can dündar, turgut özakman' ın ankara' daki evine konuk oluyor ve 'mustafa' yı birlikte izliyorlar. dündar, özakman' ın belgeseli izledikten sonra, yapılan eleştirileri acımasız olarak değerlendirdiğini; fakat atatürk' ün işlenen 'insani' yönünün yansıtılmasının 'zamansız' olduğunu belirtiyor.
oyleleri vardır ki, onu ev arkadaşı diye tanımlamak yetersiz kalır, başka anlamlar yüklemek istersin. bir süre sonra bir bakarsın o anlamı kendisi coktan kazanmış bile. ondan başkasıyla olmak zorunda kaldığında beklersin yine anlamını kendisi kazansın diye. aslında tanıdıktır, bildiktir. her başlangıcın verdiği heyecan gibi her şeyin mükemmelliğine inanırsın. adapte olma zorunlulugunun gereğidir belki de, bilemezsin. kendine geldiğinde bir bakmışsın bir şeyler eksik. zamanla yabancılaşmayı sakinlikle izlersin, geçicidir dersin, birlikte geçirilen yılların gücüne inanırsın. bir süre sonra da kaybetmemek adına korumaya çalıştığın her şeyden aslında çoktan vazgeçildiğini görürsün. kontrolünün dışında gelişen her şey canını sıkmaya başladığında kendini kayırmak zorunda kalırsın. bu sefer de kalanları korumaktır derdin. yılgınlıkla çabalarsın. boşa zaman kaybıdır aslında, kırıldıkça anlarsın...
not: gerçekten yılgınlıkla yazdım, nasıl bağlayacağımı bilemedim. soyutta kayboldum. *
On iki yaşındaki oğlan on dört yaşındaki amcaoğluna soruyor:
- Abi ablam nişanlanıyor biliyorsun...
- Yaz sonu nikah varmış, bizim evde de konuşuyorlardı.
- Ben sana bir şey sormak istiyorum...
- Söyle...
- Bu nişan dedikleri ne? Evde sordum, 'Eh evlenecekler işte' diyorlar ama nişanlanınca ne oluyor, onu anlayabilmiş değilim.
- Hıııım... Zor soru, bak ben sana bir örnekle anlatayım...
- Dinliyorum.
- Diyelim ki Şubat'ta yarıyıl karnesini aldın, hepsini pekiyi getirdin. Sana bir bisiklet alıyorlar ve 'Haziran'da bütün dersleri pekiyi getir, sınıfı geç, bu bisiklet senin' diyorlar. işte Şubat ile Haziran arasındaki o süre var ya, bisiklet senin ama binemiyorsun; o süreye 'nişanlılık dönemi' deniyor.
- Haa şimdi anladım, bisikletin var, evde duruyor; sen ona bakıyorsun o sana bakıyor; ama binemiyorsun ta ki sınıfı geçene kadar. Peki dokunmaya izin var mı?
- Vallahi onu ben de tam bilemiyorum; binmek kesinkes yasak da, galiba ziliyle oynayabiliyorsun. *
kitabı okuyup özümsedikçe aslında okumak için ne kadar geç kaldığımı duyumsuyorum. kongar' ın fikir dünyasının içine girmek kuşkusuz bir kitabın verebilceklerinin çok ötesinde şeyler katıyor insana. baba kimliği ile toplumbilimci kimliğini çok iyi sentezlemiş. kütüphanede yer verilmesi gerekenlerden.
evlenememesinin bir çok sebebi vardır elbette ; bundan sonrası için de şunu söylemeliyim ki otuzdan sonrası daha zor; çünkü armudun sapı üzümün çöpü durumu devreye giriyor. bir bakıyorsun sözlükte '40 yaşına gelip hala evlenemeyen kız' diye bir başlık açılmış. seneler sonra kendinden bir şeyler bulmanın hüznüyle sözlüğü kapatıyorsun... velhasılıkelam, her şey zamanında... *
yıldızları süpürürsün farkında olmadan
güneş kucağındadır, bilemezsin
bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür
ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın
koca bir sevdadır yaşamakta olduğun anlamazsın
uçar gider, koşsan da tutamazsın.
çekimlerine ekim ayında almanya' da başlanacakmış. pitt, filmin konusu olan 2.dünya savaşı' nda nazilere karşı yahudi direnişçilerinin başı olan teğmen aldo raine' yi canlandıracakmış. pitt ile tarantino'nun birlikte olduğu ilk proje.
adından da anlaşıldığı üzere yoga ve platesin karışımı olan, her ikisi arasında kararsız kalanlar için ideal bir yöntem. vücuda hem dinginlik hem de esneklik sağlıyor. formunu korumak isteyenler için tavsiye edilesi.