'ivan denisoviç'in bir günü' adlı kitabında hükümlülerden oluşan bir çalışma kampını anlatan yazar. kitabında stalin rusyası'nı eleştirmiştir ve hükümlülere çektirilen eziyetlerden bahsetmiştir. ama abartıldığı kadar etkileyici bir anlatımı yok bana göre.
ivan denisoviç'in bir günü'nde en az 2 sayfa duvarı nasıl ördüğünden bahsediyor. yok ipi germişler, yok briketlerin bazıları delikmiş, yok çizgiler ortaya gelmeliymiş... bana ne be adam briketlerden, duvardan! sen oradaki yaşamın zorluğundan, insanların özgürlüğe duydukları özlemden, hiç hapisten çıkma ümidi olmayanların hissettiklerinden, halkın sosyalizme olan bakış açısından bahsetsene. hele ki, halkın sosyalizme olan bakışı ile ilgili ben bir şey okumadım açıkçası.
nobel edebiyat ödülü'nü de nasıl aldığı zaten aşikar. yorumlamaya bile gerek yok.
sadece bir kitabını okuyarak yorumluyorum, emperyalistlerin şişirdiği, vasat yazar...
bugün bitirdiğim kitap. savaş nedeniyle memleketlerini terketmiş ve dünyanın dört bir yanına dağılmış arkadaşların yaşadıklarını anlatıyor. kitabın sonu ise bahsedildiği gibi çok da önem arz etmiyor aslında. zaten sonunda ne olabilirdi ki, en fazla bir iki kadeh içerlerdi o günün şerefine, o kadar. bu da bizi etkileyecek değildi.
her ne kadar bazı yerlerde amin maalouf'un düşüncelerini benimsemeyip eleştirsem de, kitap gerçekten etkileyiciydi. bazı cümlelerin altını çizdim daha sonraları üzerinde düşünmek için.
özetle, bu kitap okunmalıdır ve kesinlikle bir zaman kaybı olarak değerlendirilemez bence.
her insanın geçmişinde dostlarından başka kimseye itiraf edemeyeceği şeyler vardır. bir de dostlarına bile itiraf edemediği, sadece sır olarak kendisine saklayacağı şeyler vardır. ama öyle şeyler vardır ki,insan kendisine bile itiraf etmekten korkar.
hayatımda okuduğum en iyi iki kitaptan biri. muhtemelen daha iyisini okuyacağımı da zannetmiyorum. toplumun yasak aşka olan bakış açısı, köy ve şehir hayatı, kötü aile ilişkileri gerçekten ustaca anlatılmıştır bu kitapta.
anna karenina... tolstoy hayalini kurduğu bu güzelliği tam olarak kitabında anlatamadı bile bence. eminim ki, anna karenina kitapta anlattığından daha güzeldi onun zihninde. ama yine de böyle bir güzelliğe karşılıksız aşık olunur. keşke bu kitapta ben de olsam, onu vronski'nin elinden belki alabilirdim dedirtir.
filmini ise izlemedim. böyle bir güzelliği bir beden içinde görmek istemiyorum. anna karenina dünyadaki en güzel kadından bile daha güzel çünkü. bende hayal kırıklığı yaratır diye korkuyorum aslında. ayrıca kitap psikolojik, sosyolojik birçok konuyu da içeriyor. böyle kapsamlı ve okuyucuyu derinden sarsan bir kitabın filmi nasıl çekiliyor anlamıyorum. o filmde levin-kiti ve anna-vronskiy aşkından başka ne anlatabildiniz ki?
bu kitabı okuduğumda, 'tolstoy belki bir dostoyevski değil, ama bu bir yarışsa eğer tolstoy kesinlikle dostoyevski'nin ensesinde' demiştim. hala da böyle düşünüyorum. büyük yazar tolstoy... çok büyük...
- aşk... aşk bir erkeğin ya da bir kadının bir başkasını her şeyin üstünde görmesidir.
- ne kadar zaman için? bir ay mı? iki gün mü? yoksa yarım saat mi?
karamazov kardeşler adlı romanda baba (fyodor karamazov) ile oğlunu (dmitri karamazov) peşinden koşturan ve bundan zevk duyan kadın. mahallenin zillisi diyebileceğimiz bu kadın romanın sonunda değişip hayatını dmitri karamazov'a adamaya karar verir. bu, bazılarına göre doğru yolu buldu diyerek yorumlanabilir ama dostoyevski'ye güvenmemek gerekir. eğer romanın devamını yazabilseydi belki de gruşenka tekrar egolarının kurbanı olup eski haline dönecekti. kimbilir...
ayrıca freud'u düşünsel orgazma ulaştırmış bir kadındır gruşenka.
tolstoy'un pek tanınmayan, fakat çok değerli kitaplarından biri. kent hayatının bir köy kadınını nasıl baştan çıkardığını, sosyete yaşamının mutsuzluğa nasıl yol açtığını anlatıyor. tolstoy denilince 'aaaa dirilişşş' deyip susanlardan olmayın, başka kitaplarını da okuyun. bu kitapta kendi kaybetmekte olduğumuz değerlerimizden de bir şeyler bulabilirsiniz.
knut hamsun'un ve klasik edebiyatın önemli eserlerinden biri. isak'ın sıfırdan başlayıp neredeyse tüm köyü kendi emeğiyle yaratması, tüm ömrü boyunca köyden çıkmamış olan karısı inger'in bir şehirde hapis yatması ve şehir yaşamının kadınlığını farketmesindeki etkisi, şehir hayatının insanı çeken renkli tarafı, fakat bununla birlikte köy hayatının saflığı ve temizliği sembolize etmesi... yıllar önce yazılmış bu kitap günümüzü de anlatıyor.
kitapta ayrıntılı olarak bahsedilen ve okuyucuyu sıkan köy hayatını saymazsak, bu kitaba başyapıt bile denilebilir bence.
dostoyevski'nin en güzel romanlarından biri. kumar tutkusunu, aşkı, hırsı, kıskançlığı anlatmış sadece 25 günde. daha fazla süresi olsa kim bilir neler yazacakmış. büyükanneye, polina'ya hayran olmamak elde değildir gerçekten.
bu roman insanı o kadar etkiler ki, bir arkadaşımla batum'da casino'ya gittiğimizde sürekli zeroya oynamıştı. kaybetti tabi...**
tsk'daki en zavallı rütbe. bir kere astsubaylardan sizi umursamasını beklemeyin. subaylar da zaten gelip geçici diye sallamazlar ve çoğu durumda astsubayını destekler senin yerine. kısa dönem askerler adam bizim gibi üniversite mezunu der ve sallamaz, hele de yaşın onlardan küçükse. uzun dönem asker ise zaten tertipçi olur. dün gelmiş, bugün benim komutanım mı olacak der ve sallamaz.
ondan sonra bölük komutanın senden emir komutayı sağlamanı bekler. oldu canım!