"Bize kalbini anlatmana gerek yok. Nereye nasıl baktığın, ağzından çıkan kelimelere karşı sesindeki titremelerin, neye güldüğün, nereye kimlerle yürüdüğün, gittiğin yere uzanan adımlarının hevesi ya da bezmişliği, neyi beğenip neye sahip olduğun; kalbini önümüze seriyor.”
Kaliteli, izlenesi programların yer aldığı trt kanalı.
"4 yaşındakiler huzurevine gelince" belgeseli gibi; yaşlılarla biraraya getirilen çocukların, onların ruh hâlinde nasıl olumlu değişiklikler yarattığını izlerken gülümsemekten kendinizi alamadığınız çok hoş yapımları var.
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. Lazım olursa açar okursun, Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun.
Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!
Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun.
Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim kardeşimiz. Çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.
Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.
Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse, sen o'sun.
Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa nefesin, unutma; ciğer kendini en çabuk onaran organ. Valla bak, aklında bulunsun.
Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kimbilir; birazdan uzanıp dokunursun.
Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N'olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!
Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça, (bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun.
Burada güzel çaylar var. Bu aralar senin için çok önemli. Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat midene dostluk olsun.
Şuraya Youtube'dan müzikler, Bach dinle filan, koydum. Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun.
Buraya bir silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına yandığım, kırkına birden deva olsun.
irademizin dışında gelişen şeyler, öngörememek, bilinmezlik çoğunlukla korkutucu. Öyle zamanlardan geçiyoruz, korktuklarımızı yaşamamayı umarak. Kendi çapımızda tedbirli ve dikkatli olmaya çalışarak tevekkül etmenin ötesi yok. Böyle düşününce bir parça sukûnet hissedebiliyor insan. Beden sağlığımızla beraber ruh sağlığımızı da koruyabilmek için bilinmezlik o kadar da endişe verici bir durum olmayabilir.
Son olarak da bir kitap cümlesi şurada dursun: "Bir sıkıntının geçeceğine duyulan güven, ona dayanmanın tek çaresidir."
"... yolumuzu geçici olarak kaybetsek bile iyi duyguların içimizde kalacağına güvenmemiz için yeteri kadar 'iyi şey' biriktirmemiz gerekir. Yeteri kadar biriktirdiğimiz zaman bizi yolun dışına itecek bölünmeler yaşansa da yaşamın bizim için iyi olacağına inanırız."
Kenarı kıvrılmış günlerdir. O işaret kişi için neyi temsil ediyorsa, yıl içinde mutlaka uğrayıp görevini tamamlar. Böyle böyle kendini sürekli tekrar eden süreçler, bir nevi kısır döngü.
Nasıl ifade edeceğini kestirememekle de alâkalı olabilen hâl. Duygu durumunu kelimelere dökebilen insanlara hep imrenmişimdir. Bu, özel bir yetenek bence. Bazılarımızın içi dışına çıkmamakta oldukça dirençli olabiliyor çünkü. Neyse ki şarkılar, kitaplar, filmler; kendinizi bulabildiğiniz, kurulmuş binlerce cümle var. Zira insanın kendini, kendinden daha iyi anlatan ifadelerle karşılaşması da çok kıymetli.
Hayat hikâyelerinin, yaşanılan duyguların olduğu gibi en duru ve naif şekliyle aktarıldığı, izlerken insanın içinden bir parçasını usulca alıp götüren trt programı.
"Cam hamuru, sadece yanarken biçimleniyor; soğuyup katılaştıktan sonra en harlı nefes bile ona kâr etmiyordu. "Ama" diyordu cam ustası hemen arkasından; cam, sert ve kırılgan da olmalıydı, biri olmazsa camın camlığı eksik kalırdı. Kırılıyordu; demek kalbi vardı ama bir kez kırılınca bir daha toplanmıyordu. Toplansa bile bir daha asla eskisi gibi olmuyordu ve kalp, bu yüzden en fazla da cama benziyordu."
Nazan Bekiroğlu-Cam ırmağı Taş Gemi
Nutella'nın son reklamı. Çok samimi ve insanı gülümseten bir havası var hem teması hem reklam müziği açısından.
izlemek ya da hatırlamak isteyenler için; https://youtu.be/Fk5pREbN6OA
Mutlu olmak için çok büyük sebeplere ihtiyacın olmadığını çok açık bir şekilde gözler önüne seren duygu durumu. Hayatı anlamlı kılan olgulardan biri. Birileri olmasaydı neşesi, huzuru ya da sabrı daha az olurdu bazılarımızın. Belki de hiç olmazdı. Herkes için biri, birileri iyi ki var; hep var olsunlar.
Belli edilmek istenmeyen duygu durumunun istemdışı patlama hâli. Hepimiz yaşantılarımıza dayalı olarak farklı savunma mekanizmaları geliştiriyoruz. işte söz konusu durumda sarıldığımız kalkanların devre dışı kalması söz konusu. Gülmek bazen arkasına saklanılan bir eylem olabilse de hissedilen acı ya da üzüntünün yoğunluğu o kılıfın önüne geçtiğinde bu durumu yaşayabiliyoruz. Anlayışlı olmak gerek, görünenin çok ötesinde yaşantılarla karşılaşmamız mümkün çünkü.
Zaman, mekân ve kişilere bağlı olarak eğlenceli olabilen eylem. En önemli kısmı bu üçlünün eş zamanlı olarak doğru şekilde buluşması tabi. Gündelik hayatın telaşından biraz olsun sıyrılabilmek için ihtiyacımız olan şeylerden biri de bu hakkı kullanabilmek olsa gerek.
Hangi günde olduğumuzu çoğu zaman unutuyorken bazı anları, günleri, tarihleri hatırlamak için hafızaya ihtiyaç duymuyoruz. Önceden kurup unuttuğumuz çalar saat gibi, tuhaf. Ruhun hafızası beynin çok ötesinde, fazlasıyla derinde.
Bilinçten uzaklaşmanın en masumane yolu. Beden ve ruh üzerinde onarıcı bir etkisi var, onaramasa da dinlendirici. Zamanın hızlı geçmesi istenilen zamanlarda da kurtarıcı bir eylem olabilir. Uykusuzlukla mücadele edenler için ciddi bir sınanma biçimi aynı zamanda. Kısacası yokluğu sancılı, varlığı şükür sebebi.