyuncunun eski kulübüne 2.000.000 EUR tutarında bonservis ücreti ödenecektir.
Oyuncunun kendisi ile ise 4.5 futbol sezonu için anlaşılmış olup, anlaşma şartları aşağıdaki gibidir:
2013-2014 sezonu 2.yarısı için :175.000 EUR sabit transfer ücreti ve 5.000 EUR maç başı ücreti,
2014-2015 sezonu için :350.000 EUR sabit transfer ücreti ve 5.000 EUR maç başı ücreti,
2015-2016 sezonu için :450.000 EUR sabit transfer ücreti ve 5.000 EUR maç başı ücreti,
2016-2017 sezonu için :550.000 EUR sabit transfer ücreti ve 5.000 EUR maç başı ücreti,
2017-2018 sezonu için :650.000 EUR sabit transfer ücreti ve 5.000 EUR maç başı ücreti,
kevın durant'in türkiye'de basketbol sevgisi aşılamak, ayrıca takımın reklamını yapmak ve taraftar kazanmak için açacağı mekan. nusr-et'in karşısından yer aldığı konuşuluyor.
--spoiler--
bugün kederliyim kötüyüm bugün.
--spoiler--
--spoiler--
ben sersemin biriyim
oturmuş senin için aşk şiirleri yazıyorum
ellerinin beyazlığından
gözlerinin güzelliğinden bahsediyorum
oysa ki sen bir ettir, ekmektir tutturmuşsun
gözün dünyayı görmüyor
al bu şiirimi, götür sat
para ederse
bir ekmek, yarım kilo pirzola al
otur zıkkımlan
--spoiler--
--spoiler--
"avuçlarımda kelebek taşımayı mayısta öğrenmiştim;
ve teraslarda bach dinlemek en çok mayısa yakışırdı
ve kim bilir
mayıs artık en çok senin tanrılarına yakışır
tiril tiril bembeyaz bir giyisiyle rüzgarda ayakların çıplak
öyle başın öne eğik yıllarca o boş terasta durmak.
kartpostallardan tanıdığın bir şehri düşünmek gibi.
bir yaraya kabuk olmayı kabullenmek gibi
eksik,yarım,farkına varmaktan kaçınan tam
tam yaza girecekken
yazın omzuna yüzünü dayayacakken
çekip giden
ayaklarının altından o son sığınak terası da
acılarının veliahtı bach'ı da çekip gitmiştir işte
yalnızca gitmiştir
yani...anlıyor musun...mayıstı...
seni o yüzden bağışladım!"
--spoiler--
--spoiler--
"serüvene koşmak için trenler bekliyorsan,
güneşini yakalayıp gözüne yerleştirmek için
beyaz yelkenlerin gelip seni almalarını bekliyorsan,
yarına inanmak için gün batımına,
iyi kalpli görünmek için zayıflığa,
ve güçlü görünmek için öfkeye ihtiyacın varsa,
demek ki hiç bir şey anlamadın "
--spoiler--
--spoiler--
sonra sen kendi yolunu çizdin,
benim ilkokulda resmim zayıftı, pek birşey çizemedim.
bir işe girdim,
beşiktaşta bir eve taşındım ve sigarayı bıraktım.
bulaşık makinam var,
alttan iki dersim,
bir kitap projem,
ve sen yoksun...
--spoiler--
türk mühendisler tarafından icat edilmiş terabayt'tır. içinde daha fazla film, müzik ve fotoğraf saklamak için verileri dolmuşçu zülmüyle sıkıştırır. 1 kb bile boş yer kalmaması için her şeyi yapar bu şerefsiz.
sen gidince soğuyor yatak
gece uzuyor
sensiz geçen geceler beni ihtiyar ediyor
hani gitmesen diyorum
adın yazılı bazı otel odalarında
sürüyorlar sevdamızı ordan oraya
kolay değil biliyorum böyle öksüz yaşamak
ama en kötüsü gülüm
onursuzca yaşamak
senin her gidişinde sürgün oluyorum ben
en kötüsü aslında gitmeden sürgün olmak
etimi acıtıyor böyle öksüz yaşamak
hani gitmesen diyorum
hani gitmesen diyorum
kaybet, bu öfkeni içinde sakladığın,
terket, o derdini benden almadığın,
sabret, sonu aynı değil söylüyorum,
dinle, rüyalarım her gün aynı olmayacak,
şimdi vazgeçersen, geriye döneceksin.
gitme, kaybedince daha çok seveceksin.
biliyorum hiç bir anlamı yok,
yokluğunda yokluğunda yokluğunda...
sen bana bakma, ilk değil bu,
gidenin kazandığı hileli bir oyun bu.
sen bana bakma, belki de en doğrusu bu,
ben sonbaharım, döktüğüm son yaprak bu...
ben ne yangınlar gördüm, böylece bırak beni
sen ateşten korkarsın, kaç kurtar kendini
ben ne yaralar aldım, hiçbiri öldürmedi
sen de git, unut beni...
bir şey var aramızda
senin bakışından belli
benim yanan yüzümden
dalıveriyoruz arada bir
ikimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki
gülüşerek başlıyoruz söze
bir şey var aramızda
onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
fakat ne kadar saklasak nafile
bir şey var aramızda
senin gözlerinde ışıldıyor
benim dilimin ucunda...
o şehre davrandığın gibi davran bana da
o şehre gittiğin gibi bana da git uçarak
bana da in, bana da kon ve el salla geride bıraktığına: elveda benim küçük adamım!
ufacıktan bir şehri nasıl adam ettinse,
sevdinse adam gibi, beni de o şehir gibi sev!
korkma sakın, adam etmez aşk beni,
geç benden, benim de köprülerim var,
aşkı seyret oradan, dalgın günüm geçiyor,
benim de gecelerim var, danset, eteklerin fırdönsün,
sen bana dön, bana eşlik et,
benim de sabahlarım var,
uyanmaya ne saat,ne telefon, ne kapı
bisikletin zilini dizlerini kanatan bir deli kız çalsın yeter ki!
benim de parklarım var, uzanıver salkımsaçak üstüme,
dalımdan tut, benim de yapraklarım var
güneşli gövdene müjde eli kulağında bahar,
benim de şiirlerim var, aşk konulu, senin o şehri sevmene benziyor,
seni sevmeye benziyor adamakıllı serserin olana kadar
sevgiliyle herkesten gizli istanbul'da buluşarak özgürce fink atmaktır. karaköy, eminönü, taksim, beyoğlu, tünel, çukurcuma, beşiktaş, barbaros, ortaköy, kabataş, dolmabahçe ve bilumum yeri ezberlemek, tahmini olarak 20 km yürümek (2 gün boyunca), kendini 2 günde sanki yıllardır istanbul'da yaşıyormuş gibi hissetmek, sevgiliyi taksim meydanı'nda sarılarak fırıl fırıl döndürürken polislerin gülüşerek fısıldaşarak size baktığını görmek, adalar vapurunda sağa sola "abi hala büyük adaya gelmedik mi" diye sormak, boğaza karşı çay içmek, nevizade de içmek, ıslak hamburger yiyip tuvalete girmek için sürekli demirören avm'yi kullanmak ve daha unutulmaz bir sürü şey yaşamaktır.