bunların üstüne bir de minyonsa ve güneş gözlüğü takıyorsa, eve alıp beslenilesidir. çok seviyorum böyle kızları, bulduğumda direkt yazılıyor, ilişki yaşıyor, sonra ayrılınca da kafamı sikeyim deyip the smiths dinliyorum falan. güzel oluyor.
sakince, yavaş yavaş yapılması gereken bir olaydır zira sevişmeler tek taraflı değildir.
biz erkek kişileri orgazma ulaştığında kıçına dönüp yapmayı alışkanlık haline getirmiş bir tür olduğumuzdan genellikle partnerlerimizi unutur oluyoruz. e haliyle bu da karşılıklı sorunlara yol açıyor.
neyse, grafenberg noktasını bulmakla yapılır.
o da vajina duvarının hemen üst tarafının iç kısmındadır. parmaklarınızla ya da penisinizle yapabilirsiniz ki penisin ereksiyondaki doğal şekli zaten bunun yapılması içindir, kıvrımlıdır.
parmaklarınızı da kıvırarak buna ulaşabilirsiniz. kolay gelsin.
filistin yönetiminden bir yetkilinin yaptığı bir açıklamadır efendim.
şimdi, gelelim fasulyenin faydalarına... arap yalakaları, ne oldu? dünya çapında bir terör örgütü sayılan hamas'ı filistin'deki tek otorite mi sandınız? filistin hamas'ın mı? hayır canım, hayır. filistin israil toprağıdır. eretz hakodesh'te arapların sözünün geçeceğine gerçekten inandıysanız aklınızı peynir ekmek ile yemişsiniz.
çoğunlukla klişe haline gelmiş, iri, iri olmasa da kemerli burun çeşidi. zaten kendisine sahibim, hayatımın uzun bir dönemi gözlük taktığım için iyice ortaya çıkmış bulunmaktadır. holokost zamanında nazi piçleri, musevileri böyle topluyormuş.
1517'de yapılmış, rönesans'ta grotesk akımın başlangıcı sayılan hans beldung tablosu. odama en kısa zamanda bir replikasını asmayı planlıyorum, yanına da kocaman bir şamdan alıp akşamları ışık yerine onu yakarsam, aradığım grotesk ve mizantrop havayı yakalarım sanırım odamda.
biz yurdum insanlarını sinir krizinden sinir krizine, depresyondan depresyona sürükleyendir.
sabah, uykunun en güzel yerinde uyanmışsın, tam tekrar dalıyorsun... daldın. 1080p rüyalar alemindesin moruk. bildiğin hollywood filmi gibi. neyse, tam o sırada, telefon bir çalmaya başlıyor, ulan ananı sikiyim... telefon zaten elflerin miğfer dibine gelişinin müziği ile çalıyor. ananın dengesini sikeyim, o gürültüye bir uyanıyorsun, telefona cevap veriyorsun. ''ananın amı bankasından arıyorum, şu ekstrenizin şu borcu...'' diye bir ses çalınıyor kulağına. küfürleri sayıp, geri yatayım diyorsun ama, saat de iş saatine yaklaşmış.
tekrar küfür ediyor, ve giyinmeye başlıyorsun. ne kadar kötü bir başlangıç lan güne.
mazoşist bir piyanistin ve öğrencisinin hikayesini anlatan güzel film. michael haneke tarafından yönetilmiştir.
''- biliyor muydun, bakışların sayesinde hiç bir şey seni incitemez.
+ bizi bir araya getirecek olanı, neden yok edelim ki?
- yapmacıklık bir...
+ sana neden bakamayayım? çünkü sana bakacak olursam, seni boynundan öpmenin cazibesini bir kenara itemez olurum. seni boynundan öpebilir miyim?''
evden çıkmadan evvel, üst baş gayet iki dirhem bir çekilde, anahtar da paltonun cebinde olarak çıkılır. derken tam kapıyı kapatmadan, ''anahtarı aldım mı ulan?'' şüphesi kafayı kemirmeye başlar. iki, üç defa cepler kontrol edilir, o arada cepteki para, telefon iyice bir elden geçirilir, kontroller yapılır, palto ceplerine bakılır, şıngır şıngır sesleri duyulana kadar ak ile kara seçilir. o ses duyulunca, ''oh lan, yanımdaymış.'' denir, ve dışarıya çıkılır.
çağımızın vebası oğlum bu, hakikaten bak. doktorlar bir incelesin falan bunu yani.
anlamadığım şu ki... insanların bu kadar aşağılaştığı bir dünyada, bu aşağılanmış ve adına insan denen yaratığın haklarını mı koruyacağız? böyle bir sefilliğin altına imzamı atıp da, ''insan hakları'' diye kendimi yırtacağıma, biz isimsiz canavarların en büyük dostu, yoldaşı olmuş hayvanların haklarını canım pahasına savunurum ki bu yapılacak savunma, yapılabileceklerin arasında en mantıklı olandır. zira insan kendini doğaya, benliğine ve beynine yabancılaştırmış, kendi kendisine pranga vurmuş durumdayken, bırakalım da hayvanlar özgür dolaşsın.
klasik dinci, yobaz aptallıklarından biri dahadır. insanlarda en doğal şey olan cinselliğe ''ayıp'' gözüyle bakılır, tiksinilir, evlilik gibi bir kurumla üstü kapatılmadığı sürece alaşağı edilmeye ve bunun sonucu olarak sapık bir nesil oluşturmaya çabalanır. bırakın, isteyen isteyenle sevişsin ya. görende sanıyor ki millet sizi sikiyor. ulan bırak, 31 çekeceğine millet sevişsin. ileride o libido patlaması yüzünden tecavüz vakaları artacağına, herkes rızasıyla, sevgiyle sevişsin. sana ne ya, sana ne. oğlun sevişiyor mu? sana ne. kızın sevişiyor mu? sana ne. kimse bir kaç bok beyinlinin yüzünden cinselliğini boyunduruk altına almak zorunda değil.
ulan, yüzyıllardır, hatta milyonlarca yıldır insanlar sevişiyor. derken, 2-3 tane ''beni allah gönderdi, ben tanrı'nın oğluyum'' diye ortaya fırlayan, peygamber oldukları varsayılan kişiler sözde tanrı'dan aldıkları yetkiye dayanarak insanların hayatına karışma özgürlüğünü kendilerinde bulunuyor. hadi lan oradan!
bir westeros türküsü. dorne'lu bir adamın karısıyla yattıktan sonra aynı adam tarafından öldürülen anonim bir çapkını anlatır.
- şöyle harika bir yorumu var.
bunlar da sözleri:
the dornishman's wife was as fair as sun,
and her kisses were warmer than spring.
but the dornishman's blade was made of black steel
and its kiss a terrible thing.
the dornishman's wife would sing as she bathed
in a voice that was sweet as a peach,
but the dornishman's blade had a song of its own
and a bite sharp cold as a leech.
as he lay on the ground with darkness around,
and taste of his blood on his tongue.
his brothers knelt by him and prayed him a prayer,
and he smiled and he laughed and he sung.
"brothers, oh brothers my days here are done,
the dornishman's taken my life.
but what does it matter, for all man must die,
and i have tasted dornishman's wife."
dünyada gördüğüm en ateşli kadınlardır.. güneş kadar yakıcı ve sıcak, çöldeki güller kadar rahatlatıcı ve bir o kadar da dikenli oluyorlar. özellikle bu kadınlar lübnanlı ya da suriyeli ise. hafif esmer, güneş yanığı tenleri, simsiyah, kuzguni saçları ve iri göğüsleri, uzun bacakları ile, bu kadınlarının attığı her adım, farklı bir baştan çıkarma.
''neydi lan benim günahım'' demenize sebep olur. ''daha yakışıklı, daha zeki ve daha espriliydim, omuzlarımın üzerinde daha iyi bir baş taşıyordum.'' dersiniz kendi kendinize, ama ondan sonra da, aman bana ne, der, atarsınız bir köşeye... ben öyle yapmıştım ilk gördüğümde. ''o kaltak benden tohumlarımı aldı, sevgimi aldı ve bana bedeninden başka bir şey veremedi. istediği bok çukurunda boğulabilir.'' demek istemiştim, ama nazik bir kalbim vardı.