Burada 26 yaşında, kendiside Türk olan bir abiniz kardeşiniz dostunuz olarak neden kendi insanımdan nefret ettiğimi yazacağım.
Okulumu bitirmiş, staj yapacağım şirkete başlamıştım. Benden memnun kalmaları için eşek gibi çalışıyor, herkesten fazla yoruluyordum. Bildiğiniz stajyer durumu yani, şirketin kölesi. Bir süre sonra şirketin ağır toplarından birisi geldi ve bazen depoya yardıma geliyorsun, boruları tek başına taşıyorsun. Bizde borular iki kişi taşınır dedi. Anlam veremedim, ben kaldırabiliyorum, sorun değil tek başıma taşıyabilirim dedim. Tamamen iyi niyetli ve iş görür görünmekti niyetim.
Bir süre geçti, fark ettim ki servis durağında herkes bana sırtı dönük şekilde servisi bekliyor. ilk zamanlar bana öyle gelmiştir diye düşündüm. Çok yoruluyorum kuruntu yapıyorum sanırım dedim. Sonraki zamanlarda servis söylediği saatten erken gelmeye, herkesi toplayıp ben arkasından koştuğum halde görmezden gelip gitmeye başladı. işyerime artık dolmuş ile gidiyordum. Yemeklerimi yalnız yiyor, molalarda ne zaman bana sıra gelse çay bitmiş oluyordu. Sonradan anladım ki benim çok çalışmam onların aslında çalışmadığını açık ediyordu. Bendende bu yüzden nefret ediyorlardı. iyi kötü stajımı tamamladım ve herkesin bana düşman olduğu şirketten kurtuldum.
iş arama serüvenim başladı, iş arıyorum lakin bulamıyorum, bulduğum işlerde beni kabul etmiyor. ingilizcede biliyorum, şansımı yurt dışında denemeye karar verdim.
Üniversiteden yabancı bir arkadaşım davet çıkardı yanına gittim. Harıl harıl iş arıyorum, Türklerin olduğu mekanlara takılıyorum falan ama yok. Türk Kürt ayırt etmeksizin hepsi sanki ben oraya gelip onların ekmeğini çalmışım, onların oturacağı evlerde oturmuşum gibi davranıyorlardı. Halbuki kaçak bir işçiydim. Ne iş bulsam çalışıyor yaşamaya çalışıyordum işte.
Ara sıra beni çağırdığı zaman isteksizce gider gelirdim, orada muhabbet arasında nasıl kaçakları ihbar ettiklerini, nasıl devleti sövüşlediklerini konuşur gülerlerdi. Aklıma bana bir ay önce buldukları iş geldi. Sonra anladım ki benim yerime oraya giden Pakistanlı bir çocuğu ihbar edip sınırdışı ettirmişler.
Sanırım sorun bende diye düşünüp bir süre kabuğuma kapandım, günlük 50 dolar paraya çalışıyorum haftalık kiram 300 dolar. haftanın 7 günü çalışırsam elime geçen para sadece 50 dolar.
50 dolar kazandığım için beni kıskanıyor olamazlar diye düşünüyordum, sanırım bende sorun var dedim. Yabancılar arasında takılmaya başladım.
Kaçak olduğumu öğrendikleri anda önce neden böyle yaptığımı soruyorlar, mecburiyetten böyle olduğunu anlayınca sahip çıkıyorlar bana daha güzel iş buluyorlar, kefil bile oluyorlardı.
Anlamıyordum, kendi milletimden olan insanlar bana düşmanlık güderken Hırvatlar, Sırplar ingilizler bana sanki kardeşleri gibi davranıyorlar sahip çıkıyorlardı.
Orada anladım Türklerden neden nefret ettiklerini.
Yani demem o ki, bizim insanımız çalışanı sevmez, çünkü kendi çalışmadığı ortaya çıkar.
Bizim insanımız senin oturduğun eve bakar ve der ki ben 20 senedir buradayım böyle evde oturamadım. Ama 20 senede toplam çalıştığı 5 sene değildir bunu hesaplamaz asla.
Kendisi kahvehanelerde sağda sold pineklerken sen 50 dolara sıcağın altında çalışmışsın hesaplamaz.
Hala kafasında zırcahil olduğunu belli eden bir nefret besler, onun dünyasında sen gelip onun ekmeğini çalmışsındır. Onun hakkı olan parayı kazanıyor, onun hakkı olan işlerde çalışıyorsundur.
Haindir bizim insanımız, üreteni çalışanı çalmayanı sevmez, dolandırıcılık zekilik uyanıklıktır bu topraklarda.
Çalışmak üretmek enayiliktir. Sistemin açığını bulur havadan para kazanırsan uyanık derler, işini biliyor derler.
Namusunla para kazanmaya kalktığında arkandan keriz derler, kolay yolu varken zoru seçiyorsundur sen onun gözünde.
Abd dışişleri sözcüsü heather nauert '' günlük basın brifinginde, Suriye’de Esad yanlısı güçlerin PKK’nın Suriye kolu YPG’ye destek için Afrin’e ilerlediğine yönelik haberlerle ilgili konuştu. Sözcü Nauert, “ABD Afrin’de bulunmuyor, bu nedenle bu konudaki bilgimiz sınırlı” dedi. Evet sahne sizin, daha 1 sene önceye kadar kendinizi rambo sanıyordunuz. Sözde ortadoğunun en seküler ve barışçı devletini kuracaktınız. Işidle mücadele ediyoruz, biz halkların özgürlük savaşçılarıyız diyordunuz. Gördünüz mü aynı abd 1 sene içinde sizi 3. Kez sattı. 1 Fırat kalkanı, 2bağımsızlık referandumu 3 zeytin dalı harekatı. Şimdi varın düşünün çöllerde fareler gibi haliniz ne olur
Nedense bu ülkede hep mağdur olan kadınlardır. Sanki bir tek onlar şiddet görür, bir tek onlar tacize uğrar, hayat bir tek onlara zordur sanki. Sahi sizce erkek olmak bu kadar kolay mı? Doğduğumuz andan itibaren sırtımıza yüklenen sorumluluklar var bizim. ilkokul bitip lise başlayınca başlıyor esas maraton. Çalışmak iyi bir üniversite kazanmak zorundasın, adam olmak için para lazımdır. iyi bir meslek lazımdır herşeyden önce. Diyelim ki üniversite kazanamadın, hadi bakalım bir meslek öğrenme zamanı. Çocuk yaşta bir işe girer çırak olursun, daha dünyadan haberin yokken. Diyelim ki kazandın bambaşka bir şehirde gittin okudun üniyi. Bitti döndün oldu mu? Şimdi iş aranacak ama memlekette elini sallasan üniversiteli olduğu için mecburen alt tabaka işlerden birine giriyorsun. Bazen bir fabrikada çırak, bazen beden işçisi olarak. Yaş ilerledikçe bir kabus çöküyor üzerine, meğersem sana iş verilmemesinin sebeplerinden biride askerlikmiş. Hadi bakalım kim olduğun önemli değil, yürü askere. Okumuşu cahili delisi psikopatı ile geçirilecek aylar var önünde. Posan çıkmış halde askerden döndün, yaşın 30a yaklaştı ve sen hala hayata başlayamadın, şimdi esaslı bir iş bulmalısın işte. Sonra rahatım dersin kendine. iş buldun mu? Hadi bakalım sıra evlilikte. Kız tarafının binbir nazını çek, düğün ister, dernek ister en pahalısından ev eşyası ister altını takısı derken ömürlük borç yükü biner sırtına. Ev yok kiralar pahalı, karı dırdırı ömür yer. Herkes çemkirir sana, herkes birşey ister, şöyle olsun böyle olsun yapamadın edemedin diye. Canını çıkarsalar yaranamazsın sen onlara. Sonrada gelir 30 yaşına kadar anasının babasının prensesi olmuş, semirmişte semirmiş biri kıçında bir eşofmanla '' kodonon odo yook ' der sana.