mesela kız arkadaşınız sizin başka bir kızla barda otururken görüldüğünüzü söylüyor. bunun üzerine hemen su üstüne çıkacaksınız ;
- ben bu kızla herhangi bir barda oturmadım. bunu sana söyleyenler ispat edemezlerse bak çok açık söylüyorum namussuzdurlar şerefsizdirler. bu kadar da ağır konuşuyorum.
denir.
daha sonra kız arkadaşınız bu konuyla ilgili fotoğraf vb. belgeler getirip de bak namussuz filan diyordun o zaman bunlar ne derse ;
- eline bir resim almışsın konuşuyorsun , ben bu kızla barda oturmadım demedim , osurmadım dedim osurmadım ! hem bunlar hep redbull lobisinin oyunları.
diyerek yine su üstüne çıkabilirsiniz.
bu yöntem yaklaşık 30 küsür milyon insan üstünde denendi , doğruluğu kanıtlandı. hadi gazanız mübarek ola.
23 yaşında farklı sikletlerde 3. kez dünya şampiyonu olmuş olan boksör. en son paulie malignaggi ile yaptığı maçı kazanarak wba yarı orta siklet şampiyonu olmuştur.
değişim , gerçekten değişmeyen tek şey bu dünyada.
ve insanlar ise gereğinden fazla unutkan.
sanki her gece uyuduktan sonra sessiz sedasız şehirlere yaydıkları bir kimyasalla hipnotize ediyorlar bizi.
sabah kalktıgımızda beynimiz sıfırlanmıs oluyor...
düsünüyorum , bundan 10 sene aynı ülkenin aynı topraklarda yaşayan aynı vatandaşları , en karşı oldukları seylere bugün çok daha farklı yaklasıyorlar.
ahmet kaya , pkk konserinde şarkı söyledigi için neredeyse kovulmadı mı bu ülkeden ?
teröristbaşına "sayın" dediği için hapis yatmadı mı birçok kişi ?
apoyu bize vermedi diye italyan malları yakılmadı mı bu ülkede?
leyla zana denilen sahıs kürtçe yemin etti diye ceza cekmedi mi ?
madem bunlar bölücülüğe karşı birer tepki veya cezaydı ;
simdi ne değişti?
ne değişmemiş ki?
haber bültenlerinde pkk bezlerini sansürleyip verirlerdi.
şimdi naklen terörist cenazeleri gösteriliyor mesela.
pkk terör örgütünün elebaşı apo , imralıda "tutuklu" bulunduğu ceza evinden türkiye cumhuriyetinin temel kuruluş felsefesi dahil bütün taşları yerinden oynatmaya aday bir "açılım" planına "yol haritası" hazırlıyor.
yanlış anlaşılmasın ; aydın , uzman , profesör filan değil bu adam. apo yani bildigimiz bebek katili...
ve bütün medya (hani o şehit cenazelerinde acıklı bir müzik koyup spikerlerine dakikalarca şiirler okutan medya) şimdi bu apo kişisinin "yol haritası" nı sürekli haber yapıyor.
eli kanlı pkk terör örgütü hayatımızın bir normali haline gelmiş bile.
15 agustos 2009 tarihinde eger imralı dan bir "yol haritası" gelseydi , açıklamayı siirt-eruh da binlerce kişinin katıldıgı bir kutlamayla duyuracaklardı.
olmadı , ama yine de kutlama yaptılar. bir pkk lı konusma yaptı , pkk nın ilk baskınına gelirken kullandıgı yolda ateşler yakıldı...
demirci kawa denilen yunan mitolojisinden devsirme bir sacmalıga bile inanacak kadar psikolojisi bozuk olan bu degerli arkadasların bir an önce isini bilen bir doktora görünmeleri kendi saglıkları acısından iyi olacak onu da ekliyoruz.
simdi biraz tarih anlatalım ;
1) med devleti diye adlandırılan yapılanmayi sahiplenir bunlar. yani bu hırsızlık degildir de nedir. med devleti arap-fars karısımı bir halka sahip ve keisnlikle milli bir yapısı olmayan bir devletcik idi. o zamanlar milli yapı dedigimiz sey tarihi kökleri saglam olan topluluklarda gözlenir ve devlet politikaları da buna göre belirlenirdi.
(bkz: türkler) (bkz: germenler) (bkz: cinliler) (bkz: yunanlar)
bir de sunu söylemeden gecemeyecegim ; madem calacaksın bari daha büyük bir imparatorlugu filan cal. osmanlı devleti kürttü filan de. med devleti ne ya ?
2) selahattin eyyubi kürt derler birde. selahattin eyyübi kürt degil araptır degerli arkadaslarım.
(bkz: rawadi) (bkz: ravvadi)
zaten o zamanlar ulusal duyguların , henüz dini duyguların önüne gecemedigi düsünülürse zaten ben kürdüm diye ortalıkta gezen bir adam bulunamayacagı anlasılır. anlayana tabi.
selahattin eyyubi de bircok imparator gibi o zaman halkına kürt halkı filan degil islam ümmeti gözüyle bakmataydı.
simdi biz o kadar anlatsak , acıklasak , ispat etsek de bu kürtcü elemanlar yine o güzeller güzeli* milletvekillerinin dediklerini kanun belleyecegi için konusmak da bos aslında. ama biz yine cagrımızı yapalım ;
gelin sacmalamayın , komik duruma düsmeyin sacmasapan baslıklar acıp milleti güldürmeyin.
konu olan insanın , her tarafından hortumlar cıkmıs , ihtiyacını bile hemsire olmadan göremeyecek kadar aciz ve ölümü beklerken ikiye katlanabilir hasta yatagında , illaki aklına gelince lanet edecegi düsünce...
körü körüne baglandıgı seyin karsısında duran , yüzünü hiç görmedigi adamlara bok atmak için her baslıgı 24 ayar girdilerle donatırken ne kadar da tatmin olmus hissettigi aklına gelecek ve aferin iyi bok yedin diyecek.
sözlükte var bu tiplerden...
sapık aklayıcılar bile cıkmıstı bir ara yemeden icmeden laf yetistiriyorlardı
(bkz: hüseyin üzmez)
neyse...
internet üzerinden oynan oyunlar da bu durumun bas sebebi tabi.
bende oynuyorum yani geceleri bir iki saat.
Sanırım normal olan da bu , yani benim normalim...
oyuna "restart" atıldı daha yeni. yani herkes sıfırdan basladı. durum su ;
önceki oyundan devam eden adamlar var.
hep aynı adamlar hep "baglı" gözüküyorlar.
ölümüne kasıyor adam...
klavyeyle bütünlesmis artık...
yahu ,isin gücün yok tamam ama bu ne hırs ulan ! hiç mi bir hayatın yok ? (bu kafayla zaten olmaz da) geceleri uyumadan nasıl yasayabiliyorsun ? o oyunda kazandıgın parayla kendine bir sakız alabilirmisin ?
arkadasım bekleme yapma , dısarı cık , bir kız arkadasın olsun , hayat güzel yazık günah ...
simdi dogu Türkistan dedigimiz bölge yıllardır isgal altında oldugundan orada bulunan insanlar işkence , ayrımcılık ve yoksullukla mücadele ediyorlardı.
bu insanlar bir yandan fabrikalarda köle gibi hiçbir hakları olmadan calıstırılırken , diger yandan sistemli bir asimilasyonun hedefi oluyorlardı yıllardır...
cin'in bu politikalarına tepki olarak kardes bildikleri türkiye'den yardım istemislerdi defalarca...
hatta bir uygur türkü , istanbul da kendini atese vermisti...
cevap alamadılar.
aslında onlara cografi olarak uzak olsak da , akrabalık bakımından son derece yakınız.
yani kan bagımız var...
ayrıca onlar da müslüman... din kardesiyiz yani birde...
aslında insan olmaları bile yeterlidir ya , neyse...
simdi bir yerde isyan cıkıyor , devlet sıkıyönetim ilan edip bütün ulasım imkanlarını kesiyor ve soykırıma baslıyor...
yani Türk olmalarını gectim , insan bunlar sonucta...
gönül istiyor ki mazlumun yanında olan(!) halkımız filistin e yapılan soykırıma nasıl ses cıkardıysa , simdi de ses öyle cıkarsın ...
ama yok !
protesto eden sadece bir avuc uygur türkü !
simdi bazı sorular var ;
onlar , filistinlilerden daha mı az müslüman ?
yoksa Türk oldukları icin mi farklı muamele ediyoruz ?
yani samimiyet dedigimiz sey burada ortaya cıkıyor...
israil'i protesto edince cennete gidecegini zanneden bir takım cühela , arap olmayanları insandan saymıyor mu ?
-vakit adlı demokrasi fışkırtıcısı gazetenin ankara temsilcisinin birinci elden itirafıdır.
--spoiler--
MÜSLÜMANI YIPRATMAM: Haksız servet artışı varsa, bunun acısı mutlaka çıkacaktır. Ahirette de dünyada da. O hesapları kendi içimizde sorabiliriz. Bu benim tavrımdır. Ben; bir Müslüman hele bir fasık saldırıyorken, asla yıpratmam. Üstadın anlayışındayım. Belki kendim ısırırım Müslüman kardeşimi. Lakin köpeklerin yalamasına dahi müsaade etmem. Hele tarassut köpeklerinin asla.
iFTiRA DERiM: Çifte standartlarım var. Bu çifte standartlar nasıl mı işler? Basit; itham Müslümana yönelmişse iftira olduğu önyargısından hareketle çıkarım yola. Deniz Feneri benimdir, Ergenekon terör örgütü kahrolası darbe düzeninin.
Arsevenin Ergenekon hakkındaki görüşleri ise, şu şekilde: Ergenekon söz konusu olduğunda ise, bu adamların ne azılı din düşmanı olduklarını bilmemden ve dahası, bu ülkenin kurtuluşunun ancak bu darbeci zihniyeti ortadan kaldırmakla mümkün olacağına dair idrakimden dolayı olayın üstüne giderim.iddianameyi esas alır bindiririm. Bu bu çifte standardı uygularken karşılaştığım birtakım çirkin tavırları göz önünde bulundurmam.
--spoiler--
-veya yine demokrat ruhlu bir başka gazetemizin, almanya'nın en büyük davası denilen deniz feneri davasını görmemesidir.
-ispat edilen bir şeyi dahi binbir türlü edebiyat parçalayarak reddetmektir.
-konuları saptırmaktır, cevap vermekten çok hakaret etmektir.
cnbc-e, e2 ve kısmen tnt kanallarının rekorlar kırmasına yol açan farklardır önce. yıllardır hayatımıza egemen olmuş veya egemen edilmeye çalışılmış bir arabesk kültürünün yansımasıdır çünkü türk dizileri.
yabancı diziler ise insanı kalıplara sokmayı reddeden, o uzak kültürde bile kendinden bir şeyler bulduran bir anlayışa sahiptir.
binbir gece, annem, küçük kadınlar, yaprak dökümü vb. hepsi bir depresyon psikolojisine, ruhsal çöküntüye hitap etmiyor mu?
kadın hasta çocugunu kurtarmak için patronuyla yatacak. ne kadar acı...
çocuklarından ayrılacak bir annenin dramı. yüreğim burkuldu...
dizilerimizin repliklerinde sürekli alttan müzik verilmesi, kahramanımızın başına gelmeyen musibetin kalmaması klasikleşmiş artık. ve sürekli benzer olay döngülerinde sıkışıp kalmış olan konular bütünü haline gelmiş türk dizileri.
istisnalar var tabi, kaideyi bozmayan cinsten...
öte yandan özellikle ülkemizde yayınlanan yabancı dizilerde;
oyunculuk kaliteli, bir kere izleyiciyi belli bir kalıba sokma çabası yok.
yabancı hayranlığı mı peki? kesinlikle hayır.
biz yapabilir miyiz? en güzelini yaparız, bir kere malzeme bol (bkz: Türk insanı)
neden kaliteli peki bu diziler?
önce bizimkilere bakalım.
en beyefendi, hanımefendi olanımızın bile günlük hayatta kullandığı hafif küfürler, argo tabirler vardır. konuşmayı dinlenebilir hale getiren, bazen komik yapan.
Türk insanını bir gerçeği yani sigara vardır. bazılarının hayatının vazgeçilmezi hani o sansürlenen sigara.
herkes biliyor ki ne bu sansür sigarayı bıraktırıyor, ne de hepimizin kullandığı bir ulan sözcüğünü bile duyamamak daha terbiyeli, ahlaklı bir toplum yapıyor bizi.
veya ağır çekim konuşmalar. yahu hangimiz birine bir şey söylemeden önce yarım saat suratına baktık da ondan sonra bir kelime laf söyledik?
bir yabancı dizide fuck sözcüğünü türevleriyle beraber çok defalar duyabilirsiniz. bu o yapımı komik kılar. yahu cem yılmaz sahnede küfür ediyor diye yerden yere vurdular. o kelimeler mars gezegeninde üretilmedi, yine bizim kullandığımız kelimeler. o dizilerde aynı şekilde içki de içer insanlar, bara da giderler, sevişirler de. biz de bu tip şeyler kesinlikle yayınlanmaz, sansüre uğrar. hiç yapmıyoruz ya!
düşündünüz mü neden bu ülkede en iyi muhalefeti mizah dergilerinin yaptığını? çünkü mizah, güldürü en iyi siyasi malzemedir. peki biz neden bir komedi dizisinde veya bir haber parodisinde siyasi göndermeler göremiyoruz? yeni nesil olacak o kadarlarımız nerede?
avrupa yakası bu türk dizisi kalıbının dışına çıkabildiği için bu kadar sevildi. bir alternatif oldu.
şimdi ise alternatifi olmayan insanlar, yalancı bir sevgi ile bu dizileri izleyip tutulduğu izlenimi veriyor yapımcılara.
sorun yani aslında farkın ta kendisi, türk dizilerinin türk insanından çok uzakta olması. öyle değil mi?
aslında müslüm gürses, emrah, özcan deniz gibi şarkıcıların tarzlarındaki değişim bu yeni akımın ortaya çıkmasına ve hayatlarımıza girmesine en büyük örneği oluşturuyor.
yeni nesil müziğin arabeskten farklı olarak duygu anlamında daha neşeli şeylerle uğraştığı söylenebilir.
zira hitap ettiği insanların heves ettiği* olguları şarkılarına yansıtıp hedef kitlesinden maksimum verim almak amacındadır.
abuzer kadayıf filminde metin akpınar canlandırdığı karakter itibariyle, gündüz klasik müzik dinleyen, son derece kültürlü bir öğretim üyesiyken, geceleri gazinolarda, pavyonlarda arabesk şarkılar söyleyen biri oluyor, bu sayede hedef kitlesini tatmin ediyordu. bu basit örnek bile bize mühim olanın ismail yk veya özcan deniz kişisinin gerçek hayatı değil hedef kitlesine yansıttığı hayatları olduğunu anlatıyor. ve o yansıtılan hayat bu yeni nesil müzik anlayışıyla birebir örtüşmek durumunda.
genel olarak ismail yk tarzında şarkı yapan kişiler neo arabeskçiler olarak tanımlanabilirler. bu şarkıların piyasaya çıkma süreci, aslında malum aşk, ayrılık, fakirlik, ıstırap temalı arabesk şarkıların doksanlı yılların başında etkisini kaybetmesiyle başlar. bu şarkıların etkisini kaybetmesiyle beraber lümpen kesimin yani toplumun sessiz ve büyük çoğunluğunun ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bir müzik türü ihtiyacı ortaya çıktı.
gerçekten büyük bir pazar olan bu kesimin toplumdaki önyargılardan dolayı yabancı müziklere veya gelir seviyesi nispeten daha yüksek insanların hoşlandığı tarzda klasik müziğe yönelmeleri beklenemezdi. ve piyasa, ortaya cankan, ismail yk tarzında yeni kişilerle birlikte bu piyasayı çok daha iyi bilen, bu oyunu daha önce de oynamış özcan deniz, alişan vb. gibi isimleri değiştirerek çıkardı.
ve yeni, hiçbir tarza uymayan, sentez bir müzik türü oluşturuldu.
yaptıkları müzik gerçekten bu kesimin, yıllarca gizliden özlem duyduğu bir takım şeyleri su yüzüne çıkarmaya başladı ve zamanla arabesk müziğin yerini aldı.
sonuç olarak hedefe ulaşıldı ve istenilen memnuniyet fazlasıyla sağlandı.
bugün gecenin köründe tofaş marka bir arabadan son derece yüksek sesle "nooolursun polis abeee beni bir kerecik affeeeeet" şeklinde bir müzik duyuyorsak piyasa gerçekten işini iyi yapıyor demektir.
ve her yolun sonu tabiki;
(bkz: kapitalizm)
akmeizm hareketini kuran rus şair. ayrıca birinci dünya savası sırasında rusya'nın seckin tabaka süvari takımında görev yaparak cesaret madalyası alan yazar, 1921 yılında çeka tarafından tutuklanarak idam edildi.
TCG ALEMDAR ın Kaçırılışı:
TCG ALEMDAR ın personeli çoktandır Kurtuluş Savaşına katılmak için fırsat kolluyordu. Bir yolunu bulup gemiyle birlikte Karadenize kaçıp Anadolu Hükümeti ;ne katılmalıydılar. istedikleri fırsat Trimüjgan yolcu vapurunun Bafrada karaya oturmasıyla ellerine geçmişti. Trimüjgan vapurunu kurtarma maksadıyla yola çıkacaklar, ondan sonra da doğruca Ereğliye giderek Ankara Hükümetine katılacaklardı. Bu maksatla 23 Ocak 1921de, gecenin soğuğunda Kuruçeşmeden harekete geçerler. Boğazdaki ingiliz gemilerini Trimüjganı kurtarma maksadıyla yola çıktıklarını söyleyerek atlatırlar. Karadenizin hırçın dalgaları arasında, yakalanma endişesiyle son sürat hızla Ereğliye yol alırlar. Geminin hız kapasitesi 12 kts olmasına rağmen, geminin tüm kapasitesini zorlayarak hızlarını 14 kts a çıkarırlar. Gergin geçen bir yolculuktan sonra 6 Şubat sabahı 08:00da Ereğliye varırlar.
TCG ALEMDAR ın kaçırılıp Ereğliye getirilişi halk üzerinde büyük bir etki yapar. O günlerin sıkıntılı günlerinde TCG ALEMDARın bu başarısı halka moral kaynağı olur. Halk gemi personelini bağrına basar ve TCG ALEMDAR Anadoluda artık bir efsane olmaya başlar.
TCG ALEMDARın Ankara Hükümetine katılışından sonra aldığı ilk emir hiç vakit kaybetmeksizin tüm eksikliklerini gidererek Trabzon Limanına hareket etmesi gerektiğidir. Geminin en büyük eksikliği ise personel azlığıdır. Bu sebeple Ereğli Liman Reisliği o sırada Ereğlide bulunan eski denizcileri göreve çağırmış, bu fedakâr denizciler de bütün varlıklarını Ereğlide bırakarak gemiye katılmışlardı. Geminin diğer eksiklikleri halkın gayretleri ve fedakârlıklarıyla giderilir. Eksiklikler giderildikten sonra gemi 8-9 Şubat 1921 gecesi saat 03:00da halkın sevgi gösterileri arasında Trabzon Limanına doğru intikale geçer.
TCG ALEMDARın Yolda Yakalanması ve Tekrar Kurtarılması:
TCG ALEMDARın kaçırılışı itilaf kuvvetlerinde büyük bir şok etkisi yaratır. Nasıl olur da küçük bir kurtarma gemisi tüm itilaf donanmasını atlatarak Ankara Hükümetine katılabilir. Bunu bir türlü içlerine sindiremiyorlardı. Öfkesinden kendisini kaybeden ingiliz Amirali Galtrop, Karadenizde bulunan tüm itilaf kuvvetlerine her ne pahasına olursa olsun TCG ALEMDARı yakalama emrini verir.
Tehlikenin farkında olan TCG ALEMDAR mürettebatı da büyük bir dikkatle hareket eder. Tüm ışıklarını söndürmüş tam bir sessizlik içinde Karadenizin hırçın dalgaları arasında yol alır. Gemi, Ereğli Burnunu dönüp Ereğli Ölüce fenerini bordaladığı sırada; o ana kadar tüm ışıklarını söndürmüş saldırıya hazır bekleyen Fransız C-27 gambotu, birden tüm ışıklarını yakarak TCG ALEMDARın üzerine saldırır. Gemiyi rampa ederek esir alır. Gemi komutanı ismail Hakkı Kaptan, geminin görevde olduğunu, Bafrada karaya oturan yolcu vapuru Trimüjganı kurtarmaya gittiğini söylese de her şeyden haberi olan Fransız gambotu buna inanmaz. Fransızlar gemiye iki tane asker bırakırlar ve TCG ALEMDARa Zonguldak Limanına gitmesini söylerler. Önde C-27 Gambotu olduğu halde Zonguldaka doğru yol almaya başlarlar. Bir ara kaçmayı düşünseler de geminin Fransızlar tarafından batırılacağını düşünerek bu fikirden vazgeçerler. Ertesi sabah saat 07:00da da Zonguldak’a varırlar.
Zonguldakta Karadeniz işgal güçleri komutanı Yüzbaşı Tilli yanında altı kişilik bir asker mangasıyla gemiye gelir ve gemiyi derhal istanbul'a götüreceğini söyler. Yüzbaşı Tilli gemiyi istanbul'daki komutanlarına kendi elleriyle teslim ederek itibar kazanmak ister. Fakat, henüz Türk Denizcilerinin cesareti ve kahramanlığıyla tanışmamış olan Yüzbaşı Tilli çok büyük bir hata yaptığının farkında değildir.
TCG ALEMDAR, önde C-27 Gambotu arkada kendisi olduğu halde istanbula doğru seyretmeye başlar. Esir olmayı bir türlü içine sindiremeyen gemi personeli bir yolunu bulup bu durumdan kurtulmaya karar verir. Gemide gizlice bir araya gelerek bir plan tasarlarlar. Bu plana göre, önce gemideki bir Fransız subayını ve dört Senegalli askeri esir alacaklar daha sonra da gemiyi Ereğliye kaçırıp uygun bir yerde karaya oturtacaklardır. Bu maksatla önce kıç üstünde horon çekerek, Senegalli askerlerin dikkatini çekecekler daha sonra ismail Kaptanın emriyle onları esir alacaklardır. Bu plan doğrultusunda personel kıç üstünde kemençe çalıp horon tepmeye başlar. Bu cümbüşü gören Senegalli askerler horon çeken denizcileri izlemek amacıyla kıç üstüne inerler ve personelin arasına karışırlar. Bu sırada Yüzbaşı Tilliyi oyalayan ismail Kaptan her şeyin tamam olduğunu fark edince emrini verir. Gemideki tüm personel ismail Kaptan’ın emriyle Fransızların üzerlerine çullanır ve silahlarını alarak onları subay kamarasına kilitlerler.
Geminin kontrolünü tekrar ele geçiren denizciler derhal rota değiştirerek Ereğliye doğru seyre başlarlar. TCG ALEMDARı bir mil geriden takip eden Fransız gambotu geminin rotasını değiştirmesiyle durumu fark eder ve derhal peşine düşer. TCG ALEMDAR tüm kapasitesini zorlayıp 14 ktsla ilerlese de Fransız gambotunun hızı saatte 22 mildir. Belli bir süre geçtikten sonra Fransız gambotu TCG ALEMDARa yetişir. TCG ALEMDARa derhal rotasını değiştirerek istanbul’a doğru yol almasını emreder. Fakat korkusuz personel bu emri dikkate almaz. Bunun üzerine Fransızlar gambottaki tüm top ve makinelileriyle gemiye saldırmaya başlar. Birkaç tüfekten başka silahı olmayan personel de karşılık vermeye başlar. Lumbozlardan güverte üzerindeki Fransız topçularına ateş edilir, Fransız topçularını bir bir yere sererler. Bu sırada Fransız gemisi, kurşun yağmuru altında dümen dolabını korumasız olarak yöneten Recep Reisi şehit eder, gemiyi hareketsiz bırakmak için kritik yerlerine kurşun yağdırırlar. Bu sırada Ereğli Limanına yaklaşan TCG ALEMDAR personeli tüm takatini kaybetmeye başlar. Ereğli Limanı’nda gemimizin canla başla mücadele ettiğini gören halk da sahile akın eder. Coşkulu seslerle bağırarak TCG ALEMDARa moral vermeye çalışırlar. Sahilde bulunan kayıkçılar Fransız gambotunun üzerine hareket eder, gambotun manevra sahasını kapatmaya çalışırlar. Bu sırada sahilde bulunan ipsiz Recep çetesi sahildeki siperlerden Fransız Gambotuna kurşun yağdırmaya başlar. iki ateş arasında kalan Fransız Gambotu bu duruma daha fazla dayanamaz. Tüm makinelerini tam yol tornistan ederek gerisin geriye kaçar ve gözden kaybolur. Bu kanlı çatışmayı kazanan TCG ALEMDAR halkın sevgi gösterileri arasında limana girer. Gemideki değerli eşyaları aldıktan sonra, gemiyi daha sonra tekrar yüzdürmek üzere küpeştesine kadar suyla doldurup karaya oturturlar.
TCG ALEMDARın bu başarısına inanamayan itilaf kuvvetleri bunun intikamını almak için üç adet savaş gemisini Ereğliye gönderirler. Filo komutanı Fransız Amirali limana gelerek Liman Reisi Nazmi Beye Fransız esirlerini ve TCG ALEMDAR personelini teslim etmesini söyler.
Buna karşılık Nazmi Bey, Fransız esirlerinin verilebileceğini fakat kahraman personelin verilemeyeceğini, çünkü kahramanları teslim etmenin adedimiz olmadığını söyler. Fransız Amirali şehri yakıp yıkacağını söyleyerek Nazmi Bey’i tehdit etse de milli mücadelenin kahraman temsilcisini korkutamaz. Ellerinden hiçbir şey gelmeyen Fransızlar bir anlaşma imzalayarak esirlerini alırlar ve çekip giterler. Anlaşmaya göre karasularımızın 10 mil açıklarına kadar Türk gemilerine dokunmayacaklardır. Bu anlaşmayla Fransızlar Ankara Hükümeti’nin siyasi gücünü kabul etmişlerdir. Ayrıca, böylelikle kıyılarımızın güvenliğini kısmen de olsa sağlıyorduk.
TCG ALEMDARın Trabzon’a Kaçırılışı:
Gemi Ereğli Limanında karaya oturtulmuş bir şekilde bekler. Geminin her hareketini gözleyen Fransızlar ve Rum casusları geminin en ufak hareketini itilaf kuvvetleri müfettişliklerine aktarıyorlardır. Bu da TCG ALEMDARın sürekli kontrol edilmesine sebep olur. Personel bunun üzerine gemiyi Kestanekarası fırtınası başladığı zaman Trabzona kaçırmaya karar verir. Çünkü Karadenizin bu şiddetli fırtınası zamanında hiçbir düşman gemisi denize çıkmaya cesaret edemezdi. Kestanekarası fırtınası başlayınca TCG ALEMDAR yola çıkar. Bulundukları limandan çıkamayan Fransız gemileri bu havada hiçbir geminin seyir etmesine imkân vermiyorlardır. işte bu fırtınalı havada Karadenizin azgın suları arasında seyreden TCG ALEMDAR 25 Eylül 1921de Trabzon Limanına girer. TCG ALEMDARın akıbetinden endişelenen halk bir anda gemiyi karşılarında görünce limana akın eder. Limanda gemiye Türk Bayrağı çekilirken, duygusal anlar da yaşanır. TCG ALEMDARın bu tarihi başarıları Türk Milletinin Kurtuluş Savaşı&na olan inancını arttırmıştır.
TCG ALEMDARın Ankara Hükümeti Emrindeki Başarıları:
Ankara Hükümeti'nin emrine girdikten sonra Rusyadan Türkiyeye silah kaçırmaya başlar. Hem silah kaçırır hem de düşman donanmasını peşine takarak, diğer gemilerimizin rahatlıkla silah kaçırmasına da imkan sağlar. Savaş bitene kadar Milli Ordunun cephane ihtiyacının giderilmesinde çok büyük faydası olan gemi, savaşın kazanılmasında önemli bir role sahip olmuştur.
TCG ALEMDARın Pontusçuları Yakalaması:
Kurtuluş savaşı kazanılıp Yunanlıların ülkeyi terk etmesiyle büyük Pontus hayelleri suya düşen Pontus çeteleri Karadenizde kiraladıkları tekneler ile Rusyaya kaçmaya çalışırlar. Bunların kaçmaması için sürekli devriye dolaşır ve devriyeler sonucunda Abacı Yanko çetesi ve Sarı Yani çetesini kıskıvrak yakalayarak adalete teslim eder. Savaş boyunca halka her türlü işkenceyi yapan bu çeteler sonraları kurşuna dizileceklerdir.
Daha Sonra Ne Oldu
Kurtuluş Savaşımızda çok büyük kahramanlıkları olan TCG ALEMDAR savaş sonrasında birçok kez el değiştirdikten sonra 1973 yılında tıraş bıçağı yapımı için gemi sökücülerin eline bırakılır. Bu gün bu gemiden yalnızca bir fener kalmıştır bizlere