atatürk'ü janjanlı harflerle yazınca bu önermeyi yapanın atatürk düşmanı oldugu öne çıkmıştır degil mi dogal olarak?
bir partiyi atatürk'ün kurmuş olması degil, sonradan gelenlerin yaptıkları icraatlerdir önemli olan.
türkiye'yi de atatürk kurdu. neden bu kadar boka battık ulan?
atatürk kurdu ya. mükemmel olmak zorunda mı?
gelen adamlar sıçıp sıçıp gitti işte, var mı ötesi.
ercan canmutlu diye bir işadamının eşine aldıgı timsah derisinden balenciagamarkalı çantadır kendisi.
kendisinin röportajından bir alıntı yaparak yazıya devam etmek istiyorum;
''Bu da görecelidir. Yüksek harcamalar kime göre yüksek harcama? Yani eğer çantadan bahsetmek istiyorsanız ki, anladığım kadarıyla oraya gelmek istiyorsunuz, eğer bu çanta Türkiye"ye getirilmişse, bu çantayı satan bir mağaza varsa, ben de bu çantayı almışım. Türkiye"de buna izin veren kurumlar, böyle bir mağazanın açılmasına göz yummuşsa... Bunda anormal bir şey yoksa, ben de bunu normal bir müşteri olarak almışım. Vergisini, KDV"sini ödeyerek, kayıtlı bir şekilde almışım. Benim varmak istediğim nokta şu; 24 milyara çanta mı olur? Niye olmasın ki, var ki biz de satın almışız. Ben bunu eşime layık gördüysem, gerisi önemli değildir. insanlar vardır her gün gider kuru fasulye-pilav yer. insanlar vardır haftada bir gün gider ama adam gibi yemek yer. Belki ben eşime 10 çanta alacağıma bir tane adam gibi çanta aldım. Bunda yadırganacak hiçbir şey yok.''
ulan insanlık nerde kaldı lan?
içine iki tane ruj, iki tane parfüm şişesi koyacagın bir çantaya 24 bin ytl veriyorsun.
bir aç gözünü etrafa bak.
o kuru fasülye-pilav dedigin yemegi ömründe yememiş insanlar var.
ömründe agzına et girmemiş insanlar var.
kapıcın da mı yok ulan?
bir git onun çoluguna çocuguna bak.
sen şu ülkedeki 24bin ytl lik harcamana yüksek harcama degildir diyorsun.
görecelidir diyorsun.
e be insafsız.
milletin açlıktan karnı sırtına yapışırken, bir lokma ekmege muhtaç ölürken, susuzluktan yerlerde sürünürken bu yaptıgın insanlıga yakışır mı?
ulan bu kadar mı kör etti bu para hırsı sizi?
bu kadar mı insanlıktan çıkardı?
ulan köpegine aldıgın mamaların fiyatıyla 4 aile geçinir.
şerefli yaşayın lan biraz.
yap, onları da yap, altından klozete sıç, fakat digerlerini de yap ulan.
bir yardım et yanındaki garibanlara.
fifi adlı köpeginin ayagı incinmiş diye yaygara çıkarma bir kere de.
maması bitmiş diye gözyaşı dökme.
şerefsizlik yapma, insan ol.
edit:bu olmadı ama şimdi. benim entry ilk entry idi
ilhami çiçek'in 1983 tarihinde çıkartmış oldugu kitap. *
şiir ise şu şekildedir;
1.
uzun bir nehirdir satranç
kıvrak ve uzatarak boynunu
nice güneş batışını yerinde görmüş boynunu
oysa veba tarihçileri bilmemişlerdir
her karenin bir karşı veba girişimi olduğunu
göğe bezgin bakanların bir türlü öğrenemediği
bir oyundur satranç
evet ilk aşk gibi bir şeydir ilk açılış
artık dönüş yoktur
kuşku bağışlanmasa da
tedirginlik doğal sayılabilir
ancak
yürümenin dışında bütün eylemlerin adı
kaçış kaçış kaçıştır
çapraz özgürlüklerinde filler
acılardan yapılmış bir alanda
ne zaman ki esrirler
yazsak defterlere sığar mıydı
şah açmazında vezirin ölümcül tutkusunu
yerine göre piyon da bir tufandır
içinde hep bir vezir sürekli mahzun
düz gider çapraz vurulur ve uzun uzun
günbatımlarını çağrıştırır
hüznü uçlarından dolanıp
yalın sıçrayışlarıyla piyonlar arasından
ürkek ama cesur ama sevimli
açsa duyargalarını o tarihsel şiire
iyi bir oyuncu en çok atları sever
sen ey atını kaybeden oyuncu
bir ilkyazdan koca bir güzyontan adam
bırak oyunu
artık
öyle bir ıssızlık düşle ki içinde
yeryüzünü kişnesin
bizim atlar
2.
nicoldu onca oyuncu
oyarak
ette oyuk seyirmesinden
oyun kurarlardı
kaçıp
da süleymandan
kaf dağında otururdu
anka nicoldu
o mağrur gemiler ki açıklarda
güneşin şanla her akşam ufala ufala battığı
suların kabarıp taşarak savrulduğu oradan
kesik bir insan başı gibi taşra düşüp
helak oldular
ün geldi ey iskender
çok acaip gördün ömrün tükendi
geri dön
ürktü
ki endişe
dünyadandır ve hayal hiçtir
sözü onun
...avda
yine geri dön bu son
yoksa öleceksin gurbette
dedi ses ve işitip ağladı
o koca iskender ki
tuhaf matlar yapardı
mat oldu olağan biçimde
artık anlaşılmıştır günün akşamlılığı
kesin mat yok
iyi oyun vardır sadece
ve satranç aslında dalgınların oyunudur
dalgının ölüm karşısındaki sükuneti
düşmana
ölümün dehşetinden korkuludur
eğilip o oyuncu
uzatsa boynunu buyruğa
taşlar sürüldüğünde
kaleyi buyruksuz düşündü mü kişi
demek ki bütündür sallantıda
demek ki gök de anlaşılmaz bir biçimde ölü
cinayetlerde yeryüzüne paramparça dağılmıştır
aşk ve umut dağılmıştır
koygun bir gece gibi günü kaplayan
sevgilinin gözlerindeki zeytin siyahını
o oylum oylum kabarık şiiri
kaplayan
bir şeyse buyruksuzluk
taşlar sürüldüğünde
alıp kişiyi kayalar çarpar buyruksuzluk
çağı binip
cübbesinden gözükara süvariler çıkaran
o beyaz taş oyuncusunu nerde bulmalı
tutup üzengisinden öpüp koklamalı
3.
söyleyelim e bir
ha
in
dir
esekiz yok
yok ayrı bir düşman falan
genç çeri
ey e hattındaki budala
-tanrım ne saflık-
bir ara dilim sürçse
de at kıskacını anlatsam
desem ki ha-
derler ki kemik atıyor
köpek resmine bu adam
anlat
apaçık olanı
gecedir halk
etinin önünde anlam
katledilmiştir
vardın
söylemezler otlar
çok sutün düştü
nice bir taş
ne zamana yetiştin
aykırı sür
çalka
de ki ey at kıskacı kabaran
ateş almış ve ey at kıskacı
diye bağırarak
o oyuncu
oynadığında seni
konuş benimle
sana hizmet danışayım
4.
hüzün
yalındır-dağdan
aparılmış kar topakları gibi
yel ki ince
ipince bir teldir kopmuştur
insan
azar azar kopmuştur
yalnız hüznü vardır kalbi olanın
hüzün öylece orta yerdedir
tuhaf bir yarma yaşanıyordur
çepçevre şeytan kilitleri
sınav
5.
bir oyuna rastgeldim
her taşı yakup hüznü
anlat
bu boşalmış at
hüzündür
yanında
kalfa
çırak
ben bir oyuncu tanıdım
daha
ataktı
bu hüznün
mesnevisi yazılmadı
gürbüz tarhlar öldü
o ceylanda
bir kaç minyatür
mütekeddir
-de bana bu esrime
bu koygun minyatür yalnızlığından
başka nedir-oysa
kocamandır aşk
usanç
hep eksiler alanında
olup biten bir şeydir
parçala bu trajik geçidi
o taşı sür ey insan
taşı taş-çünkü saat
sınanan bir süreçtir ve atlar
yanıldıklarında
kaygan
o karangu duvarına çarpıp kuşkunun
düşer ölü atlar
çünkü satrançta
çünkü orada ve burada
her zaman
öğretidir zaman
aşkın da
katları vardır-kadim
kabarık bir öyküdür alınyazısı
ey aşk
elbet başındasındır bela kitabının
ne çok dilin var
gece ki anlamadı
şu anda
o
ibrahim ve ishak
yargıç yok taşı kim atacak
leyla bilmez mi gerekli olduğunu
diye döğünüp duran
gece ki ey gece
o külli aynalar
seni ararlar
ıssız bir hat fotoğrafın
dan sana çıktım
oynanan
göstermelik bir son oyunuydu
aldandın
ağır taşlar verdik
...ve ay seni bulduğunda
yani ki kanıtladığında kendini
ben
müthiş bir başlık atacağım
şiirime
sevgili gecem diye
7.
şebçerağ
söndü mü
diye bir ses
sahi şebçerağ nerde
iskender! iskender!
diye bir ünlem
bu nasıl iskender
aramaz bengisuyu
diye bir hüzün
'hişt! dostlarıma şunu haber ver
denize açıldım
ve gemim parça parça oldu'
diye bir im
denli narindir intikam
intikam içli bir marştır gerçekte
bir ara ses aygıtını yırtarak çıkarılırdı
o şimdi
dışlanmış bir taş olarak
karlı kış gecelerinde
acılı bir genç şairin her geçişte
hüznüne tanık olduğu
metruk bir kümbet denli müşahhas
aşktır-ve o
ne rahim bir yürüyüştür gecede
(o yıllar bir ressam tanırdım
gök çizemezdi
yüksek evler yapardı yitik kadın yüzleri- bir güm
o kentin
-tarihsel bir kenttir-
o çarşısındaki hasır iskemleli kahvede
onu bir cenini çizerken ağlar gördüm
bütün öğeleri belliydi ama neden gözsüz
ama neden bir kaleden artmış kapı tokmağı gibi
ıssız ve dokunaklı
diye sormadım çünkü ben
ağlayanları severim ve güzeldir ağlamak
denebilir ki-
bir insan en çok ağlarken güzeldir
vakit de akşamdı dışarda kar vardı
kar yüzyıllardır alabildiğine vardı
insanlar doğar konardı konar göçerdi
sonra o bütün resimlerini yırttı-
birden kaybolmuştu
arıyor diye duydum bir şeyi
çağın unutturmak istediği
belki derin bir gök resmini
ye'si biçen o eşsiz kılıncı gürbüz hamleyi)
bu taşı da sürüyorum
koyar gibi o güzel yapının üstüne
ya da komaz gibi taş üstüne taş
(ben daha çok taşları mı anlıyorum nedir
ve nedir taş-
çakmak taşı satranç taşı
sapan taşı göktaşı)
reddetmek gerekiyor kimi taşları ve şeyleri
sözgelimi sapan taşını
-o göz çıkarır sadece-
ortadaki gökkasabı gökdeleni
tanrısız tecimevlerini caminin hemen önündeki
ana caddedeki aykırı kadın salınışını
yanlış konumunu gülün evlerde bahçelerde
ve hatta parklarını bile bu taş mekanın
reddetmek gerekiyor
çağa çıktığımda
kan- çoğalan bir suret ve kendini
ta içerlerde bir yerin üşüyor-duymuyormusundur
yinelenir durur -şu sanki ne diye- akşam ki
dönüp nefsini içine tuttuğun yüzündür
senin yüzün -paramparça
bölük pörçüktür
şu kuytu kalabalıkta
şu yalnızlıkta
ivedi ve kirlisarı
dişiliğini kullanıyordur kuşku
lüks oteller gibi kuşku
kuşku
(çağı deştiğimde
o yüz
diyor yoruldum -aynalar
gösterebilir mi hiç -bana sonumu
nedensiz başladım oyunculuğa
bitireceğim raslantıyla -oyunumu
dostlarım da
var -intiharlar
her akşam ıslak-yapışkan
saçlarıyla girip odama
paniğimden pay toplarlar)
azaldı
halk içinde yüzdeki ben gibiler
eldeki siğile
çıbana -etin yumuşak bir yerinden sökün eden-
döndü halk ve cüzzam ne yürüdü
ve hep bir yaprak değil miyiz ki
bir zaman yarıp çıkmak serüveninde
özdalımızı
topu topu bir mevsimi yaşarız işte
müşa'şa' bir sonbahar figüranıyız
hepimiz de
ve cüzzam ne gün yürüdü sormalı
değil mi ki ebabil
adil
bir infazın adıdır
ve insan
-ne şu ne bu-
iyioyunundan
sorulmayacak mıdır
8.
(kıstak)
her dakika
henüz ölmüş gibi ebûzer
kimsesizsindir
içlemin gamevi ay emek
kesik kesik solur
avcının elagözlü nesnesi
kaybettiğin divit -kırdır
faniliğindir o ağaç ki
zekeriya onda saklıydı
yazı ebediyyen vardır
-ortadaki göçük
içerdeki dehşet
pusudaki bungu
kıyım mahzen kan -
çok kandil kırılmış -sanki geç
herşey için - niçin
ertelenir sanır insan herşeyi
öyle sanır - yeniden han
o ölümsüzlük gibi mutantan
taş - düşmüş
vardır - orada nasılsalar öyle
apaçık
kırıktırlar
düz vites kimisine göre tutku, kimisine göre hamallıktır.
ki ben de hamallık oldugu görüşünü savunanlardanım.
öyle insanlar var ki istersen en kral arabayı getir düz vites olmasa binmez, burun kıvırır.
köpegin insanın tırstıgını anlaması köpeklere verilmiş bir nimettir.
yok efendim adrenalin kokusunu alıyormuş.
tırstıgınızı anlıyormuş.
adil mi lan bu? sorarım size.
ben de köpegin tırstıgını anlasam daha eşit bir durum oluşmaz mı?
neden bu koz onlara verilmiş ki?
lan ben köpekle karşı karşıyayım, hiç bir dış belirti yok korktuguma dair, ama şerefsiz koku alıyor.
gayet sakin olmaya çalışarak, göbek içeri gögüs dışarı modunda geçiyorum halbuki köpegin yanından.
ama içten içe hissettigim o yusufu şerefsiz hayvan canlı canlı izliyor, taşak geçiyor.
arada havlıyor filan.
ulan dua edin sadece sizde var bu yetenek.
bende de olsa alayınızı kuyruksuz gezdiririm lan.
düşünsene köpegin korktugunu, yusuflara geldigini anlıyorsun.
tekme-tokat allah ne verdiyse artık.
çılgın, cin fikirli ev pazarlamacılarının evlere yeni monte ettigi bir bölüm.
yaklaşık bir çamaşır askısı sıgacak genişlikte olan ve sagdan soldan vuuvv vuuvv tarzında bir sesle hava üfleyen bir oda.
iki çamaşırı balkona asmaktan acizmisiniz lan diyesi geliyor insanın.
paranın gözü kör olsun be.
yakında tuvaletlere kıç yıkama makinesi filan da koyar bunlar.
miranda warning diye de söylenen, hani o amerikan filmlerinin hepsinde duydugumuz polisin şüpheliyi yakalayınca saydıgı haklardır.
yıl 1963. ernesto miranda diye bir adam tecavüz suçundan yakalanıyor ve hakları kendisine söylenmiyor. sessiz kalma hakkına sahip oldugunu, avukat tutma hakkı oldugunu bilmeyen garibim polis sorgusunda bütün suçunu itiraf ediyor.
daha sonra ise bölge savcısı bu hakların herkese okunması yönünde bir karar veriyor.
komik olan ise, ernesto miranda hapisten çıktıgında bir kişi tarafından bıçaklanarak öldürülüyor,
ernesto'nun katiline ise miranda rights okunuyor ve kendisi de sessiz kalma hakkını kullanıyor.
polis şüpheliyi tutuklarken tüm bu hakları okumak zorundadır.
haklar şu şekildedir;
-sessiz kalma hakkına sahipsin
-söyledigin her şey mahkemede aleyhine delil olarak kullanılabilir
-avukat tutma hakkına sahipsin
-eger avukat tutacak gücün yoksa mahkeme sana bir tane atayacaktır
bu yazı trafigi belleyen kadın şoförlerle ilgilidir ve birazdan anlatacaklarım benliklerde silinmesi zor izler bırakabileceginden 18 yaşından küçüklerin ve flash tv izleyicilerinin okumamasını öneriyoruz.
şimdi efenim yıllardır derlerdi bayan şoförler trafigi mahvediyor, trafige yanlarında bir erkek olmadan çıkmalarına izin verilmesin filan diye lakin gerek bayanlara şirin görünüp işi türlü yavşaklıklara sarmak gerekse başımın bugüne kadar herhangi bir bayan şoförle derde girmemiş olmasından mütevellit pek kulak asmazdım bu söylenenlere.
bunu okuyanlardan da kesin vardır böyleleri ve bu yazıyı okuyup bitirdiklerinde bir kez daha düşünmelerini istiyorum.
efendim bu gün karşılaştıgım bayan şoför faciası( hala elim ayagım titriyor etkisinden kurtulamadım)sürünerek 15 dakikada, engelli koşarak 17 dakikada, normal tempoda koşarak ise takriben 21 dakikada alınacak yolu tamı tamına 53 evet yanlış duymadınız 53 dakikada almama neden oldu.
4 şeritten oluşan ve üzerinde herhangi bir bayan olmadıgı zaman çılgınlar gibi akan bir trafige sahip olan yolda bugün bayan şoför istilası vardı. sanırsam o yanda bir sir agda salonu açılmış oraya akın ediyorlardı, neyse konumuz bu degil şimdilik.
bayan şoför istilası olur da o yol saglam kalır mı? kalmıyormuş işte biz de bugün ögrendik.
bu bayan arkadaşlarımız çılgınlar gibi basabilecekleri, schumaer'e toz yutturabilecekleri bir yolda 50km hız sınırını aşmamayı kendilerine düstur edinmişlerdir.
hani olur ya tek şeritli bir yolda bir tır alır arkasına mercedesleri, bmwleri 15km hızla gider. karşı yol da tıkalı oldugundan sollama yapamayan bu çılgın araçlar onun götü sıra ilerlemeye mahkum bırakılırlar. bir helikopteriniz olsa havadan baksanız aynen öyle bir görüntü elde edecektiniz bugünkü olayda. sanırsam en öndeki 4 şeritte de bayan şoför vardı. her nedense o sir agda salonundan sonra yol açılıyordu.
hayır gittim orada özellikle aracımdan indim, gerekli hava ve zemin etüdünü yaptım ama hiç bir bulguya rastlamadım.
yani trafigin çılgınlar gibi akmaması için hiç bir neden yoktu.
ben aglıyorum şimdi, orada geçen dakikalarıma aglıyorum, bunca yıl yavşaklık olsun diye bayan şoförleri korumama aglıyorum ve derinden müslüm baba dinleyerek huzur buluyorum...
sertab erener adlı uluslararası şarkıcımızın taze taze sıçtıgı kelimedir.
tüm dünyanın eurovision'a odaklandıgını söylemek isteyen sertab böyle bir şekilde anlatmayı yeglemiştir.
focus olmak.
focus bilindigi üzere ingilizce odak, odaklanmak manasına gelmektedir.
sertab hanım bunu türkçe ile sentez ederek engin bilgilerini bizlere sunmuş, bu kelimeyi duyan bizlerin de amuda kalkarak alkış tutmasına vesile olmuştur.
e be sertab.
sen ki bizi temsil ettin tüm dünyaya.
hadi şarkını ingilizce söyledin, tamam.
bütün şarkı ingilizceydi.
bu ne demek lan?
hayır bütün program boyunca ingilizce konuşsan bu kadar koymaz.
bak, türkçe arasına ingilizce kelimeler koyarsın, bunu anlarız.
ama türkçe-ingilizce sentez yaparak varmaya çalıştıgın nokta nedir?
lan 'i have been focusing for five years' * de, 'all of the world focused to eurovision and i make our country famous' de.
tamamını ingilizce anlat lan.
şerefsizim daha az koyar.
hepimiz araya ingilizce koyuyoruz, heyecan olsun atraksiyon olsun diye ingilizce kelimeler kullanıyoruz ama böyle yarım türkçe yarım ingilizce olmuyor ya.
hem 'odaklanmak' gibi çok güzel bir türkçe kullanılışı olan kelime bu.
hadi konsept kullanırsın, konteks kullanırsın bilmemne kullanırsın da bu yeni kelime sokma merakı nerden?
neden herkes degişik kelimeleri sokmaya çalışmakta?
türkçeye soka soka hal bırakmadınız dilde. *
her türk vatandaşının bir kelime sokma hakkı filan mı var?
ben de o hakkımı kullanarak şu kelimeyi sokmak istiyorum;
fuck!
fucktınız lan dilimizi.
her okulda bulunan kişidir bu.
senin benim temsilciligimizi yapar.
ugraşacak işi olmayan, dersine günü gününe çalışan insanlardır genelde.
lan yoksa insan ne yapmaya ögrenci temsilcisi olur.
çılgın security olma vasıflarının yanında araştırmacı kişilikleri ile de ön plana çıkmış securitylerdir.
security dedigimize de bakmayın, bildigin dallama güvenlik.
kapıda bekçisi, güvenligi olan bir sitede ya da binada oturanların pek yabancı olmadıgı bir tiptir mossad tripli securityler.
omuzlarında agır bir yük taşımanın verdigi bir agırlık, bir gizem sezilir bu securitylerde.
gerek evinize girip çıkarken size attıkları kuşku dolu bakışlar, gerekse evinize gece girmeniz halinde agır adımlarla arkanızdan takip etmeler..
bellerinde asılı duran kangal cop ile ortama kattıkları güven duygusu hissedilir düzeydedir.
bunların mossad ajanı olma yolunda emin adımlarla ilerlemeye başladıklarının ilk göstergesi ev taşıyacagınız zaman ortaya çıkar.
nakliyat şirketinin koskoca kamyonunu çekmişiz kapıya, evden koltuktu televizyondu talıyoruz hep beraber.
sokaga ilk çıktıgımda binaların arasına gizlenmiş bir şekilde duran bu security dikkatimi çekti.
dedim herhalde bir şey yapıyordur, osurmaya filan gitmiştir ta oralara.
biz işi hızlandırdıkça security bize hafiften yaklaşmakta ve olayı en ince detaylarına kadar analiz etmekteydi.
sonra iyice yanımıza sokuldu ve ufaktan sorular sormaya başladı.
hayırdır, nereye taşınıyorsunuz?
kendi eviniz mi?
ev sahibinin adı nedir?
arabanız var mı?
lan gerizekalı security.
sen ne zannediyorsun kendini?
çok mu zekisin, ajan mısın?
kardeşim güpegündüz binlerce kişinin oturdugu bir sitede kapıya eşşek kadar tır çekip ev mi soyuyoruz biz?
güzide ülkemizin ilk ve tek dedektiflik şirketi olması hasebiyle bizlerde önemli bir yer edinmiş oluşumdur.
karikatür gibi bir amca olan joseph erdem'in başında bulundugu bu oluşum türkiye'de ve dünyada büyük başarılara imza atmıştır. *
joseph erdem isminin başında bir de 'dr' ünvanı var ama onu hangi dalda edinmiş şimdilik bilemiyoruz.
http://www.ozeldedektif.com adlı bir siteleri var, benim gibi gayet boş vakti olup da heyecanlı bir şey arayanlar için ideal bir site.
evleneceginiz adama/kadına güvenmiyorsanız, onun bir orospu/çapkın **oldugunu düşünüyorsanız bu amcalara başvuruyorsunuz, evlilik öncesi nişanlı-sözlü araştırması hizmetini alıyorsunuz.
sadece ve sadece 6500 euro+kdv ile. * (bkz: ahahha hasktir lan ben buna gülerim)
ayrıca çogu ögrenci olan uludag sozlugu uyarmadan geçmek istemiyorum.
bu çılgın dedektiflerin ögrenci araştırma hizmeti de var.
1 ders dönemi ya da 30 gün yapılan bu araştırmanın içerigi okula gidip gitmedigi, giderse ne bok yedigi, arkadaş çevresi, zampara mı, karı-kız ayagı var mı bunların ögrenilmesi hizmetlerini içeriyor.
ailelere de şunu duyuralım bari; 1 dönemlik ücret 14bin euro+kdv+masraflar+iş bitim ücreti olan 2bin euro'dan ibaret. yani size giren toplamda 20bin euro civarı oluyor.
masraflar dedikleri tuvalet kagıtları, yeme-içmeleri, çocugunuzdan dayak yerlerse hastane masrafları filan olsa gerek.
sitede bulunan ilginç, enteresan&garip bilgiler bölümü de herkese faydalı olabilecek bilgiler içeriyor, bir girip ziyaret etmeniz önerilir.
dünyanın merkezinde duran kasiyer sıfatını haiz kimseler öyle sıradan, tek kelime ile anlatılamadıgı için böyle bir başlık seçilmiş bulunmakta.
ilk olarak dünyanın merkezini kendisi zanneden bildigin bakkal, market kasiyerlerinden bu ekolün temsilcileri olan bir kaç tanesinin davranışlarını inceleyerek işe başlayalım.
bu tip kasiyerlerimiz genelde her markette en az bir adet bulunan, özenle hazırlanıp paketlenerek dünyaya gönderilmiş insanlardır.
dünyanın merkezini kendileri zannettiklerinden mütevellit kasa üzerinde tam hakimiyet kurmaktadırlar, tanımayan, bu ekolün varlıgından haberdar olmayan kişiler bu kasiyerleri patronun kızı zannedebilirler. yok öyle bir şey. inanmayın.
paranla alışveriş yaptıgın, bir şevkle bütün sepeti doldurdugun, mutlu mesut yaşamını geçirdigin marketin; en stresli, en etrafa negatif enerji saçan yeridir kasalar. bunun nedeni pek tabii ki ekolümüzün temsilciligini yapan kasiyerlerdir.
insana kendi parasını rahat rahat harcatmazlar bir türlü. lan poşette patates yerine soyulmuş, dilimlenmiş patates alırsın, bir aşagılayıcı tavırlar, bir lan sen de adammısın der gibi bakışlar...
almış oldugunuz bir sepet malı kasaya boşaltırken etrafa tedirgin bakışlar fırlatmanın nedenidir bu kasiyerler. lan acaba kasiyeri kızdıracak bir şey yaptım mı? begenmedigi bir şey aldım mı? gibi sorular yöneltir insan kendi kendine.
kasiyerin sevmedigi ürünlerin 3-4 tanesini bir arada aldıysanız hele, bu dünyadaki en gereksiz, en işe yaramaz insansınızdır.
yaşamanıza bile gerek yoktur.
barkodu makineye okuturkenki etrafa atılan dünyanın merkezi kıçımın altı işte, tam burası manasındaki bakışlar olayı özetlemekte, gerginligi had safhaya tırmandırmaktadır.
bir markette en rastlanılmak istenmeyen türden kasiyerdir, bu ekole sahip kasiyer.
parayı cebinden çıkarıp kendisine vermekte biraz gecik, bir agzına sıçmadıgı kalır. ama bunları yaparken bir kelime bile etmez.
yarabbi nasıl bir bakıştır, nasıl bir telepati gücüdür bu.
aklından ne geçirdigini harfi harfine karşısındakine aktarabilme güçleri var lan bunların. şerefsizim özel olarak yetiştiriliyorlar, bu derslerin hepsini alıyorlar.
hele bir de kredi kartınızla limit kalmadıysa, bir sepet te eşya aldıysanız vay sizin halinize. gidin bogaz köprüsünde kendinizi düzdürün, hem asya seyretsin hem avrupa fakat böyle bir durumda bu kasiyerin karşısında kalmayın.
'paramla alışveriş yapıyorum lan' duygusunu bir kere bile hissedemezsiniz bunların yanında. o poşettekilerin hepsi kasiyer tarafından size aç karnınızı doyurmanız için lütfedilmiş yiyeceklerdir.
08 kasım 2006 gecesi oynanan karşıyaka-galatasaray türkiye kupası maçında,taraftarlarının,yöneticilerinin ve binlerce tv seyircisinin önünde,iki eliyle formasını tutup bi güzel burnunu silen temizlik örneği futbolcu. ***
yurdum insanının en belirgin özelliklerindendir.
genelde aşık atışması şeklinde gerçekleşir bu durum.
tuvaletlerin umumi yerler olmasından mütevellit daha geniş kitlelere ulaşmak için yanıp tutuşan insanın başvurdugu yoldur tuvaleti arena haline getirmek.
genelde yarım yamalak türkçe ile yazılır bu yazılar.
örnek bir tuvalet aşık atışmasını gösterelim;
-hepiniz şerefsizsiniz kedileri sevenler
+sensin lan şerefsiz kedilerle ne alıp veremedigin var
*beyler ayıp ama burası tuvalet
^hasktir lan tuvaletmiş
*lan ibne senin ananı bacını
^kes
*yavşak
görüldügü üzere ilk iki yazının sahibi oradan tesadüfen geçerken ugramış ve şurada da bir notum bulunsun düşüncesiyle iz bırakmış, seviyeli bir tartışma yapan, karşı tarafa söz hakkı tanıyan arkadaşlardır.
fakat son muhabbetin aktörleri ise çevre esnaftan oldugunu belli eden vatandaşlardır.
gün aşırı mesaj yazarak o helanın müdavimi oldugunu bizlere göstermiştir.
gerek halk otobüsü gerek iett gerek ego larda gerçekleşen hadisedir.
otobüse atılan ilk adım sonrası akbil basılır ve iç tarafa dogru dönerken yüze bir gülümseme yayılır.
bunun nedeni isviçreli bilim adamları tarafından çokça araştırılmış fakat kayda deger bir neden bulunamamıştır.
hele otobüs boşsa gülümseme tutmasan kahkahaya dönecek.
az daha ugraşsan gülümsemenin sahibi bir kahkaha koyverecek.
yani arka koltuga dogru ilerlerken sen de biraz sırıtsan altına sıça sıça gülecek adam.
o derece.
bu baklava dedigimiz olay şappadanak iki dakikada yenilip sonra haliçe salıverilmesi gereken bir şey degildir.
her yemegin, her tatlının olmasa bile baklavanın bir yeme, sindirme metodu vardır.
bugüne kadar bilmiyordunuz fakat üzülmeyin araştırmacı yazarınız sizler için en kaliteli baklava yeme metodunu sizlerle paylaşacak.
efenim şimdi gittiniz misafirlige ya da bir pastaneye bir porsiyon(4 adetten mürekkeb) bir baklava geldi önünüze;
kıtlıktan çıkmış gibi bir anda saldırıp hobaa 30 saniye içerisinde bitirilmez baklava, bitirilmemelidir.
sakin olunması gerekir.
ilk yapılması gereken baklavaları şöyle bir süzmek, çatalla üstüne hafiften bastırmak suretiyle altında kalan şerbetin yanlara dagılmasını saglamaktır.
şerbetin bir kısmı yanlara dagılınca tabak kaldırılır saga ya da sola dogru egilir ki şerbet tatlımızdan uzaklaşsın, bir daha bulaşmasın.
evet lan hadi yiyeceksek yiyelim sikerim böyle aşkın ızdırabını dediginizi duyuyorum.
şimdi yeme faslına geçmiş bulunmaktayız.
elimizde bulunan çatalı baklavanın ortasına batırmak en görgüsüzce, en kendini bilmezce yapılmış bir hareket olacaktır.
sakın ola ki öyle bir şey denemeyelim.
elimizdeki çatal hafif bir bilek hareketi ile baklavanın altına kaydırılıverir.
bu hareket o kadar nazik yapılmalıdır ki siz dahil ortamda bulunanlar kendinden geçmeli, hareketin estetigi karşısında orgazmın doruklarında gezmelidir.
bunu ilk seferinde başaramadıysanız, gerekli ambiyans oluşmadıgı sürece yeniden denemelisiniz. taa ki başarana kadar.
çok çalıştık ve çatalı baklavanın kıç kısmının altına sokuverdik. bundan sonra hemen agzımıza mı atıyoruz?
hayır tabii ki böyle bir şey düşünülebilir mi?
bundan sonra yapmamız gereken yine hafif bilek darbeleri ile baklavayı tabaktsa ters çevirmektir. yani o kıtır kısmı alta, şerbetli yumuşak kısmı üste gelmelidir.
bu kısım da hallolduktan sonra yine çatalımızı o alışılagelmiş estetik ile baklavanın kıç kısmından içerilere dogru ilerletiyoruz.
baklavanın tamamı çatalı doldurdugu an çatalımızı kaldırıyoruz.
arkada sanki rocky filminin müzigi çalıyormuş gibi hissediyoruz.
çatalı gerekli boyutlarda açılmış(takriben 7cm x 8cm) agzımıza sokuveriyoruz.
baklavanın o yumuşak şerbetli kısmını damagımıza bastırıyoruz.
şerbetin damagımızın her yerini ıslatması gereklidir. bu en önemli noktalardan bir tanesidir.
damagımızı da ıslattıktan sonra yavaş yavaş, damagımıza çarptırarak baklavayı iç ediyoruz.
baklava takriben 20-23 kere çignenmelidir yemek borusuna gönderilmeden önce.
deneyin ve baklavadan aldıgınız lezzetin degiştigini görün. *
bomboş bir alanda çılgınlar gibi koşan kahramanımıza atılan mermilerin hep arkasına düşmesinden dolayı üretilen yeni stil.
kahraman koşarken uçaktan, makinelilerden atılan mermilerin hep gerisine düştügünü gözlemlemişizdir hepimiz.
bu yeni stil ile mermiler kahramanın koşu yoluna serpilir.
birincisi, olmadı ikincisinde kahramanımız kafadan mermiye girer.
koskoca hollywood'ta kötü adam olmuşsun.
ama gerizekalısın, şunu bile akıl etmekten acizsin.
illa senaryoda yazanı uygulayacaksın dimi?
lan nolur kendinden bir şey katsan şu filme.
serp koşu yoluna, gözümüz gönlümüz şenlensin.
ama gerizekalısın, herşeyi biz söyleyecegiz illa ki.
isviçreli bilim adamları tarafından icat edilen makinemsi insanlardır.
yapmak istediginiz boykotu ana hatlarıyla bunlara girdikten sonra start dügmesine basmanız, bir köşeye çekilip puro yakmanız kafidir.
en kralından boykot yaparlar.
gerekirse kendilerini yakarlar, bogaz köprüsünden atlarlar.
gece kuşagı reklamlarında bolca rastladıgımız sloganların kaynagı.
eger ürünümüzden memnun kalmazsanız 15 gün içinde iade edebilirsiniz(yavşak bir ses tonuyla)
adam yogurt için yapmış bu kampanyayı.
lan kardeşim sen gerizekalımısın.
tamam iddialı olabilirsin de mantıgı ne lan bunun.
ben yogurdu alıp ucundan tadına baktıktan sonra migros'a geri mi götürücem yogurdu.
kıçıyla güler lan kasiyerler.
rezil olursun bir daha almazlar seni o markete.
bu ab-shaper filan olaylarındaki ise kesinlikle kolpadır, inanmayın.
ararsın adam kapıya gelir.
hayatından bezmiş bir elemanı yollarlar zaten.
-ürünü begenmeyen sizmüydünüz?
+ıı evet beyfendi mümkünse paramın iadesini istiyorum
-neyini begenmedünüz?
+ya böyle beli filan agrıyo insanın inip kalktıkça
-e be gerizekalı kardeşim götü büyütmüşün tır gibi olmuş, inip kalkamazsın haliyle. hiç mi reklamda görmüyosun kaslı kaslı adamlar oynatıyoruz biz orda. sizin için mi yaptık lan biz bunu. adamlar formunu korusun diye yaptık. şu göte bak, agrır tabi.
zamanında çılgın pati çekmenin, el freniyle iki arabanın arasına girmenin yerini tutmuş bir olaydır.
öyle her babayigidin harcı degildir ata şah çektirmek.
yılların deneyimini, alın terini içerir.
atın cinsine göre degişir tabi şaha kaldırma süresi, havada süzülme süresi.
benim arap atım var mesela tek elle sürebiliyorum.
ben bir bok bilmiyorum, kasaplık yapacaktım yanlışlıkla ögretmen diploması verdiler diye bas bas bagıran hocalardır.
kitabı açar ordan yazar.
konuyla ilgili ince bir soru sorsanız dersi başka yerlere çekmeyin, bu konulara girmeyin der.
ben gerizekalıyım bilmiyorum demez.
-oldu mu beyfendi
+ya hanfendi sanki küçük geldi biraz, damarlar filan göründü
-olur öyle beyfendi, seviştikçe genişler o
+bi boy büyügünü verseniz?
-ya beyfendi vericem şimdi de burdan o potansiyel görünmüyor sizde, kaybolucaksın içinde şimdi sonra çıkış yolunu arıycaksın iki saat.
tamam ilk entrimde sana şerefsiz dedim.
bugün bahçeye geldin, kızların hoşuna gider diye sana yanaştım.
senle oyunlar oynamaya çalıştım.
tamam kabul ediyorum riyakarım, ibnenin önde gideniyim, kendi çıkarları dogrultusunda çalışan birisiyim.
elimi tırmaladın kanattın sesimi çıkarmadım.
oyun oynuyo ablaları dedim.
şeytan gülümsemesi fırlattım.
ama e be şerefsiz oglu şerefsiz sen niye olayın üstüne seni kucagıma aldıgım anda altına edersin.
e be şerefsiz neden iki kuruşluk karizmamızın ebesiyle cinsi münasebete girersin.
neden beni paranoyalara sürüklersin.
neden (bkz: uludag sözlük okuru kediler) diye bir başlık açmayı kafama sokarsın.
biliyorum bu sabah bahçedeki sendin.
bu yazıyı okuyup yarın yine gel.
gel de görüşelim senle şerefsiz.
kangalımı getiriyim yarın da bakalım gör dünya kaç bucak.