kişinin kendi gibi olmamaya çalıştığını,
kişinin kendini seksi hissettiğini,
kişinin kendine bir anlam verdiğini,
kişinin kendinde alımlı birşeylerin olduğunu,
kişinin kendinden verebilecekleri olduğunu düşündüğünün göstergesi.
kendince candy shop a götürüldüğünü düşünen hiperkinetik sendromatik davranımı.
eksikliğinde insanın kendisini övmemesi gerektiğini düşünürek ve içten içe bu düşünceye sahip olmanın verdiği hazzı beyninin havada karada uygun olan yerlerine yönlendirerek; yerinde saymaya, farkındalığın okunu çıkarmaya neden olabilecek soru.
1 litre su, 1 yemek kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı tuz ve 1 çay kaşığı karbonat karıştırılıp gün içinde içilmelidir. burada eksik kalan potasyum için de muz yenebilir.
hem temasla hem de hava yolu ile bulaşabilen, bu nedenle geçirip geçirmediğini bilmeyenlerin geçirmekte olanlardan uzak durması gerektiği; döküntülü, kaşıntılı bir hastalık etkeni.
hakkında ilk akla gelen şey muhtemelen kucak dansı ve soundtrackleridir.
filmi hiçbir yönüyle beğenmeyen birine, uzun ya da kısa vadede katlanamayacağımı düşündürtecek kadar orijinalliklerle dolu; dolu dolu, boş boş bir 2 saattir.
yönetmeni krzysztof kieslowski nin son filmi olan, kardeşliği simgeleyen kırmızı rengiyle dolu, sürekli birilerini gözetlediğimiz, şans mı kader mi sorusunu sık sık aklımıza sokan, ikinci bir şans temalı film.
zar zor öğrendiğimiz yargıçın adı ile sık sık gördüğümüz kırmızı renkli kafenin adlarının aynı (joseph)olması,
augustue un odasındaki balerin resmi ve odanın kırmızıya yakın bir kahverengiyle bezenmiş olması,
valentine ilk telefonla konuşurken tuttuğu şişede kiraz resmi olması, ve şans oyununda kazandığı sırada üçlü kiraz resimlerinin görünmesi,
yargıçın dolma kalemi artık yazmazken augustue nun kaleminin yepyeni olması,
sokakta asılı reklam afişinin, son karede televizyonda dondurulan kareye inanılmaz benzemesi,
köpeğin 7 yavrusunun olması ve filmin sonunda kazadan 7 kişinin kurtulması,
yargıçın sakladığı taşların 6 tane olması ve kazadan kurtulan üçlemenin ana karakterlerinin sayısının da 6 olması,
augustue un bowling salonunda yalnız kaldığını öğrenmemizi sağlayan kırık bardak ve valentine in defile sonrasında elindeki bardağı buruşturması gibi çok uğraşılmış ayrıntılarla dolu olan film.
geri dönüşüm kutusuna giden yaşlı teyzeye ana karakterin yardım etmesiyle üçlemenin insanlık ölmedi dedirten bölümü.
augusteu un cama dolma kalemle tıklamasıyla izleyiciye dudak büktüren film.
kırmızının sadece şehvet demek olmadığını anlatan film.
doygun bir özgürlük arayışının işlendiği bir filmdir.
giriş sahnesi gerçekten etkileyici olan, betimlemelerle dolu bir kitabın satır satır canlanmış hali gibi bir eserdir.
üçlemede en sevilesi, mizahi yönü de olan filmdir. kare kare takip edilmesi gereken filmlerdendir. resim yapar gibi film çekenlerin de olduğunu düşündüren bir eserdir.
santa'nın, amador'un terkedildiğini anladığı zaman pencereden dışarı yapılan çekim ve muhtemelen amador'un daha sonradan o pencereden intihar etmesi,
otomatik sönen tuvalet lambasını kapatmaya çalışan amador'un başka bir sahnede intihar ederken aynı tip bir lambanın üzerine düşmesi ve o lambanın yanıp yanıp sönmesi(amador kendi ışığını söndürürken, üzerine düştüğü lamba bile yanmak için çırpınıyor),
futbol maçını yarım izlemeleri, santa'nın röntgen filmine bakması, vitrindeki televizyonda yaptıkları taklitler... ile hayattaki rollerinin özdeşleştirilmesi,
jose'nin aynadaki fotoğrafa bakarken geçmişi düşünmesi ve o sırada saatin aynadaki görüntüsünün gösterilmesi -bu nedenle ters yöne çalışıyormuş gibi gorunuyor saat- ve o fotoğrafın geçmişte kaldığının hissettirilmesi,
tamamlanmamış ufak hikayelerle gerçek bir kesit olduğu izlenimi verilmesi gibi birçok hoşluğun dolup taştığı; muhteşem diyaloglar, muhteşem oyunculuklarla dolu; kesinlikle enaz iki defa izlenmesi gereken bir filmdir.