witness filmiyle var olduğunu öğrendiğim tarikat, grup artık her ne ise. yaşayışları gerçekten çok garip. evlerinde temel ihtiyaçlarını giderecek hiçbir elektrikli alet yok. sebebi ise elektrikli aletin onları dünyaya daha bir bağlayıp dinlerinden uzaklaştırdığıdır. esasında dinleri hristiyanlık gibi görünüyor ama daha farklı. kadınlar boneye benzeyen başörtüsü takıyor. kiliseye gitmiyorlar yani ortak olarak kullandıkları bir kiliseleri yok. herkesin evinde bir ibadethanesi var. ölülerini yakmıyorlar. herkes evinin bahçesine gömüyor.
gerçekten çok ilginç bir yaşantıları var. tüm bunları yapmalarının tek açıklaması dinleri. evlilik anlayışları da garip. bir nevi akraba evliliği yaygın onlarda. en az beş çocuk kuralı varmış ve şu vakte kadar ihlal eden olmamış.
amerika'da yaşıyorlar ve ne askerlik yapıyorlar ne de oy kullanıyorlar. bir bakıma sisteme ve eğitime de karşılar. çocuklarını okutmuyorlar onları dinden uzaklaştırdığı gerekçesiyle.
bir an düşündüm de, gerçekten kabus gibi bir hayat.
gerçekten bu adamın şarkılarını dinlerken kendimden geçiyorum. tüm şarkıları klasik. ben bu müzikleri bir 40 yıl sonra bile dinlerim. çocuğum olsa ona bile dinletirim. müzik konusunda tam bir dahi. bir insanın müzik konusunda eğitimi olmadığı halde, notalar arasındaki o mükemmel uyumu yakalaması çok zordur. ama işte freddie mercury bunu başarabilmiş ender insanlardan.
özellikle bir şarkısı var ki onu dinlerken kalbimin acıdığını hissediyorum.
ve sözü en sevdiğim parçasına bırakıyorum:
Empire state binasından atlayıp intihar eden ve dünyanın en güzel ölümünü yaşayan insandır.
Üzerine düşüp çökerttiği araba sanki estetik olarak oyulup onun için önceden hazırlanmış gibi. Ölürken bile o kadar güzel ki. Eldivenlerini takmayı dahi ihmal etmemiş.
Esasında ölmeden önce derin bir üzüntü yaşamamış. Nişanlısının doğum günü için gittiği gecede intihar etmiştir.
intihar mektubu tam olarak şöyledir;
"ailemin içinden veya dışından hiç kimsenin hiçbir parçamı görmesini istemiyorum. lütfen bedenimi yakarak yok edin. size ve aileme yalvarıyorum, benim için tören veya anma düzenlemeyin. nişanlım haziran'da evlenmeyi teklif etti. ben kimse için iyi bir eş olabileceğimi düşünmüyorum. o benden çok daha iyi birisi. babama söyleyin annemle çok fazla ortak yönümüz var."
belki de kendi içerisinde derin üzüntüler yaşıyordu. Kim bilir?
Ölümüne üzülmeme rağmen evelyn mchale, sen dünyanın en güzel ölen insanısın.
yeni türkü'nün en sevdiğim şarkılarındandır. hem çok mutlu hem çok hüzünlü bir yan var bu şarkıda. sanırım bu çelişkisi beni ona çekiyor, devamlı dinliyorum.
bu da şarkın sözleri;
Bulutlarla kaplı pazar
Kaplı tıpkı gönlüm gibi
Gönlü bulutlu olanlar
Tanrım esirgeme onlardan ümidi
Yitirdim ben sevincimi
Böyle yağmurlu bir günde
Sevgilim gittin gideli
Aynı yağmur içinde ta derinde
Bağlar bugün kaderimi
Yağmurlu ıslak sokaklar
Hep sayıklarken ismini
Tanrım duysun şikayetim bugün pazar.
aşkı sanki bir çocuğa teklif eder gibi ele alan, muhteşem bir bülent ortaçgil parçası. bir çocuk var ve karşısındaki insana beni seviyor musun diye sormadan önce, her koşulda onunla oynayıp oynamayacağını soruyor. masum aşklara çok yakışan bir şarkı.
şarkı sözleri;
Su olsam, ateş olsam
Göklerdeki güneş olsam
Konuşmasam taş olsam
Yine de oynar mısın benimle
Susulsam, kusur olsam
Ağızdaki küfür olsam
Doğuştan esir olsam
Yine de oynar mısın benimle
Sayılmasam kaç olsam
Topraktaki güç olsam
Aptal gibi suç olsam
Yine de oynar mısın benimle
Benimle oynar mısın
Benimle oynar mısın
bu da şarkının en sevdiğim versiyonu. teoman ile seslendiriyor;
O şarkı söyleyince tüm sesler sussun.
Bir insan, anca bu kadar iliklerine kadar hissederek seslendirebilir.
Şarkılarında sarhoş olduğumu hissediyorum. O derin acıları yaşamamış olsanız bile kadife sesiyle kalp atışlarınıza kadar tüm duyguları hissetmenizi sağlıyor.
youtube'da müzik dinlerken rastladığım video. gerçekten çok iyi bir noktaya değinmişler. sahi, bir cinsiyetin yaptığı eylemler ne zamandır hakaret ve aşağılama olarak algılanmaya başlandı?
mutsuzluğun ilk çıktığı yer. anne ve babadaki o birbirlerine karşı olan tahammülsüzlük bütün çocukların narin ruhlarına siner. gözleri bile çok hüzünlü bakar. birileri onların başını okşadığında hemen gözleri dolar. sanırım dünya üzerinde insana en çok acı veren kurum evlilik. en iyisi dünyaya çok kök salmadan göçüp gitmek.
sanırım bu pek az insanda rastlanan bir müzik zevki. eğer hala çalışan bir pikabınız varsa o muhteşem plakları gördüğünüzde çıldırmamanız elden değil. o zevkle insan adeta nirvananın sınırlarında yüzer adeta başka alemlerim ehli olur. bu bir düşkünlük, bir tutku... sanki hayatınızda en çok arzuladığınız şey. bir insan bir müziği devamlı dinler mi? evet dinler. o insan hayatının her anını müzik ile yaşamış bahtiyar insandır. onun en yakın arkadaşları olur eski müzikler. o şarkıdaki tüm duyguları damarlarına kadar hisseder. her soluk alışverişi ona bir melodi gibi gelir.
bu da eski müziklerimden küçük bir demet;
Whitesnake - Is This Love (allah'ım ölümüm bu şarkıdan olacak)
Kız: çocuklara denir.
Bayan: sosyal statünün olduğu yerlerde kadınlara hitap biçimidir.
kadın: bunların tümü yani bir cinse verilen isim.
15 yaşından sonra dünya sağlık örgütüne göre kız çocuklarına kadın denir. Tabi o leş beyinleriniz bekarete odaklandığı için kavram kargaşası yaşıyorsunuz.
kaç zamandır izlemeyi istediğim bir film. lakin film hakkında duyduklarım beni ürkütüyor. o kadar dramın etkisinde kalmadan izleyebileceğimi pek sanmıyorum.
taksim'de birkaç kere dinleme şansını elde ettiğim grup. gerçekten harika müzikler ortaya çıkarıyorlar. sokakta, sahnede olduklarından çok çok daha iyiler. müziklerini genellikle eski ibranice söylüyorlar. israilli bir grup olduğunu söyleyemeyiz. grubun solisti iran asıllı israilli, gitaristi fransız, santur çalanları ise bir türk. genellikle barış, insan sevgisi, aşk, doğa, kadın yüceliği konuları üzerine şarkı sözleri yazıyorlar. eğer bir gün yolunuz taksim'e düşerse, etrafı bir kolaçan edin. eğer oradalarsa. yere çömelip bu muhteşem müziğin keyfini çıkarın.
bu başlıkta maalesef ki cinsiyet ayrımı yapamayacağım, üzgünüm. 'aldatma' ve 'ihanet' gibi kavramların cinsiyet bazında oluşturulmaması, eylemi meydana getiren cinsiyetin, ortadaki durumun sonucunu değiştirmeyeceği anlamına gelir. 'aldatmak' kavramı şahsi kanaatimce; duygusal manada doyumsuzluğu artık davranış biçimi haline getirmiş insanların desturudur.
aldatılan bir insanın karşısındaki insanı nasıl affettiğini gerçekten anlamıyorum, bir bakıma aldatan insanın davranışından daha şerefsizce daha karaktersizce oluyor 'affetmek'. yani bir insanın birini affetmesi ikinci bir aldatılma vakasına davetiye çıkarmak oluyor. ve bunu kendine yakıştıran grursuzlara gram dahi acımıyorum. sonra bir de şu mesele var ; aşkı için barışıyor, ona göre aşkı o kadar kutsal ki barışıyor. lakin bir tarafın aldattığı aşk ne kadar kutsal olabilir? bir kere kirlenmiştir o aşk.
eric clapton'ın , 4 yaşında kaybettiği oğluna yazdığı mükemmel bir şarkı. yanlış hatırlamıyorsam oğlu öldükten sonra bir daha çocuk yapmamaya and içmiş. onu ölene dek kalbimde yaşatacağım demiş. evet, böyle babalar da varmış. bu şarkının bir de eric clapton'ın ilk bestelediği zaman ağlayarak söylediği videosu var ama onu ikinci kere izlemeye insanın yüreği dayanmaz.
şarkının sözleri;
--spoiler--
Would you know my name
If I saw you in heaven?
Would it be the same
If I saw you in heaven?
I must be strong
And carry on
'Cause I know I don't belong
Here in heaven
Would you hold my hand
If I saw you in heaven?
Would you help me stand
If I saw you in heaven?
I'll find my way
Through night and day
'Cause I know I just can't stay
Here in heaven
Time can bring you down
Time can bend your knees
Time can break your heart
Have you begging please
Begging please
Beyond the door
There's peace, I'm sure
And I know there'll be no more
Tears in heaven
Would you know my name
If I saw you in heaven?
Would it be the same
If I saw you in heaven?
I must be strong
And carry on
'Cause I know I don't belong
Here in heaven
100 günü aşkın bir zamandır sözlükte olan yazar. Gerçekten bu derece kalemi kuvvetli bir yazarı daha erken fark edemediğim için çok üzgünüm. Cinsiyet hususundaki yazdığı tüm yazılara katılıyor ve destekliyorum. Bizler bilinçli ilerledikçe eminim bizden sonrakiler de o yolda yürümeye devam edecek.
Burada vurgulamak istediğim husus şudur; dinlenilen herhangi bir müziğe o eskidi demek. Bu söylem evrensel olan müziğe karşı bir hakarettir. Kim elton jhon ya da Freddie mercury müziklerine eskidi diyebilir? Hangi hadsiz! Bu insanların ve saymadığım bir sürü insanın müziklerinde imzaları vardır. Müziğin başlangıç anından onların şaheseri olduğunu anlayabilirsiniz. Lakin rotamızı türkiye'ye çevirdiğimiz vakit- 45'likleri ve diğer kaliteli sanatçıları dışında tutuyorum- bütün hit olmuş şarkılar öteki sene dinlenmiyor. Bir yeni yaz sezonu şarkısı çıkartılıyor. Bir bakıma ticaret yapıyorlar. onlar 'müzik' adı altında beş para etmez, bir adım öteye gitmez zımbırtılar pazarlayan tüccarlar. Bir demet akalın ya da hande yener 20 yıl sonra dinlenmeyecek. O kalitesiz müzikleri hep eskiyecek. Asla bugüne taşınacak kadar mükemmel olmayacak. Bir barış manço, cem karaca, metallica, enya, the cranberries ve adını sayamadığım niceleri hep dinlendi. 20 yıl sonra da dinlenecek. Bundan önce de dinleniyordu.