Realitedir. Tarikatlarda mürşitler, müritlerine vekil olduklarını iddia ederler. Müşrik tarikat mensuplarına Kuran ile öğüt veriyoruz. Kuran'da Allah, Muhammed'e bile insanlar üzerine vekil olma yetkisi tanımamıştır. Kimse kimsenin inancının "bekçisi" olamaz. Herkes kendi inancından sorumludur.
"Biz seni onlar üzerine bekçi yapmadık. Sen onlara vekil de değilsin." (Enam 6/107)
akp döneminin öncesi, dünü, bugünü, yarını ve Türkiye'de gelir dengesizliği üzerine yapacağım kısa tespitlerdir.
Öncelikle bir şeyi anlamak gerekir. AKP, ekonomik krizin hemen sonrasında geldi, bu sebeple çok bir şey yapmasa da 2002'den 2014'e kadar ekonomik alanda yükselmenin yaşanması oldukça normaldi. Zaten ekonomi çökmüşken ekonomi ele alındığı için normal olarak krizsiz dönemde değerler yükselecekti, AKP değil de başka bir hükümet gelseydi de -beceriksiz olmadığı sürece- ekonomide bir yükselme görülecekti. Fakat IMF'ye borçların bitmesi, ekonomik alandaki gelişmenin yanı sıra yapılan fabrikalar, yollar, hastaneler ve her alanda modernleşen ve gelişen bir Türkiye'yi inşa ederek AKP, ekonomi alanında normalin üstünde bir performans gösterdi. Bu da yetmezmiş gibi derin devletin bir kısmını ifşa edip rezil rüsva etmeyi başardı, ülkeyi darbeci-siyonist vesayetten kurtardı. Fakat gelir dengesizliği hala sürmüyor mu? Sürüyor. Açların çoğu hala aç mı? Aç. Gelir dengesizliği hala had safhada mı? Evet. Kısaca ezilenler açısından pek bir şey değiştiğini söylemek güç. Bu konuda muhalif arkadaşlara katılmaktayım. Fakat söylemek isitediğim bu durumda AKP'nin bir suçunun olmadığı. Suç AKP'de değil, vahşi kapitalizmdedir. Suç; bankalarda, faizde, kredi kartlarında, kan emici kapitalist sistemdedir. Bu sistem değişmediği sürece AKP ne yaparsa yapsın zenginler daha da zenginleşmeye, fakirler daha fakirleşmeye devam edecek. Bu sebeple sosyalizm şart, demekteyiz. Demokratik, halkçı, ilerici sosyalizmdir ezilenler için tek umut!
Binlerce yıl sonra eğer Dünya'da yaşam hala sürüyor olursa insanların kapitalizmin ve emperyalizmin çok acı sonuçlarından bıkıp mecburen kansız, savaşsız biçimde sosyalizme geçmek zorunda kalacakları gerçeğidir. kapitalizm ve emperyalizm bin yıllar içinde dayanılmaz acı sonuçlar doğuracak, devletler kendiliğinden yerle yeksan olup özgürlükçü bir dünya kurulacaktır.
Gerçek islam'ı anlama ve anlatma çabasının nihahi bir sonucudur. Kuran'a dönüş, dinde bir reform değildir. Aksine dinin özüne dönüştür. Asıl dini ortaya çıkarma çabasıdır. insanlar, her peygamberden sonra yaptıkları gibi peygamberimizi de ölümünün ardından tanrılaştırarak, ona doğaüstü vasıflar izafe ettiler. Özellikle Emeviler döneminde artan siyasi çekişmeler, dinin bir anlamda "siyaset malzemesi" yapılarak aslından uzaklaştırılmasına sebep oldu, yüzyıllar içinde sayısı artan uydurma hadisler ve mezhepler yoluyla din, tamamen öz mesajından uzaklaştı. Bu hadiseler, Kuran'a göre bütün peygamberlerden sonra gerçekleşmiştir. Nitekim "mitos" dediğimiz masalsı dini içerikli literatür de bu sebeple hasıl oldu. Kuran'a dönüş ve Kurani düşünce hareketi, bu sebeple 21. yüzyılda bir dini kurtarma çabası olarak değil, gerçek dini ortaya çıkarma çabası olarak algılanmalıdır.
korkarak söylüyorum ki olmayandır. bu gidişle sözlüğün yaş ortalaması her nesilde ikişer azalacak, kutuplarda buzullar eriyecek, fok balıkları gittikçe yalnızlığa mahkum olacaktır.
10 Aralık 2013 tarihinde RedHack ve Anonymous ortaklaşa çalışmasıyla gerçekleştirilen site çökertme işlemidir. Hacklenen site Fetullah Gülen'in adamlarına ait herkul orgdur. sosyalist bir nitelik taşıyan özgürlükçü, ilerici hack faaliyetidir.
Her gün açtıkları "e-okulda not değiştirmek, sınavdan düşük not olmak, matematikten 5 almak" gibi konularla sözlüğü gittikçe ortaokullulaştıran nesildir. genelde onuncu nesil yazarlardandır.
tanrıya inanmanın tanrıya inanmamaktan daha rasyonel olduğunu iddia edeceğim yazıdır. evet. tanrı var. şimdi zamanda bir yolculuğa çıkalım.
13.7 milyar öncesinde bir anda Evren'imiz sıcak ve yoğun bir tekillikten genişlemeye başlıyor. Bu genişleme, rastgele bir genişleme değil. Eğer genişleme hızı biraz daha fazla olsaydı galaksiler oluşamadan dağılacak, biraz daha az olsaydı da yerçekimin etkisiyle oluşamadan içe çökecekti. Fakat Evren müthiş kritik bir noktada genişlemeye başlıyor. "Patlamadan" sonra kaos ortaya çıkmıyor. Aksine fiziksel kanunlar ortaya çıkıyor. Bu kanunların oluşma noktaları müthiş kritiktir. Sabitelerdeki en ufak değişim Evren'in oluşumun imkansız kılacaktı. Sonra "ilk nükleosentez" gerçekleşiyor. Bu nükleosentezde Hidrojen, Helyum ve Lityum üretildi. Evren'imizdeki canlılığın temelini teşkil eden karbon ise yıldızlarda geldi. Eski ateist fizikçi Fred Hoyle, karbon elementi ile yaptığı çalışmaların sonucunda bir C4 molekülünün oluşması için rezonansta müthiş bir hassas ayar olması gerektiğini fark etti. Yani bahsi geçen "ilk nükleosentez" rastgele gerçekleşebilecek bir oluşum değildir, Evren'in oluşumunu planlayan güç bu elementleri bilinçli olarak üretmiştir. Buraya kadar her şeyin tesadüf olduğunu kabul edelim ve devam edelim. ilk nükleosentezden sonra her şey arka arkaya geldi. Galaksiler evrildi. Yıldızlar oluştu. En sonunda Dünya'mız meydana geldi. Tabii bu oluşumların hepsi müthiş hassas sabitelere bağlı olarak gerçekleşti. Dünya'mızda canlılık oluştu, canlılık gelişti ve en sonunda "insan" denen, nesilden nesile bilgi aktarımı yapabilen, teknoloji geliştirip medeniyet inşa edebilen, düşünmeyi düşünebilen, geriye dönüp baktığında Evren'e dair her şeyi bilimle açıklayabilen, Tanrı'nın var olup olmadığını sorgulayan bir tür oluştu! Canlılığın oluşumu için de Evren'deki karbon, oksijen gibi elementlerin miktarının kritik bir noktada olması gerektiğini not etmem gerekiyor sanırım. Tek başına karbonun rastgele süreçler sonucu oluşması bile -Fred Hoyle'ın ifade ettiği şekilde- imkansızdır. Karbon atomlarının kritik bir rezonans değerinde bir araya gelmesi gerekmektedir. Bu durum da ancak bilinçli bir fail ile açıklanabilir. Evren'i oluşturan, ardından kanunları yaratan, elementlerin atomlarını bir araya getiren, nedensellik ilişkisine bağlı olarak bütün doğal süreçleri yöneten, canlılığı oluşturan ve insanı bütün canlılardan farklı kılan bir tasarımcı bütün gözlemsel verilerimizin en iyi açıklamasıdır.
Bütün bu anlattıklarım modern bilim camiasında "hassas ayardan tasarım kanıtı" olarak ifade ediliyor. Evren'deki bütün sabiteler müthiş kritik düzeyde oluşmuş, gelişmiş, daha doğrusu "tasarlanmıştır." Örneğin kozmolojik sabitteki 10 üzeri 10 üzeri 123'te 1'lik bir değişimin Evren'in oluşumunu imkansız kılacağı Roger Penrose tarafından hesaplanmış ve bu hesaplama kabul görmüştür.
Bütün bu izahattan öte din felsefesinin temel sorusu şudur: Ezeli ve ebedi olan nedir? Tanrı mı? Evren mi? Big Bang'in kabul edilmesiyle Evren'imizin ezeli ve ebedi olmadığını, başlangıcı ve sonu olduğunu öğrendik. Geriye kaç seçenek kaldı? Sadece Evren'in bir başlangıcı olması yetmez mi?
"Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allahın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele." (Tevbe, 34)
Kuran'da kadınlara verilen hakları anlatmak ve Kuran'da kadının göz ardı edildiği yönündeki iddiaları cevaplamak üzere hazırlanan yazıdır.
Kuranda kadın haklarının göz ardı edilip edilmediği hususu sık sık tartışma konusu olmaktadır. Aslına bakılırsa islamda kadın haklarına dair yanlış algılar uydurma hadis ve mezheplere dayanmaktadır. Kuranda kadın haklarının göz ardı edilmesi bir yana kadınlara pozitif ayrımcılık yapıldığı bile düşünülebilir. Evvela herkesin islamda kadının yeri hakkındaki önyargılarını bir kenara bırakması zaruridir. Aksi takdirde yapacağımız izahatın faydası olmayacaktır.
1. Kuran Işığında Âdem ve Havvanın Yaratılışına Dair iddiaların Değerlendirilmesi
Tevratta kadının, erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı geçer. Bu düşünce zamanla islama da sokulmaya çalışılmıştır.
RAB Tanrı Âdeme derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Âdemden aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdeme getirdi. Âdem, «işte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir» dedi, «Ona Kadın denilecek, Çünkü o adamdan alındı.» (Yaratılış 1/21-23)
Kuranda ise erkek ve kadının aynı nefsten yaratıldığı, erkek ve kadının yaratılışları arasında bir fark olmadığı açıkça beyan edilir.
Ey insanlar! Rabbinizden çekinin; o sizi (Babanız Âdemi) BiR TEK NEFSTEN yarattı. EŞiNi de O NEFSTEN YARATTI ve o iki kişiden pek çok erkek ve kadını yeryüzüne yaydı (Nisa 4/1)
Bu duruma benzer olarak birçok kutsal kitapta Âdemi eşi Havvanın yoldan çıkardığı öne sürülür. Kuranda ise bu şekilde bir ifade bulunmamakta, Âdemin de eşi Havvanın da günah işledikleri anlatılmaktadır.
Şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan bedenlerini ortaya çıkarmak için ONLARA (Âdeme ve Havvaya) fısıldadı: Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesinin sebebi, iKiNiZiN birer melek veya birer ebedi varlık olmamanız içindir, dedi. (Araf 7/20)
Bu ayet açıkça şeytanın hem Âdeme hem Havvaya fısıldadığını ve Âdemin günah işlemesinde Havvanın bir etkisi olmadığını ortaya koyar.
2. Kadınların Şahitliği
Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun. iki erkek yoksa kabul edeceğiniz şahitlerden bir erkek ile iki kadın da olabilir. Biri yanılırsa, diğeri hatırlatır. Şahitler çağrıldıklarında gelmezlik etmesinler. Borç, ister büyük, ister küçük olsun, vadesi ile birlikte yazmaktan üşenmeyin. Böylesi Allah katında daha doğru, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygun olur (Bakara 2/282)
Kuran, şahitlik konusunda kadın-erkek ayırımı yapmadığı halde, fıkıh geleneğinde ayrım yapılmış hatta had ve kısas davalarında şahitlerin tamamının erkek olması şart koşulmuş, diğer davalarda iki erkek veya bir erkek ile iki kadın yeterli görülmüştür. Borç doğuran hukuki ilişkileri tespit ile ilgili ayette şöyle buyrulmuştur:
Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun. iki erkek yoksa kabul edeceğiniz şahitlerden bir erkekle iki kadın da olabilir. Biri yanılırsa diğeri hatırlatır (Bakara 2/282)
Bağlantılarına bakmayınca ayetin şahitlik konusunda kadın erkek ayırımı yaptığı kanaatine varılabilir. Nitekim eski fakihler bu kanaatle hareket etmişlerdir. Ayetin devamı şöyledir:
Şahitler çağrıldıklarında gelmezlik etmesinler. Borç, ister büyük, ister küçük olsun, vadesi ile birlikte yazmaktan üşenmeyin. Böylesi; Allah yanında daha doğru, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygun olur
Böylesi, şahitlik için daha sağlamdır ifadesi, borcu yazıyla tespit açısından da şahitlik nisabı açısından da değerlendirilebilir. Daha sağlam sözü sağlamın karşıtıdır. Sağlam olan iki şey karşılaştırılınca birine daha sağlam denebilir. Bir erkek ile iki kadının şahitliğine daha sağlam deniyorsa, bu şarta uyulmadan yapılan şahitliğin sağlam sayılması gerekir.
Vasiyete şahitlikle ilgili âyetler konuya açıklık getirmekte, yukarıdaki hükmün, yazıyla tespit yanında şahitlik nisabı ile de ilgili olduğunu göstermektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Müminler! Sizden biriniz ölüm döşeğinde vasiyet edeceği zaman içinizden güvenilir iki şahit tutsun. Eğer bir yerde yolcu iken ölüm gelip çatarsa sizden olmayan iki kişi de olabilir. (Şahitliği yerine getirdikleri zaman) şüphelenirseniz onları namazdan sonra alıkoyarsınız. Şöyle yemin ederler: Vallahi, isterse en yakınımız olsun, buna karşılık hiçbir şey almayız. Allah için yapılan şahitliği gizlemeyiz. Öyle olsa biz, elbette günaha gireriz.
Eğer günaha girdiklerinin farkına varılırsa, ölenin, hak sahibi iki yakını onların yerine geçer, şöyle yemin ederler: Vallahi, bizim şahitliğimiz onlarınkinden daha doğrudur, biz haksızlık yapmayız. Öyle olsa elbette zalimlerden oluruz. (Maide 5/106-107)
Bu ayetlerde kadın erkek ayrımı olmaksızın güvenilir iki Müslüman şahit öngörülmektedir. Yolculukta vasiyet yapılacaksa, Müslüman olmayan iki kişinin şahit olması yeterli görülmüştür. Yolculuğun özel şartları sebebiyle şahitlerin tamamı kadın, tamamı erkek veya biri kadın biri erkek olabilir.
Şahitlerin, yanlış ifade verip günaha girdikleri fark edilince; ölenin, hak sahibi iki yakını öncekilerin şahitliğini hükümsüz kılacak şahitlikte bulunur. Ölenin yakınları kadın olabilir.
Burada delil alınacak cümle şudur: Böylesi, şahitliği gereği gibi yapmalarının en alt seviyesidir (Maide 5/108) Bu cümleyi, Bakara 282deki Böylesi, şahitlik için daha sağlamıdır cümlesi ile karşılaştırınca, şahitlerin iki erkek veya bir erkek ile iki kadın olmasının kural olmadığı ortaya çıkar.
3. Kadınlarla ilgili Ayetlerdeki Çeviri Hatalarının Detaylı ve Objektif incelenmesi
3.1 Kuranda cariyelik var mıdır?
islamda kadınların yeri ile ilgili yanlış algıların bir başka sebebi de Kuranın yanlış Türkçe çevirileridir. Örneğin Kuranın aslında cariye sözcüğü olmamasına rağmen hemen hemen bütün mealciler (Edip Yüksel ve Yaşar Nuri Öztürk hariç) meallerinde cariye sözcüğüne yer vermişlerdir. Mealcilerin cariye diye çevirdikleri sözcük ma meleket eymanu kum ifadesidir. Öncelikle bu ifadenin gerçek anlamının ne olduğunu anlamak için adım adım gidelim. eYMaNu sözcüğü YeMiN sözcüğü ile aynı kökten gelir. Bu kök YMN ifadesidir. Bu ayrımı yapabilmek için çok iyi Arapça bilmek gerekmez. Arapçada sözcükler sessiz harflerden türetilir. Örneğin MeKTuP (yazılı iletişim aracı) sözcüğü ile KiTaP (yazılan şey) sözcüğü KTP kökünden gelirler ve yakın anlam ilişkisi gösterirler. MüFeSSiR (açıklama yapan), TeFSiR (açıklama), MuFaSSaL (açıklanmış) sözcükleri arasında da aynı ilişki görülür. Kısaca ifade etmek gerekirse Arapçada sessiz harfler köktür ve bu köklerden yakın anlamlı sözcükler türetilir. Konumuza dönecek olursak eYMaNu sözcüğü yeminli bir sözleşme demektir. ma meleket eymanu kum ifadesi ise yeminli bir sözleşmeyle elinizin altında bulundurduklarınız anlamını taşır. Kuran, cariye ve köleliği tutukluluğa çevirmiş, tutukluların da bedelli veya bedelsiz mutlaka serbest bırakılmaları gerektiğini ifade etmiştir. (47/4) Buradan hareketle ma meleket eymanu kum ifadesi tutuklu kadınları ifade etmektedir. Kuranda erkeklere, savaş esiri kadınlarla nikâhsız cinsel ilişkiye girebilme hakkı verilmez. Savaş esiri kadınlarla evlenilmek için yapılacak muamele hür kadınlara yapılan muameleden farklı değildir.
Bu konuyla ilgili yanlış çevrilen ayetlerden biri de Nisa Suresinin 3. ayetidir. Diyanet işleri Başkanlığının mealinden ilgileneceğimiz kısmı aktarıyoruz.
Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. (Nisa 4/3)
Meali hazırlayanlar metnin aslında olmadığını bildikleri için cariye sözcüğünü parantez içinde yazmışlar. Bu durum bile Kuranın uydurma hadis ve mezheplere bakılarak keyfi olarak yorumlandığının bir kanıtıdır. Parantez içine cariyeler yazılması tamamen keyfiyete bağlı bir kullanımdır. Parantez içinde cariyeler yazılmasa da cümlede anlam düşüklüğü meydana gelmeyecekti.
Diyanet işleri Başkanlığı aynı ayette yetinin fiiline yer vermiştir. Oysaki ayette yetinin diye bir ifade bulunmamaktadır. Bu seçim de tamamen keyfiyete bağlı yapılmıştır. Ayette hür kadınlar ve savaş esiri kadınlar için ORTAK FiiL kullanılmıştır. Bu ortak fiil Fe iNKuHu fiilidir. Bu fiil NiKaH sözcüğü ile aynı kökten türemiştir ve NiKÂHLAMAK anlamına gelir. Bu durum da bize savaş esiri kadınlara yapılacak NiKÂH MUAMELESiNiN hür kadınlara yapılan nikâh muamelesinden bir farkı olmadığını açıkça gösterir. Yani ayette Hür kadınları veya savaş esiri kadınları NiKÂHLAYIN. denilerek ortak fiil kullanılmıştır.
Keyfi kelime ekleme ve çıkarma yapılmadan, diğer ayetlere uygun bir biçimde bu ayetin çevirisi şu şekilde olacaktır.
Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir (hür) kadını ya da bir (savaş esiri olarak) yeminli bir sözleşmeyle elinizin altında bulundurduğunuz bir kadını nikâhlayın. (Nisa 4/3)
3.2 Tamamı Yanlış Çevrilen Bir Ayet: Nisa, 34
Yanlış çeviri yapan mealcilerden kurtulamayan başka bir ayet de Nisa Suresinin 34. ayetidir.
Ayet uzun olduğu için Diyanet işleri Başkanlığının mealini cümle cümle aktararak değerlendireceğiz. Diyanet işleri Başkanlığının mealini incelerken aynı zamanda diğer meallerdeki hataları hatırlatacağız.
A. Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar.
Bu çeviri nispeten doğru sayılabilir. Ne yazık ki birçok mealci bu cümleyi Erkekler, kadınlardan üstündür. ya da Erkekler, kadınların üzerinde yöneticidirler. şeklinde çevirmiştir. Ayette geçen KaVVaMMuNe sözcüğü Kuranda gözetmek, dikkat etmek, ayakta tutmak gibi birçok farklı anlamda kullanılmıştır. (4/135, 5/8, 4/127, 2/229, 20/14, 55/9) Bu ayette kullanıldığı mana ise gözetmek olarak anlaşılmalıdır. Eğer bazı mealcilerin çevirdiği gibi Erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler. anlamı verilmek istenseydi HaKiMuNe fiili kullanılmalıydı.
B. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır.
Bu çeviri de doğrudur. Bazı mealciler parantez içlerine yer vererek Çünkü Allah, insanların kimini (erkekleri) kiminden (kadınlardan) üstün kılmıştır. şeklinde cümleyi çevirmektedir. Arapça dil kurallarına göre bu tarz çeviriler hatalıdır. Çünkü bu cümle bir önceki cümleyle bağlantılıdır ve bu şekilde çevrilirse Erkeklerin kimini kiminden üstün kılmıştır. manası çıkar. Bu cümlenin en doğru çevirisi Çünkü Allah, erkeklerin ve kadınların kimini kiminden üstün kılmıştır. olmalıdır. Yani erkeklerin ve kadınların farklı alanlarda yetenekleri ve farklı konularda üstünlükleri vardır.
C. Bir de erkekler kendi mallarından harcamaktadırlar.
Bu çeviri doğrudur.
D. iyi kadınlar, itaatkârdırlar.
Bu çeviri doğrudur lakin cümlenin irdelenmesi gerekir. kânitâtun ifadesi Allaha boyun eğen erkekler ve Allaha boyun eğen kadınlar şeklinde birçok ayette kullanılmıştır. (örneğin bakınız 16/120) Sonraki cümleyi de hesaba katarsak en doğru çeviri iyi kadınlar, (Allaha) boyun eğenlerdir. şeklindedir. Diyanet işleri Başkanlığı cümleyi doğru çevirmiştir ama nedense her durumda parantez içlerini unutmazken bu cümlede yanlış anlaşılma olmaması için parantez içi eklemeyi ihmal etmiştir.
E. Allahın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da gizliliklerini korurlar.
Bu çeviri doğrudur.
F. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın.
Ayette geçen nuşuzu-hunne ifadesi göz dikmek anlamına gelir. Kadının başka erkeklere göz dikmesi ve iffetsizlik yapması durumu için kullanılır. Bu ifadeyi başkaldırmak olarak çevirmek doğru değildir, üstelik parantez içleriyle durumun kurtarılmaya çalışılması da bu büyük çeviri hatasının getirdiği bir sonuçtur. Cümlenin geri kalanı doğru çevrilmiştir.
G. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün.
Bu cümle, ayetin en çok tartışılan kısmıdır. Cümlede geçen ve dövün olarak çevrilen vadrıbûhunne ifadesi Arapçada en çok anlamı olan kelimelerden biridir. DRB kökünden türemiştir. Kuran içinde seyahat etmek, dışarı çıkmak (2/273, 3/156, 4/101), vurmak (2/60,73, 7/160, 8/12, 20/77, 24/31, 26/63, 37/93), dövmek (8/50, 47/27), ortaya koymak (43/58, 47/27), Örnek vermek (14/24,45, 16/75,76, 16/112, 18/32,45), sorumluluğu kaldırmak (43/5), mahkum olmak (2/6), kapamak, vurmak, (18/11), örtmek (24/31), açıklamak (13/17) gibi birçok farklı anlamda kullanılmıştır. Cümleye uygun düşen anlamları göndermek, vurmak, dövmek olarak gözükmektedir. Hz. Muhammedin Hz.Aişeye atılan iftira sonrasında Hz. Aişeyi gerçek ortaya çıkana kadar babasının evine gönderdiği tarihsel bilgiler arasındadır. Bu konuda kesin bir kanıya varmamakla birlikte göndermek fiilinin en uygun anlam olduğu düşünülebilir. Ayetteki hükmün uygulanma şartı iffetsizliğin açıkça teşhir edilmesi olduğu için farklı görüşler de mevcuttur.
H. Nisa Suresinin 34. ayetinin yanlış çevirilerini irdeledikten sonra doğru çeviriyi görelim.
Erkekler, kadınları gözetirler/koruyup kollarlar. ALLAH kimi erkekleri ve kadınları kimi erkekler ve kadınlardan (farklı alanlarda) üstün kılmıştır. Erkekler kendi mallarından (evin geçimini sağlamak amacıyla) harcarlar. iyi kadınlar, (Allahın kanunlarına) boyun eğerler. ALLAHIN (kendilerini) koruması sayesinde onlar da gizliliklerini/mahremiyetlerini korurlar. iffetsizlik yaptığını gördüğünüz kadınlara (1) öğüt verin, (sonra) (2) yataklarınızı ayırın, (bu önlemler fayda etmezse onları evden) (3) çıkarın/gönderin. Size itaat ederlerse onlara karşı bir yol aramayın. ALLAH yüce ve büyüktür. (Nisa 4/34)
Mustafa islamoğlu ve birkaç farklı mealci ayetin ilk cümlesinin bitmemiş bir cümle olduğunu, bu sebeple ilk cümlelerin birleştirilmesi gerektiğini beyan etmişlerdir. Bu yaklaşımı da doğru buluyoruz ve bu şekilde yapılmış bir çeviriyi de sizlerle paylaşıyoruz.
ALLAH kimine kiminden daha fazla nimet bağışladığından dolayı erkekler, mallarından (evin geçimi için) harcarlar ve kadınları gözetirler/koruyup kollarlar. iyi kadınlar, (Allahın kanunlarına) boyun eğerler. ALLAHIN (kendilerini) koruması sayesinde onlar da gizliliklerini/mahremiyetlerini korurlar. iffetsizlik yaptığını gördüğünüz kadınlara (1) öğüt verin, (sonra) (2) yataklarınızı ayırın, (bu önlemler fayda etmezse onları evden) (3) çıkarın/gönderin. Size itaat ederlerse onlara karşı bir yol aramayın. ALLAH yüce ve büyüktür. (Nisa 4/34)
3.3 Kadınların ay hali pislik mi rahatsızlık mı?
Başka bir yanlış çeviri durumunu değerlendirelim. Bakara Suresinin 222. ayetini Diyanet işleri Başkanlığının mealinden aktarıyoruz.
Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki: O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allahın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever. (Bakara 2/222)
Diyanet işleri Başkanlığı eza sözcüğünü doğru çevirmiştir. Uydurma hadis ve mezhep kafasından kurtulamayan bazı mealcilerin eza sözcüğünü pislik olarak çevirdiklerini gördük. Oysa eza sözcüğü Türkçeye de eziyet olarak geçmiş rahatsızlık anlamında bir sözcüktür. Diyanet işleri Başkanlığının yanlış çevirdiği sözcük YaTHuRNe sözcüğüdür. TaHaRe sözcüğü ile aynı kökten türeyen bu ifadenin kurtulmak, temizlenmek, arınmak gibi anlamlarda kullanıldığı birçok ayet vardır. Bu ayette bir rahatsızlıktan bahsedildiğine göre bu ifadeden sonra gelen cümlede temizlenmek sözcüğünün değil kurtulmak sözcüğünün kullanılması en uygundur. Son cümlede geçen TaHaRe sözcüğünden türemiş sözcük ise cümlenin akışına göre düşünülürse arınmak olarak çevrilmelidir.
Ayetin doğru çevirisi şu şekilde olmalıdır:
Sana aybaşı halini sorarlar, De ki: O bir rahatsızlıktır. Aybaşı halinde olan kadınlarla cinsel ilişkiye girmeyin ve ondan kurtuluncaya kadar onlara yaklaşmayın. Kurtuldukları zaman ALLAHIN size uygun gördüğü yerden onlarla cinsel ilişkide bulunun. ALLAH yönelenleri sever, arınanları sever. (Bakara 2/222)
4. Kurana göre kadının gerçek yeri ve konumu
Şimdi sadece Kuranı düşünelim ve birkaç ayeti gözden geçirelim.
ALLAHIN her birinize bağışladığı yeteneklere imrenmeyin. Erkeklere kazandıklarından BiR PAY, kadınlara da kazandıklarından BiR PAY var. ALLAHtan size lütfunu bağışlamasını isteyin. ALLAH her şeyi bilir. (Nisa 4/32)
Ayette açıkça erkeklere de kadınlara da BiRER PAY olduğu ifade edilerek eşitlik mesajı verilmiştir.
Şimdi anlattıklarımızı tek bir ifadede özetleyen ayeti görelim.
iNANAN ERKEKLER ve iNANAN KADINLAR birbirlerinin DOSTUDUR. iyiliği emrederler, kötülükten menederler, namazı gözetirler, zekâtı verirler, ALLAHA ve elçisine uyarlar. işte onlara ALLAH rahmet edecektir. ALLAH üstündür, Bilgedir. (Tevbe 9/71)
Ayette yanlış algının aksine erkekler ve kadınların kolektif bir şuurla davranmaları ve toplum hayatında birlikte hareket etmeleri öğütlenmektedir.
Kur'an'daki dini araştıran biri kadın-erkek eşitliğini, toplum hayatında kadın ve erkeklerin birlikte hareket etmelerinin öğütlendiğini, erkekler ile kadınlar için kazandıklarından birer pay olduğunu ve kadınların devlet başkanı dâhil her türlü makamda olabileceklerini görecektir.
Yazımızı bütün anlattıklarımızı ortak bir paydada toplayan bir ayetle bitirmek istiyoruz.
Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, inanan erkekler ve inanan kadınlar, söz dinleyen erkekler ve söz dinleyen kadınlar, doğru sözlü erkekler ve doğru sözlü kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygılı erkekler ve saygılı kadınlar, yardımsever erkekler ve yardımsever kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, iffetli erkekler ve iffetli kadınlar, ALLAHI çok anan erkekler ve çok anan kadınlar; işte ALLAH onların hepsine bağışlanma ve büyük bir ödül hazırlamıştır. (Ahzab 33/35)
yüce önder Atatürk'ün uludağ sözlük ile ilgili beyanatlarıdır. Bir rivayette Atatürk'ün "Günü gelecek internet denen bir aygıtta uludağ sözlük diye bir site açılacak. o sitede yazar olmaya özen gösteriniz. hatta bu sözümü de bir entry olarak girecekler. yazın bir kenara." dediği ifade edilir. Bu sözü de yüce Atatürk'ün ileri görüşlülüğüne bir örnek teşkil eder.
Kısmen doğru önermedir. Yoktur, denilemez ama tavsiye edildiği de iddia edilemez. Aksine tavsiye edilmediği iddia edilebilir.
"Yetimler hakkında adaletli davranamamaktan korkuyorsanız" uygun gördüğünüz kadınlarla ikişer, üçer, dörder nikahlayabilirsiniz. Onlara "adaletli davranamamaktan korkuyorsanız" (1) bir taneyle veya yeminlerinizin/anlaşmalarınızın hak sahibi olduklari ile nikahlanın. (nisa, 3)
Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında "adaleti yerine getiremezsiniz." (2) (nisa, 129)
ilginç bir önermedir. Kemalist kişi, söyleminde bir Tanrı'ya inanmadığını iddia etse de aslında o Atatürk'ü Tanrı olarak görmektedir. Allah'ı Atatürk olan kemalist, teorik olarak Tanrı'ya inanır, söyleminde ne ifade ettiğinin bir önemi yoktur.
Uydurma hadislerden, mezheplerin Kuran ile alakası olmayan dogmatik öğretilerinden, hurafelerden arındırılmış öz islamdır. islami öze ulaşmak, islamı reforme etmek değildir, aksine gerçek islam'ı anlamaktır. Tarafımca Kuran'daki islam'ın uydurulmuş din ile alakası olmadığını serdeden örnekler verilecektir. Önyargılarını bir kenara bırakan kişi Kuran'ın bütün dini anlayışlardan çok farklı olduğunu idrak etme bilincine erişebilir. Bu durumda birkaç darb-ı mesel gerekir. incil'de, Tevrat'ta ve hadislerde Havva'nın Adem'in kaburgasından yaratıldığı geçer. Kuran'da ise Adem ve Havva'nın aynı özden yaratıldıkları geçer. incil'de, Tevrat'ta ve hadislerde zina eden evli kişinin taşlanması gerektiği geçer. Kuran'da ise recm cezası geçmez. Bu noktada durup düşünmek gerekir. "incil'de, Tevrat'ta ve hadislerde" diye üç dolaylı tümleç içeren onlarca cümle teşkil edilebilir. Bu mantıki düşünme yetisinden yoksun olmayan bir insana bir şeyler çağrıştırmalıdır. Hadislerin birçoğunun, samimi olmadan ikiyüzlülük yaparak Müslüman olmuş Hıristiyan ve Yahudilerce uydurulduğu tezi malumdur. Bu benzerlikler de bize bu tezin doğruluk payının yüksek olduğunu düşündürmektedir. incil'deki, Tevrat'taki ve hadislerdeki bu akıl almaz benzerlikler ve Kuran ile derin anlamsal çelişkileri düşünüldüğünde bu sonuca ulaşmak kaçınılmazdır. Birkaç örnek daha vermeden edemeyeceğim. incil'de Tevrat'ta ve hadislerde din adamları yüceltilir, alimler yere göğe sığdırılamaz. Kuran'da ise din adamlarının çoğunun insanların mallarını haksızlıkla yediğinden bahsedilir. Hadislerde dinden çıkanların öldürülmesi gerektiği geçer. Kuran'da ise dinden çıkanlarının cezasının sadece Allah'ın laneti olduğu söylenir. Bu noktada mantıklı düşünebilen bir kişinin inancı ne olursa olsun Kuran'ın kendine has özelliğini idrak etmesi gerekir. Kuran'a inanan inanır, inanmayan inanmaz. Fakat objektif düşünebilen bir şahsın inancı ne olursa olsun Kuran'ın diğer dini kaynaklardan çok daha akılcı, mantıklı ve evrensel insani değerlerle uyumlu bir anlayışa sahip olduğunu anlaması çok da güç olmasa gerek.
Türkiye ateistlerinin genel hal, hareket, davranış ve tutumlarından bariz ortaya çıkan sonuç. Cahil Türkiye ateistleri, Din fenomenolojisinden bihaber bir ahvalda nesnel bir metodoloji belirlemekten aciz iken din eleştirisi yapmaya kalktıklarından Turan Dursun ve ilhan Arsel seviyesini geçememişlerdir. Türkiye ateistlerinin çoğu için islam ve ateizmden başka seçenek yoktur. Bu şahıslar kapsamlı bir araştırma yapmadan, spot facebook bilgileriyle ateist olduklarından deizm, agnostisizm, panenteizm, panteizm gibi görüşlerden haberi yoktur.
Realitedir. 95 yaşında bir insanın ölmesi, ölmemesinden daha muhtemel bir durum olduğundan hayatın gerçeğiyle barışık ve duygularını dürüst şekilde ifade edebilen kişinin Mandela'nın ölümüne üzülmemesi, bu şahsın öz ve samimi hissiyatının ve fikriyatının bir tecellisini teşkil eder.