şimdiki adı silvan ulu camii. 1152-1176 yıllarında artuklulardan necmettin alp yaptırmıştır. yapının plan tipi emevi tipli camilere girer. plan olarak mihrab önü, kubbeli mihraba paralel dört sahanlıdır. mihrap önü kubbesi, üç sahan genişliğindedir. yapı anadolu'da ve artuklularda mihrab önü kubbe uygulamasının en başarılısı olduğundan önemlidir. isfahan melikşah kubbesinin tekrarı niteliğindedir. ara altun'un yapıyla ilgi çalışmaları da bulunur.
çok kaliteli dikkate şayan bir yapı olması nedeniyle yazmak istedim.medresenin 1285 1290 yılları arasında yapıldığı tahmin ediliyor.hain ruslar eğer erzuruma girdiklerinde kitabeyi çalmasalardı şimdi tarihi belli olurdu neyse.bu medrese açık avlulu iki katlı dört eyvanlı bir medrese.hatta bu özellikleri taşıyan en abidevi medrese budur anadoluda.ancak medreselerde iklime göre plan kullanmak yani açık avlu yerine kapalı avlu kullanmak daha işe yararken gelenkler öne geçmiş ve medrese eksi 3o dereceyi gören erzurumda üzeri açık olarak yapılmış.taleb-i ulumun donma tehlikesi geçireceği sonradan akılları geldiğinden medrese olarak hiç kullanılmamıştır.18-19 yy da tophane vazifesi görmüştür.yapı 35.00*48.oo bir alanı kaplamaktadır.taç kapıdan içeri geçtiğinizde ince bir revaklı avluyla karşılaşırsınız.ordan dümdüz yürürken sağlı sollu tonoz dedğimiz ne kubbe kadar yuvarlak ne dümdüz örtülü talebe odaları vardır.burdan ilerleyin karşınıza çnce diğer odalaragöre daha büyük tonoz örtülübir yapı çıkacak ordanda kubbeli bir yapıya geçeceksiniz.yapının portalı yanı büyük giriş kapısı abidevi ve muhteşem bir süsleme sahibi.kapıda ki süslemeleri iki gurba ayıralım.bu gruptan bir tanesi geometrik süslemedir bir taneside bitkisel süslemedir.kapıda 4 adet pano bulunur sağlı sollu.bu panolardan birinde asıl adı konya sultanlığı olan anadolu selçukluların simgesi çift başlı kartal vardır.yapı malzemedeki kalte süslemedeki , estetik kaygı , mimari tasarımı ile en dışa dönük en ve önemli bir medresedir.taç kapısındaki taş süslemelerle taş adeta hamur gibi şekil almıştır ustaların elinde.anadolda ki 2 katlı açık avlulu ve dört eyvanlı plan tipini uygulamak her babayiğidin harcı değilken burda başarıyla uygulanmış , anadolya selçuklular tarafından hediye edilmiştir.keşke plan ve kesitlerinide verebilseydim ama elden ne gelir.
yeni çağ gazetesinden bir yazar türkeş'in toplantıya katılmak için gittiği suriye'de asansöre binerken öcalan'ında asansörde olduğunu okumuştum. ikili aynı asansörde bulunmuşlar. başkası dese neyse de yeniçağ'da yazınca biraz şaşırdım.
(bkz: iner misin çıkar mısın)
istanbulda birinci dünya savaşının bitiminin yüzüncü yılı kutlanmaktadır.Türkiye cumhur başkanı hoşgeldiniz konuşmasından sonra kürsüye ingiliz kıraliçesi gelip şu konuşmayı yapar:''burda yeni bir dönem başlamıştı bugün yine burda bitiyor.bazılarına göre 1914-18 savaşı kapitalistlerin saldırısıydı ama bu savaş olmasaydı yirminci yüzyıl şeklini almaz ve kapitalist düzenin bizi getirdiği seviyeden mahrum olurduk.bu düzenin adil ve iyi oldğunu iddia etmiyorum ama çok büyük gelişmeler olduğunuda kimse inkar edemez.Çok büyük ekonomik ve teknolojik gelişmeler oldu ama insanın daha mutlu hale geldiğini söyleyemeyiz.Bu yüz yılın damarlarında petrol dolaştı ve kaynağı Osmanlının topraklarıydı.Osmanlıya bir seçenek sunduk.ya bizim yönetmimizde olursunuz yada yeniden
başlarsınız dedik.Vahdettin ve Atatürk yeniden başlamanın simgesi oldular.Aslında Türkiye bir çatışmanın değil bir anlaşmanın ürünüydü.Bu törenle Osmnalıdan aldığımız toprakları geri veriyoruz.Artık petrol kullanılmıyor ve yeni enerjiler bize çok daha fazla imkanlar sunuyor.Aldığımız topraklar el değmemiş gibi ilk günkü haliyle iade ediyoruz.insanlar yine deve sırtındalar ve yine o zamanki gibi hurma yiyerek karınlarını doyuruyorlar.Bir avuç zengin batı ülkelerine göç etti.Ne hain dediğiniz alçaldı ne kahraman dediğiniz yükseldi.Herkes üzerine düşeni hakkıyla yerine getirdi.
mahir kaynak\maskeli balo'dan
nihat gencin güzel bir lafı. (bkz: akp-ihlas fethullah gülen vs vs...)ha bu konuda bülent arınç'ın ayrı bir yeri var ki her kula nasip olmaz.refah veya fazilet parti kongresi olsa gerek şöyle bir hezeyanı var kendisinin:''kim nereye giderse gitsin ben her zaman refah\faziletteyim.hiç bir yere gitmiyorum gitmiyeceğim''...şimdi gitmiyeceğim dediği partiyi inkar edenlerle hükümete girip bakan oldu.
vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni
değmez bu yangın yeri,avuç açmaya değmez
değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini
değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz
değil mi ki ayaklar altında insan onuru
o kız oğlan kız, erdem dağlara kaldırılmış
ezilmiş, hor görülmüş el emeği,göz nuru
ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın
değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene
doğruya doğru derken, eğriye çıkmış adın
değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen'e
vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan vazgeçtim ama,
seni yalnız komak var ya, o koyuyor adama.
Türk maden sanatının uzun bir gelişim süreci vardır Orta Asya’dan başlayan bu gelişim, Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları ile sürer ve Osmanlılara kadar uzanır islam maden sanatı içinde Büyük Selçuklu dönemi, gerek yapım tekniği gerek form bakımından öncü tiplerin ortaya çıktığı bir evredir Büyük Selçukluların maden sanatı konusunda verdikleri ürünler, dünya müzelerindeki kolleksiyonlar arasında önde gelen örneklerdir
Anadolu Selçukluları döneminden ise, öteki sanat dallarından farklı olarak, çok az madeni yapıt günümüze gelmiştir Kalanlardan da gerek teknik gerek malzeme bakımından Büyük Selçuklu geleneğinin sürmüş olduğu anlaşılmaktadır Bu dönemin malzemesi genelde tunçtur Rölyef ve kabartma teknikleriyle değişik formların denenmiş olduğu görülmektedir Tümüyle kıvrık dal ve yaprak süslemeli yüzeyler, bağlantı ve destek yerlerinde kullanılan hayvan başları, Selçuklu süsleme tarzının maden üzerinde de sevilerek kullanılmış olduğunu gösteren özelliklerdir Bu döneme bir örnek olarak Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde bulunmuş olan yuvarlak karınlı Cami Kandili (1280), Ankara Etnografya Müzesi) verilebilir Bu yapıt, aynı zamanda Nusaybinli olduğu belirtilen ustanın adını da taşımaktadır Ortaçağ Anadolusu’nda güneydoğu gelişmiş bir bölge idi Artuklulara ait pek çok bronz yapıtın, 12 ve 13 yüzyıl maden sanatı içinde ayrı ve önemli bir yeri vardır Bu dönemde malzeme tunçtan pirince dönmüştür Ayrıca kazıma tekniği, gümüş ve bakır kakma figürlü kompozisyonlar, özellikle de figürlü kufâi yazının olağan üstü örnekleri bu dönem içinde toplanmaktadır
Osmanlıların Anadolu’da yeni bir güç olarak ortaya çıkışı ile Türk maden sanatında tümüyle farklı bir dönem başlamıştır Politik gelişim ve değişimin yanında, bu yeni karakterin oluşumunda kazanılan topraklarla zenginleşen malzemenin de büyük katkısı olmuştur Güçlü Osmanlı yönetimi, çeşitli sanatlardaki gelişimi bir saray okuluna bağlamayı bilmiştir Farklı malzemelerdeki ortak özellikler bunu doğrulamaktadır
15, 16 ve 17 yüzyıllar, maden sanatında “Klasik dönem” olarak adlandırılır Erken dönem ise, yeni form ve yapım tekniklerinin kullanıldığı, Osmanlı karakterinin belirtilmeye çalışıldığı bir arayış olarak nitelenebilir 15 yüzyılın ikinci yarısında, tüm sanatlarda olduğu gibi madende de ortak bir özellik oluşmaya başlar Değişiminde önemli bir nokta da Balkanlar’ın alınmasıyla zengin gümüş yataklarının ele geçirilmesi ve bu malzemenin kullanımının artması olmuştur
Osmanlı karakterinin belirdiği ilk ürünlerden biri de Fatih Camii’nden müzeye geçen gümüş altın yaldızlı Cami Kandili’dir (Türk ve islam Eserleri Müzesi) Memlük formundan alınmış bu örnekte, delik işi diye adlandırılan ajurun açıldığı bölümler dışındaki yüzeyler, hafif kabartma olarak, kıvrık dal, yaprak ve hatayi süslemelidir “Kumlama” adı verilen noktalanmış, hafif çökertilmiş zemin ilginç bir özelliktir Delik işi bölümlerde ise yalnızca rumi süslemeye rastlanır Bu, Herat okuluna bağlı bir süsleme tarzıdır Burada, Doğu’dan ve Balkanlar’dan gelen sanatçıların istanbul’da oluşturdukları, sentez niteliğindeki saray okulunun değişik bir yönü ile karışlaşılmaktadır
ınanılmaz zenginlikte dönüşler yapan yapraklar, dört yapraklı yoncalar, 15 yüzyıl ikinci yarısının özellikleridir Bu tür süslemenin değişik bir görünümüne, yer yer altın yaldızla zenginleştirilmiş Gümüş Tas’ın (Özel Koleksiyon) kabartmalarında da rastlamaktayız Hayvan figürlerinin de süslemeye katıldığı bu örneğin ilginç bir yönü de IŞ Bayezid’in tuğrasını taşıyor olmasıdır Balkanlar’dan gelen sanatçılarla gelişen işçilik, bu tür örneklerde hemen göze çarpmaktadır Bu dönemde Sırbistan’daki zengin gümüş bölgesi Novo Brado’dan ve öteki kentlerden bir grup sanatçının saraya gelmiş olduğu biliniyor Bu yolla Osmanlı süsleme tarzı ile Balkan gümüş işçiliğinin birleştiği yetkin ürünler verilmiştir
Memlük formları bu dönemde ayrıca şamdanlarda da kullanılmıştır Dip kısmı geniş, Memlük örneklerinden farklı biçimde daha yüksek ve yukarı doğru belirgin olarak daralan gövdenin üzerinde boğumlu boyun kısmı ve geniş mumluk yer alır Büyük ölçüdeki bu örnekler daha çok, “Mihrap şamdanı” olarak adlandırılmaktadır Bu tür örnekler için çok malzeme gerekiyordu Bu nedenle bakır ve pirinçten olanların sayısı daha fazladır Dini yapıtlar içinde bulunduklarından, süslemeleri de çok azdır Kimi örneklerde ise vakfedenin adını ve vakfedildiği yeri belirtilen dekoratif yazılara da rastlanmaktadır
16 yüzyılda, gümüşün yanı sıra bakır yapıtlarda da süslemeye rastlamaktayız Bu malzeme ile yapılmış örneklerde, kademeli olarak kıvrık dal ve yaprakların üzerinde lotus ile palmetler yer alır 16 yüzyıl başlarına tarihlenen bakır üzerine kazıma tekniğindeki Tencere’de (Topkapı Sarayı Müzesi) bakır ürünlerin çarpıcı teknik görünümlerinden biriyle, zeminin yatay çizgilerle doldurulmasıyla karışlaşmaktayız ıç içe gelişen geometrik yüzeyler içindeki bu süslemenin değişik örneklerini kahve tepsilerinde de buluyoruz Kahve tepsileri ayrıca, Osmanlı maden ustalarının çok sevdiği balık motifi ile de zenginleştirilmiştir
Bakır, Osmanlı maden sanatı içinde en çok kullanılmış olan malzemedir Anadolu’da zengin bakır yatakları bulunmaktadır Ergani-Maden, Kastamonu-Küre ve Karadeniz’de Osmanlılardan önce de işletilen bakır ocakları, bu dönemde de aynı hızla çalıştırılmıştır Buna bağlı olarak da madenciler esnaf teşkilatı içinde geniş bir yer edinmişlerdir
16 yüzyıl sonu ve 17 yüzyıl başından kalan yapıtların çoğunluğu ise gümüştendir Bu yapıtlarda, keramik alanındakilere benzer formlar görülür Bu arada maşrapa, ibrik, sürahi gibi öncülüğünü madeni eşyanın yaptığı örnekler ortaya çıkmıştır Bir yandan da erken dönemin süsleme anlayışı sürmektedir Yalnız belirtilmesi gerekli önemli bir durum daha vardır: Osmanlı ustası, hep yeni ve değişik bir form arayışı içinde olmuştur Değişik formlar arasında sayabileceğimiz bir tür de buhurdanlardır Buhurdanlar, aşağı doğru genişleyen ayak, kulp ve küresel gövdeden oluşur Kubbemsi gövde kapağı, buhurun yayılması için delik işi dediğimiz teknikle oluşturulmuş, 17 yüzyıl boyunca da yalın çizgilerle elde edilen rumi ve palmetlerle süslenmiştir 16 yüzyılda örnekleri görülen yüksek mihrap şamdanları, 17 yüzyılda da sevilen bir form olmuştur Bir başka şamdan tipi ise, yine 16 yüzyılda görülen ama 17 yüzyılda çok popüler olan “Lale şamdanları”dır Lale şamdanların çok kollu olan örnekleri de bulunmaktadır
17 yüzyılda özellikle gümüş yapıtlar üzerinde zengin süslemeye rastlıyoruz Tezhip süslemesi benzeri kıvrık dal, hatayi rozet ve yapraklardan oluşan bir kompozisyonla doldurulmuş dilimli madalyonlar, şemseler, dizi çiçek ve yapraklardan oluşan şerit süsler, bu zenginliği yaratan özelliklerdir Bu denli yetkin ve uyumlu bir düzenleme de ancak, saray okulunun varlığı ile açıklanabilir Gümüş üzerine altın yaldızın kullanıldığı, şadırvanın yanı sıra kuş kafesini de anımsatan Buhurdan (Türk ve islam Eserleri Müzesi), yukarıda sözünü ettiğimiz zengin süslemenin tipik bir örneğidir Aynı nitelikleri, Sultan I Ahmed Türbesi’nden getirtilen Gümüş Rahle’de (Türk ve islam Eserleri Müzesi) de görmekteyiz Bu yapıtta, bir Osmanlı sultanına yaraşır asalet söz konusudur Rahlenin üzerinde Sultan Osman tarafından babasının türbesine vakfedildiği yazmaktadır (tarih 1618)
Kumaş, çini, tezhip, işleme ve ahşabın oluşturduğu klasik Osmanlı süsleme sanatı içinde, maden sanatında farklı bir durum hemen dikkati çekmektedir Tüm bu dallarda 16 yüzyılın ikinci yarısında gelişen natüralist süsleme, maden sanatında birkaç örnek dışında pek görülmez Bu alanda natüralist süsleme, ancak 18 yüzyılda gelişmiştir
1698 tarihli Gümüş Bakırdan (Türk ve islam Eserleri Müzesi) döneminin son yapıtlarından biridir Yuvarlak kubbe biçimli kapak formu sürmektedir, ama yapıtta aynı zamanda yeni bir anlayışın ilk belirtileri de göze çarpmaktadır Bu da yavaş yavaş kendini göstermeye başlayan Avrupa etkisidir Bu dönemde Avrupa ile ticaret gelişmiş, birçok Avrupa eşyası Osmanlı ülkesine girmiştir Bunun sonucu olarak da süsleme ve formlarda değişik özellikler ortaya çıkmıştır Öte yandan, maden sanatının kendi içindeki gelişimi de sürmektedir 18 yüzyılda süsleme repertuarı tümüyle değişmiş, yapıt sayısı çoğalmış, malzemede de ağırlık bakıra kaymıştır
Bakır, kalaylandığı zaman gümüşe benzemesi, temizlemedeki kolaylığı ve sağlıklı olması nedeniyle Türk mutfağının vazgeçilmez malzemesi olmuştur Türk yemek kültürüne özgü bir tip de sinilerdir Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki, 18 yüzyılı ait Sini’nin yuvarlak yüzeylerde kullanılan bir düzenlemenin sonucu olarak üç bölüme ayrıldığı görülür Ortadaki madalyonda ise, Osmanlının çok sevdiği bir motif olan “Mühr-ü Süleyman” yer almaktadır Bu altı köşeli motifin kökeni çok eskilere dayanmaktadır Yiyecek ve su ile ilgli formların çoğunda göbek motifi olarak kullanılmıştır Bir başka inanca göre de Mühr-ü Süleyman motifi dayanıklığın sembolüdür
Osmanlı maden sanatı içinde en çok kullanılmış olan formlardan biri de ibriklerdir Su ibriği, abdest ibriği gibi değişik adlar alırlar Bu arada 18 yüzyıl içinde servi, lale, nar gibi natüralist motifler de süslemeye girmeye başlar 18 yüzyılın bir başka formuda lengerlerdir Derin orta kesimi ve yayvan geniş açılan kenarı ile bu bakır tabakların çapı 25-40 cm arasındadır Daha çok, bir servis tabağı niteliği taşırlar Orta kısım, çoğu örneklerde dekorsuzdur Bazen de Mühr-ü Süleyman motifi yer alır Bütün süsleme ise, kenar bordürü üzerinde yoğunlaşır
Kahve tepsileri ise form olarak fazla değişiklik göstermemelerine rağmen, yüzyıllara göre değişen süslemeleri ile zengin bir repertuara sahiptirler Bereketi sembolize eden balık motifi, kahve tepsilerinin değişmez süslemelerinden biridir Türk kahve kültürünün önemli bir ögesi de değirmenlerdir Pirinç silindirik gövde ve kazıma tekniğindeki stilize yaprak süslemeye sahip değirmenlerin, kahve ile ilgili dizeler içermeleri açısından, etnografik yönleri de ağır basar:
Bu örnek, değirmenlerde yer alan ve çok bilinen dizelerden biridir Değirmenlerin ilk örneklerini, 18 yüzyıl sonuna doğru bulmaktayız Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan demirden yapılmış küçük Kahve Değirmeni ise, değişik tekniği ile farklı bir görüntü sunmaktadır Gümüş kakma süslemelerinin yanı sıra altın kakma “Fikri” yazısı da ya sahibini, ya da ustasını belirtiyor olsa gerek
18 ve 19 yüzyıllarda çok sık görülen bir süsleme tekniği de altın yaldızdır Bu süsleme tarzı, “Tombak” olarak adlandırılmaktadır 16 ve 17 yüzyıllarda da örnekleri görülen bu süsleme, bakır ya da pirinç üzerine cıva oksitle yapılan altın kaplama biçimidir Altın, cıva oksitle karıştırılarak bakır ya da pirinç üzerine sürülür Isıtılan altın, yüzey üzerine geçirilmiş olur Teknik güçlüklerine ve yapımı sırasındaki zehirleyici özelliğine rağmen, altından ayırt edilemeyişi nedeniyle zengin sınıfın tombak yapıtlara çok rağbet ettiği anlaşılıyor Türk ve islam Eserleri Müzesi’ndeki Tepsi bu teknikle yapılmış, artık tümüyle yerleşmiş olan Avrupa süsleme anlayışını da yansıtmaktadır
Bu dönemde Rokoko süsleme herkesin beğenisini kazanmıştır Kazıma tekniğindeki yaprak ve çiçekli dallar tepsiyi çevreliyor Süslemeli bir madalyon içine yazılmış kitabe ise, 1784 tarihini veriyor Bu tür süsleme, yeni giren formlarla birlikte 19 yüzyıl boyunca sürmüştür Klasik armudi gövdeli gümüş gülaptan da tümüyle değişmiştir Yalnız kaidesi, ayağı ve süslemeleri ile aynı geleneği sürdürmektedir Sultan IŞ Mahmud’un kızı Adile Sultan tarafından kocasının türbesine vakfedilen yapıt, üzerindeki Abdülaziz tuğrası ile 19 yüzyıl ikinci yarısına tarihlenmektedir Bu dönemde klasiğin yanı sıra, yeni formlar da denenmiştir Üç ayaklı tepsili buhurdanlar, bakır üzerine tombak işleri, süslemenin tümüyle değiştiğini gösteren örneklerdir
Abdülmecid döneminde tarihlenen altın yaldızlı bir Tunç Musluk (Türk ve islam Eserleri Müzesi) örneğinde, bu süsleme tarzının değişik bir form üzerinde nasıl kullanılmış olduğu görülmektedir Öte yandan, ilerleyen zaman içinde askıları da değişik bir tür olarak görüyoruz Askılar, keramik ya da çeşitli madenlerden yapılır, kıymetli taşlarla süslenir ve türbe, cami ya da saray odalarının tavan ve kubbelerinde, taht tavanlarında süs olarak kullanılırdı Bu dönemde ayrıca mine tekniğinin kullanılmış olduğu leğen ve ibriklerden oluşan bir grup yapıta daha rastlanmaktadır Bu tür örnekler istanbul kökenli olabildiği gibi, bu tekniğin çok gelişmiş olduğu Diyarbakır yöresinde de yapılıyordu
Kısaca gördüğümüz gibi maden sanatı, form, teknik ve değişen malzemeler içinde her yüzyılda farklı görünümlere bürünmüştür Bu alanda son olarak belirtilmesi gereken bir durum da yapıtların hiç aşırıya kaçmayan mütevazi bir zevkle yaratılmış olmasıdır
nasraniler kiliselerdeki duvarlara cemaatin hediye getirip bırakması için bazande heykel gibi nesnelerle kiliseyi süslemek için kolonlara ve duvarlara açtıkları küçük nişlerdir. (bkz: niş)
latincede çokgen anlamına gelmektedir.çokgen planlı yapılarada oktogonelplanlı denilir.italyadaki st vitale kilisesi bu şekilde yapılmıştır.yapı altıgendir ve oktogonel planlı olarak adlandırılır.
ikiside anadolulu mimarlardır.(daha doğrusu fizikçidirler).justinyen kendisine çok büyük bir tapınak yapmalarını söyler ve ayasofyanın projesini bu iki kişiye verirler.bu iki mimar 5 yıllık çalışmaları neticelerinde ayasofyayı inşa ederler.
pavlus hrıstiyanlığın çok önemli bir ismidir.isayı görmeden havari olan tek kişidir.çok iyi eğitim almıştır aslen yahudidir üstelik roma imparatorluğundan vatandaşlık onayıda vardır ve romalı olarak kabul edilir.ilk başlarda nasranilere zulm etmiş daha sonra bir yolculuk esnasında isa kendisine görününce oda havari olup nasraniyete geçmiştir.bundan sonra kudusten konyadan romaya kadar geziler yapmış en sonunda romada öldürülmüştür.incilde pavlustan mektuplar kısmı onun mektupları için ayrılmıştır.nasrani teolojisinin kurucusu kabul edilir.
bu cami anadoludaki ahşap camiler arasında en büyüğüen önemlisi ve en sanatsal yönü ağır basanıdır.yapı konyanın beyşehir ilçesinde bulunur.yapının içi tamamen ahşaptır ve çok kaliteli kalemişi süslemeleri bulunur.ortasında havuzu vardır.orta alanda aydınlık kubbesi yer alır.hünkar mahfili de yapıya dahildir ve dışardan taç kapı görünümündedir.beyşehir gölüyle beraber yaz ayında ayrı kış ayında ayrı manzarası vardır.kitap hakkında en kapsamlı eser doç.dr yaşar erdemir'e aittir.
anadolu türk mimarisinde ortadaki ana kısmın yanı sofanın odalarla sınırlandırılmasına denir.türk sivil ev tipleri tipolojisinede kapalı sofa olarak geçmiştir.
hat sanatında yazı yazıldıktan sonra boş kalan kısımlar ortaya çıkar.yazıyı güzelleştirmek süslü hale getirmek için boş kalan yerlere bitkisel motiflerele yapılan süslemeye secavend denir.
minkar kelimesi taşa şekil veren ustaların kullandığı çelik uçlu kaleme denmektedir.taç kapılarda mihraplarda minberlerde ve benzer yerlerde bu uçlar kullanılır.
hoş nüvis farsça kaynaklı bir kelimedir.türklerin hat sanatıyla uğraşanlara güzel yazı yazanlara denen hattat kelimesinin farsça karşılığıdır.kelime latin alfabesiyle yazıldığında h harfi yerine x harfi konulması gerekir.xoşnüvis yani güzel yazan güzel yazıcı.
daha 13 yy'den başlayarak türk halıları ihraç edilmeye başlamıştır.avrupaya giden bu halıları avrupalı ressamlar çok beğenmiş ve resimlerinde tasvir etmeye başlamıştır.rönesans döneminin ünlü alman sanatçısı holbein bu halıları resimlerinde oldukça fazla olarak kullanmıştır.
dünyada uluslar arası alanda plan proje hazırlayıp uygulamaya koyan üç ülkeden birisi ingilteredir.ingiltere kraliyet ailesinin temsil ettiği bürokratik yapısını çok güzel şekilde korumuş bu yapıyla dünyaya yön vermeye çalışmıştır halende çalışmaktadır.abd ile dost oldğu tamamen zırvadır ve ırakta bulunmasının tek nedeni abd yi karşısına almak istememesidir.layd di nin ölümüde bu burokrasi ile alakalı olabilir çünkü layd di ingilizi bürokrasisini dejenere etmeye çalışan birisi idi.bürokrası gerekeni yapmıştır.Türkiye de iran da veya ortadoğuda sadece abd yi görmek son derece safdilliktir.ne yapın edin ingilterenin türkiyedeki ve ortadoğudaki etkisini öğrenin hesaplarınızı ona göre yapın.benden bu kadarlık ip ucu...