canım güzel şehir dört bir yanı gettolar la donatılmış şekilde. o tarihi yerler, boğazın eşsiz güzelliği, az sayıda kalan nadide korular; hepsi istila edilmiş şekilde. utanıyorum artık burada yaşamaya. iletişimin neredeyse bittiği, her durumun kaba kuvetle halledilebilgi hissinin insanlar da yaygın oluşu, mültecilerin varlığı, tahammülsüz insanların çokça olması, zamanının büyük bir kımının sıcak ve pis kokan otobüslerde gecmesi... gerçekten insan yoruluyor. yıllar öncesinden çok merak edilesi bir yerdi bu memleket, artık bir hiç! insanlar kaçmak için en uygun anı bekler vaziyette.
edit: baksanıza aynı havayı soldugumuz insanlara! istanbul' u hiç eden sen ve senin gibiler! lugatınızdan şu küfürleri çıkarın. gayet açık ve net bir şekilde düşüncemi yazmışım. sende edebinle yazmalısın.
edit : duzelttigin için teşekkür ederim. arada oluyor böyle hatalar.
bir incelik olarak algılanabilir. dünya üzerinde milyarlarca insan var ve sen o hareketi hayatının geride kalanı insanı için yapıyorsun. o mutlu olsun, iyi hissetdin diye yapabilirsin. onun önünde egilmen ona itaat edeceğin anlamına gelmez. o na deger verdiğin anlamına gelir. bu bir kibarlık, nezaket olarak algılanmalı. odunluga lüzum yok.
sıkıldım artık sözlük. hayatım boyunca kendimi geliştirmek için planlar yaptım. nedense bunları bir türlü gerceklestiremiyorum. planlarımı yoluma koymak istediğimde hep bir engel çıkıyor sanki karşıma. daha güzel bir iş hayatı için bir şeyler yapmam gerekiyor. bunun farkındayım ama olmuyor. ya işten çıkıyorum, ya evde maddi durumlar sıkışık oluyor, ya zaman bulamıyorum . belki de bunların hepsi bahane... ben tembelim, bulunduğumuz dönem belki de bunu gerektiriyor. her şeye para harcaya biliyoruz. neden bir kursa, eğitime sıra gelince durumlar sıkışık oluyor ? çalıştığım ortamda mutsuz olmak istemiyorum, ama mutsuzum. bu beni çok yoruyor...
minibüse nazar daha nezih ve rahatlatır . klimalarında kesinlikle ayar yoktur. ya soğuktan donarsınız ya da yanarsınız. hele ki eski bir otobuse denk gelirseniz yandınız demektir. traktör konforunda gidersiniz. tek amacınız bir an önce inmeniz olur.
Gündemi meşgul etmek adına yazılan köşe yazılarını kaile almamanızı öncelikle tavsiye ederim. Kemal Sunal' ın tüm filmleri dönemin içinde bulunduğu sıkıntı ve zorluklara ayna tutar. o dönem şartlarında durumu en iyi izah etme yöntemi ise sinema filmleridir. Tabi bu filmler trajikomiktir. Eğitim seviyemiz ve kitap, gazete, makale, deneme vb. okuma oranımız düşük olduğu için bu filmleri hep komedi olarak görmüşüzdür. Ama olaylar öyle değildir. örneğin zübük filmi, din ve ilim konusundaki dönemin çekişmesini öne sürer. yönetim insanların aydınlanmasını istemez ki bu dönemde de şartlar aynıdır. diyeceğim o ki ,olaylar degerlendirilirken dönemin şartları göz önünde bulundurulmalıdır. Kemal Sunal' ın okumayan halkın ufkunu bir nebze geliştirmek icin sosyal problemleri filmlerinde işlemiştir. iyi ki Turkiye' de doğmuş ve bize bu filmleri kazandırmış.
alakasız bir başlıktır. şöyle ki, kişi Tanrı'n uzerine yemin mi ediyor zannediliyor ? bir durumun veya kişinin üzerine and içmek, inanç gerektirebilen bir durum değildir. kişilik, karakter, vicdan meselesidir. diyeceğim o ki sözünden dönemin ne dini, ne inançsızlığı ne de güzel bir kişiliği vardır. o yoksundur...
olaylar şu sekilde gelişecek: zamanında kardeşim dediği esed'e şimdi kalleş esed diyor. akp li seçmen ise siyasette bu tarz durumların yaşanmasını son derece uygun görüyor. yarın yine barışacaklar ve yine akp seçmeni " siyaset bu ya! erdoğan böyle uygun gördüyse böyle olur" şeklinde açıklamalarla kısa adamın eteginin altında kalmaya devam edecekler.
insanların bedenleri değerlerdir.bu olayı cinsiyetle şahsilestirmemek gerekir. bir kadının bekareti muhafazakar toplumlarda ne kadar onemliyse, bence erkeğin de o kadar önemli olmalıdır. o beden senin, deger verdiğin kişiyle birlikte olmalısın. cinsellik sadece aşk yaşadığın, birşeyler hissettiğin kisiyle anlamlıdır...
senin kıvrak ve ılık tavırlarından ötürü kaile almak istemedim. o kadar acizsin ki saçma sapan, aptalca troll tiplemelerin üzerinden popüler bir yazar olma amacındasın. popülerliği fazla başlık girmekte, artı eksi oy almakta, karakterinden ödün vermekte görüyorsun. kaliteni yazdığın yazılarla ve hayal dünyanla ortaya koyabilirsin. benden sana nacizane bir tavsiye. adam ol, akıllı ol ! gündemi böyle saçma salak başlıklarınla meşgul etme.
kesinlikle soykırımdır. tüyü bitmemiş yetimi bırakın, tüylenmemis garibi bir anlık heves sonucu heder etmek hiç hoş degildir. zamanında yahudi çocukları öldürdü diye hitler'e veryansın da bulunan hümanist arkadaşlar, bu soykırıma hala ortak oluyor. yazıktır günahtır!
suriyeli leri kardeşi olarak gören sayın kısa adama ithafen; kardeşim dediğin insanlar senin 1 km bile yanına yaklaşamıyorlar. onlarla yaşamak, aynı havayı solumak istemiyoruz, çünkü onları kardeşimiz olarak görmüyoruz. ille de istiyorsan bin küsur odalı sarayına alıp bakabilirsin. yada hep beraber ülkeyi terkedebilirsiniz!
mağazacılık yapan hatta yapmış olan arkadaşlar beni gayet iyi anlar diyip konuya gireyim. kişisel hedefi olan mağazalar genel itibariyle lüks segmentler magazalardır. en masum, saf arkadaşlar bile bu tarz ortamlarda hırsla dolabiliyor...
hedefinizi gerçekleştirmeniz için, pazarlama ve iletişim alanında çok iyi olmanız malesef ki yeterli olamıyor. şans bu konuda en önemli faktör. şöyle bir örnekle bu durumun daha net anlaşılmasını saglayayım; müşteri ile ilgilenme sırası bende, o saate kadar da 750 tl lik satış yapmışım. o esnada telefon çaldı, açmaya gittiğim esnada içeri iyi bir müşteri girdi ve 4000 tl lik alışverişi yapıp çıktı. bu tarz durumlar kişinin moralini oldukça olumsuz etkiliyor. nedense de bu tarz vakalar hep yaşanıyor . mesele aslında o satışı arkadaşınızın yapması değil, o satış esnasında gelişen olaylar...
moraliniz bozuluyor ve o esnada satışı yapan arkadaşınızın anlamsız gülüşleri sizi sizden alıyor. kişisel satış yapılması gereken mağazalarda zorda kalmadıkça çalışmanızı önermem. arkadaş dediğiniz kişiler cüzi miktarda ki satışlar için bile sizi çok kolay satabiliyor...
Çocukken bizde torpil patlattık; kimisini tuğla icinde, kimisini şişe de tabi bunları boş alanlarda yaptık. yeni çocuklar hiçte güzel yetişemiyor malesef ki ( bir genelleme, senin çocuğunu ve kardeşini tenzih ediyorum (!) ) çocuk köprüden otoyola torpil atip, allahuekber diyor ya! içinde bulunduğumuz duruma bakar mısın? nasıl yetişiyor yeni nesil, neleri kendine örnek alıyor. bu konu hakkında özeleştiriden kaçınmamamız gerekiyor. suç bizlerde! çocuklara izlettigimiz haberler, yanlarında ettiğimiz muhabbetler... cocuklara çocuk gibi davranalım. onların temiz algılarını daha küçük yaşta bu tarz durumlarla kirletmeyelim.
türkiye standartlarına göre lüks bir mağazada çalışmaktayım. gelen müşteriler hiç sorgulamadan bir çantaya veya bir eşarba binlerce lira verebiliyor. diğer bir kesim seyyar satıcılardan 20 tl olan çantayı, eşarbı pazarlık ile 15 liraya almaya çalışıyor. kimisi bayramda yeni kıyafetler giymek için pazar pazar,avm avm bütçesine uygun birşeyler almak için uğraşırken, bir diğeri alışverişte 5 bin tl yi gönül rahatlığıyla harcayabiliyor. bu tarz olaylara şahit olmam hayatın ne kadar acımasız olduğunu tekrardan yüzüme vuruyor. düşüne biliyor musun tek hayali güzel bir tişört, pantolon, ayakkabı? ne kadar masumca bir düşünce...
olayın sorumlusunu arayanlar aşağıdaki maddeyi okuyabilir;
T.C Anayasası
5. Madde
Devletin Temel Amaç ve Görevleri:
Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk Devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
Çevremde verenler var. Allah o iyi kalpli insanların gönüllerine göre versin. Ama yemediğiniz marka ürünleri garibanlara vermeyin. 20 parça ürün 30 tl olur mu ? onlarında çocukları var. bu özel ayda onların karnını doyurmak ve mutlu etmek istiyorsanız kaliteli birşeyler alın. onlar zaten ucuz olanları bir şekilde temin edebiliyor.
oruç tutun, allah kabul etsin. ama aşağıdaki maddeleri yapmayın rica ediyorum.
- ben oruçluyum
- oruç tutmak çok zor iş
-ağız kokusu, cennet kokusuna eş değer demeyin(açken ki)
...
-oruçluken küfür etmeyin
-tutmayanları yargılamayın
-saygıdeğer Hatipoğlu hocamıza boş boş sorular sormayın
- Ahmet ve ailesi hiç oruç tutmuyor demeyin
her yıl yapılanlar gibi ilk 2 maddenin reklamını yapmayın. tuttuğunuz oruç sizi bağlar. 3. madde; öyle bir durum yok. uydurmayın. son 4 madde deki söylemlerde bulunmayın.
Hepimizi ilgilendiren bir konudur. türk aile standartlarında mutlaka her hanede tansiyon problemi olan biri vardır. o ne zaman tansiyonunu ölçmek istese, o alet evdeki 7 yaşındaki berk' ten 80 yaşındaki Hayriye babaneye kadar gider. Ölçüm sonrası oluşan o güzel diyaloglar hiçbir memlekette yoktur.
yıllardır kusursuz, temiz cilde sıkılan köpük sonrası uygulanan traşı izliyoruz. hiçbir bıçak bir sürüşte o kadar temizlemez, kaymaz. ınsanlar kanıyor mu gerçekten merak ettiğim konudur. Bu arada reklam filmlerinde neden ahmet abi, abdurrahman abi oynamıyor? burası türkiye.
Kuşkusuz ki inanmayanların inananlara dayattığı sorudur. bir inanmayanın şöyle bir sorusu vardır;
Anneler merhametlidir ve çocuklarının başına gelen en ufak durumda canları yanar, kahrolurlar. Çocuklarının tırnağına bile zarar gelsin istemezler... allah yarattığı varlıklardan milyonlarca kat merhametli ve bağışlayan bir yapıya sahiptir. Peki annenin canına zarar gelmesini istemediği, en ufak durumda canının yandığı çocuğunu allah neden yakar? bir anneden milyonlarca kat daha merhametli değil midir allah ? neden affetmez ?
Kesinlikle katıldığım güzel bir önermedir. yaşamda riske girmemek bir şeyleri kazanma veya kaybetme cesaretinde bulunamayıp yerinde saymaya eş değerdir. hayat karşısında korkak olmaya gerek yok! korkak olarak kalmak, hayat filminde figüran rolünü oynamaya eş değer. bilirkişi şöyle der; yapamadıklarıma keşke demektense, yaptıklarımdan dolayı pişman olmayı tercih ederim.
gayet güzel bir başlıktır. sayın yazarı tebrik ediyorum. lakin içerikte küfür, hakaret vb. şeyler olmadığı için prim yapmamıştır. Herneyse konumuza dönelim.
öncelikle insanların bilinçli olarak bu haklarının farkında olması hepimizi mutlu eder. Ama bilmedikleri tüketici hakları hakkında biliyormuş gibi yapmaları tahammül edilemez bir durumdur. başıma gelen küçük bir örneği anlatayım;
mağazadayım, daha öncesinde kemer alan bir müşteri kemer kendine olmadığı için kemeri genişletmişti. yani birkaç delik daha açtırmıştı.( kemerin etiketini koparmış, fişini çöpe atmış) ertesi gün mağazaya tekrar gelen müşteri; ''bu kemer benim kombinime uymadı ve bunu değiştirmek istiyorum'' müşteriye durumu izah ettim. müşterinin böyle bir hakkı yok ; çünkü kemeri deldirdi. o kemer tekrardan satılamaz...
ürünle alakalı herhangi bir problem olsa kesinlikle değiştirebilirim ama herhangi bir sorun yok. vay efendim sen kimsin, tüketici haklarının şöyle böyle bir maddesi var, seni şirkete şikayet edeceğim, seni mahkemeye vereceğim...
normal şartlarda müşteri memnuniyeti adına o kemer değiştirebilir. maksat müşteri memnun ayrılsın. fakat öyle bir tavırla geliyor ki, beyfendi sanki küçük dağları kendi yarattı.
gitti beni şikayet etti. şirket beni haklı çıkardı ve adam hiçbirşey olmamış gibi mağazaya gelmeye devam etti.
haklarımızı bilelim, ama biliyormuş gibi yapmayalım lütfen.