2 yaşındaki yeğenim için kanserojen madde içermeyen oyuncak arayışı içerisindeydim. Alerji veya herhangi bir yan etki yapmayan kaliteli alman malı oyuncakları sunuyorlar. Fiyat/kalite açısından da aslında oldukça kârlı.
kadıköy civarında toplantı ve organizasyon yapmak için güzel ortam ve imkanları sunan hoteldir. yakın sayılabilecek doubletree by hilton var ama o da isimden mütevellit gereksiz pahalı. terasındaki restoranın manzarası ayrıca efsane.
geçtiğimiz günlerde ispanyasevilla'da elektrik işçilerinin hat döşemek için yaptıkları kazıda bir parkta çokta derinde olmayan, hiç tedavüle girmeyen, değeri paha biçilemeyen bir hazine bulması olayıdır.
kafamda deli sorular. şimdi düşünüyorum, roma medeniyeti ve antik medeniyetler öyle ya da böyle sonlandı. kimi kıtlık, kimi savaş, kimi iç savaş, kimi başka nedenlerden çöktü. eee o zaman bankadan hesapları boşaltıp gidelim gideceksek gibi bir şey yapamazlardı. sağa sola o zamanlar gömmüşler bir gün döneriz ümidiyle.
kim bilir bunun gibi gözümüzün önünde ne kadar define vardır. anadolu medeniyetlerinin zenginliği hepimizin malumu. anadoluda oldukça fazla define avcısı var. çok büyük bir kısmı başarısız oluyor. bunun nedeni arama tekniği sanırım.
saçmalamayın, tabi ki bulup müzelerimize kazandırmak için...
internet üzerinde sadece bu alanda kitapların barındırıldığı bir yer görmemiştim. kpss, ales, dgs ve pmyo sınavlarıyla alakalı çıkmış sorular, deneme kitapları, konu anlatımlı soru bankası falan var ve oldukça derli toplu bir site.
dün beni ölümcül bir sinir krizinden kurtaran rent a car şirketidir. 6-7 aydır 2 ayda bir günü birlik antalyaya gidip dönüyorum iş gereği. bizim bi ortak var orada, bir araya geliyoruz istişare, defterler falan kontrol baabında. yer kemer'de. bilen bilir, hava alanından kemere ulaşım normal şartlarda 1 saati rahat geçiyor. lan zaten uçak 1 saat sürüyor onda bile sıkılıyorum. istanbulda araba kullanan biri değilim malum trafik falan. metrolarla çok aha hızlı erişim sağlıyorum her yöne ama antalyada öyle değil. antalyada günlük araç kiralıyorum ki zaten genelde aynı gün geri dönüyorum.
1 hafta önce bileti aldım, bi şirketle anlaştım. arabayı hava alanına getireceklerdi. uçak sabah 6:55'te inecek diye planlanıyor. hadi 10 15 dakika rötar falan olsa, 15 dakikada bavul olsa (bavulda bir kaç ürün vardı) 7:30'da aracı hava alanına getirmelerini söyledim. tamam dediler. tam zamanında uçak indi. uçaktan iniş bilmemne toplamda 7:15'te hava alanının önündeydim. aradım şirketi. geliyoruz dedi adam. saat 40 geçiyordu, acaba beni bulamadılar mı diye düşünürken tekrar aradım. bi aksaklık olduğunu ve 1 saat gecikeceklerini söylediler. araçta sorun varmış sözde ama inanmadım. çünkü adam aracı teslim etmeye zaten getiriyordu. neyse, bakın dedim tam 1 saatse sıkıntı değil, akşam dönüş yacağımı ve iş için geldiğimi söyledim. yaa yok abi tamam falan dediler. gittim bi cafeye bekliyorum. 1 saat geçti, saat 9'a geliyordu ortada kimse yok. aradım tekrar neredesiniz diye. abi biz seni unuttuk dediler. sonrası küfür kıyamet. hadi tatile falan gelsem diyeceğim ki sıkıntı yok, halledilir. ama iş için sonuçta ve süre zaten kısıtlı. akşam 18'de ankara'ya gidicem, sonraki günde (bugün) istanbula dönücem. neyse işte bir şekilde küfürlerle görüşme kapandı.
sonra hava alanına tekrar girdim. hava alanına girişlerden nefret ediyorum. sırf girişteki cihazlar yüzünden avm'ye bile gitmezken... içeride rent a car aramaya başladım. ilk gördüğüme araç sordum. kadın umursamaz bir şekilde aracımız şu an yok kusura bakmayın falan dedi. hayır yani beni mi sınıyorlar ki anlamadım. sonra internetten hava alanına yakın bir yer aramaya başladım. her biri "1 saati geçer abim" ayağı yapıyor. ki en azından şimdi göndeririz diyerek onlar da bekletmiyor. bu iyi haber. işte bu arkadaşlara ulaştım en sonunda. 25 dakikaya kadar araç elinizde olur dediler. yaşadığım durumu anlattım, işimin önemli olduğunu belirttim. kabul edilebilir 2-3 dakika gecikmeyle aracı getirdiler. araç tesliminde evrak işlemlerini bir çırpıda hallettik. bastım gittim kemere. akşam ankara uçağına ucu ucuna yetiştiğimde ilk rent a car şirketine küfürlerime devam ettim.
kendimi uzun zamandır bu kadar çaresiz hissetmemiştim. bu anıyı hem kendilerine bir teşekkür, hem de sinirimi atmak için sıcağı sıcağına yazayım dedim.
para döngüsü dijital çağın imkanlarıyla artık baskılı değil, sıfırlar ve birlerden oluşan sanal bir yapıyla ilerliyor. bu sistem artarak devam edecek gibi duruyor. tabi sistemin bir çok artısı ve eksisi olabilir. makalede de bahsettiği üzere sağlayıcının güvenilirliği, coin'in değerini belirleyen en büyük etken.
bu sistem astropay, paykasa ve paykwik sistemleri ile isimsiz sanal kart oluşturulmasına imkan sağlıyor. bu sayede kart bilgilerinizin çalınması, haberiniz olmadan fazla para çekilmesi gibi bir durum söz konusu değil çünkü dilediğiniz zaman kartı kapatabiliyorsunuz.
enpara, igaranti gibi sistemlerden farkı, bankalar tarafından takibinin yapılamaması. bir artı ya da bir eksidir bu. duruma nereden baktığınıza göre değişir. zira evet, enpara'da bir hesap oluşturabilirsiniz. ya da mevcut banka hesaplarınızdan tek tıkla sanal kart oluşturabilirsiniz. fakat bu hesaplar yine direkt olarak bankanızın kontrolünde olacağı için hesaplarla neler yapıldığı takip edilebilir durumda. bu sistemle herhangi bir takip durumu söz konusu değil.
ayrıca astropay, paykasa ve paykwik gibi sistemler, bildiğimiz paypal gibi özerk sistemlerdir. bildiğim kadarıyla paypal'in dezavantajları bunlarda yok. paypal'da para aktarımlarda çeşitli yüzdelerle para kesintisi oluyor. günümüz internet bankacılıklarında bile neredeyse sıfır olan bu aktarım işlemleri, sanal oluşturulacak kartlarda yok. bu da ayrıca bir avantaj.
sanal kart ile alım gerçekleştirmeyi destekleyen tüm sistemlerde kredi kartı gibi çalışır. facebook hemen hemen tüm oyunlarda ya da sitelerden yapacağınız alışverişlerde kullanabilirsiniz.
Yeni Opel Astra ve Renault Megane araba test sürüşü videosuna denk geldiğim youtube kanalı.
Verilen bilgiler iyi, tatmin eder nitelikte. 0-100 km/s hızlanma testi videoları falan da çekmişler. Çeşitli arabaların karşılaştırmaları var. Bir hanımefendi seslendiriyor videoları. Bazı videolar çok uzun. 10 dakikalık videolar da var. Bu videolarda 1. dakika kadar araba gösterilip sonrasında içeriğe geçiliyor. Ana akım medyaya iş yapıyor gibiler. özellikle dijitalde kalıcı olabilmeleri için daha hızlı tüketilen videolara sahip olmalılar. Yakın zamanda çok daha iyisini yapacaklarını düşünüyorum. Alınacak ikinci el arabalar için test sürüşü ya da karşılaştırmaları bulabilmek için güzel bir kaynak olacağını düşünüyorum.
dün iş çıkışı gittiğim kitapçıda karşıma çıkan kitaptır. hitler'in hayatını daha önce okumuş olmama rağmen ince detaylar oldukça dikkatimi çekti. kitap daha dün piyasaya çıkmış ve cidden etkileyici. dün akşamdan beri kitabın 200. sayfasını geçtim. kitap hitler'in yahudi soykırımı sürecine değil de askeri anlamda yaptığı kritik ve yanlış kararlarına değiniyor ve olduka niş bilgiler içeriyor. özellikle son dönemde yine üzerinde durduğum gizli eller bu kitapta da var. ll. dünya savaşı'nın gizli ellerine de yer verilmiş. mesela rotschild ve rockafeller'ın büyük buhranın sebebi olan herbert c. hoover'ı neden başa getirdikleri, yapılan yanlışlar, mussolini'nin aşırı sol bir aileden gelmesi; koyu solculuktan, faşizmin kurucusu olma yolundaki kesin dönüşü vs... anlatım dilinde yeteri dozda mizah da kullanılmış. başucu kitabı niteliğinde.
kitabın yazarını biraz araştırdım. tarihiolaylar.com'un kurucu ortağı diye bir bilgi var. abi oldukça fazla dirsek çürütmüşe benziyor.
bu arada kitap içerisinde konuyla alakalı fotoğraflar kullanılmış. normal şartlar altında sayfa altına bilgi düşülüp kitabın sonuna fotoğraflar sıkıştırılır. ancak bu kitapta batıda örneklerini gördüğümüz gibi bir sıralama yapılmış. genellikle fotoğraflar sayfanın tam ortasında ve "ya neredeydi şöyle bir fotoğraf vardı" gibi kitap içinde gezinmiyorsunuz. fotoğraflar ayrıca hızlı gezinme indexi oluşturuyor benim için. mesela hangi konu nerede hızlıca çıkartabiliyorum geri dönmek istediğimde.
bu arada kitapçıya 24 lira gibi bir para verdim. normal şartlar altında kitapyurdu veya idefix'ten sipariş ediyorum. yaklaşık %25 falan daha indirimli oluyor. edinmek isteyen arkadaşlar kitap yurdunda daha indirimliymiş; http://www.kitapyurdu.com...e-sordunuz-mu/390095.html
19temmuz1907.com alan adının galatasaray'ın resmi sitesi olan galatasaray.org'a yönlenmesi olayıdır.
bugün öyle dolaşırken fark ettim acaba ne var sitede diye. alan adı muhtemelen bir galatasaraylının elinde. konuyu araştırırken bir forumda 19 temmuz 2016 tarihinde (ki fenerbahçeliler 19 temmuz'u fenerbahçeliler günü olarak kutlarlar) bir sürpriz yapılacağını okudum. bekleyelim görelim bakalım.
istanbul fatih'te bulunan fatih itfaiye parkı, fatih anıt parkı, 50. yıl parkı ve macar kardeşler parkıyla beraber beş bitişik parkın en güneyinde kalan parktır. fatih sultan mehmet'in heykelinin olduğu parkın tam karşısındaki parktır. aynı zamanda fatih medical park hastanesinin karşısındaki parktır. içerisinde bizans'ın ayios polyeuktos kilisesinin kalıntıları bulunur.
bu parka özellikle değinmek istediğim bir şey keşfettim. bilen mutlaka biliyordur. bir ben bilmiyormuşum, onu öğrendim. bugün canım çok sıkılıyordu ve gideyim biraz hava alayım dedim. parkta bi banka oturdum ılık esen rüzgarın tadını çıkartıyorum. 5-10 dakika geçti geçmedi orta yaşı geçkin hafif kilolu bi abi geldi önüme. "bir şey soracaktım. marmarayın son seferi saat kaçta?" doğal olarak "abi saat 12'de iki son duraktan son trenler kalkıyor" dedim. saat 7 falan daha. "hmm karşıya geçeyim diyordumda tamam daha varmış teşekkürler." dedi.
buraya kadar her şey normal. abi önümde 1-2 volta attı. bankın bol tarafını gösterip "oturabilir miyim?" dedi. "ne demek abi buyur" dedim ve oturdu.
tipik "nerelisin?", "ne iş yapıyorsun?" falan gibi geyik konulara girdi. normalde konuşmayı severim ama hiç konuşasım yok. kısa ve net cevaplarla cevapladım. "rahatsız etmedim ya? belki kafanı dinlemek istiyorsundur?" falan dedi. "yok abi estağfurullah ne demek" dedim. ne diyeceğim yani git başımdan mı diyeyim?
neyse abi işte nereli olduğundan bahsetti, ülkenin politik durumundan bahsetti falan böyle konu açmaya çalışıyor ama inanılmaz enerjim düşük. "hayırlısı", "doğrudur", "evet" falan diye geçiştiriyorum. konu sonra hafiften karı kıza getirdi. "evli misin abi" dedi. hoşuma gitmedi bu soru ve açıkçası kıllandım. biraz tersler üslupla hayır dedim. adam sonra 2-3 dakika sessiz oturdu yanımda. sonra "ben biraz yürüyeyim" dedi gitti.
lan dedim ne adamlar var demeye kalmadan çevreye bi baktım ortada dolanan, sonra tek oturan kişişerle bir şekilde muhabbete giren adamlarla dolu. yok lan ben uyduruyorum falan dedim ama harbiden bir tanesini duydum. adam diğerine "çok tatlısınız" dedi. içimden hâla "yok lan senin için fesat" falan diye yediremiyorum. bu arada birinin yanına oturan adam 3-4 dakika sonra birlikte kalkıp gidiyorlar. 4 çift yakaladım 10 dakika içerisinde. yine diyorum ki "ya arkadaşıdır zaten, ondan"...
velhasıl sonunda arkadaşım aradı, cafeye gittim. ya dedim böyle böyle oldu. sanmıyorum ama ne ayak lan bana mı denk geldi. arkadaşım suratıma karşı hönkürerek güldü. orası öyle erkeklerin zuhal topal stüdyosuymuş meğerse.
bendeki mallığa bak. yine inanmadım. arkadaştan ayrıldıktan sonra fatih'te oturan 2 arkadaşımı aradım. başımdan geçwni anlatmadan parkı sordum ne ayak diye. "olm oradan uzak dur. orası buluşma mekanı." dedi.
Benim çocukluğumdan beri tanıdığım, mahallemizde dükkanları yan yana olan eczacı, turşucu ve kuruyemişçi yıllardır eküriler. En ufak boşlukta kapıda görüşüp makara falan yaparlar. Ortalama yaşları 40 diyebiliriz ama eczacı dışında ikisi makara adamlardır. Eczacı biraz daha egoist bi piç. Belki okuduğu okulu bir seviye olarak görüyor. Bilemem. Bende ara sıra bakkaldan bir şey alacaksam falan 15-20 dk takılıp muhabbet falan edip işime geri dönerim. Genelde zorunda olmadıkça eczacıyla konuşmam. Adamın burnu kalkık işte demin anlattım.
5 hafta kadar önce yine orada takılıyorum cips mips bişeyler almışım. Konu karı kıza geldi işte o bişey diyo bu bişey diyo. En son konu bana patladı. Turşucuyle kuruyemişçi evliler. "Sen bekarsın, işler nasıl gidiyor" falan diye laf atıyorlar. O sırada da sevgilimden yeni ayrıldım. "Ya işte ne olsun standart" falan derken piç nereden geldiyse eczacı gelip "ya bunla kim sikişir yeğaa" dedi ağızını yaya yaya. Tabi cinlerim tepeme çıktı ama "annen ya kim olacak" demekten kendimi zor aldım.
Neyse bu olayı atlattık ama içimde efsanevi bi kin oluştu. Yani yok böyle bir şey. Aradan bir hafta geçti. Eczacı eşiyle beraber işletiyor dükkanı. Bi eşi oluyor bi kendisi oluyor falan. O hafta onu dükkanda hiç görmedim. Adeta laf sokup ülkeyi terk etmiş gibiydi. Neyse 1 haftanın yıl dönümünde baktım dükkanda. Girdim içeri, "oradan bana prezervatif versene ya" dedim. Oradan hiç almamıştım sonuçta mahalle eczanesi. Adım sapığa çıkmasın diye caddedeki büyük marketten alırdım lazım oldukça. Neyse işte biraz şaşırdı. işin içinde para olduğu için çok sürmedi toparladı ne vereyim dedi. Marka vermeyeyimde işte pahalı bi tanesini istedim. Bir kutuyu sarmaya başladı. "istersen üçünü tek sar" dedim. "Üç tane mi alıcan" dedi. Evet dedim. Sardı, ödedim çıktım.
Elimde 3 kutu prezervatif vardı ve sevgilim yoktu. Eve koydum, aradan 1 hafta geçti, tekrar gittim yine prezervatif istedim. "Ooo" nidasıyla bi yüz ifadesi yaptı. "Aynından mı" dedi. "Aynından ama bunların biraz daha büyüğü yok mu çok sıkıyor" dedim. "Yok bunlar standart dedi. "Ben aşağıdaki marketten xl alıyordum, ondan yok mu o daha az sıkıyordu" dedim. Suratındaki ifadeyi görecektiniz. "Neyse ver yapacak bir şey yok ama getirt onlardan" dedim. 4 tane sardırdım.
Eczacının o ifadesinin hazzıyla bir hafta daha geçti. Elimde cillop gibi hiç açılmamış 7 kutu oldu. Üstelik hâla sevgilim yoktu.
Bir hafta daha sonra gittim. Sonraki haftalarda yine dörder tane daha aldım. Her gittiğimde 100-120 lira götüme girdi. Toplamda yaklaşık 500 lira harcadım 19-20 paket prezervatif aldım.
En sonuncusunu dün aldım. Para yetiştireyim diye sigarayı bıraktım. Tek artısı bu oldu. 20 kutu prezervatif evde olmasın diye prezervatifle masturbasyon yapıyorum artık. ihtiyacı olan varsa özelden yazsın. Boşa gitti amk 500 kağıt. Haftaya gidip bir şekilde "kızdan ayrıldım başka bi yerde kız var, arada senden de alırım sen de biraz kazan" gibi bir laf çakayim diyorum.
Genellikle umumi tuvaletlerin kapasitelerinin dolmasıyla oluşan kuyruklarda yaşanan dialoglardır.
Biraz önce vapur tuvaletide 5 kişi sıradaydık. içeriden iki kişi çıktı (tuvalet iki kişilik) sıradan iki kişi girdi. 2. ve 3. Kişi gençten piç görünümlü arkadaşlar havadan sudan konuşuyorlar. Piç derken piçlik yapma eylemi gösterebilecek tipler yani yanlış anlaşılmasın. Bu arkadaşlardan biri içeri girdi bide en öndeki.
Sırada 3 kişi kaldık, ben 3.yüm, 2. orta yaşı biraz geçkin bi abi, 1. o piç arkadaşlardan biri. Ortadaki abi biraz kıvranıyor belli ki sıkışmış epey. Neyse içeriden biri çıktı adan gayriihtiyari bi hamle yaptı girmek için.
Birinci sıradaki arkadaş "buyur amca sen geç prostatın falan vardır" dedi.
Adam önce ters ters baktı sonra tuvalete girmeden vapurun içine doğru ilerledi.
Kişinin daha önce böylesi bir şey yaşamaması, ilk olması durumu.
5-6 gün önce başıma bir şey geldi mesela. Uzun zamandır alkol almıyorum. Geçtiğimiz çarşamba ya da salıydı günler karışabilir her neyse... Taksimde bir mekana girdim tek başıma oturuyorum. Mis sokaktaki mekanlardan biriydi adını bilmiyorum. Sokak tarafında bi masada oturup bira içiyorum... Yanımda bir kız varmış hiç fark etmedim. Yanımda derken yan masada. Masalar o kadar sıkışık ki, neredeyse aynı masada oturuyoruz diyebilirim. Onu fark ettiğimde birden irkildim. O da anladı durumu tebessüm etti. Bir elinde slim sigara, önünde 33lük bira. Bende tebessüm edip selam anlamında kafamı salladım önüme döndüm. 5-10 dakika geçti, kız bana bakıyor gibi hissettim. Bi döndüm cidden bana bakıyor tebessüm ederek. Ben de karşılığında tebessüm ettim, önüme döndüm. Normalde kaçırmam fırsatı ama pek bir şeyle uğraşmak istemiyordum o gün. O yüzden zaten tektim.
Aradan 30 dakika geçti, ben bakmıyorum o bakıyor. Ben bakmıyorum o bakıyor. En sonunda dönüp tebessümle "birini mi bekliyorsunuz?" Dedim. Anlamadığı anlamına gelen mimikler yaptı. "are you expecting someone?" Dedim. Onu da aynı ifadelerle karşıladı. türkçe ve ingilizce nereli olduğunu sordum yine cevap vermedi. En sonunda dilsiz olduğuna karar verdim. Garsondan bira isterken türk tipi el hareketi yaptı bir tane daha dercesine.
Cevap alamayınca tebessüm edip önüme döndüm. Bu arada kız tebessüm edip bana bakıyor yine. Ben önüme dönünce bir şeyler konuşmaya başladı. Flemenkçe gibi ama rus şivesiyle bir dil. Hiç alakam yoktur o dillerle ama ne dediğini garip bir şekilde anladım. Turist olark geldiğini buralarda dolandığını söyledi. Türkçe arkadaşın yok mu dedim. Varmış ama başka bir yere gitmiş. Sevgilin var mı dedim yok dedi amk.
Ben türkçe konuştum o flemenkçe gibi bir şey konuştu ama anlaştık. Çok garibime gitti. Sonra masaları birleştirdik karşıma geldi. Sikimsonik aşk hikayeleri olur ya hani yabancı gelin ya da damat kafası (vizontele tuuba bir örnektir mesela) aynı onu yaşadım. Kızla 1 saati aşkın masada takıldık. O konuştu birieyler, %90'ını anlamadım ama dinledim. Ben mal mal şeyler anlattım o beni dinledi. Böyle sikimsonik şeyler yaptık.
Bir ara kamera şakası sanmadım değil. Kalktık mekan değiştirdik. O konuştu ben konuştum. Sanki hep tanıyor gibiydim. En sonuna gelelim. Saatine bakıp geç oldu gibi bir mimik yaptı. Hesabı istedik kalktık masadan. Taksim meydanındaki otellerden birinde kalıyormuş. Bıraktım onu otele. Telefon numarasını istedim hayır diye kafasını salladı. Yerin dibine o kadar girdiğimi hatırlamıyorum. Telefonu tam cebime koyarken elimden tutup otelin içine soktu. Bi baktım yukarı gidiyoruz. O lobiyi, o katları geçerken muhtemelen 5-6 yılım gitmiştir. Bu sefer sağlam bir korku sardı içimi. Kızı tanımıyorum etmiyorum, malca bi tanışma, iletişim sıfıra yakın, gündemde rusya sorunu var...
Odaya çıktığımızda çevreyi gözle taradım. Her an bir yerden biri çıkacak kesecek biçecek flan diyorum. 10-15 dakika korku gitmedi. Neyse en sonunda sağ salim çıkabildim odadan. Kız telefon numarasını yine vermedi.
bir gerçekliktir. şahsen derin bir insan olduğumu düşünürüm ve insanlar tarafından da böyle adlandırılırım. fakat gel gör ki tam bu derinliğin ortaya çıkması gereken bir platform olan sözlükte bunu yansıtmaya çalıştığım zaman "uzun, okumadım, pişman değilim"ler olsun, konuyu taşak malzemesi yapanlar olsun türüyorlar. hatta bir başka durumda şu, siklenmiyor.
nerede siyaset var, nerede din karalama var herkes üşüşüyor ama "ya amk geçen şöyle bir şey düşündüm" temalı entryler veya başlıklar büyük bir hızla sol frame'den kayboluyor.
günümüz dünyasının tüketim çılgınlığı burada da var. dolayısıyla ha mahalle kahvelerinde derin mevzulara dalmışsın, ha burada. fark eden bir şey yok. düzeltiyorum, fark eden tek şey, mahalle kahvelerinde klavye delikanlılığı yapabilecek adamlar çıkmıyor. saçmada olsa trolleme girişiminde cevabını alıp yerine oturuyor ve çayını içmeye devam ediyor.
sanatçı volkan önol ve ekürisi fotoğraf sanatçısı murathan özbek'in birlikte mixlr platformundan yaptıkları efsanevi radyo programıdır.
biraz kaybedenler kulübü kafasında, birazda cenk&erdem kafasına kendilerine has bir tutumları vardır. bir şey gibi değil, kendi gibi olmaya çalışan bir program olması nedeniyle başarılıdır.
umarız birileri bu arkadaşların yeteneklerini keşfeder ve daha profesyonel bir kanala taşınırlar.
yolları açık ola.
yayınları şimdilik her pazartesi akşamı saat 10:00'da başlayıp 01:00'a kadar sürmektedir.
gerçek asimilasyonu gösterir. evet, osmanlı bizim önemli bir tarihimizdir. sevelim, övünelim eyvallah. ancak bana "bak çinde adamlar 45983453 yıl önce yazılmış yazıtları okuyabiliyorlar" diye hayıflandığı zaman osmanlıcayı anlayamamalarının nedeninin farkına varamıyorlar.