zaman durmuyor çabucak geçiyor ona bakarken de onunla gülüşürken de. an oluveriyor saatler koca günler. yüzünde en aptalından bir gülümseme. hani öğrencilik zamanları derste karnın ağrıyana kadar gülersin de teneffüs zili çalınca hiç gülünç gelmez ya aynı konu, öyle saçma davranışların, yükseğinden kahkahaların olur. bunlar güzel kısmı, diğerlerine gelelim.
aramaz, ararsın. gel der gidersin git der gidersin. sen haklıyken bile, idrak kabiliyetini kaybederek özürler dilersin tartışma sonrası. katlanamam dediklerinle teselli bulursun kendine gün gelir. bir gülüşü mesafeler yollar aştırır. her ona yakınlaşma çabanda biraz daha uzaklaşırsın kendinden, değerlerinden.
geldi bahar ayları, çoğaldı aşık olmak istiyorum nidaları. otur ve sakince düşün tekrar. istiyor musun aşık olmayı.
doğrusu inanmış gibi yapmak olan. yalanı yüze vuracaksın da ne olacak? gitmen gerekecek, gidemeyeceksin kahrolacaksın kahredeceksin. yalanı söyleyen don lastiği gibi gevşeyerek yalanlar tamlaması oluşturacak ilerleyen günlerde.
üstüne oturulan kazığın bünyede yarattığı mutluluk olabilir. gizliden mesaj verilmiş ibretlik önermeler içeren bir cümledir. misal;
(bkz: mutluluk çubuğu)
erol günaydın'ı şöyle bir alkışlatıp, stüdyo müsamere edasında ayaklanarak şakşaklatıldıktan sonra, bizi yukarıdan izliyor klişesiyle dibe vurulmuştur. komik adam değilsin tamam da, böyle boş adam olduğunu düşünmedik biz hiç.
birinin anlayışlı olası varsa bile, diğerinin anlayışsızlığına tepki göstermek suretiyle karşılık verişi de olabilir bazen. gülümseyen taraf olmaktan yorulmuştur. zamanla güven ve huzur zedelenmesi sebepli, kaçınılmaz sona ulaşılır.
dudakların hafif aralık gözlerini belertip bakacaksın aşık olabilme ihtimaline karşı. baktın olmuyor, işe yaramıyorsa çömel. sarımsak hohlamanın durduramayacağı yurdumun kangalı bile acıyor böyle yapınca.
bekleyecek, melankolinin dibine vurup acısı bile güzel diyecek bir şey yok. salma kendini yeni bir aşk çare olur, evet. onun gemisi gözden kayboldu bile, sen hala mendil mi sallayacaksın iskeleden? kalk bence, bahar yakın.
dinledikçe kulağa yerleşecek şarkıymış. eurovision gecesi de diğer ülkelere "bakın, dinledikçe yerleşir bu" deyip, üç dört kez çıkartalım söylesin bonomo'muz bence. çok etkiler puanı, şarkının formatı böyle, dinledikçe.
eurovision şarkısını böyle dans ederek söylediği sürece, o heyecanla şarkı sonunda soluksuz kalıp mikrofonu seyircilere uzatacaktır fikrimce. zor değil, "love me back" deyiverirler.
şarkıda türk ezgileri, davullar sazlar ve eşliğinde deli öpmüş dansı, ingilizce de yapılmış, artık ezberlenmiş formata konmuştur. yaratıcılık beklerdik, nerede meczup oysa.
demeyen demiyor bak dikkat et, diyemeyen. "s" lerde sıkıntı olabilir. yoksa da diyemiyorsa hala, "ben de seni" cevabı alamaz en fazla. sıkmasın canını diyeceğim erkektir.
mutsuz insanlardır. belki içten içe belki yüzünden okunan. neden? çünkü, "doğru, yanlış" mekanizmaları vardır onların. yanlıştan uzak dur, genel kabul edilmişi yap. yanlış yaparsan kendine saygın, yalancı hayranlığın ne olacak sonra.
tüm bunlar arasında o mu doğru bu mu yanlış derken, ne istiyorum ben? diye sormayan insanlar, mutsuz insanlardır bu sebepten. herkesi mutlu eder mükemmel kabul edilmişleri yaşar, fakat bu sahnede bir yanlışlık vardır. kusursuz olan iticidir.
sanki bir solukta bitiveren şahane filmdir. özendirir bolca, aralara tebessümünüzü de serpiştirir woody allen klasiği ile. başarılı, çok keyifli ve arşivliktir.
en sevmediği ?!? türkler bir çok ırkı sevmez de en sevmediği nedir diye açılmış anketör başlık. ırkçılığımız açıkça ifşa edilmiştir, tebrikler bize. gidip şimdi hiç yüzümüz kızarmadan yazarların okudukları "üniversiteler" anketini dolduralım.