sosyopatik
336 (çok gezmiş çok okumuş)
altıncı nesil yazar 1 takipçi 16.00 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    11 haziran 2010 güney afrika meksika maçı

    81.
  1. maçın ilk yarısındaki ömer üründül'ün maça damgasını vuracak yorumu: " meksika kalecisi de bizim antalyaspor'un kalecisi ömer'e benziyor. "
    2 ...
  2. yaran inci sözlük ayarları

    7.
  3. başlık: (bkz: alice harikalar diyarında filmnde tecavz vakası)
    entry: filmi indiriyorum sırf o sahne için. harbi davşana mı kayıyorlar?
    yazan: sinek siken cumali

    ayar: ulan sen sineğe kaymışsın tavşana kaymışlar bunamı şaşırdın götveren.

    yarıl...
    191 ...
  4. lost

    2938.
  5. dizideki karakterlerin çoğunun ismi tarihteki bazı önemli isimlere atıfta bulunmak yada onore etmek için seçilmiş. desmond hume - david hume, eloise hawking - stephen hawking gibi. ama en çok dikkatimi çeken ise şu oldu flasforward dizisinin 2. bölümünün sonunda based on a novel by robert j. sawyer yazıyordu. sizce de ilginç değil mi?
    0 ...
  6. lost

    2387.
  7. 6. sezon ilk bölümünü 2 kez izledim. jacob'un yanarak öldüğünü izledik, lakin sonraki sahnelerde ateşte cesedinden hiçbir kalıntı yoktu. bu çok ilginç. muhtemelen yüzyıllardır yaşayan birinin ölmesi de ilginç. hatta hugo ile konuşmasından önce çalılardan hışırtılar gelmesi de garip, sonuçta bu adam bir ölü. juliet ise metrelerce düştü ve ölmedi. hadi çamura düştüğüden diyelim. üzerine düşen bilumum metal parçalarını görmezden gelelim. fakat bomba patlayıp ajira uçağının düşüşünden sonraki zamana döndüklerinde juliet'in kuğu ambarın deriklerinde değil de yüzeye yakın bi yerlerde bulunması garip. çünkü epey bi düşmüştü. yalnız başta " işe yaramadı " deyip sonra neden kararını değiştirip " işe yaradı " dedi anlayamadım. ve şunu fark ettim; çekik gözlü abimizin gitar kutusundan çıkan kağıtta yazanlarla ilgili hugo'ya yalan söylediğini düşünüyorum. çünkü hatırlarsanız geçtiğimiz sezonlarda jacob'un listesinden söz ediliyordu, hatta bu liste diğerleri tarafından listede ismi yazanları getirmesi için michael'e verilmişti. işte o listenin o kağıt olduğunu düşünüyorum. çünkü çekik gözlü abi kağıda göz atar atmaz isimlerini sordu. 5. sezondaki bazı soru işaretlerim hala muallakta. mesela; oceanic 6lısından sun'ın ajira uçağı düştüğünde neden diğerleri gibi 1977'lere dönmemesi gibi. sanırım bu bi mantık hatası. ve bir de benjamin'in bir planı vardı 5. sezonda sözü geçen, eloise'e bahsettiği. ona noldu?
    0 ...
  8. lost

    2368.
  9. season 6 episode 01-02... ciddi anlamda spoiler içerir.

    --spoiler--
    tapınaktaki çekik gözlü abinin beşiktaşlı tabata olduğundan cidden şüpheleniyorum. sonra demedi demeyin.
    --spoiler--
    4 ...
  10. çırıl çıplak bir şekilde camdan bakan adam

    3.
  11. lost

    2236.
  12. 2 şubat'a sayılı günler kala giderek artan bir heyecanla beklenen dizi. lakin 5. sezona dair kafama takılan bir soru var. kahramanlarımız tekrar adaya döndüklerinde kendilerini birden 70li yıllarda buldular. fakat sun ise günümüzde kaldı. neden aynı şekilde sun da 70lere dönmedi?
    2 ...
  13. tribi derdi olmayan kız

    16.
  14. şişko fakir çirkin başarısız ama iyi sevişen kız

    18.
  15. bir eylemi iyi yapabilmek başarı değilse nedir? başlıkta bi paradoks var sanki.
    0 ...
  16. üniversiteyi eğlence yeri sanan öğrenci

    15.
  17. ancak 5. sınıfta, ilköğretim ve lisenin sadece ön sevişme olduğunu, üniversitede ise düzüldüğünü anlayan öğrencidir zannımca. benim efendim.
    0 ...
  18. bandırma

    69.
  19. uğur mumcu caddesinin adının mehmetçik caddesi olarak değiştirildiği balıkesir ilçesi. bir bandırmalı olarak bu zihniyeti kınıyorum.
    2 ...
  20. paranormal activity

    213.
  21. amatör porno filmi gibi başlayan bir film. sevenlerine iyi bir haberim var, 2.si yoldaymış.
    3 ...
  22. adaptasyonu mutasyonla karıştıran türk

    4.
  23. ezel ile kurtlar vadisi ni kıyaslayan insan

    7.
  24. bir de üzülerek şunu eklemek istiyorum, ezel'in jeneriği vacancy filminden aynen alınmamış, direk çalınmıştır.
    1 ...
  25. ezel ile kurtlar vadisi ni kıyaslayan insan

    1.
  26. kör yada iq'su yeterli düzeyde olmayan insandır. ezel vs kurtlar vadisi başlığındaki gibi bir kıyaslama yapılması pek akıl karı gelmiyor bana. bu yüzden böyle bir başlık açma ihtiyacı duydum. tabii " başka derdin yok mu senin? " diyen olursa göt olur, susarım. *
    bildiğiniz üzere kenan imirzalıoğlu'nın çıkışı, osman sınav'ın yapımcısı ve yönetmeni olduğu deliyürek adlı dizi ile oldu. aynı şekilde kurtlar vadisi'nin yaratıcısı da osman sınav'dır. yanılıyorsam düzeltin. ama ezel ile kurtlar vadisi'ni aynı kefeye koyan kişiler, böyle alakasız bir bağlantıya bile dayanmadan, ezel ve ramiz dayı karakterleri nedeniyle bu iki diziyi aynı türe ait kabul ediyorlar. ezel gibi konusu salt intikam ve aşk olan bir diziyi politik bir dizi ile kıyaslamak ve aynı kategoriye koymak nasıl bir zekanın ürünüdür, merak ediyorum.

    ezel özgün bir dizi diyemem ama aşk-ı memnu ve yaprak dökümü gibi diğer ay yapım dizilerine nazaran daha kalitelidir diyebilirim. ezel'i böylesine sevdiren, bu kişilerin mafyavari gördüğü, tuncel kurtiz'in müthiş oyunculuğu ile bir tv fenomeni haline gelen ramiz dayı karakteri ve kenan imirzalıoğlu nun ustalara taş çıkartan iyi oyunculuğudur bence. dizi ve filmlerde, hangi mafya babası daha önce hamlet, macbeth gibi shakespeareeserlerinden, özdemir asaf'in şiirlerinden alıntılar yapmış? başka alıntılar olup da fark eden ve beni bilgilendiren olursa sevinirim.

    bahsetmek istediğim bir nokta ise çoğu insan tarafından beğenilmeyen kenan imirzalıoğlu'nun oyunculuğudur. yıllarca " türk sinemasında jön kalmadı " denilirken, birden, damdan düşer gibi necati şaşmaz gibi oyunculuktan nasibini almamış bir kişi jön ilan edilirken, yazıtura, kabadayı ve ejder kapanı gibi filmlerde Olgun Şimşek, şener şen ve uğur yücel gibi usta oyuncuların yanında kenan imirzalıoğlu'nun hiç de sırıtmayan, aksine kendini fark ettiren oyunculuğuna dikkat çekmek istiyorum.
    1 ...
  27. ayrılık erkeği sikertiyor

    1.
  28. not: bu yazım erkek yazarlar içindir. hemen vurmayın. cinsiyet ayrımcılığı yapmıyorum. ibne de olmadım. amacım yazının hemen başına dikkat çeken bir not yazıp, yazıyı bağyan yazarlar için ilgi çekici bir hale getirmek de değil. sadece kıraathane havası olsun istedim, en dumanlısından. bi nevi geçici seçirgenlikten doğma geçici seçirgenlik. ayrıca bu yazıda sanal reklam uygulaması vardır.

    ***

    gece yolculuklarının hüzünlü bir yanı var gerçekten. gece yolcuları'nın da boktan bi müziği var. " unut beni, sevgiliiiiim. ben unutmuyoruuuuum. " heee, oldu! gece yolculuğu yağmurlu bir günde yürümek gibidir. belki de gecenin hüznünün yolculuğun yalnızlığıyla sentezindendir. bendeki etkisi ise candan erçetin'in yalan adlı şarkısının klibinden kaynaklanıyor sanırım. izleyenler hemen hatırlayacaktır; mete özgencil'in şehirlerarası yolculuk yapan bir otobüste çektiği klip ile şarkın müthiş sözleri birleşince, dinleyen ve izleyen çoğu insanı vurgun yemişe çevirmişti. neyse, servis yapan muavin yaklaştıkça artan " çay, kahve yada meşrubat mı içsem tedirginliği" nin bende yarattığı umut sarıkaya tipi mutsuzluktan yılmaz erdoğan duygusallığına geçişlerde " yol bir yere gitmez. o bir durma biçimidir. durdurun otobüsü, incem ben " deyu haykırasım geliyor ama delü sanarlar diye tırsıyorum, frenliyorum kendimi. uzun yolculukları sevmezdim ama alıştım artık. ben trabzon'a giderken metro turizm'in vakfıkebir'de durabilme ihtimalini sevdim. şimdi ben gidiyorum ya, kimse bana benzemesin. en azından allah sonumuzu benzetmesin. yol uzun olunca insanın düşünecek çok vakti oluyor haliylen. öptüğüm kızlar geliyor aklıma, sonra sinop cezaevi avlusunda izmarit topladığım günler, başımda kavak yelleri esen o yaz... ölmek ne garip şey, anne! ne zamandı? hiç yaşanmamış mıydı yoksa? ben hep 17 yaşındaydım, ne zaman 23 oldum? şehirler arası yolculuk yapan bir otobüsün cam kenarı koltuğunda şuursuzca film şeridi gibi akan şehirleri izlerken anladım; ayrılık erkekleri daha bi vuruyor.

    ayrılık erkeği sikertiyor hacu. şimdi bilmeyenler için " sikertmek " fiiline açıklık getireyim. " sikertmek " eylemi " s**mek " eyleminden daha geniş bir kapsamı ifade edip nasıl oluyorsa küfür değildir. ayrılık vurunca erkeğe; akasyalar yapraklarını döküyor, güneş bulutların ardına saklanıyor, ay kendini içkiye veriyor, ferdi tayfur daha bir ağlamaklı okuyor. siz hiç ayrılıktan sonra her gece içip sokaklarda " hüdaverdiii, murtazaaa " deyu nara atan, sağa sola sataşıp yok yere kavga çıkaran, üstüne temiz bir dayak yiyip bundan paha biçilemez bir keyif alan, iddaa'da beşiktaş'a 100 lira basan bir kız gördünüz mü? ben görmedim. akla, mantığa sığmayacak davranışlarda bulunuyoruz. kız milleti ise daha bi metin karşılıyor ayrılığı, hele ki ayrılan onlarsa. belki de onların daha realist olmasından, bizlerin ise daha duygusal olmamızdandır. ayrılık da erkeğe dahildir. bakınız; - ayrılık? + içimdeee. halbuki sen brokoliyi seviyorsun deyu, brokolinin de seni sevmesi şart mı? değil. bi kere allah belanı versin, brokoli yenir mi lan? şimdi yanlış anlaşılmasın, bağyanlar üzülmüyor demiyorum. haa üzülmeyen kız kezbandır, ferhundedir, bihterdir. ama kız milleti 1 gün üzülüyor, 2 gün üzülüyor, 3. gün hayatına devam ediyor. bizler gibi aylarca gün boyu cengiz dinleyip rakıyı susuz içmiyor. " gelin olmuş, gidiyorsuuuuun. bana veda ediyorsuuuuun. " ... ayrılığı bağdaştırdığı şarkıya bak hele. sanki kız ondan ayrılıp kocaya kaçmış. ha 5 yıldır kızın yasını tutarsan evlenir, çocuk da yapar. şimdi biz, erkekler uçkuruna düşkün homo sapiensler olarak etiketlendiğimizden, " erkekler sevmez, erkekler kullanır, erkekler aldatır. " gibi kalıplaşmış suçlamalara maruz kalırken yukarıda saydığım gerçekler göz ardı ediliyor.

    velhasıl kelam ayrılık, insanlara hayatlarını mahvetme özgürlüğü veriyor.

    ***

    edit: bu yazımdaki tüm cümleler şahsıma ait olup, herhangi bir şarkı yada şiirden sevdiğim bir cümleyi aynen yada değiştirerek kullanmışlığım varsa şuradan şuraya sevişmek nasip olmasın. bak yine! ahahahahha. haa, herhangi bir ima da yoktur. öptüm, byeee
    8 ...
  29. belediye otobüslerinde yaşanan fuzuli stres

    1.
  30. çocukluğum spiderman, x men ve batman vb. çizgi romanları okuyarak ve transformers izleyerek geçti. hayal meyal hatırlıyorum. çocukken belediye otobüslerinden çok korkardım. bir gün içlerinden biri transformers'ta kötü robotlar olan decepticonsların lideri megatron'a dönüşecek sanırdım. çocukluk işte. pek bir salaktım.

    ***

    ergenlik dönemlerinde belediye otobüslerinde çok stres yapardım. " ya güzel bir kız otobüse binerse? ya şu daima sıkışık olan ve daha önce hiç kimsenin açamadığı o camı açmamı isterse? " falan fişman kurar da kurardım. daha bunun yaşlısı, gazisi ve hamilesi var. bunlardan biri bile belediye otobüsüne binse benim gibi yer verme ihtimali olan diğer ergenlerle göz göze gelmemek için başımı yukarı bile kaldırmazdım. şaka ya, bunu yapmazdım.

    ***

    7 yıl aynı liseye gittim ben. 7 sene lan, dile kolay. şimdi içinizden bir zıpçıktı çıkar ve " 7 yıl liseye mi gidilir lan zibidi " derse belediyenin bana verdiği yetkiye dayanarak izzetini, itibarını s**erim. anadolu lisesiydi ve şehrin dışındaydı. öğrencilerin çoğu okula ulaşım için belediyenin tedarik ettiği ve bilet sistemi ile çalışan otobüsleri kullanırdı. belediye otobüsünden farkı sivillerin binememesi ve son durağının okul olmasıydı. yani anlayacağınız haftada en az 10 kez belediye otobüsüne binerdim. her mahalleye giden otobüs farklı olsa da aynı olan tek şey hepsinin tıklım tıklım olmasıydı. şayet otobüste kıçınızı bir yere koyabilme lüksüne sahip olabildiyseniz, otobüse binen ve yanınızdan geçen her arkadaşınız kucağınıza bir çanta bırakacağından, otobüsten inebilmeniz mümkün değildi. yani ayakta yolculuk etmek daha makuldü. otobüsten inebilmenin püf noktası; ineceğiniz duraktan 3 durak önce götüm götüm ilerlemeye başlamanız ve 1 durak kala " duracak " lambasını yakan tuşa basması için tuşa en yakın arkadaşınıza bağırmanızdır. zira yaşlar 16-17, otobüs de öğrenci dolu olunca hitap şekilleri biraz değişiyor.
    - arkadaşım şu duracak tuşuna basar mısın?
    sonrasında;
    - kankaaa şu tuşu parmaklasanaaa.
    gibi.
    e dolayısıyla insan 7 yıl boyunca haftanın 5 günü, günde 2 defa belediye otobüsüne binerek okuluna giderse bazı deyimler diline pelesenk olabiliyor ve bir hafta sonu dershaneye gidebilmek için belediye otobüsüne bindiğinde inmeden önceki son cümlesi şu olabiliyor;

    - şunu parmaklar mısın?

    ***

    yamulmuyorsam 2005 yazıydı. arkadaşımla erdek'ten dönüyoruz. cebimizde metelik dahi yok. yalvar yakar otobüse zor binmişiz. belediye otobüsü full, ayakta yolculuk ediyoruz. açlıktan bayılmak üzereyiz ve hayal kuruyoruz;

    arkadaşım: kanka şimdi buz gibi bir cola olacaktı...
    sosyopatik: ee?
    arkadaşım: iki de whopper olacaktı...
    sosyopatik: eeeee?
    arkadaşım: ketçabı, mayonezi de boşaltacaktık içine...
    tam da bu hayalin üzerine aniden kızı biri dürter ve...
    kız: afedersiniz ama tekini alabilir miyim?
    arkadaşım: pardon ?
    kız: tekini alabilir miyim diyorum? (yukarıda asılı olan tutacakları kast ediyor.)
    arkadaşım: ketçap ve mayonez de koyayım mı? (whopperları kast ediyor)

    ***

    tanım: nedeni insandan insana değişebilecek strestir. yaptığım tanımı s**eyim.
    0 ...
  31. darbe yaptıktan sonra üstüne cumhurbaşkanı olmak

    1.
  32. sıçtıktan sonra sifonu çekmek kadar faydalı olmasa gerek.
    0 ...
  33. sözlük yazarlarının en son okuduğu kitaplar

    614.
  34. var mısın yok musun hakan

    7.
  35. cildi çok yağlı ve mide bulandırıcı.
    4 ...
  36. şu anda kimseyle çıkmayı düşünmüyorum

    42.
  37. iğrenç espriler

    2057.
  38. -çok pis foto çekerim.
    +o zaman temizle de çek.

    -arkadaşıma iyi bak hasta olmasın.
    +tamam bakarım, şimdilik 2 gözümle bakıyorum iyileşmezse gözlüklerimi takarım 4 göz bakarım

    -oo telefon yapmışız.
    +ben yapmadım
    0 ...
  39. iğrenç espriler

    2055.
  40. -çok pis foto çekerim.
    +o zaman temizle de çek.

    -arkadaşıma iyi bak hasta olmasın.
    +tamam bakarım, şimdilik 2 gözümle bakıyorum iyileşmezse gözlüklerimi takarım 4 göz bakarım

    -oo telefon yapmışız.
    +ben yapmadım fabrikada yapmışlar ben satın aldım.

    -seni çok ağır gördüm.
    +kilo almışım ondan olabilir*
    -ağrı dağı neden Türkiyenin en yüksek dağıdır?
    +....
    -bakarsan bağ olur bakmasan dağ olur Ağrılılarda ağrı dağına hiç bakmamışlar.

    -bir adam gülmüş.
    +karısı karanfil.

    -ceren seni sormuştu?
    +hangi ceren?
    -tenceren.
    0 ...
  41. iğrenç espriler

    2054.
  42. -çok pis foto çekerim.
    +o zaman temizle de çek.

    -arkadaşıma iyi bak hasta olmasın.
    +tamam bakarım, şimdilik 2 gözümle bakıyorum iyileşmezse gözlüklerimi takarım 4 göz bakarım

    -oo telefon yapmışız.
    +ben yapmadım
    0 ...
  43. tüm gün çalmayıp sinemada susmak bilmeyen telefon

    1.
  44. kaderin cilvesi midir, cenabetliğin sillesi midir bilmiyorum. tüm gün çalmayıp derste susmak bilmeyen telefonun 3g uyumsuzudur. anlatacağım olayın yaşandığı zamana tekabül eden yıllarda 3g neyin yoktu ööle. nokia 3210 3310 fln vardı, hastasıydık ailecenek. yoksa o daha önceki dönemlerde miydi? her neyse efenim, arkadaş ortamında her türlü fiyatlandırmayı bira üzerinden yaptığımız yıllardı. örneğin; bir sinema bileti eşittir 3 bira, bir tiyatro bileti eşittir 2 bira şeklinde. hani para icad edilmemiş olsa, takas için bira kullanacağız. haliylen ortamda " abi ben o filmi izledim, ona gideceğine 3 bira al, ohh mis gibi " şeklinde muhabetler dönerdi. bira içmekten arda kalan zamanlarda da sanatsal aktivitelerde bulunmayı ihmal etmezdik.

    sinema bir tutkudur benim için. film izlerken büyük keyif alırım ve her filmi konsantre bir şekilde izlediğim için film izlerken konuşan, hele hele cep telefonu ile konuşan insanlardan hiç haz etmem. yine bu sebepten kalabalık bir ortamda asla film izlemem, sanat için soyunmam, amcamın eşi olan yengemle sevişmem. bazen sinemaya tek başıma gittiğim zamanlar bile olurdu. yine de sinemaya gittiğimde telefonumu kapatmak yerine vibrasyona alırdım. eheheh böylece salim dinlediğimi de deşifre etmiş oldum.

    o zamanlar bir arkadaşıma sözüm var, the lord of the rings serisinin son filmi olan the lord of the rings the return of the king'e gideceğiz. oldum olası sevemedim the lord of the rings serisini. hem ilk iki filmi izlemiş bulunduğumdan hem de arkadaşıma söz verdiğimden gideceğim. film tam tamına 201 dakika, dile kolay. daha 2 saat dolmadan kıçıma ağrılar girmeye başladı. kıvranıyorum koltukta bir sağa, bir sola. sonrasında tüm gün çalmayan telefonum başladı titremeye. duruyor, 10dk sonra yine başlıyor titremeye, tekrar duruyor, 5 dakika sonra yine. her defasında uzun uzun çalıyor ve açıp, bakamıyorum da. defalarca tekrar etti bu. neyse fim arasında baktım arayan annemmiş, açmayınca 3 tane de mesaj atmış. hatırladığım kadarıyla;

    ilk mesaj: niyeacmiyorsunessekherif
    ikinci mesaj: bosluktusunubulamadimneredesincabukevegel
    üçüncü mesaj: gelirkenikiekmekal

    evet, tüm bu tantana iki ekmek yüzünden. neyse film tekrardan başladı, 3 saatti doldurduk, o sıralarda hani filmdeki şu büyük göz vardı ya, adı her ne s***mse, yüzüğü yok ettiler, o devrildi. bir an film bitti sandım, panayırda elime pamuk helva tutuşturulan çocukluk yıllarıma döndüm neredeyse sevinçten. ama bu sevincim de kısa sürdü, çünkü film o sahneden sonra 45 dakika daha sürdü, montajını s***yim. hobbitler evlendiler fln, izdivaçlarını s***yim. nerde kalmıştık, heh işte, o sahne geçti, başladı telefonum tekrardan titremeye. artık kaç defa titredi sayamadım. çünkü ağrıdan kıçımı hissetmiyorum, telefonun titremesinin kıçıma yapmış olduğu masaj etkisiyle kendimden geçmişim. (şimdi bu cümleden sonra ibne yakıştırması yapanı s***mle tokatlarım.) film bitince baktım ki arayan kız arkadaşım. o da açmayınca annem gibi mesaj çekme yöntemine başvurmuş;

    ilk mesaj: askm niye acmiyrsn?
    ikinci mesaj: bni aldatiyr msn yksa?
    üçüncü mesaj: . (bitti demek istiyor kezban)

    eve gittiğimde öğrendim ki; annem arkadaşlarımı aramayı bitirince şehrin acil servislerine geçmiş. evde ekmek yok. anlayacağınız, the lord of the rings the return of the king filmini izledim ama hem kız arkadaşımdan oldum, hem aç kaldım, hem de bende kıç ağrısı yaptı. ha bi de siz siz olun, peter jackson'un king kong'unu izlemeyin, ömrümü yedi yeminle.

    avatar'da arayan olursa, sinemadan çıkınca ilk iş döveceğim.
    1 ...
  45. disiplin kuruluna verilme sebepleri

    1.
  46. anket mi oldu ya? neyse disiplin kurulunu sebeb-i ziyaretlerimizin nedenleridir. (bkz: anlatım bozukluğu) . lisedeyken bir kaç kez disiplin kurulunu ziyaret etmişliğim vardır. hepsinden de ceza almadan yırtmıştım, biri hariç. (bkz: anlatım bozukluğu). neden ceza almadığıma gelince; babamın öğretmenlerimin çoğunu tanıyordu ya da öğretmenlerimin çoğu babamı tanıyordu. çok da iyi bir şeymiş gibi bakmayın ekrana. kimse, veli toplantılarını babasının kendisinden önce öğrenmesini istemez.

    ****

    ingilizce öğretmenimizin tayini çıkmıştı. çok geçmeden yerine birini yolladılar. kendisi şehit mehmet gönenç lisesi'nden gelmekteydi. böyle taşşaklı bir isme sahip olduğuna bakmayın, yaşadığım şehrin en büyük, en kalabalık ve en belalı lisesiydi. ve şehrin gelecek vaad eden tüm pezevenk, kevaşe ve torbacıları o liseden çıkarmış. ben bilmem, şehrin yerlilerinin yalancısıyım, voodoo kabilesi. hatta bir rivayete göre borsada hisse senetleri düşüşe geçen şehrimiz kerhanesinin ceo'su bu lisenin müdürüne gidip; " ya siz kapatın, ya biz " demişliği bile varmış. böyle bir okul düşünün.

    neyse yeni gelen bağyan ingilizce hocamız karakterinden ötürü veyahut eski lisesinden kalma bir alışkanlıktan ötürü bir takım garip uygulama ve davranışlarla üzerimizde otorite kurmaya çalıştı. kış aylarında terlemeler, olmadık şeylere sinirlenmeler vs. anlam veremedik tabii ki. ve en sonunda kız arkadaşlarımızın da yardımıyla teşhisi koyduk; hoca menopoza girmişti. liseli ergen nereden bilsin, menopoz nedir, nerededir, ne ile gidilir.

    eski ingilizce hocamız hep şöyle derdi; " ingilizceyi türkçe'deki gibi düşünmeyin ". hapşurduktan sonra, tüm sınıf koro halinde god bless you* dediğinde, yeni ingilizce hocamız all together* demese saygı duyacağız kendisine ama olmuyor. bir ideolojimiz var çünkü. sonra kendisi de benzer esprilerin önüne geçemedi. örneğin, bir öğrenciye sorduğu sorunun akabinde;

    - are you sure?
    + no, i am ahmet.

    evet, yılların bayat esprisinin bir lise öğrencisi tarafından ingilizceye uyarlanmasıyla yapılan iğrenç bir espriyle bile dalga geçilir hale gelmişti.

    günlerden bir gün, ingilizce dersinden önceki teneffüste andavalın teki öğretmen masasında simit yemiş. hoca da yoklama defterini susamlar içinde görünce delirdi yine. başladı sınıfta bağırmaya, tehditler savurmaya;

    - bu masada simit yiyen kimse hemen itiraf etsin!
    ... sınıftan çıt çıkmaz...
    - çabuk söyleyin bana, bu masada kim simit yedi??
    ... sınıf yine sus pus..
    - söyleyin yoksa hepinize sıfır vereceğim!!! ( gözlerinden alev fışkırıyor.)
    + vermezsen amına koyayım. (arkadan bir ses)

    hoca çıldırmıştı. gözleri döndü resmen. hayatımda o kadar sinirli bir insan görmemiştim.

    - kim etti o küfürü? kim o hayvan?
    ... sınıf tırsar ama yine ses yok...
    - söyleyin bak yoksa hepinizi disipline vereceğim. (cinnet geçirir bir halde)
    + vermezsen amına koyayım. (arkadan yine aynı ses)

    sonuç; 10 fen c bir hafta okulda yok.
    6 ...
  47. müzik hocalarındaki flüt takıntısı

    6.
  48. anlaşılmaz bir takıntıdır. nedenini bilen beri gelsin. flüt ne boktan bir enstrümandır? cevap veriyorum; üflemeli bir enstrümandır... kaval olsa neyse. belki ileri de çoban olur, kariyer bile yapabilirdim. (bkz: süleyman demirel). tamam, çok ekstreme bir kariyer planlaması oldu. ama belki iyi bir flütist olsaydım, yan flüte geçebilirdim. pardon, boehm flüt. gerçi eğri oturup, doğru konuşalım; doğrusunu çalamıyorum, eğrisini nasıl çalayım? bu ne bohem hayat?

    (bohem: herhangi bir şeye aldırmaksızın, kendi kurallarıyla, duyarak, duyurarak yaşamak.)
    kaynak: nedir.antoloji.com/bohem/
    (bohem: boehm'in bir anagramıdır. )
    kaynak: götüm

    lise yıllarında biraz özgüven eksikliğim vardı. özgüven kelimesine de bayılıırım. lahmacuncu ismi gibi. (bkz: özdiyarbakır). 40 kişinin önünde adımı sorsalar, şuayip derim, o derece. bir de flüt çalacakmışım, peh peh peh. flütü elime alıp ayağa kalktığımda ve tüm gözler bende toplanınca, roberto carlos serbest vuruş kullanmadan önce elleri ile malafatını koruyan sabri sarıoğlu gibi zangır zangır titriyorum. bi üfleyeyim diye niyetine giriyorum, anlamsız anlamsız sesler çıkıyor. o şekilde telefona üflesem karşımdaki erir. dua ediyorum; ben bir flüte üfleyemedim, bari israfil sur'u üflese de toptan kurtulsam, olmadı en azından zil çalsa diye ama nafile. neyse en sonunda bir kaç nota çalıp da oturdum ama az daha müzik dersinden kalıyordum lan. sonra azer bülbül titreye titreye ünlü oldu. ben formatı yanlış anlamışım.
    3 ...
  49. yeni tanışılan bir kızda dikkat edilen ilk yer

    229.
  50. ne göğüs, ne de popo... çatalları sayın abicim.
    1 ...
  51. beşiktaş ı parçalarız

    2.
  52. ilk buluşmaya elinde kırmızı gül ile giden erkek

    1.
  53. a. şapşaldır. mütemadiyen şıpsevdidir. kendisiyle ilgilenen her kadına aşık olan erkektir. aynı zamanda kendisine veren her kadına aşık olan erkeklerin alt kümesini oluştururlar.

    b. iflah olmaz bir romantiktir. yaptığı romantik jest ve komplimanlarla ilk günden sevgilisini baştan çıkarır ve şımartır.
    sonra da sevgilisi iflah olmaz.

    c. sinsidir, çakaldır. tam bir kadın avcısıdır. hassas ve nazik erkek profili çizerek ilk günden iyi bir intiba bırakıp kısa sürede sevgilisini yatağa atmanın planlarını yapar.

    d. sabri sarıoğlu'dur. *

    edit: gördüğü her çifte sırnaşan ve yanınızdaki kardeşiniz bile olsa sizi gül almak zorunda bırakan çiçekçi çingenelerin baskıları dikkate alınmamıştır.
    3 ...
  54. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük