yasaminiz boyunca edindiginiz tecrubelerin kendini gosteris bicimidir. ozellikle yasin ilerlemesi ile daha artar. gencken inanmak istersin ve inanirsin kaybedecek cok da fazla seyin yoktur ki ayrica safsindir da ama yaslandikca ve basina gelen olaylarin sayisi arttikca karsindaki insana olan guvenin hep bir oncekinden az olmaya mahkumdur hele ki tarihte ciddi kaziklar yediysen guvenmek sadece bir kelimeden oteye gidemez. insanlarla birlikte olmaya devam edersin ama icinde zerre kadar guven duygusu kalmaz.
Solugum her gecen gun daha da kesiliyor yasamaya bu kadar tutunmak isterken hayat ellerimden kayip gidiyor. Yaslandigimi gormek bana aci verse de asil aci verenin sensiz yaslanmak oldugunu kendime itiraf edebildim sonunda, ama bunu sana soylemek cok zor geliyor dilime. Yillardir hep sevgi sozcuklerimiz beraber yaslanmak uzerineydi cunku beraber buyumustuk ve buyumeye devam edecektik oysa sen benden gittiginden beri ben o kadar buyudum ki yuzumde sensizligin izleri iyice derinlesti ve ben seni o izlerin icine yerlestirdim her aynaya baktigimda seni hatirlatmasi icin. Senin yoklugunun agirligi omuzlarima artik daha agir geliyor nedensizce. Zamanin ilac oldugunu soyleyen atalara kiziyorum bazen, aslinda her seye kiziyorum galiba ben, sonra kendi kendime gulumserken buluyorum her kizdigimda sakinlesmem icin soyledigin sozler geliyor aklima. Bazen kapina gelip bobregim agriyor yardim et diyesim geliyor, belki boyle de olsa biraz sefkatine ihtiyacim var. Seni gunden gune daha da fazla ozluyorum ve yuzumdeki cizgiler her gecen gun daha da belirginlestikce sen de daha derinlerdeki yerini aliyorsun.
çok özledim sevgilim. bugün doğum günün ve ben senin yanında değilim. halbuki şu an heybelide mehtaba çıkıyor olmalıydık. doğum günlerinde çok mutlu olursun bilirim ve mutluluğun o güzel gözlerinden okunur ama ben o gözleri görmeyeli neredeyse bir sene oldu. bunca geçen zamanda ne sevgimden bir parça eksildi ne de sana olan özlemim dindi. döndüğüm gün vermek üzere aldığım kolyen hala başucumda duruyor ve her baktığımda ne kadar büyük bir yanlış yaptığımı hatırlatıyor. sana çok kızgınım aslında ama bu hala sana aşık olduğum gerçeğini değiştirmiyor ve ben bunun için bir yandan kendime kızıyorum. benim merak ettiğim 5 dakika bile vermeyecek kadar değersiz miydi 5 yıl. o şansı yakalasaydım belki de şimdi senin yanında ben olacaktım. seni çok özledim sevgilim, sesini duymayı özledim, ben bir şey anlatırken senin başka konulardan bahsetmeni özledim. bir daha birbirimizi görür müyüz onu bile bilmiyorum ama ben senden başka birine bakmak bile istemiyorum. bu yıl bodrum da öksüz kaldı o kadar imkanım olmasına rağmen gidemedim yapamadım bunu. sen Nasıl becerdin unutmayı? bana bunu anlatmanı o kadar çok isterdim ki. hiç bitmeyeceğini düşünmüştüm hep ben belki de yaptığım en büyük hata buydu. bu kadar yıkılmamın altında yatan neden de bu olsa gerek. kordon bağıyla ilgili yaptığım şakayı belki binlerce kez daha yaptım kendime çünkü o kadar güzel gülmüştün ki ben sadece onu hatırlamak istedim herhalde seni son güldürüşümdü bu. işin en kötü tarafı ne biliyor musun hala bana dönmek istesen sana koşarak gelirim ama bunu sana söylemekten korkuyorum. bu akşam bir düğüne katıldım eski bir arkadaşımın bütün gece tek düşündüğüm gelinliğin içinde ne kadar güzel olacağındı. ben her zaman sana aşıktım ve seni gelinlikle görebilmek en büyük hayalimdi. her anımda sen varsın hala, bunca yaşanmışlık ve anı her saniye seni karşıma çıkarıyor mesela müzik açayım diyorum ve elim hep sılaya gidiyor ne çok dinlerdik beraber. kötü haberler aldığımda aklıma ilk sen geliyorsun hala, seninle dertleşip üstesinden gelmek istiyorum ama sen olmuyorsun yanımda her şey düzelecek demeni istiyorum ve her zaman gönderdiğin pozitif enerjini göndermeni istiyorum. aslında sadece seni istiyorum. doğum günün kutlu olsun sevgilim benimle olmasa da her zaman mutlu olman dileğiyle.
son dönemde aşırı derecede kilo kaybetmesi üzerine uzun süren doktora götürmek için ikna çabaları ve hatta birkaç kez bir bahane bulup ertelemelerin sonunda 10 gün önce doktora gitmeye razı edebildik babamı. her zaman hastaneden çekinirdi belki de bu yüzden ablamın doktor olması için bu kadar çabaladı. bir kaç küçük testten ibaret olacaktı ve bir kaç ilaç verip gönderecekti bizi doktor. en azından biz böyle olmasını hayal ediyorduk. babam, iki gündür yemek yememesine ve test için yapılan hazırlıkların onu halsiz düşürmesine rağmen her zaman olduğu gibi yine dimdik durarak bir şeyinin olmadığını söylüyordu beni ve annemi üzmemek için. babamı test için içeri aldıklarında bende sigara içmek için dışarı çıktım aklımda en ufak kötü bir düşünce olmadan. yarım saat sonra annem aradı ve babamın bekleme odasına alındığını haber verdi. bende yanına gittim ve hala narkozun etkisinde uyuyordu başını okşadım saçlarını düzelttim saçlarının bozuk olmasından hiç hoşlanmazdı. güler yüzlü bir hemşire yanımıza gelerek doktorun bir sonraki operasyondan sonra bizimle konuşacağını bildirdi ancak bir tuhaflık vardı dudakları gülümsüyor ama gözleri onlara eşlik etmiyordu. ama bir şey olmayacaktı nasıl olsa kötüye yormaya da gerek yoktu, babamdı bu hasta olamazdı ki, dedemde zayıftı ayrıca amcalarım da zayıf insanlar bir kaç kilo kaybı kötüye yorulamazdı ki. kısa bir zaman sonra hemşire tekrar gözüktü ve doktorun müsait olduğunu söyledi. annem ağır adımlarla odadan çıktı babamı uyandırmamak için, döndüğünde yüzü beyazlamıştı ve donuk bir ifade vardı gözümün içine bakıyor ama çok uzaklardaydı beyni, sonradan anladım aklındakileri. babam uykusuna devam ediyordu annem bana sessizce ve ağzının içinde geveleyerek "kanser" kelimesini söylerken. ve bir anlık durgunluk, dünya durmuştu o anda, kafadan geçen binlerce düşünce, anı, özlem, üzüntü... ve en önemlisi annemde de yaşadığımız süreçler. işte annemin aklından geçenler bunlardı kendinin yaşadıklarını şimdi babamın da yaşayacak olması. benim gözümde ise tek kare annemin kemoterapiden sonra saçlarının dökülmüş hali, bunu babamla da yaşayacak olmam. saçlarının bozuk olmasından hoşlanmazdı ya artık saçlarının olmadığı sahne gözümün önündeydi. yavaş yavaş gözlerini açtı narkozun ve halsizliğin etkisiyle, ilk sorusu "bir şeyim yokmuş değil mi?" oldu her zamanki olumlu düşüncesiyle. niye bu kadar iyi bir insan olmak zorundaydın ki demek geldi içimden defalarca kez ama sözcükler boğazıma düğümlendi. "iyiymişsin babacım" diyebildim sadece kısık bir sesle. biraz kendine geldikten sonra tekerlekli sandalyeyle gitmeye dirense de zorla taksiye kadar gitmeye ikna edebildim. her zamanki gibi inatçıydı. taksi gelene kadar dışarı çıktım ve bir sigara yaktım, gözümden düşen tek damla yaşı görmemesi için bir duvarın arkasına saklandım sanki sigara içtiğimi görmemesi için yapıyormuş gibi. nihayet evimizdeydik babam her zamanki gibi koltuğuna uzandı ve televizyonu açtı. annem ben bir ekmek alayım deyip kendini evden dışarı attı. ben, içimde kopan fırtınaları dindirmeye çalışarak babamla muhabbet etmeye çalıştım ama ne dediğimden haberim bile yoktu. Annem hafif kızarmış gözlerle geri geldi odaya girdi ve babama "senden bunu saklamak istemiyorum, kansermiş, hayırlısıyla bunu da atlatıcaz" dedi. neleri atlatmamışlardı ki. o an babam sadece dönüp gözlerimin içine baktı ve söylediği ilk cümle "allah'ın dediği olur" oldu -duvarlarda sıkça gördüğümüzden anlamını yitiren cümle bir anda ne kadar anlam kazanmıştı- sonra da bir şey söylemedi zaten. her zamanki gibi az konuşmayı tercih etmişti yine. ben tekrar tekrar aynı soruyu sordum kendime "bu kadar iyi bir insan olmak zorunda mıydın baba?", biraz isyan etsene televizyona boş boş bakmak yerine. ben daha fazla dayanamadım evde kendimi dışarı attım çünkü babamın etmediği isyana benim ihtiyacım vardı -çünkü ben onun kadar iyi bir insan değildim- ve gözümde akmayı bekleyen yaşlar git gide ağırlaşıyordu. yolun bir kıyısına oturdum, sigara yaktım ve sadece sessiz sessiz ağlayabildim etraftan geçen meraklı insanların gölgesinde. Şimdi bu düşünceye alışmaya çalışıyorum kanseri daha önce yendiğimizi hatırlayarak ve tekrar yeneceğimizi düşünerek, en azından ümit ederek.
Uçağa binmek. resmen zenginlik göstergesiydi uçağa binmek. hele ki o çıkış kapısından çıkarken yakınlarını karşılamaya gelen insanlara bir bakış atılırdı ki sorma, sanki turkish airlines'ın ceosu pezevenk.
ilişkilere farklı açılardan yaklaşmayı becerebilen başarılı bir filmdir. Filmde o kadar farklı konulardan bahsediliyor ki herkes kendi ilgisini çeken noktadan filmi yakalıyor. özellikle;
--spoiler--
kadınlar, seni sen yapan özelliklerine aşık olurlar, sonra da o özellikleri senden almaya çalışırlar
--spoiler--
cümlesi günümüz ilişkilerini çok güzel özetliyor. aslında çoğu biten ilişkinin arkasında bu cümlenin gerçekliği yatıyor.
Kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölen kimseye şehit denir.* laiklik kutsal bir ülkü olduğuna göre; neymiş? bu uğurda ölenler bu görüşü benimseyenler tarafından şehit olarak adlandırılabilirmiş.
müslüman ülkelerin neden bir adım öteye geçemediklerinin en büyük kanıtıdır. ilim, bilim üreteceğine sikim sikim işlerle uğraşmaya devam ediyorlar. ne yazık ki bu işlerin ortasında da hep din var. islam dini belki başlı başına buna sebep olmasa da -ki bu tartışılır düşünmenin önüne engel koyması sebebiyle- müslümanların her şeyi dine bağlama tutkusu buna sebebiyet vermektedir. kısaca örnek verecek olursak; o domatesi gören hristiyan ne yapardı? bence yerdi. ama şunu demezdi içinde benim kutsal haçım var ben bunu yemeyim. işte müslümanların saçma sapan noktalara takılarak büyük resmi görmemelerine en büyük örnektir bu olay.
Akıllarından geçeni oyun oynamadan söylemeleri. mesela Canları hamburger yemek istiyorsa, hamburger yemek istiyorum demek yerine farketmez deyip sonra pizza söyleyince surattaki o sen beni anlamıyorsun ifadesi bunun en güzel örneğidir. örnekte geçen hamburger ve pizzanın yerine her şeyi koyabilirsiniz.
uzunca süren beraberliklerin peşi sıra geldiğinde yürütmesi daha da zorlaşan ilişki türüdür. çünkü zamanının çoğunu birlikte geçirdiğin kişiyle bir anda araya mesafe girer ve bu mesafe sadece yol ile bitmez, zamanla kopmalar başlar telefonlar azalır, muhabbetler farklılaşır hatta o sana bulunduğu yerden bir şey anlatır ama anlamazsın, sen anlatırsın o anlamaz ilgi alanları değişir. üzüldüğünde yanına gidemezsin, canın sıkkınken o yanına gelemez bu durumda birlikte olmanın ne anlamı kalır ki, sonuç olarak ilişki biter ama ayrılmayalım demek için bile yanına gidemezsin.
Kürtler olmasa türkler çalışırdı hem de seve seve, ayrıca bu kadar konuta da ihtiyaç olmazdı. ayrıca hiçbir şey yapılamazsa özümüze dönüp otağda yaşardık ki ben şu an kabul edebilirim. bu nedenlerden ötürü muhtaç olunduğunu düşünmüyorum.