bu akşam artık bu sözlükten terk-i diyar eyleme vakti gelmiş yazardır. nasıl bir canavar yuvasına çevirdiniz burayı ey, ağzıma geleni söyleyemediklerim. bu hayatın sizden alacağı olsun! düşmanım bile sizin kadar düşmesin!
kim ki onun hakkında "yoktur" diye düşünürse içinin sesini kısmalıdır. zira o her yerdedir ve harekete geçecek vakit bekler. bilerek veya bilmeyerek...
ne kadar zaman oldu bilmiyorum, sanırım beş yıl civarı. birçok güzel insan tanıdım burada. hepsi de gittiler. giderken çoğunun son söyledikleri aynıydı, haksız da sayılmazlardı ama tam da onların varlığıydı çoğu zaman burayı güzelleştiren. şimdi son bir adım kaldı, galiba oraya doğru gidiyor. şimdiden vedamı edeyim ben: insanlarınla güzeldin sözlük, bence şimdi sen de diğerleri gibisin.
--spoiler--
...daha evvel söylemiş, yazmıştım bunu, insan, kendini olduğu gibi bıraksa, "yaşam" tarafına düşer; çünkü organik olan yaşama doğru eğilimlidir. isteme, yani Türkçedeki anlamıyla, bir şeyin kendinde olmasına yönelik irade koyma değil kastettiğim; bir şeyin kendinde olmamasına veya yoksunluğuna, eksikliğine, yön değiştirmesine dahi olsa mutlaka gerçekleşmekte olan bir "irade". "isteme" sözcüğü bunu karşılamıyor, çünkü isteme alma ile benzer çağrışımlara sahip; oysa bir alkoliğin alkol almama yönündeki iradesi de bir "irade"dir, yine de asla bir "isteme" değildir. En iyi ihtimalle bir "isteme"nin yerine bir başka "isteme"yi koymadır, ki zannımca bir "isteme" ile mücadelenin olanaklı tek yolu da budur.
"isteme" diyorum, beni yönetiyor, Seirenler'in müziği gibi, beni sonuma gitmeye çağıran, yine de kendimi alamadığım bir şekilde yapıyor bunu. Yemek konusunda kendimi alabiliyorum, içki, sigara, uyku... Ama "isteme" ey! Kendisi kendi başına anlamlı olduğu bir durumda, yani tenin aracısı olduğu fakat tüketmenin mümkün olmadığı bir tür "isteme". Sanki istemenin ele avuca sığmaz, pseudo fakat psykhe de olan görünümü. Eros'un bulmasına rağmen vazgeçmekte tereddüt bile etmediği... Seni susturabilmek elimde diyorum, ama diyelim ki elimde; ekmek değilsin ki fırlatıp atayım, şarap değilsin ki şişeni başımda kırdığımda toprağa içireyim seni. Bir insan kılığında karşımda duran "isteme". Bir insanı bir insana kırdıran, maddesinden yükseldikçe "mükemmel" formuna ulaşan ve en kuvvetli şekilde kendini gösteren isteme. Senin görünümlerinin erscheinung olduğunu biliyorum, sen orada kendini gösteriyorsun yalnızca. Ama ben seni değil, görünümlerini istediğimi ama seninle konuşmanın tek yolunun da bu olduğunu biliyorum. isteme ey! Açken aç, tokken tok kılan! Maddenin maddeyi istemesinden korkmuyorum, ruhun ruhu istemesiyle derdim. Ele geçirilemeyecek olanı ele geçirmek, "Ay"ı istemek mi? Evet, ben Ayı istiyorum! Ve biliyorum, yaşlanmak, kör olmak, iğdiş olmak, yatalak olmak, ölmek en çok ve hatta bir tek bunun için zor geliyor. Senin görünümlerinden ayrılmak korkusundan. Yoksa ekmeksiz, aşsız, uykusuz kalmak nedir! Ele geçirilemeyecek olan, ele geçirilmekle bitmeyecek olanı istemek, işte sonsuz keder ve tedirginlik, acele, kaygı; tüm bunlar senin en yüce formunla birlikte görünen en "tinsel" isteme. Dünya gözüyle gördüğüm, en ürkütücü, baş edilemez, tüketen budur. Bir ruhun bir ruhu görmesi.
ömer türkeş bir zaman "benim tanıdığım en genç şair ahmet ariftir" demişti. kıyısından köşesinden katılmıştım. vazgeçiyorum şimdi. ah muhsin ünlü diye bir şey vardır.
herşeyi sonunda alacağı keyfi için yapan insan burukluğoudur. "abi, sonuçta ben ...ma bakarım" insanıdır bunu yapan. bunların sevişmeleri bile bu yüzden 1 dakikayı aşmaz.
- olric aslında yokmuş abi, okuma boşuna!
+ ananskiim, niye söyledin. boşuna gitti 600 sayfalık kitaba verdiğimiz para.
- atay'a dava açalım, bizi boşuna o kadar sayfa oyaladığı için paramızı isteyelim.
+ olric'in henüz gelmediği bölümlerin parasını da isteyelim abi.
- he valla, loy loy.
müzik hayatında 45'inci yılını dolduruyor. diyemeden edemeyeceğim, onu hiç tanımadan, dinlemeden ömür geçirmiş "müziksevici"leri düşündükçe üzülüyorum.
bugün kurulum için beni 6 saat uğraştırmış işletim sistemidir. sistem bilgisi veremez, sürücülerini başka işletim sisteminden indirip buraya aktaramazsınız, içinde tüm sürücüler hazır delir derler de bilgisayarın 10 parçasının sekizini algılamaz, falan da filan...
velhasıl eğer 20 seneye yakındır windows kullanmışsanız bu merete alışmanız yüz yıl alabilir. hele ki kodla modla uğraşamam derseniz hiç bulaşmayın, xp'nin pratik noktalarını öğrenmeye bakın derim. şahsen ben en son xp cd'sini taktım, 30 dakikada kurtuldum ubuntu heyecanından.