Başlık altında fetişi olanlar dışında %95'i şu cümleleri yazmaya kendisini mecbur hisseder. "Her şeyi anlarım da bi tek bunu anlamam. Ayak lan bu ayak". Bunu yazmayanı dövüyorlar çünkü. Arkadaşlar bunu siz anlasanız adı fetiş olmaz zaten. Yani kimse sizden anlamanızı beklemiyor. O yüzden boşu boşuna aynı lafları yazacağinıza bari sizden önce yazanın yazdığını favoriye ekleyin hem de adamı onore edin.
Bu konuyla ilgili doğuştan fetiş sahibi olarak bilgi vereceğim. Fakat konuya girmeden şunları da ifade edeyim. Ayak, vajina ya da anüsten daha pis değildir. Özellikle bakımlıysa bir çok insanın suratından temizdir. Üstüne ayrı, altına ayrı, topuğuna ayrı krem kullananlar var. Ha Türkiye'de yüzde 1 bile değil ama var. Ayrıca erkeklerin "ıyyyy ayak bu ya, pis" demesini bir nebze anlarım da eğer bunu bir kadın söylûyorsa o kadından her ortamda kaçın. Temizlikle ilgili büyük problemleri vardır.
Ayakseverlik meselesine gelirsek; bu doğuştan gelen bir dürtüdür. Öyle "ay sanırım ben fetiş oldum" demekle olmaz. Küçük yaşlarda bir şey ayaktan haz almaya sebep olmuş olabilir. Bu bir kadının ayakları üzerine sizi oturtup hoppacık diye sallaması sebebiyle de olabilir. Malum yere ayağıyla baskı yapması da. Yine küçük yaşlarda kadınların ayaklarıyla oyun oynuyorken fazla ilgilenmek en önemli belirtidir. Eğer bir şekilde ayaklar beyinde cinsel obje olarak yer ettiyse artık ilgi çeken ayakları öpmek, koklamak, yalamak ve cinsel organ olarak kullanmak isteyecektir fetişi olan kişi.
Hayatıma giren sayısız kadında bu ritüeller yapıldı. Alıştıktan sonra zevkten çılgına dönmemiş kadın görülmedi. Fetişe sahip erkek için ise inanılmaz yüksek libido demektir ayaklar. Bacakların omuzda olduğu anda tabanlara yüzü dayayıp yalamak. Yemin ederim son anlarda kadının 5 parmağı ağza sokma için dudaklara bastırması ve o pozisyonda nefessiz final.
Fetişin biraz daha ileri evresi, içinde fetişin bulunduğu, dominant kadın ve köle erkek diyebiliriz. Burası biraz daha farklı burada artık kadının erkek ile istediği şekilde oynaması var. Fetiş kısımda ayakkabı ile vücuda basılması zevk verebilir. BDSM içinde ise artık acının boyutu artmıştır. Buradan çok daha sınırsız yerlere gidebilir. Fakat içinde fetiş unsurlar var diye bunları ayak fetişi içinde değerlendiremeyiz.
Ayak fetişi de kendi içinde çok fazla ayrılır ve evrilir. Kimisi kaba, bakımsız ve kokan ayaklara ilgi duyabilir. Kimisi çoraplı, kimisi ayakkabılara, kimisi bakımlı ayaklara. Evrilme ise çirkinden estetiğe, bazen de ayaktan ayakkabılara kayabilir.
Benim için ojeli, biraz uzun tırnaklı, yumuşacık, hatta özellikle neutrogena ayak kremi sürülmüş (kokusu müthiş), bilekte hal hal, parmakta toering takılmış ve dikkat çekici bir topuklu ayakkabı ile olmalı. Ayrıca yönlendirme kadında olmalı. Bunlara ek dövme de olabilir.
Bendeki evrimi normal ayaktan, ojeliye, sonra adım adım bakım ve takı unsurlarının eklenmesi şeklinde oldu. Sana yemin ederim bunları yaptırdığım kadınlarla yolda yürürken diğer kadınların gözü erkeklerden daha fazla yerde oluyordu. Zamanla önce topuklu ayakkabı sonrasında spor ayakkabı da eklendi.
Benim için hayatımı yönlendiren ve yöneten bir tutku. Genç yaşlarda utanıyordum. Gizliyordum. Artık herkes biliyor.
Ayak fetişi olan kişi mahallenizdeki yorgancı da olabilir, büyük iş adamı da, ünlü bir tv yıldızı da olabilir, oto kaportacı da. Fakat okumuş insanlarda daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.
Ayrıca Freud, erkek organına benzediği konusunda fikir ortaya atıp fetisi olanlara gizli gay demiş, herkesin dilinde bu. Emin olun ki halt yemiş. Konu öyle çok basit anlatılacak bir konu değil. Ayrıca fetişi olan kişiler de büyük çoğunluğu gay falan değil.
He bi de tv dizilerinde ya da filmlerde ayak fetişi olan kişilerin tasvirinden ben bile utanıyorum. Gözü dönmüş, konuşurken kafayı yemiş, ağzının suyunu kontrol edemeyen tipler. Arkadaşlar bu göğüs çatalına ya da göğûse ya da kalçaya bakıldığında hissedilen hazdan farklı değil. Bizde fazladan bir de ayaklar var.
36 numara candır. Ama parmakları orantılı, hatları yuvarlak olan estetik ve en önemlisi bakımlı ayaklar için numara sınırı yoktur.
6 ekim 1986'da yayın hayatına başlamış. bu kanalın yayın yaptığını öğrenince bizim evdeki itt schaub lorenz marka televizyonunuzun kanal ayarı yapılan yapılan bölmesini açıyorum. annem mutfakta. ince ayar çubuğunu sokup başlıyorum milim milim aramaya. televizyonda karıncalı görüntü eşliğinde harrşşş diye ses geliyor. sonra cazırtı cuzurtu anında karıncalı görüntü renkleniyor. çubuğu ağır ağır döndürüyorum. ve ses anlaşılıyor. orhan boran'ın sesi. ulan bi yanlışlık olmasın diye trt1'e basıyorum. başka bir yayın. allaaaah. nasıl bir mutluluk anlatamam. görüntünün olmadığı ama sesin anlaşıldığı kanalı bu şekil bırakıp 3.kanal düğmesine basıp başlıyorum tekrar aramaya. neden böyle yapıyorum. ya 2. kanalı kaybeder de bulamazsam. daha 11 yaşındayım. ne kadar uğraşırsam uğraşayım görüntü gelmiyor. ama o gün 2. kanal kapatılmıyor evde. sonra babam geliyor. birkaç gün sonra anten ayarlamaya çalışıyor. en sonunda trt2 (o zamanki adıyla tv2) daha net haliyle evimizi şenlendiriyor.
hafta boyunca star tv'de reklamı yapılır. maç cumartesi türkiye saati ile sabah 5'tedir. cuma günü cips ve kola alınır. alarm kurulur. heyecan içinde uyanılır. maç başlamadan kola doldurulur, cips paketi açılır. fakat 36. saniyede nakavt ile maç biter.
haydaa hani 13 raund sürecekti. rocky gibi ağız burun dağılacaktı.
sonra oturup tv kanallarından birinde saçma sapan bir film bulunur. artık ne kolanın tadı kalmıştır ne de cipsin.
2006 yılı yapımı komedi filmi. Yer yer ters gelecek sahneleri olsa da bazı anlarda güldürmeyi başarıyor.
Baba, anne, büyük baba, büyük erkek çocuk ve küçük kız çocuktan oluşan bir aile var. Dayı da bu ekibe katılıyor. Ailenin tamamı hayatlarında neye el attılarsa başarısız olmuşlar. Anne ile babanın arası sorunlu. işte bu ailenin kızları bir güzellik yarışmasına katılım daveti alıyor. Bütün aile bu kızı yarışmaya götürmek için yola çıkıyor. Filmin çoğu yolda geçiyor.
Çocuk merkezli bir film olsa da çocuklarla izlemenin çok uygun olacağını düşünmüyorum. Bol bol cinsel göndermeler var. Eğlenceli bir film olduğunu söyleyebilirim.
turunçgillerden meyve olup genellikle portakaldan daha büyük olup, daha sarı renklidir.
greyfurt ekşiden çok acımtrak bir meyvedir. tuzla ya da toz şekerle yenebilir.
greyfurt suyu zayıflama amacıyla kullanılmaktadır.
fakat ilaç kullanımında alınan ilacı parçalamaya ve emilimini sağlamaya yarayan sitokromp450 enzimini işlevsiz bırakır. bu sayede genellikle ilaç hiçbir etki göstermeksizin vücuttan atılır.
her zaman tercih edilebilen, açlık durumuna göre en kral ana yemekten daha güzel olan, muhteşem üçlü.
iyi ve orta tuzlu peynirle, orta dilimlenmiş domatesi yarım ekmeğin arasına gömme şeklinde tercih edilebildiği gibi, dilimlenmiş domates ve peyniri çatalla alarak fırından yeni çıkmış hafif yanık ve çıtır ekmekle lokma lokma da yenilebilir.
ikinci yolu tercih edenler için ekmeğin sınırı yoktur. domatesin suyuna kadar kullanılır.
bunların yanında şekerli çay harika bir seçim olabilir.
80'li yıllarda trt'de cuma geceleri "aziz üstel show"dan sonra korku filmi kuşağından önce yayınlanan, her bölümün hikayesi birbirinden farklı, korku, gerilim ya da fantastik içerikli kısa tv dizileridir. birbirinden farklı şöhretleri ve yönetmenleri bu isim altında buluşturmuştur.
örneğin bir bölümünde; bir aile sabah uyanıyorlar, her taraf karanlık. saat durmuş, televizyon donmuş, hava sıcak ve sıcaklık devamlı artıyor. evden çıkmaya çalışıyorlar kapılar ve garaj kapısının dışında çıkmalarına engel bir başka kapı var. hava o kadar ısınıyor ki ölmek üzereler. bütün bölüm aile buradan kurtulmaya çalışıyor. bölümün sonunda bir anne oğluna sesleniyor "... bu oyuncak evi neden fırının içine koydun"
tanım; okyanusal kabuğun yer kabuğu altına batmasıyla mağmaya kadar inerek erimesi ve sonrasında yer kabuğundaki çatlaklardan yükselirken soğuyup, çeşitli sıcaklık ve basınç şartları altında yan kayaçlarla birleşerek farklı mineral ve alaşımlar oluşturmasına maden; bu madenlerin çıkarılması ve işlenmesi işine madencilik denir.
madencilik sektörünün kapsama alanı yiyecek ve içecek sektöründen, elektronik, kozmetik, enerji, mücevher, giyim, otomotiv, elektronik, inşaat, tarım ve daha sayamadığım kadar geniştir.
türkiye madencilik alanında; madeni ihtiva eden ülke olarak değerli olsa da madencilikte parayı işleyenler kazandığından işleme alanında pek iç açıcı durumda değildir. madeni çıkartan ülke tonu 100 dolara madeni işleyen ülkeye satar ve işlenmiş madeni kilosu 100 dolardan geri alır.
filmin çekilme hikayesi şöyledir. sylvester stallone, chuck wepner isimli serseri tarzı hayat yaşayan boksörden ilhamla senaryoyu yazar. senaryo bitince hollywood'da ünlü yapımcılara gider. fakat yapımcılar bu senaryonun iş yapmayacağını düşünerek filmini çekmeyi kabul etmezler.
birçok yapımcıyı gezdikten sonra bir tanesi filmi çekmeyi kabul eder. bu sefer başrolde kim oynayacak sorunu çıkar. bunun üzerine sıska olan stallone bir taraftan vücut geliştirme salonuna yazılır, bir taraftan boks dersleri alır. ve film çekilir.
film amatör fakat hiç nakavt olmamış bir boksörün dünya şampiyonunun gösteri maçına çıkmasına ve yine son raunda kadar nakavt olmayarak şampiyonu zorlaması ve az bir sayı farkıyla kaybetmesiyle sonuçlanan bir sonla bitmesi sinema salonlarını yıkmıştır.
film inanılmaz bir gişe başarısı kazanır. ilk başta filmin ikincisi planlanmamıştır. fakat yoğun ilgi filmin 2. yani rövanş maçını zorunlu kılmıştır.
türkiye'deki kömürün %85'ini oluşturur. kalorisi ortalama 3000 - 4000 kalori olup ülkemizde termik santrallerde kullanılmaktadır. trakya, manisa, balıkesir, konya, maraş, eskişehir, ısparta, denizli önemli ölçüde rezerv içeren bölgelerdir. fakat bir çoğunda kömürün derinde olması ya da yan kayaçların dayanımının düşük olması günümüz koşullarında işletilmesini mümkün kılmamaktadır.
kopyala yapıştır tanım yerine hakkında bildiklerimi yazayım.
araç bir türk efsanesidir. şasesi ford şasesidir ve oldukça sağlamdır. ön koltuk birleşiktir. arabayı sürerken gacır gucur sesler gelir. klasik modelin yanında spor modeli, böcek adında arazi modeli ve klasiğin son modeli mevcuttur. araç station wagon ve sedan modelli olarak üretilmiştir.
aracın kaportası için sıkıştırılmış saman olduğu söylentileri yaygındır. döneminde arabayı ineğin yanına park edersen geldiğinde arabanın yarısını yer esprileri yapılmıştır. aslında malzeme fiberglastı ve alev alması durumunda cayır cayır yanardı. fakat paslanma sorunu yoktu.
arabaların büyük çoğunluğu kesilerek kamyonet yapıldı.
baştan sona tamamen yerli olan arabadır. iki adet üretilmiştir. dönemin cumhurbaşkanı cemal gürsel'in talimatıyla devlet demir yolları mühendislerinin ve işçilerinin gerçekleştirdiği proje ile araç yapımı tamamlanana kadar dönemin bürokrasisi tarafından engellenmeye ve önü tıkanmaya çalışılmıştır. araç üretilmiş ve törenle cumhurbaşkanının huzuruna çıkarılmıştır. fakat törende çalışmamıştır. çünkü benzin törene getirilmeyen diğer araca konmuştur. işte o zaman cemal gürsel tarihe geçen "garp kafasıyla araba yaptık, şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk" sözünü söylemiş ve bürokrasinin baskısıyla proje sona erdirilmiştir.
aracın beyaz olanı hala eskişehir'de tülomsaş müzesi'nde ücretsiz sergilenmektedir. araç dünyanın en güzel arabasıdır. izleyen herkeste gurur, üzüntü, acıma ve sevgi hisleri arasında karmaşa yaşanır.
