sıcak su tesisatı içindeki dış mihrakların* oyunları neticesinde peteklerde oluşan hava veyahut su sızıntısı sonucu kombide oluşan basınç düşüşünü tölere etmek için belli aralıklarla yapılan eylem.
bilindiği üzere basıncın aşırı düşmesi sonucunda kombi suyu ısıtamaz ve içinde bulunduğumuz kış şartlarında evi yaşanamaz bir hale getirir. ki bu istemediğimiz bir sonuçtur ve acilen müdahele gerektirir.
ev halkının milli iradesi sonucu demokratik yöntemlerle düzenlenen seçimler neticesinde geldiğim bu merkezi ısıtma sistemi başkanlığı görevimi layıkıyla yerine getirdiğimi sizlere belirtmekten gurur duyuyorum.
ve sizi temin ederim ki bu dış mihrakların oyunlarını inşaaallah bozacağız, herkes bilmelidir ki bu evin milli iradesi dışında hiçbir güç bu evin yönetimini ve idaresini tayin edemez. tüm bu oyunların amacı da açıktır ki, doğalgaz ve su faturalarının tavan yaparak kendilerine maddi bir çıkar sağlamayı beklemektedirler. böyle bir şeye izin veremeyiz, mümkün değildir.
biliyorsunuz ki aybaşı yaklaşmakta ve fatura dönemi gelmektedir. neden bunlar ay sonuna doğru bu olayı gerçekleştiriyor bir düşünün, bir düşünün derim size, zamanlama çok manidar değil mi?
başlığının henüz açılmamış olması çok ilginç geldi bana, bir şebnem ferah parçasını en az onun kadar iyi söyleyebilen başka birini dinlememiştim şimdiye kadar, çok şaşırtmıştı beni.
o ses türkiye yarışmasında american money adlı parçayı söylemesiyle tanıdık onu ve ardından öldürücü darbeyi sil baştan ile yaparak adeta mest etti dinleyenleri. yolun açık olsun genç!
--spoiler--
Başbakan Erdoğanın Taksim Gezi Parkından başlayıp, Ankara ve istanbula sıçrayan gençlik muhalefetinin kolaylıkla kabul edilebilecek taleplerini kabul etmeyerek olayları uluslar arası medyanın ana gündem maddesi haline getirecek ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin uyarısına uzanacak kadar geliştirmesi 2014 seçim stratejisinin belkemiğini oluşturmaktadır. Bu strateji AKP tarafından daha önce Anayasa referandumu sırasında uygulanmış ve AKP % 42 civarında başladığı anayasaya destek oranını % 58e kadar taşımıştır. Bu stratejinin özünde keskin toplumsal ayrışma üreterek, bloklaştırma ve saflaştırma vardır. Erdoğanın %50-%50 vurgusu, bu stratejinin sahaya yansımasıdır. Kendi % 50si olarak gördüğü grubu konsolide ederek, diğer % 50 ile arasına baraj örmektir. Bazı çevreler, Başbakan Erdoğanın kibir ile hareket ettiğini, ne yaptığını bilmediğini ileri sürmektedirler. Oysa Erdoğan çok başarılı bir siyasi taktisyendir ve politikaya duygularını karıştırmaz. Başbakan Erdoğan başarı dışında hemen hemen hiçbir ölçü tanımadan sonuca odaklı bir siyaseti etkileyici bir şekilde sürdürmektedir.
Türkiye 2014 seçimlerine ilerlerken, AKPnin önünde oyunu kemiren üç temel sorun bulunmaktadır. Bunlar sırası ile
1)PKK ile yürüyen müzakere, mütareke ve kirli pazarlık süreci,
2)iflas eden ve Reyhanlı gibi Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamına neden olan bir saldırı ile ülkemizin karşı karşıya kalmasına neden olan Suriye politikasının başarısızlığı,
3)IMFye borcumuzu ödedik nakaratının arkasındaki dış borçlarımızın 2002de 130 milyar dolar iken 2012de 337 milyar dolara çıkmış olması gerçeği ve kırılgan bir buz üzerinde yürüyen bir borsa.
2014 yaklaşırken, Erdoğan seçmene yönelik yeni bir stratejik algı yönetimi kampanyası başlatmıştır.Asıl sorunlar seçmenin dikkatinden kaçırılacak, yeni bir gündem oluşturulacak, daha kolay manipüle edilebilecek bir sorun üzerinden seçmen bloklaşması sağlanacaktır. Erdoğan için istanbul, Ankara ve izmirde orta ve orta üst gelir gruplarının ve özellikle bu grupların genç çocuklarının belkemiğini oluşturduğu kentli bir muhalefetin seçim sonuçlarını belirlemek açısından büyük bir tehdit oluşturması söz konusu değildir.
Üstelik, böyle bir muhalefet hareketi, Erdoğanın gerçek oy zeminini oluşturan ve sadece devlet kaynaklarından son 10 yılda 27 milyon kişinin ekonomik yardım bağımlısı yapıldığı (belediyelerin ve özel şirketlerin yaptığı yardım bu sayının dışındadır) taşralı, muhafazakar, alt ve alt orta gelir grupları nezlinde çok kolay karalanabilecek, ötekileştirilecek hatta şeytanlaştırılabilecek bir yapı taşımaktadır. Böylece, taşralı, muhafazakar, alt ve alt orta gelir gruplarında kısacası Anadolu insanında PKK ile sürdürülen kirli barış sürecinden dolayı ülke bölünüyor mu? endişesinin ve Bu hükümet de Suriye konusunda yanlış yaptı ve Reyhanlıda katliama neden oldu düşüncesinin yerini çok hızlı bir şekilde "Vay şerefsizler, ayakkabıları ile camiye girmişler ve bira içmişler tepkisi almaktadır.
Erdoğan Taksim muhalefetinin kendisine yeni bir gündem oluşturma ve manipule etme fırsatını verdiğini anladığı andan itibaren stratejisi tırmandırma, radikalleştirme ve ötekileştirme stratejisi üzerine kurmuştur. Bir bölümü devlet güdümünde olduğu bilinen, radikal sol örgütlerin ve profesyonel devrimci kadrolarının Taksime damga vurmaları teşvik edilmiş, önü açılmıştır. Öyle ki, Başbakan Erdoğan grup toplantısında AKMnin üzerinde günlerce asılı duran Marksist-Leninist örgüt pankartlarından bahsederken, Devlet binasında bu pankartlar nasıl asılı kalır? sorusunun cevabı aslında sorunun içinde gizlidir.AKM devlet binası olduğu için örgütler tarafından yasa dışı, toplumun genelinde tepki ile karşılanan ve Taksim gösterilerini temsil etmeyen pankartlar asılabilmiştir.
Diyarbakırda Öcalanın başı ağrıdığı için gösteriler düzenleyen PKK ise Güneydoğu Anadoluda hiçbir eylem yapmaz iken müzakere ortağının elini güçlendirmek için Öcalan posterleri ile zaman zaman kendisini televizyon kanallarına göstermiştir. AKP Hükümeti de Güneydoğu Anadoluda olay çıkmayacağının güvencesini almanın vermiş olduğu rahatlıkla Diyarbakır ve Vandaki TOMAları istanbul ve Ankaraya kaydırmış durumdadır.
Taksimi Erzurumda, Nevşehirde, Kütahyada televizyonlardan sansürlü olarak seyreden, hafızasında Gezi Parkındaki barışçıl tutumdan, çadır-mescitten ve anti kapitalist Müslümanlardan çok Marksist grupların vandalizmi kalan vatandaş, Erdoğanın camide bira içtiler söyleminin peşinden gitmeye çok daha yatkın olmaktadır. Üstelik, Taksim göstericilerinin elindeki tek iletişim ve propaganda aracı twitter iken Başbakan Erdoğanın arkasında gönüllü ve gönülsüz dev bir medya karteli olduğu unutulmamalıdır. Twitterın dar alanda kaldığı, diğer alanda hükümetin nerede ise rakipsiz bir algı yönetimi stratejisi izlediği ortadadır.
Gençlik muhalefeti dar bir coğrafi alana sıkışırken, hükümet ise bütün Türkiyede propaganda çalışmalarını sürdürmenin üstünlüğünü yaşamaktadır. Buna itiraz Tahrirde dar bir alandı şeklinde olabilir. Ancak Tahrirde Müslüman Kardeşlerin stratejik aklı temsil edilirken, vücudu bütün Mısıra yayılmış durumdaydı. Oysa, Türkiyede muhalefet, istanbulda Taksim, Beşiktaş, Bağdat Caddesi, Ankarada Kızılay, Kuğulu Park, Dikmen üçgeni ve izmirde Gündoğdu Meydanına sıkışmıştır. Adana, Kayseri gibi şehirlerdeki muhalefet ise kısa soluklu olmuştur.
Bütün bunların dışında tarafların hedefleri ve stratejileri arasında da bir dengesizlik vardır. Erdoğanın ulaşmak istediği hedef ve bunun için uyguladığı strateji açıktır. Bu hedef ve strateji konusunda parti içinde bir tartışmaya izin yoktur. Lider emreder, kitle takip eder ilkesi tartışmasız bir şekilde uygulanmaktadır. Taksimin ise belirgin bir politik hedefinin ve stratejisinin olduğunu söylemek mümkün değildir. Politik mücadeleler de bu çok önemli bir husustur. Kötü bir politik hedefi ve stratejisi olan dahi olmayandan daha avantajlı konumdadır.
Bu noktada Taksimin Erdoğanı nasıl yenebileceği üzerinde durulabilir. Yukarıda sergilenen güçler dengesinden sonra, sanki bir galibiyetin mümkün olmadığı düşüncesi akla gelebilir. Oysa, bu mümkündür. Galibiyete ulaşmanın ön şartları şu şekilde özetlenebilir:
1)Taksimin gücü sahip olduğu yumuşak güçtür. Bir TOMAyı Molotof ile yakmanın hiçbir anlamı yoktur ancak TOMAnın fışkırttığı suya göğsünü açarak direnmek, tekerlekli sandalye ile TOMAnın karşısına çıkıp suyu yemek, TOMAnın yenildiği anı temsil etmektedir. Yumuşak gücün sert gücü nasıl etkisizleştirebileceğinin en somut tarihsel örneğini Gandhi Hindistanda Britanya imparatorluğunu yenerken sergilemiştir.
2) Taksimin yumuşak gücü, komünist-marjinal örgütlerin molotof kokteylleri ile kirletildiği ölçüde zayıflamaktadır. Taksimde barışçıl gösteriler yapanlar, kendileri ile komünist-marjinal örgütler ile aralarına belirgin bir mesafeyi tüm toplumun göreceği bir şekilde ve sert bir tavırla koymak zorundadırlar. Üstelik bu komünist-marjinal örgütlerin bir bölümünün iktidar güçlerine çalıştığı da göz önünde tutulmalıdır. Taksimde gösterilerinin sembolü tekrar Türk Bayrağı haline gelmelidir.
3) Taksim'de çok akıllı bir şekilde, Erdoğanın Taksimi din düşmanı göstermesini engellemek için etkili engelleme yapmıştır. Muhafazakar tabanda büyük bir karşılığı olmayan kendilerini anti-kapitalist Müslüman diye tanımlayan grupların gösterilerde yer alması çok önemlidir. Buna rağmen Erdoğan, elindeki en önemli silah olan din siyasetini Taksim olaylarında da kullanmıştır. Taksim, dinin kendisine karşı istismarını engellemek için elinden gelen her şeyi yapmaya devam etmelidir. Bu aynı zamanda iktidarın Anadoluda kılcal propaganda çizgileri üzerinden sürdürmekte olduğu olayların sorumlusu Allahsız komünistlerdir şeklindeki propagandayı etkisizleştirmese bile zayıflatacaktır.
4) Taksim, Erdoğanın % 50-%50 tuzağına düşmemelidir. Bloklaşmayı değil, birleşmeyi, ötekileştirmeyi değil, sahiplenmeyi dile getiren bir siyasal söylem ve eylem tarzı gerekmektedir. Demokrasi sadece muhalefete oy verenlere değil, bugün iktidar partisine oy verenlere de lazımdır. Erdoğana kızgınlık ne kadar büyük olur ise olsun, eleştiriler, aklın ve ahlakın ürünü olmalıdır.
5) Taksimin kazanmasının en önemli şartı, Taksim-Kuğulu Park-Gündoğan Meydanı üçgeninden çıkacak ve barış, milli birlik ve demokrasi talebini tüm Türkiyeye sürekli-uzun süreli bir şekilde yaymalarına/bu potansiyeli göstermelerine bağlıdır. Aksi halde Taksim, anılan üçgende boğulacaktır.
6)Taksimin gücü, demokrasi talebinden kaynaklanmaktadır. Demokrasi talebinin politik bir hedef olarak somutlaştırılarak ortaya konulması şarttır. Başbakan Erdoğanın otoriter rejim tesis ve Türkiyenin bölünme sürecinin önündeki en büyük engelin TBMMdeki muhalefetten çok toplumsal muhalefet olduğunun belirginleştiği noktada Taksim bu gücünü çok akıllıca kullanılan bir yumuşak güç olarak kullanmayı başarabilmelidir. <strong>Polis ile çatışmak değil, polis ile çatışmamak Taksimin ana gücünü oluşturmaktır. Kavga çığlıkları değil, barış, milli birlik ve demokrasi talep eden sloganlar Taksimi güçlü kılmaktadır. Polis gaz atınca geri çekilmek, şehrin mekansal derinliğini stratejik bir derinliğe dönüştürmek, dağılmak ve toplanmak, sonra bitmek tükenmek bilmeyen bir kararlılık ile geri dönmek kaldığı yerden barış, milli birlik ve demokrasi talebini gündeme taşımaya devam etmek gerekmektedir.
Ancak talepler somutlaşmadığı sürece bir sonuç alma umudu ortadan kalkacak ve doğal olarak sokaktaki muhalefet eriyecektir. Nitekim, gündüz işinde gücünde olan insanların sonu belirsiz bir süreçte sabah kalemli gece bayraklı sokak gösterilerinin içinde olması mümkün değildir. Halk muhalefeti sayısal olarak erirken, meydana gittikçe marjinal gruplar hakim olacaklardır ki, Erdoğanın istediği de budur. Bunu aşmanın yolu, Taksimin taleplerini daraltmak, somutlaştırmaktır.
Taksim gösterilerinin amacı, Türkiyenin demokratikleştirilmesini ve milli birliği sağlamak değildir, olamaz. Ancak Taksim bu sürece çok önemli bir katkıyı, bir çıkışı temsil edebilir. Bunun için Taksim gösterilerinin somut talepleri Gezi Parkına ne AVM ne de başka bir amaçla bir bina yapılmaması ve AKMnin yıkılmaması ile sınırlanmalıdır. Somut talep, kitlede ulaşılabilir bir hedef etrafında birleşme ve direnme duygusunu oluşturur. Böyle bir sonucun alınması da kitlelerde bir kazanma, başarıya ulaşma duygusu uyandıracaktır. Yaşanan olaylar ne şekilde sonuçlanır ise sonuçlansın, Türk demokrasisi açısından önemli bir deneyim olmuştur. Halk, en olumsuz şartlar altında dahi gücünün var olduğunun farkına varmıştır. Erdoğanda baskısının sınırlarının nerede bir taşa çarpacağını öğrenmiştir
--spoiler--
--spoiler--
bu ten değil ki sen
bu gözler bu saçlar senin değil
neden buradayım ben
bu duvar bu yer evim değil
bu ses bu nefes
bu gece ateşten bir kafes içindeyim
yanıyorum
gözyaşım bile söndüremez
bu son olsun istersen
dönmeyelim bir daha başa
suçun büyüğü bende
ne olursun beni bağışla
sakınırken incittim seni
severken aldattım hata benim
sarhoştum diyemem yalan
her şeyin farkındayım
suç benim
yasak yollar tuzak
günahsa öyle kalsın bırak
bu ızdırap ateş gibi yakar beni
uzanıp tut ellerimi desem
boyun eğsem
esip geçen zamanı çevirebilsem geriye
sil baştan gözlerini yaştan kurtarabilsem
--spoiler--
batı ve doğu konferanslarının liderlerini karşı karışa getiren mücadele. galibiyet yüzdesini artırmak ve ev sahibi avantajından başka hiçbir anlamı yok. chicago bulls şayet seriyi bozmamış olsaydı efsane bir maç olacaktı, ama şimdi bence o kadar da önemli bir maç değildir. yine de nba'in en sistematik takımına karşı bireyselliğin mücadelesini izlemeye değer.
çölde suyun kokusu gibi
ne çaresi ne tarifi var
çürük dişin sızısı gibi apansız
acımasız hatıra
akmak gelse de içimden
sana susuyorum
kuşlarım kaçışıyor aklıma
sana deliriyorum, sana...
ne asla derim sana ne de daima
belki canlı, ölüm mü var ki ayrılığın sonunda
belki vardır, belki kadar uzağımda
belki de çok yakınsın
hasretinden bıktım artık
nefesin lazım, bana...
sana deliriyorum.
miami'nin 23 maçlık galibiyet serisinin belki de son bulacağı ironik bir maç olarak vuku bulmakta. 19-0 lık seriyle sona eren ilk yarıyı 55-34 önde kapattı cavs.
maçtan önce 15-20 dakikalık bir gecikme yaşandı, akıtan tavandan dolayı.
edit: 4. çeyrek notu, erken konuştuk iyi mi 27 sayılık farktan geldi herifler. 37-10'luk seriyle 77-77de yakaladılar. son 10 dakika helecan dorukta.
4 yaşındaki Archie yaptıklarıyla daha şimdiden Messi ile kıyaslanmaya başladı. Premier Ligin dev kulüpleri 1 maçta 10 gol atan küçük golcünün peşine düştü.