ceza evi evrende icat edilmiş en ahmakça en çözümsüz çözüm yoludur. Şuç olarak tanımlanmış fiillerin neredeyse yarısından fazlası psikolojik hastalıkların ürünüdür. Bu fiillerin içine dahil olmuş kişiler ise suçlu değil hastadır. Suç olarak tanımlanış fiillerin diğer bir kısmı ise hali hazırda suç değil bireyin saçma sapan biçimlerde kısıtlanmış haklarını geri alma çabası sonucu oluşan durumlardır, kalan kısmı ise hali hazırda sistemin insanı ittiği çaresizlik noktalarından kaynaklanan fiillerdir. Siz psikolojik olarak sağlıklı bir bireyi bügün dünyada koşulları en mükemmel ceza evine kapatsanız bir süre sonra elinizde sadece bir hasta kalır, siz haklarının peşinden koşan insanları ceza evlerine tıkarsanız bir süre sonra elinizde sadece isyan kalır. Siz kendi pisliğinizden dolayı bir "suç" işlemiş insanı ceza evine tıkarsanız elinizde bir süre sonra sadece pislik kalır.
Hali hazırda bunun hiçbir biçimde değiştirilmesi, konuşulması tartışılması düşünülmediği gibi koşullarının "yasal sınırlar içerisinde" nasıl daha ağır hale getirilebileceği tartışılmaktadır. Bunun asıl sebebi ise suçlu olarak adledilmiş kişilerin analizi yapılsal (psikoljik, sosyolojik, ekonomik.. ) suçlunun bizzat kanun koyucu olduğu çok net bir biçimde ortaya çıkacağından sistemin bu çarkı olabildiğine çözümsüzlüğe işler.
Bunun en net sağlaması şudur ki eğer kanunlar ve hükümleri suçu bitirmek istiyor olsa suçla savaşırdı. Oysa ki hali hazırda bütün kanunlar ve hükümleri suçluyla savaşmaktadırlar. Hiçbiri ne suçun kaynağını araştırır ne kişi bu suça iten olguyu sadece olayın fiilen oluşum şekli üzerinden sözüm ona " caydırıcı " bir ceza vermek üzerine kuruludur.
Hukuk mevcut sistemin varlığını koruyan kanunlar bütünüdür. Hiç bir zaman adalet sağlamaz.
10 dk dinlemeye tahammül edemediğim radyodur. An itibariyle sözüm ona sosyolojik çözümlemeler yapmaktadırlar, birbirinden alakasız ucu bucağı olmayan bir kavram karmaşasının içinde üç adet çok heyecanlı ve çok "cool" çocuk bütün seksist bakış açılarıyla kadını ve erkeği çözümlemektedir.
" - kadın şöyle sever bıdı bıdı.. "
" - erkek bunu yemez şundan koy bıdı bıdı .. "
iyi hoş, mikrofon fetişi arkadaşlarım hali hazırda betimlediğiniz kadın tanımında ki kadında erkek tanımında ki erkekte bireysel ve toplumsal olarak hasta. Hasta çünki bıdı bıdı sitem bıdı bıdı ahlak bıdı bıdı etik bıdı bıdı cinsellik bıdı bıdı şiddet. Son tahlilde sizde kadına ve erkeğe insan olarak bakamadıkça tartıştığınız şeyler en fazla bir antinomi yaratır.
alevilik bir millet değil bir inançtır bugün kürt,arap ve türk milletlerinin ağırlıkta olduğu içinde bir çok milleten insan barındıran bir inançtır. Milliyetçilik politikalarından çok daha önce dini bir asimilasyon hatta çok defalar soykırım yaşamış bir toplumdur.
Lakin çok büyük bir kısmı türk milliyetçiliği yapmaz.
"cefa çeken tüm kadınların artık sefa süren kadınlar olması dileğiyle, tüm kadınlarımızın dünya kadınlar gününü kutlarız."
bu nasıl bir terbiyesizliktir, bu yazı hala nasıl oradadır. "kadınlarımızın" nasıl bir cümledir.
ayrıca gün kadınlar günü değildir. emekçi kadınlar günüdür. yüzlerce işçi kadın hakkını ararken katledilmiştir bunu anmak ve bu mücadele ruhunu unutmamak için oluşturulur. kutlanılmaz anılır.
böyle bir sorunsal yoktur. milliyetçilik * faşizmdir. faşizminde hiç bir tarafı solculukla bağdaşmaz. Lakin eğer solculuktan kastınız sosyal demokratlık ise savunulacak ortak bir liberal ekonomi ve siyasi kitle olarak yarı proleter ve küçük burjuva sınıfına ait kesişimler bu iki ideolojiyi oportunist olma noktasında birleştirebilir.
son dönemde irtifa kaybı başladı bu tivitır illeti benim canım feysbukumu aldı götürdü. içeriği siyasilerin, sanatçıların ülke üzerinde söz sahibi insanlarında katılmasıyla daha marjinal bir hal alsa da her an duygu durum ve pozisyon paylaşımları ve hani sözüm ona onay almadan "takip" cüretkarlığı tivitır felsefesinin daha gizli ancak daha geniş alanda çalışma olanağı sunması orgazmın süresini kısaltsada zevk çıtasını yükseltmekte.