bir noktadan sonra yaptığı yemekler üzerinde kusursuzluğa ulaşıp, erecektir. sonra başka hiçbir yerde bulamazsınız onun yaptığı gibi mantıyı, yaprak sarmasını.
yorum yapmadan önce bir kez olsun açıp bakanların görebileceği gibi:
blog'da yazarın kendisinin ya da kendine satın aldığı herhangi bir ürünün fotoğrafı yoktur, yaptığı tatilleri, yediği yemekleri anlatmaz. paylaştıkları giyimde ve dekorasyonda renk uyumu, doku kullanımı, palet hazırlama, atmosfer oluşturma gibi konular, zaman zaman da şahsen beğendiği tasarımcı, marka ve sanatçıların işleridir. blog'un yazarı tasarım alanındaki lisans eğitiminin ardından profesyonel olarak(arada sırada freelance ya da bedavaya hatır için değil) sanat yönetmeni asistanlığı, vitrin tasarımcılığı, görsel düzenleme uzmanlığı ve görsel içerik editörlüğü yapmıştır. hayatını blog'da yazdığı konular üzerinde çalışarak kazanmaktadır.
tabii bilmeden, bakmadan sallayan adamlara durduk yerde dert olması var bir de ama onu blog'un temel özellikleri arasında saymak istemiyorum.
twitter'in resimlisi tabiri cuk diye oturur pinterest için. sembolik bir dil gelişiyor gibime geliyor buna bakınca. daha az şeyle, kısadan duygu durumunu ortaya koymak için icad edilen diğer pop platformlarda olduğu gibi.
numero deux adlı albümüyle gönüllere taht kurmuş müzik grubu. benim favorim kesinlikle m. dupont. eski fransız film müziklerini andıran çok hoş bir çalışma olmuş. stefano ghittoni ve cesare malfatti adlı iki italyan müzisyen kurmuş grubu. ambient, electronic ve jazz harmanı bir müzik yapıyoruz diyorlar.
grubun resmi internet sitesi: http://www.thediningrooms.org
nev'i şahsına münhasır deyiminin üzerine en çok yakıştığı insanlardan. bu tür insanların ne kadar az sayıda olduğu ve çoklarınca özlenildiği düşünülürse, onun için iç rahatlığıyla "nadide bir insan" derim.
freudian yaklaşımda erkeğin penisi, kadının daha önce kendisinde var olduğuna fakat bir şekilde kaybettiğine inandığı doğal olarak kendine ait var saydığıdır. lafı uzatmayalım aidiyet olan her yerde objeyi bulmak hiç zor değildir. adı üstünde alet-yarak be! obje olmasında ne yapsın?
avam sayılabilecek bir isme sahip olmasına rağmen hedef kitlesi pür-i pak bir biçimde beyaz yakalılar olan ülkem kadar melez program. neredeyse elli yaşlarında bir sunucu-oyuncunun gençlerin sesi olmaya çalışması mı tuhaf? yoksa, yine aynı gençlerin neredeyse elli yaşlarında olan bir insandan kendilerini ifade ya da temsil etmesini beklemeleri mi? ben üçüncü bir şıkta karar kıldım: neredeyse elli yaşlarında olan bir insan, çoğu genç diye nitelenen o insanlardan daha genç! belki de herkes buna şaşırıyor ve eleştirse de izlemekten bir türlü vazgeçmiyor.