Tabancayı yanan bir lambaya tutup ateş etmeniz durumunda asla ıskalamazsınız, hatta ortamlarda bakın nereye atıp nereyi vuruyorum diye hava bile atarsınız. işte bu cümleden yola çıkarak işin içinde neler döndüğünü çözebilirsiniz.
insanları, koca Koca toplumlar şekillenmişken işi sevişmek kadar basit bir olguya indirgeyecek kadar sekssiz bırakması.
Ülkede kafanızı çevirip etrafınıza baktığınızda gördüğünüz her şey, istisnasız her şey islam ile şekillenmiştir. Giyim kuşamlar, binalar, okullar, hatta insanlar. En kötüsü de bu ya, insanlar islam yüzünden şekillenmiştir. Üstelik insana şekil verecek çok daha yüce olgular varken.
En fakirinden en zenginine bütün kadınların dehşet verici makyajlara sahip olması,
Dizide zengin aileye yardımcılık eden dar gelirli aile fertlerinden birinin inanılmaz iyi niyetli, bir diğerinin inanılmaz fesat olması,
Fakirinden zenginine bütün erkeklerin fit, inci gibi dişli ve inanılmaz saçlara sahip olmaları,
Zengin aileye ait çok büyük şirketin batması,
Suçluların asla yakalanmaması,
Suçsuzların bir şekilde hapse düşmesi,
Danışma kurulu görevi verilmiş ermiş ayarında bir amca,
Esas kadının sevdiceğine iş koyup bir dönem elinden alan sarışın,
Bütün cep telefonlarının aynı zil sesine sahip olması ve aynı marka olması,
Renault marka arabaların markasını kapatmalarına rağmen hep Renault olduğunun belli olması,
Ölümlerin beş bölüm sürmesi,
Ayrılık bakışmalarının bir tam sezon sürmesi,
Asla seks olmaması,
Düğün varsa bir biçim boka sarması,
Nişan varsa asla düğüne bağlanmaması,
Esas oğlanın babasının babacan, annesinin tam bir kevaşe olup esas kadını istememesi,
Koca şehirde insanların sürekli birbiri ile karşılaşması,
Öldüğünde cenazesi görünmeyen her karakterin mutlaka geri gelmesi,
En çok kafama takılan ise şudur; bir kadınla bir erkek çarpışırsa, mutlaka her şey ortalığa saçılır. Ben kırk kere birileri ile çarpıştım ama hiçbir şey dökülmedi...
Battaniye altına girip kahve fincanını iki elle tutar. Hasta değilse bile burnunu çeker. Asla uzanmaz her zaman oturup dizlerini göğsüne çeker. TV açmaz açarsa bile çok kısık sesle izler. Devamlı telefona bakar, arayan soran yoksa arayıp sorar.
Dünya farkındalığı Nirvana seviyesinde olan bir yazar. O sebeple kötü şeyleri bu kadar güzel anlatabilmiş, hatta çirkin şeylerin içindeki cazibeyi okuyucuya verebilmiştir.
Türban takan kadınların kafalarının nasıl o kadar büyük olabildiği.
Bir arkadaşımla sohbet ederken açılmıştı bu konu. Kadın; "onlar türbanın içine minik yoğurt kovaları koyuyorlar" demişti. Bunun gerçek olup olmadığı nedense sürekli kafamın içinde dönüp duruyor. Üstelik her gördüğüm türbanlı kadının kafasının içinde hangi büyüklükte yoğurt kabı var onu da düşünmeden edemiyorum.