Hayatımızı hayat eden, sahip olduklarımızın alternatif maliyetini ödeme mecburiyetimizdir. Bunu aldın mı adamın elinden, yaşamayı bile yasakladın demektir. Adama her şeyi o kadar bol, o kadar çok, o kadar fazla verirsin ki tercih yapamaz hale gelir. (Uzun Harmanlarda Bir Davetsiz Misafir, Sezgin Kaymaz)
Bir restorantta gelin adayımızdan tuzu uzatmasını istediğimde bana tek delikli olanı vermesi, benim "bu karabiber canım çift delikli olan tuzdur, tuzu uzatır mısın?" dememle hiç bir şey demeden uzatması ve ondan karabiber dökülmesi insanın yıkıldığı andır sevgili sözlük.
Sabah sporuna çıkıp ıssız yolda bisiklet sürerken bir anda köpek çıkması ve kovalamasının ardından o adrenalinle eve sürüp demir kapıyı sürgülediğinde köpeği yenme hissi.
En basit anlamda üzgün olunduğunu dile getirmek iken derin anlamda bazen haklı tarafça da telaffuz edilirken; sana verdiğim değer egomdan daha yüksek mesajını yüklenen ve şayet bu değer hor kullanılırsa hayal kırıklığıyla doldurulup rafa kaldırılan cümledir.
Bakışlarında kaç tane cennet duyduğumu
Bir bana soru ver hele
Sesinde ne baharlar görüyorum
Bir ben bilirim ben
Dokunuşunda hangi yaşımdayım,
hisseden benim Sen değil
Yanımda oluşun varoluşumdur,
bunu desem anlarsın sen
Beni ben yapansın desem
Seni sen yapmaktan alıkoyar mı?
Bir varsın bir yok
Bir vardım bir yok
Zaman oku yaydan çıkmış
Gücüm yok tükenmişim.
Serçenin ölmesinde bir bildiği vardır kaderin. Şimdi olacaksa bir şey, yarına kalmaz; yarına kalacaksa şimdi olmaz. Bütün mesele hazır olmakta. Shakespeare
Romantiktir. Erkek ya da kadın farketmez çağımızda sevdiğini söyleyebilen, söylese bile arkasında durabilen, ne istediğini bilen insanlar ender bulunduğundan bu saydıklarımızın bir level üstü şiir okuyanıdır, bünyesine kültür katmış olandır.
Keman olurdum, arşesi kadar asil ve dik, sesi gibi naif. Her çalmak isteyenin sesi çıkaramadığı, yanlış ellerde gıcırtısına engel olunamadığı, gizli perdesinde notaların yerinin belli olmadığı ve sadece çalmayı bilenin elinde müziğe dönüştüğü bir keman olmak isterdim.
Geçirdiği kaza sonrası tabuta benzettiği karyolasının üst tarafına ailesi tarafından ayna konmasına içerlemesiyle '' ya bu takıntı sizi yutar ya da siz onun karşısına dikilirsiniz. Ondan daha güçlü olmak, sizi tutmasını engellemek gerekir. Bu iş kuvvet ister, cesaret ister. '' diyerek resim yapmaya başlamış ve portre çiziminde bu kadar başarılı olmasının ilk adımlarını bu şekilde atmıştır. Ona göre yüz bir anahtardır, yüz her şeyi dile getirir. Ve : Bana eziyet edip her an beni sorgulayarak az kalsın kimliğimi elimden alacak olan aynadan görüntüyü çaldım, der. Geleneksel giyim tarzında, kaş ve bıyık almayışında milliyetçi oluşunun yanı sıra vazgeçemediği aşkı, hem ressam hem de siyasi bir adam olan Diego'nun da etkisi oldukça fazladır. Acının, aşkın ve devrimin kadını Frida'ya göre ''Acılar geçicidir. Ama her sevinç, sonsuzluğa ; derin, en derin sonsuzluğa uzanır."
KELiMELER
Yarıda kalmış aşklarının hesapları içinde
Denizlere açıldı içimizden biri
Niçin gittiğini söylemeden.
Doyulmamış arzularla doluydu yelkenleri.
Yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden.
Bulacak sanıyordu yenilikleri.
Her an bir yeni su vardı,
Her yeni suda bir yeni an.
Deniz, dalgalarıyla gösteriyordu dışından
Yaşananla düşünülenler arasındaki farkı.
Bitmiyordu köpüklerle renkler
Bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek.
Yeni manzaralarla gelen yeni duygular
Hani, eski kelimelerle olmasa
insanın ömrünce devam edecek.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Anladı, ölmekle yaşamanın birleştiği noktada
Yeni rüzgarlarla esen yeni korkulara
Yeniliklerini bağışlamayan kelimelerin
Nasıl düşman sığınaklar halinde direndiğini.
Anladı, bütün olmuşlarla olanların
Ve bütün olacakların
O kelimelerin içinde
Kendisine varmadan eskidiğini. Özdemir ASAF
işçisini aşağılayan bir patron, karısını aşağılayan bir adam ya alçağın tekidir ya da hayattan intikam almaktadır. Kendi ruhlarının derinliklerine bakmaya asla cüret edememiştir onlar. On bir dakika - Paulo Coelho
BiR ÖZYAŞAM_GANDHI : Eski bir hastalığı iyi edelim derken yüzlerce yeni hastalığın doğmasına yol açıyoruz; duygularımızın zevkini doyuralım derken, sonunda zevk yetimizi de birlikte yitiriyoruz. Bütün bunlar gözlerimizin önünde olup bitiyor. Ama görmek istemeyenden daha kör kişi olur mu? Ne var ki bir insan gerçekten uyuyorsa uyandırılabilir ancak uyumuyor da uyuyor taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün çabalarını harcasanız da boşunadır.
Dinlenmek değil anlaşılmak ister. Karşısındakinin ne hissettiğini duymak ister. Bazen şevkat, bazen de çocuk gibi oyun oynamak ister. ikinci plana atılmayı değil başrol olmayı ister. Ve aslında bu saydıklarım ve sayamadıklarımın ana fikri olan eylemi ister: Sevilmek. Ama öyle çağımızdaki sevmek sanılan; stratejiden arınamamış, buram buram saygısızlık kokan, ego tuğlalarıyla örülü, karşılıklı değer verilmeyen, çarpık duygu yığınları altında kalmış sevmelerden değil. Benim tabirimle anam babam usulü sevmeler ister.
Kıytırık entrikalarla dolu, dedikodu ve yasak aşk temalı dizilerin fanları tarafından sarf edilen '' öyle aradan bölüm izlenerek anlaşılmıyor, baştan izlenmesi gerek. '' klişe yorumuyla karşıdakinin IQ seviyesini belirleyebilirsiniz.
Kendine ilgi alanları yaratıp sosyalleşmeli, gerekirse yoğun tempo çalışmalı ama yapı meselesi ne yaparsa yapsın insanın mizacı duygu yüklü ise bakış açısı pek değişmez. Ancak derinden etkileneceği bir olayla ders çıkarırsa bir ihtimal katılabilir.