türk edebiyatının ismi en çok yaygınlaşmış şairlerinden. şiirlerinde konu ettiği romantizm ve erotizm günümüzde birçok kişiye keyif vermekte ve birçok insan cemal süreya'nın şiirlerini çok sevmektedir.
kabaran muhalif damarımdan dolayı değil ama ben bir türlü sevemedim bu adamı da şiirlerini de. adamı niye sevmiyorsun diye sorarsanız eğer, şiirleri ve hakkında yazılmış onca şey beni duyguya rahatlıkla götürebiliyor. şiirlerinin oldukça zorlama ve varolmamış ulvi aşklara yazılmış olduğunu hissediyorum.
iki çay söylemiştik orda, biri açık,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
bu dizeler bana oldukça zorlama geliyor. buradaki çay imgesi samimiyeti sağlamak için mi? ayrıca niye insan bunun için sevilsin ki? hayır odun değilim. realist gözükmeye çalışan duygusuz adamlardan da değilim. sadece bir türlü oturtamıyorum kafamda bu saçma dizeleri.
aşk şiirinin son iki mısrasını ele alayım bir de;
''memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
sonrası iyilik güzellik. ''
bu ne lan? şiirin sonu resmen aceleye gelmiş gibi. tam yazarken kapı çalmış apar topar kalemi kağıdı kaldırmadan önce şiiri tamamlamış gibi.
trollük yapmıyorum gerçekten sevemiyorum bu adamın şiirlerini.
ne yazsam buraya kendimi affettirebilirim diye hakkında düşündüğüm yazar. bana 12 kasımda nickaltı yazıyor, okuyup birşeyler yazacağımı söylüyorum. bi aksilik oluyor aceleyle çıkıyorum internetten ve hop bi anda aklımdan uçup gidiyor. ta ki bugüne dek. oha hayvan herif 3 ay geçmiş neredeyse dediğinizi duyar gibiyim. evet efendim salağım ben. evet aynen öyle. salağım ben. böylesine on numara bir insanı, arkadaşı bu kadar süre boşlar mı bir insan? boşlarsa salaktır. e tamam işte ben de oyum. her neyse nickaltımda bahsettiği her şeyi kabul ediyorum eğer hala geçerliyse. istediği gün istediği saat. onu gerçekten ama gerçekten çok özledim. beni affet bulimiarexia.. *
hayatımın en zorlu günlerinden birinde bana eşlik ederek, inanılmaz destek olmuş yazar. ne diyebilirim, ne kadar teşekkür edebilirim bilmiyorum. tek söyleyebileceğim iyi ki varsın bulimiarexia, güzelim benim.
sözlüğün inci sözlükten farkı olmadığını gösteren sigaradır. lan sol frameler o kadar benziyor ki artık, tek ayırt edebilme olanağım temaların farklılığı.
bu kadar sade başladığım bu mektubumu nasıl sonlandıracağımı inan ben de bilmiyorum. cnn türkt'en beridir seni takip ediyorum. gözlerim 7/24 ntvspor'da her an çıkacaksın diye. twitter hesabını sürekli takip ediyorum, yazdığın her tweete saçma sapan cevaplar veriyorum. beni bir duy, varlığımdan haberdar ol diye. ama ne çare. okuduğundan bile şüpheliyim. sözlüklerde seninle ilgili yazılan her şeye sinirleniyorum ve basıyorum eksiyi. başka kimse izlemesin, takip etmesin istiyorum belki de.
bir yerlerde sana ciddi ciddi hayran olan bir hayranın var bunu bil. mektubumu sonlandırırken sana tek söyleyeceğim şunlar, olur da bir gün yolum istanbula düşer ise -ki mutlaka düşer istanbul sonuçta- o stüdyoya gelip seninle tanışma isteğimi geri çevirme, beni kırma ne olur.
spor dünyasının gördüğü en güzel spikere sevgilerle.
lost'un 5.sezon 8.bölümünün kilit cümlelerinden biridir. nerden aklıma esti de neden bunun için bir şeyler yazma gereği duydum bilmiyorum ama bir şekilde açıklamaya çalışayım.
5x08 bir james sawyer ford bölümüdür. olaylar onun etrafında döner ve adada geçirdiği üç yılı ve bu üç yıldaki liderlik vasıflarını nasıl gösterdiğini anlatır bu bölüm.
bölümün 37.dakikası sanıyorum, evet işte o dakikasından sonra sawyer ile horace arasında geçen konuşmada sawyer'ın tiradının can alıcı cümlesi budur. tiradı hatırlamak gerekirse;
şimdi tutup sorabilirsiniz ulan lost aşkın bugün bu saatte mi depreşti diye. lost aşkından çok monoloğun güzelliği aklıma geldi. bugünlerde 3 yıl kadar olmasa yine de belli bir süredir hayatımdan çıkarmaya çalıştığım biri var. belki de onun şeysidir bu yakarış.
amaan her neyse. bilemedim ben onu. güzel monologtur velhasıl.
bence anlatılmak istenen şey şuymuş; bir deyişimiz vardır bizim bilen bilir ''gökten am yağsa başıma yarak düşer, o da yerden sekip götüme girer.'' bu özdeyişi bence iş yerindeki yabancı patronuna, şansız geçirdiği bir günün ardından söylemek istemiş veya söylemiş. bunu sözlükte söylemek isteyince de olanlar olmuş. her sözlükte bulunan, başlık açarken ki karakter sınırına takılmış. ancak başlıktan sonraki ilk giriyi yazarken bu karakter sınırına takılma durumunu unutmuş. böylelikle derdinin tamamını başlıkta açıkladığını zannedip 'ebe sikertme şart oldu' olarak girmiş ilk giriyi.
şimdi bu konuyu bu kadar umursayıp da kurcalamanın ne manası var, 'ana ne kadar salakça ehehe' diye güldüğüm günleri özledim lan. keşke aklıma bu teori gelmeseydi.
nerden başlasam bilemiyorum. bir şeyin sonuna gelinmişken bunu anlatan kişi nerden başlayacağını nasıl bilebilir ki zaten. bir buçuk ay kadar önce bütün hislerimi döktüğüm, ancak karşılık alamadığım hatunla ilgili her şey.
ona bu duygularımı söyledikten sonra haftanın en az dört günü görüştük ve hiç bir şey olmamış gibi davrandık ikimizde. bunun sonucunda bana daha yakın davranmaya başladı. seni temin ederim sözlük itirafımı daha iyi anla diye bunlar. yoksa itiraf edeceğim şey tek cümle, o cümle de tek kelimeden oluşuyor. ama bir tek onu yazarak sana hakksızlık etmeyeceğim be sözlük.
bana yakın davrandığı her an umutlandım. daha önceki sevgilileriyle yaşasıklarını bildiğimden ötürü, belki bizim ilişkimiz de böyle başlar, o sonradan bana karşı bir şeyler hissedebilir diye hep umutlandım. o da az değildi hani, her seferinde bilinçli yapmadığını düşünmeye çalışarak umut denen o çukurdan kurtulmaya çalışsam da hep düştüm. her yaptığı hareketten bir şeyler çıkarmaya başladım. her seferinde belli dengesizlikleri ve söylediği sözlerle beni çelişkide bıraktı. çoğu kez çıldırmamak için kendimi 'o seni reddetti' diye telkin etmem gerekti.
ama bugün bıraktım artık. seni en yakın arkadaşımdan dahi kıskanmaya, o tertemiz herife şüpheyle bakmaya başladıktan sonra artık sıçtığımı farkettim. sen onun koluna girdin ya hani bir kaç kez, veya ne biliyim işte onunla tavla oynadın ya, ulan o zaman bile kıskandım. 15 yıldır hayatımın merkezinde olan en yakın arkadaşıma şüpheyle baktım. daha hayatım ne kadar çamura saplanabilir ki? daha ne kadar hayatımı piç edebilirsin? her neyse bokunu püsürünü daha fazla yazmaya gerek yok. delirmek istemiyorum, senin yüzünden çıldırmak istemiyorum. en ufak hareketiyle beni darma duman et istemiyorum daha fazla. bir şekilde sonlandırabileceğim arkadaş ortamı görüşmelerimizi kendi açımdan sonlandırıyorum.
artık haftanın üç dört günü onu görme hevesiyle buluştuğum o arkadaşlarımla da görüşmeyeceğim. bitirdim her şeyi kafamda. onu mümkün olduğunca görmeyeceğim. gördüğüm zaman ise kayıtsız kalacağım söylediği ve yaptığı her şeye. benden uzaklaştıracağım onu, hayatımdan çıkaracağım. kaçıyorum yani, mücadele etmekten kaçıyorum belki de. ama iyi ki de kaçıyorum. daha başında kaybedilmiş bir savaşı sürdürmenin bir manası yok. o yüzden beyaz bayrak güzelim. arkama bile bakmadan kaçıyorum. beni biraz önce 'niye giderken veda etmedin?' diye aradın ya beni. ben yolda sinirden ağladım lan. kendime sinirden ama. seninle alakası yok olayın. ama bu gerekliydi, eğer bugün yanından ayrılırken sana veda etseydim eminim ki önümüzdeki günlerdeki ilk buluşmaya yine sırf seni görmek için gelirdim. irademe sahip olamazdım. o yüzden sana son kez sarılmak istemedim. onun yerine en son ne zaman bunu yaptığımı bilmeyerek bir şeyleri kafamda bitirmek istedim. anlayabileceğini sanmıyorum ama bunu. sana son kezmişcesine sarılmak istemedim. o yüzden en iyisi hiç sarılmadan, veda etmeden yanından ayrılmaktı. başında yenildiğim bir savaşı devam ettirmektense ben çekildim. asla beni sevmeyeceğini bilerek yaşamaktansa arkama bile bakmadan topuklarımı kıçıma vura vura koşuyorum şimdi.
işte böyle sözlük. demiştim ya hani aslında bir cümle bu itiraf, tek kelimeden oluşan diye. işte aynen öyle. sadece şunu söyleyebilirim ki; 'yenildim.'