diğer meleklerin bilinçleri olmadığı halde gece gündüz şuursuzca ibadet etmesi ancak şeytanın tanrıya kafa tutmasını sağlayan bir bilincinin olması.eğer isyan varsa bilinçte var.asıl soru şu:madem şeytanda bir bilinç var yani şuur/irade, bu şeytanı nasıl melek yapar.hani diyelim bi ketenpereye geldi oldu.e hz. adem yaratılıncaya kadar şeytan bu bilinçli haliyle ne yaptı.boşboş ibadet edip durdu mu?hadi diyelim arıza çıkartmamak için tanrıya ibadeti kesmedi, tanrı değil mi bilinmek, tanınmak isteyen.bunun için insanı yaratan.e şuurlu/iradeli bir (kendinden hariç) başka form daha var(şeytan).insan niye oldu o zaman.şeytan bir iradeye, isyan edecek bir yapıya sahip olarak, yetmedi mi tanrıyı bilmeye,tanımaya,sevmeye.gelde isyan etme.
sekiz yaşımdayın.havada ki nemin caddeleri boğduğu bi temmuz akşamı.dakikalar boyunca tavanda dönen pervaneye bakıyorum.üzerimde düğmeleri iliklenmemiş bi gömlek.içim sıkılıyor.birden telefon çaldı."seni bekliyoruz.hadi."sırlarının yarısı dökülmüş aynada, zar zor saçlarımı geriye yatırıyorum.ruganlarımı giyip, kendimi 65 model impala'nın içine atıyorum.bu gece bizim gecemiz.
alt katında el arabalarının, kürek ve malaların olduğu terk edilmiş inşaatın kapısından girerken burnuma kesif sidik kokusu geliyor.önümde duran iki çam yarması zenciyle üst kata çıkıyoruz.kulağında ki kulaklığa bir şeyler fısıltadıktan sonra, arka masaya gitmemi söylüyor.pistte ki birbirine karışmış insan yumağını hızla yarıp, bizimkilerin olduğu masaya varıyorum.piç ali, birinci sınıftan arkadaşım taner, imamın oğlu ömer.haftanın belli günleri sadece bu iş için buluşmamıza rağmen, hayatta birbirimize güvenmekten başka seçeneğimiz yok.
müziğin sesinden, kendi seslerimizi duyamıyoruz.kendinden geçmiş koreli iş adamları, tayvanlı onlarca konsamatrist, ardarda yanıp sönen disko ışıklarında sadece dişlerini görebildiğim afrikalı dansçılar.iki mexikalı taşıyıcı masamıza oturuyor.bozuk aksanlarıyla ingilizce bir kaç cümle fısıldadılar, taner'e.onlarla el sıkışmamızı söyledi.bunlar şimdilik dostlarımız.
montunun altına sakladığı özensiz kese kağıdını kucağına bıraktı ömer'in.aramızda leblebi tozundan en iyi anlayan oydu.belinden çıkarttığı gümüş işlemeli bıçağıyla, ufak bi çentik açtı torbada.serçe parmağını iki kez daldırıp, tozu dişlerine, damaklarına sürüyor.taşıyıcılar merakla yüzüne bakıyor.kendinden emin bi şekilde "bu zamanda birinci sınıf çorum malı bulmak gerçekten zor.beyler.sizi kutlarım.iyi bir iş çıkartmışsınız."mexikalılar tebessüm ediyor.tecrübelerim beni yanıltmaz.bu övgü, kafalarında ki fiyatı iki katına çıkartıp, pazarlığa öyle başlayacakları anlamını taşır.onların bu hamlesini kesmek için tekrar lafa başlıyor."ancak nişasta oranı gereğinden fazla."
kese kağıdına sarılmış onaltı paket leblebi tozunu onbin gibi bi paraya almayı başarıyoruz.bu alış-verişten onlarda memnun kaldıklarını belirtmek için hediye olarak yanında üç paket kıvam arttırıcı toz şeker veriyorlar.dikkat çekmemek için biraz daha kalmamız gerekiyor.sekiz yaşındayım ve yarım saatliğinede olsa buram buram baharat, tütsü ve ter kokan bi hintli partnerle eğleniyormuş gibi gözükmem lazım.müziğin ritmine bırakıyoruz kendimizi.umarsızca..
kolumdan tutup çekip alıyor beni adını dahi hatırlayamayacağım iki bangledeşlinin kollarından ali."hadi!" diyor."gitmeliyiz.birazdan baskın var!"hızla iniyoruz merdivenleri.taner'in 78 model manda kasa bisikletine biniyoruz.diğer ikisi benim impala'ya.var gücümüzle oradan ayrılmamız lazım.ona kenara çekmesini söylüyorum.fiyaka yapmanın zamanı değil.teker ile çamurluğun arasına sıkıştırdığı ezilmiş pet şişeyi söküp alıyorum yerinden.bas gaza.
imamın oğlu ömer'in evinde alıyoruz soluğu.halıfilex kaplı merdivenleri hızla geçip terasa çıkıyoruz.elektriğin, duvarlarda sıvasının olmadığı, sadece kaçak güvercin ticareti için kullandığı ofisiydi burası.yayları kırılmış üçlü kanepeye atıyoruz kendimizi.önümüzdeki sehpaya döküyorum tozları.kredi kartıyla çentikler atıyorum üstüne.taner pipetleri getiriyor.bu gece şanslıyız çocuklar.toz şekerimiz de var.başlıyoruz çekmeye.kendimizden geçiyoruz.hepimiz buradayız.hepimiz farklı alemlere.damarlarımızda dolaşıyor tüm kahpeliğiyle leblebi tozu.şişede ki son fruko'yu fondip yapıyorum.sekiz yaşındayım.boğazıma kadar turbo sakızlardan çıkan araba resimlerine, sıktırınca su fışkırtan şaka yüzüklerine batmışım.
sabah iniltiye uyanıyorum.taner altın vuruş yapmış.leblebi tozu kaplı dudaklarıyla "yusuf, yusuf" demeye çalışıyor.bi çırpıda fırladım yerimden."lanet olsun, sus!"kendini ölümün şevkatli kollarına bırakırken iki kelime fısıldıyor kulaklarıma."yuffuf, yufuf.."
"ölüm bir şey görebilmemiz için aynanın arkasına konması gereken siyah tabakadır ." demiş Saul Below. hayatın nasılsa ölümünde büyük bir ihtimalle öyle olacaktır. belki tüm mananı bulacaksın, belki de ne olduğunu göreceksin. bu özel, ayrı bir his ise belki kendinden çıkıp kendini görmek olacaktır. yani gerçek "sen" ne isen olacaksın.
hayatta gerçekleştirilebilecek belki en uç işkence makinesini, "tam perspektif burgacı"nı barındıran kitap. bir odanın içerisine uçsuz bucaksız kozmosun bir resmi, ortasında da minik bir ibare vardır:'buradasınız'. saatlerce ve hatta günlerce burada bulunduğunuzu düşünün. bi noktadan sonra zihniniz, şuur algısında bi sapmaya uğrayıp, saykodelik alemlere akmaya başlar büyük bir ihtimalle.
--spoiler--
zorunlu katalizör sözdür, açıklayıcı fikirdir. o yüzden zalim hükümdarları toptan tüfekten çok sözler korkutur. el altından, başıboş dolaşan, başkaldıran, merasim kıyafetine bürünmemiş, onaysız, kontrölsüz sözler.
--spoiler--
Columbia Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan profesör Douglas Kellner'in, 2010 ocak ayında Açılımkitap'tan çıkan kitabı. postmodern kültürde, tarz ve görünüm, kimliğin, kendini ifade etmenin yolu olan "medya" kültürünün işleyişini, örnekleriyle anlatmış ve sosyolojik çıkarımlar yapmıştır.
"islamda bilimin yükselişi ve çöküşü" adlı eserinde, çeşitli inançların, tarih boyunca ilerleyişlerini, din-kültür çatısı altında değerlendirmiş, inançlara mensup toplumların ilerleyişlerini ve gerileyişlerini sinoptik bir okumayla "bilim"e devşirmiş yazar. islam dünyasında ki çöküşü "gazalicilik"e değil de, Gazali'ye kesmiş olması, açıkçası pekte doğru bir okumayı sağlamamış. ayrıca "euro-dolar savaşları", "türkiye'nin siyasi intiharı yeni osmanlı tuzağı", "iblisin kıblesi" adlı kitapları, olaylara farklı bir bakış açısı sunar.
eylül 2010'da Metis Yayınları'nın bilim serisinden çıkmış, 2003 Charles Seife imzalı kitap. kitabın tam ismi "ALFA VE OMEGA: EVRENiN BAŞLANGICI VE SONU". yazar evrenin doğuşu, büyük patlama, kozmik arka plan ışıması, karanlık madde gibi pek çok konuyu, anlaşılır bir dille okuyucuya sunmuş. kuantuma başlayacaklar yada bu konularla ilgilenen için güzel bir başlangıç.
mantıkçılığa (logicism) inen en ağır darbeyi vurmuş, ingiliz düşünür, felsefeci. 1930'da russell, ortaya koyduğu "küme paradoksu"yla, frege'nin sadece mantığın prensiplerine dayanarak tüm matematiksel doğrulukların ispatlanabileceğine dair olan inancını kaybetmesine neden olmuştur. ortaya koyduğu sav:
"kendi kümesinin elemanı olmayan kümeler kümesi..
bu kümenin elemanları hem bu kümededirler hem de kümenin elemanı olamazlar." şeklinde.