türk ceza kanunun içler acısı halini bi kez daha ortaya seren hadisedir.
he bi de hiç bi sebep yokken aklıma geldi diye söylüyorum, konunun aziz yıldırım'ın yargı süreciyle alakası yine bu konunun rodeo yapan bir kiviyle alakasına eşdeğerdir. buradan çıkan sonuç hiç bir şekilde aziz yıldırım hakkındaki çıkacak yargı kararlarıyla bağdaştırılamaz, bağdaştırılmamalıdır. olası bir durumda gözlemlenecek tek şey türk ceza kanununun attığı bir diğer geri adım olur. özetle, katillere af çıktı diye hırsızları masum bulmaya gerek yok.
hırsız olmayabilir de tabi, sırf orayı okursun şimdi bilirim ben. yargılanıyor işte yahu, yargılanıyor.
olmayanı dövecekler arkadaş yakında. "face'in var mı?" sorusunun yerini de "face versene" aldı artık. geçen gün birine utandım "vardı ama kapattım" dedim. hiç açmadığımı bilseydi ne kadar ezik bi tip olacaktım lan gözünde. neyse bunu da burda açıklamış oldum. facebook hiç açmadım lan. bak video izlemek için girerim ama face'e. hehe bildiğin sokaktaki adam oldum lan. twitter iyidir iyi.
ya dünyanın en iyi moderasyonu sensin ya da saçmalıyorsun. yazı yazıyorum, onaylıyorum. iki saniye geçmeden bir hatamı fark edip edit yapıyor ve bir saniye daha geçmeden hatamı düzeltip tekrar onaylıyorum. karşıma ne çıkıyor dersin? böyle bir entry yok. neden mi? silik olmuş. neymiş? entry - başlık uyumsuzluğu. şimdi söyleyin bana. kim bu moderatörlere çalışmıyor diyebilir. herif 3 saniye bile geçmeden yazımı silikti. helal olsun.
benim de başıma geleceğini sandığım fakat an esnasında sıradanlıktan fazlasına gidemeyen duygularımı garipsemekten ötesine geçemeyince beklemekten vazgeçtiğim heyecandır. tıpkı lysden çıkınca yaşadığım sıradanlık gibi. stresle geçen bir yıldan sonra insan kendini rahat hissetmek istese de sıradan bi günden farkı olmuyor. ya da ben mi anormalim ne bileyim.
bilgisizce konuşan insanların o azıcık bilgileri ışığında tüm dünyayı aydınlattıklarını sanıp cahilce yaptıkları yorumların kurbanı olandır. neresinden tutup düzelteyim?
öncelikle tanrı demek daha doğru olur bunu bir tek islam dinine bağlamak doğru değil.
tanrı'nın olacakları bilip bilmemesi bir şeyi değiştirmez. tanrı olacakları biliyor fakat olacakları belirlemiyor. insana özgür irade veriyor ve kendi seçimine bırakıyor. insan kendi seçimini yapıyor dolayısıyla. ve yaptığı yanlış seçimlerden dolayı onları cezalandırırken, doğruları için ise katbekat ödüllendiriyor. bunun amacı olarak ise sonunda diğer tarafta tüm yanlışlardan arınmış bir insanlık oluşturmak olduğu gibi ciddi iddialarım var. bi ara gel de konuşalım bunları, anlatiyim hepsini.*
he ayrıca tanrı zaten sonucu biliyorsa neden yaşatıyor diye soracak olursan da arkadaşım insan tanrı gibi olamadığı için, yaşamadan öğrenemeyeceği içindir. hatalarını, doğrularını yaşaması gerekiyor ki sonradan düzeltmesini de keyfini çıkarmasını da bilsin.
ise bu durumda (x-x)'leri sadeleştiremezsiniz. çünkü karşılıklı olarak iki tarafta da bir çarpanı götürmenin asıl mantığı karşı tarafa atıldığında 1 sayısına eşit olmasından gelir. yani;
a . b = a . c
denkleminde a'yı karşıya atarsak (a/a) ve sonucunda 1 gelir. 1 ise çarpmada etkisiz eleman olduğu için yazılmaz.
fakat (x-x)=0 olduğu için 0 sayısını karşıya atarsak 0/0 belirsizliği gelir ki bu tanımsızdır. dolayısıyla denklemde sadeleştirme yapılamaz.
erkek centilmendir diye kendini hesabı ödemek zorundaymış gibi hisseden adamın tutumudur. centilmenlikle ne alakası var ulan bunun? he bir de zorla para ödeyen kıza kıza kıza bi hal olur enayi.
hakemlerin taktığı gibi iki kol saati takmaktadır. muhtemelen birisinden normal saatine bakarken diğerinden kaç uzatma dakikası verilmesi gerektiğini hesaplıyordur. eğer arjantin teknik direktörüyse fonksiyonu olan, mantıklı bir harekettir.
"hayatı boyunca oturum açmayan adam oturum açtı" vakasının yeni bir boyutudur. görünen o ki bu durum içlenmenin tadına yeni varmış yazarın aklına eseni yazabildiği bir ortam bulması sonucunda ortaya çıkmıştır. bu konu hakkındaki en uygun açıklama ise ileri görüşlülüğünü zamanında söylediği bu sözlerle bize bir kez daha kanıtlayan ünlü türk filozofu burak kut'tan gelmiştir:
içlenmenin tadına varınca doğru söylemek kimin umurunda.*
+*ben gelecekteki senim.
-dur bi kapıyı açayım da öyle konuş. herif kapıyı çalarken konuşuyo manyak mıdır nedir.
--
-heh şimdi söyle hacıbey amca
+ben gelecekteki senim.
-e gelecekte ben senin yerinde olacaksam?! deli miyim lan ben kimle konuşuyorum? o zaman ben yoğum lan. lan önüne baksana oğlum ben yoğum. ben aslında yoğum.
+yok bu işler öyle olmuyor.
-bak hala. ben yoğum oğlum önüne bak lan deli rezil mi etcen sen bizi elaleme?
hagi olmadığı açıktır. çünkü hagi türkiye'nin en iyi transferi falan değil, türkiye'de gelmiş geçmiş en başarılı olmuş olan oyuncudur. o da roberto carlos gibi futbol hayatının son döneminde, futbolu bırakma noktasına geldiğinde türkiye'ye gelmiş fakat carlos'tan farklı olarak bu halinde bile takımını tek başına sırtlamıştır. ama ne var ki arkadaşlar şu anda tükiye'de bir takıma pele gelse yapılmış en büyük transfer diyecekler. hayır, arkadaşım değil. sadece gelmiş en önemli oyuncu olabilir. çünkü futbolcunun gelmesi kadar ne zaman geldiği de önemlidir. sonuç olarak karşılaştırılacak iki oyuncu çıkıyor ortaya; nicolas anelka , ricardo quaresma
"uçak düşse de quaresma ölmemiştir lan" , "yok oğlum çok kıvrak adam lan bişe olmaz ona." yorumlarını beraberinde getirecek olaydır. o değil de cidden otobüsle gelsin korktum bak şimdi boşa gitmesin o kadar para.*