Galatasaray'ın penaltılar ile kupaya uzandığı maçtır ancak esas önemli olan kupaya giden süreçtir. Çünkü bu kupa, tek sezonluk bir Avrupa macerasının sonunda elde edilmiş bir başarı ürünü değil, yıllar boyu devam eden Avrupa mücadelesinin sonucudur.
Rahmetli Mehmet Ali Birand'ın sunumunu yaptığı, 100. yılda çıkan Unutulmaz Maçlar serisinde Avrupa serüveni Neuchatel Xamax ile başlar. O yıllarda mottosu "Yenildik ama ezilmedik" olan bir ülke takımının ilk maçı 3-0 kaybedip rövanşında 5 atması ile başlayan süreçte o yıl* Galatasaray, Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı final oynama başarısı göstermiştir. Tribünlerdeki "Avrupa duy sesimizi, işte bu Türklerin ayak sesleri" tezahüratı taraftarların kendinden daha güçlü olan Avrupa takımlarına olan başkaldırısıdır. Türk takımları artık şerefli mağlubiyetlerle değil, aldığı galibiyetlerle anılacaktır.
1993-94 sezonu Şampiyonlar Ligi elemelerinde Cantonalı Manchester United ile eşleşen Galatasaray, underdog olarak rakibini eleyerek yeni Şampiyonlar Ligi formatında gruplara kalmayı başaran ilk Türk takımı olmuştur. O sezon gruplarda ilk maçında Barcelona ile 0-0 berabere kalarak ilk puanını almış, ilk golünü ise ancak son maçında içerde 2-1 yenildiği Spartak Moskova karşısında bulabilmiştir. Ertesi sezon* yine eleme oynayarak katıldığı Şampiyonlar Ligi'nde ilk galibiyetini Ali Sami Yen Stadı'nda Barcelona'ya karşı almıştır. Zaten Unutulmaz Maçlar serisinde de ilk gol, ilk puan, ilk galibiyet şeklinde bahsedilir bu maçlardan.
1995-96 sezonunda Uefa Kupası'nda Sparta Prag'a, 1996-97 sezonunda Kupa Galipleri Kupası'nda PSG'ye elenmiştir. 1996-97'den itibaren başlayan Türkiye şampiyonlukları serisinde sürekli Şampiyonlar Ligi elemeleri oynamış ve gruplara kalmıştır. 1998-99 sezonunda Juventus, Athletic Bilbao ve Rosenborg'un bulunduğu grubu averajla 2. sırada bitirmiş olmasına karşın, o dönemki statü gereği üst tura çıkamamıştır.
Başarının geldiği 1999-00 sezonunda ise Hertha Berlin, Chelsea ve Milan'ın bulunduğu grupta, 4. maçta Ali Sami Yen Stadı'nda Chelsea'den 5-0'lık ağır bir mağlubiyet almış, 1 puanla son sırada bulunmaktaydı. Gruptan çıkma şansı kalmamış, 3. olup Uefa'ya kalması bile mümkün görünmüyordu:
1. Hertha 8
2. Chelsea 7
3. Milan 5
4. Galatasaray 1
Gruptaki 5. maçında, Hagi'den yoksun çıktığı Hertha Berlin deplasmanında ilk yarısı 1-0 geride kapadığı maçı ikinci yarıda bulduğu gollerle 4-1 kazandı. https://www.youtube.com/watch?v=xvzIDVrQ_a8
Şampiyonlar Ligi'nde deplasmanda galip gelmek her zaman zor olmuştur, ancak bir önceki maçta farklı bir skorla mağlup olup grubun dibine demir atmışken deplasmanda 4 gollü galibiyet almak hiç kolay bir iş değildir. O sezon içinde bir kırılma noktası varsa bu, Ümit Davala'nın son dakika Milan'a attığı penaltı değil, Berlin Olimpiyat Stadı'ndaki Hertha Berlin maçıdır. Gruptaki diğer maçta Milan ile Chelsea 1-1 berabere kalmış ve son maçlar öncesi şu puan durumu oluşmuştur:
1. Chelsea 8
2. Hertha 8
3. Milan 6
4. Galatasaray 4
Son maçta Milan kazanırsa Chelsea-Hertha maçının sonucuna göre 2. olarak gruptan çıkma şansına sahip. Galatasaray'ın karşısında iddiasız ya da grup 3.lüğünü hedefleyen bir Milan yok, gruptan çıkma iddiasında olan bir Milan var. O maçın 87. dakikasına kadar da 2-1 önde. Ve Galatasaray bu maçı da buradan çevirerek 3-2 kazanıyor ve Uefa biletini alıyor, Milan'ı evine yolluyor. Diğer maçta Chelsea evinde Hertha Berlin'i 2-0 mağlup ederek grup 1.si olarak üst tura çıkarken Galatasaray Milan'ı yenerek bir yandan da Hertha Berlin'e üst turun kapısını açıyor: https://www.youtube.com/watch?v=70hd5V3btqI
1. Chelsea 11
2. Hertha 8
3. Galatasaray 7
4. Milan 6
Galatasaray buradan Uefa finaline yürüyecek mi bilmiyoruz o zaman, ama son dakikaya kadar mücadele eden bir takım var. Hem de yaptıklarıyla rakiplerini turnuva dışında bırakıyor, can yakıyor.
Sonrası Bologna, Borussia Dortmund, Real Mallorca, Leeds United ve Arsenal. Hikayenin geri kalanına insanlar daha hakim, sadece Leeds eşleşmesine değinmek istiyorum. Aradan geçen 16 yıl boyunca şu Leeds deplasmanından çıkabilecek başka bir Türk takımı görmedim. 2012-13'te Şampiyonlar Ligi çeyrek finali oynayan Galatasaray bile o atmosferden çıkamayabilirdi. O sezon her oyuncunun ayrı ayrı maçlarda muazzam performanslarını izledik ancak zorluk katsayısı bu kadar yüksek olan bir deplasmanda Hagi'nin performansına bir bakın: https://www.youtube.com/watch?v=2pX56kq1nBs
Galatasaray ilk gol, ilk puan, ilk galibiyet diye diye bu noktalara geldi. Yenile yenile yenmeyi, savaşmayı öğrendi. 17 Mayıs 2000 günü o zamanlarda futbolda şimdikine kıyasla küçük olan bir ülkeden büyük bir takım çıktı sonunda. Hayal olan Avrupa Kupalarından birini bir Türk takımı kazanmıştı ve ulaşılamaz olarak görülen o kupa artık ulaşılabilir olmuş, diğer takımların da hedefleri arasına girecekti.
ab ülkelerine vizesiz girebilmek için ab'ye tam üye olmak şart değil. ab ile müzakereler sürdürülürken belli bir aşamaya gelindiğinde serbest dolaşım hakkı tanınır. 2007'de ab üyesi olan bulgaristan ve romanya, 2007 öncesinde serbest dolaşım hakkına sahipti. bu olay tamamen o ülkenin ab ile yürüttüğü müzakere süreci veya iki taraf arasında yapılan özel anlaşmalarla alakalı bir durum. bizimkisi aslında müzakere sürecinin ilerlemesinden ziyade özel anlaşma gibi duruyor.
ilk maç 4-0 değil de 4-1 bitmiş olsaydı barcelona'nın biraz olsun şansı olurdu. dün real madrid golleri geç de olsa bulup 2-0 yaptıktan sonra inanılmaz bir maç sonu izledik.
sözün özü, ilk maçta bartra semazen gibi döndükten sonra topu dağlara taşlara vurmak yerine kaleye gönderebilse şu an barcelona daha istekli oynardı. gol yemeden 4 gol atmak zorunda olmak ile gol yemeden 3 gol atmak zorunda olmak elbette farklı. üstelik 3-0'la tur atlarken 4-0 maçı anca uzatmaya götürüyor.
akşam haberlerinden sonra çarkıfelek izlemiş olan nesildir. ortaokul yıllarında mehmet ali erbil'in oynadığı aşkım aşkım isimli diziyi izlemiş de olabilirler.
(bkz: le şener restaurant)
eric cantona'nın 2-3 adam çalımlayıp aşırtarak attığı golden sonra olduğu yerde ellerini havaya kaldırarak yaptığı sevinç. filippo inzaghi'nin kolları yanlara açarak süzülmesi.
günümüzde ise johan elmander'in inzaghivari bir şekilde kolları iki yana açarak süzülmesini beğeniyorum.
gol atmasının kıyamet alametlerinden sayıldığı bir takımda, gol olması durumunda gol sevincine katılabilmek için mevki sebebiyle en uzun mesafeyi koşmaktır.
ilkokuldan sonra öğrencileri zilyon tane çeşitli lise türlerinde eğitim görmesi için ayırmak ve liseden mezun olduktan sonra girilen üniversite sınavında herkesi aynı sınavdan sorumlu tutmak. yani elemek , sınıflandırmak, ayırmak. sonra 4 yıl farklı şekilde yetiştirdiğin öğrencileri tekrar aynı eleğin içine koyup ayırmaya çalışmaktır. olayı kısaca özetlemeye çalıştım, yoksa o kadar çok yanlış yapılan şey var ki, tm puanıyla girilen anadolu lisesi'nde sayısal bölüm okumak gibi, hepsini irdelemeye kalksak destan yazılır muhtemelen.
son şampiyonlar ligi maçını 5 yıl önce bu saatlerde liverpool'a karşı oynamış olan takımım. o sezon şampiyonlar ligi'nde 4 puanla sonuncu olmuş, grupta varlık gösterememişti ancak insan champions league theme müziğini özlemiyor değil.
günümüz itibariyle kortlardaki en agresif*, en hırslı oyuncudur. geriye düştüğü maçları geri çevirebilmesindeki en büyük etkenlerden biri de bu "nadal kararlılığı"dır.
seni turuncu formanla, bordeaux maçında attığın efsane golle, gerektiğinde hamburg maçında defansta oynamış olmanla, inönü'de attığın golden sonraki sevincinle, boney m'in daddy cool'uyla hatırlayacağız. yaptıkların için teşekkürler, güle güle harry.
69. turda sahil tarafında petrov ağır bir kaza geçirdi. önce güvenlik aracı girdi, şimdi kırmızı bayraklar sallandı. umarım petrov'un kötü bir şeyi yoktur.
hamilton'ın f1'in en yavaş virajında massa'ya çarptığı, aynı turda massa'nın sahildeki tünelde kaza yaptığı yarıştır. yine aynı turda schumi pit öncesi virajda aracı yol ortasında bıraktı. 36. turda güvenlik aracı girdi ve yarış yeniden başlayacak.
olan ferrari'de zor günler geçiren massa'ya ve hamilton'a efsanevi bir şekilde geçilen eski efsane schumi'ye oldu.