hakikate yalnızca kendilerinin ulaştığını ve kendi yollarının tek doğru yol olduğunu iddia ederek, kendilerinden olmayan herkesi yanlış kabul etmek şeklinde ortaya konan nokta biçimleridir. 'kadiri tarikatının çektiği enteresan zikir' vakasına sağda solda yapılan yorumlardan da görülebileceği üzere, ibadetin en doğrusunun nasıl yapılacağına sadece ışidçiler ve kemalistler karar verebilecektir. belirli farklılıklar vardır, ancak ortak noktaların daha çok olduğunu görüyoruz. inceleyelim:
- bir kemalist, ibadetlerin göstere göstere yapılmasının aslında dine aykırı olduğunu iddia eder. bir ışidçi ise göstererek yapılmayan ibadeti yok hükmünde sayar. totalde ikisi de saçmalıktır. ibadet, istenen şekilde, istenen yerde, istenilen zamanda, istenilen kadar yapılabilen bir şeydir ve farz ibadetlerin göstererek yapılması, gizli yapılmasından daha makbuldür. kemalizm de ışidçilik de milletin nasıl ibadet etmesi gerektiği konusunda dayatmalara girişen, saçma sapan ideolojilerdir.
- bir kemalist, 'türkiye şeyhler dervişler ve müritler ülkesi olamaz' diyerek tarikatlere savaş açmıştır. bir ışidçi ise, tarikat geleneğinin şirk olduğunu iddia ederek tarikatlere ve her türlü tasavvuf olayına savaş açmıştır. ikisi de kendi uydurduğu dinin abuk sabuk gerçeklerini dayatarak, kendilerine uymayanları yok etmeye çalışan ideolojilerin piyonlarıdır.
- bir kemalist, 'dinde başı örtmek diye bir şey yoktur' diyerek kadınlara belirli bir giyim tarzı dayatır. bir ışidçi ise, 'islamda kadının giymesi gereken şey cilbaptır' diyerek kadınlara belirli bir giyim tarzı dayatır. ikisi de kafayı kadınların giyimleriyle bozmuş sapık ideolojilerdir.
- bir kemalist, '10 kasım'da sirenler çaldığında herkes saygı duruşuna geçmek zorundadır' der ve geçmeyenleri hain ilan eder. bir ışidçi ise, kendilerinin cihat ibadetini yerine getirdiğini iddia eder ve kendilerine katılmayanı kafir ilan eder. ikisi de insanları belirli bir şeye zorlayan jakoben ideolojilerdir.
- bir kemalist, yıllarca 'şeriat geliyor' diye çığırarak belirli bir insan topluluğunu korkutup kendi siyasi tercihlerini dikte etmeye çalışır. bir ışidçi ise, 'din elden gidiyor' diye çığırarak belirli insan topluluklarını korkutup kendi siyasi oluşumlarını kabul etmeye zorlar. ikisi de dikta rejimi arzulayan ideolojilerdir.
kemalizmin siyasi ideolojiden çok bir din sayılabilecek olması ise bir başka başlığın konusudur.
90'lı yıllarda etkin olan, en son faaliyeti sanırım 99 yılında olmuş, farklı etnik kökenlere sahip kişilerin bir araya gelip fransızca müzik yaptığı hiphop grubu biçimidir. şu an nerde ne yapıyorlar, hiçbir fikrim yok. bugün yıllar sonra 'no limites' şarkısına denk gelince 10 defa falan dinledim. başka da öyle sevdiğim bir parçaları yok zaten. bu da böyle bir başlığın konusudur.
bağımlısı olduğum facebook sayfası biçimidir. uykum kaçtıkça açıp kendime gelinlik, nişanlık, söz kıyafeti, kına gecesi kostümü, evlilik yıldönümü için kıyafet, yakın arkadaşlarımın düğünlerinde ve kına gecelerinde giyeceğim kostüm falan beğenip tatlı hayallere dalıyorum. bazen hızımı alamayıp doğacak çocuklarım için de yaş günü/sünnet kıyafetleri beğeniyorum.
bir de sayfayı inceledikçe şunu farkettim: adminler nerde yaşıyorsa, o yeri gidip görmeyi çok istiyorum. çünkü müthiş bir yer. bir düğün oluyor, herkes o düğünde evleniyor/nişanlanıyor/sünnet oluyor.
ne kadar ağır geri zekalı bir ülke olduğumuzun kanıtı olan uydurma olay biçimidir. ülkede birilerinin 'saygın' bulduğu t24 denilen salak sitede haber diye yayımlanması ve bunun da yüzlerce kişi tarafından paylaşılması, ülkedeki cehalet seviyesini en iyi anlatan örneklerden biri olmuştur sanıyorum. inceleyelim:
zaytung'tan çok daha önce kurulduğunu tahmin ettiğim 'world news daily report' diye bir troll haber sitesi var. ben zaytung'tan daha başarılı buluyorum, çünkü haberleri hem daha inandırıcı yazıyorlar, hem de etki alanı çok daha geniş. etki alanının ne kadar geniş olabildiği de, başlıkta aktarılan haberin yayılma oranıyla kanıtlanıyor.
troll haberde;
trollenecek olay yeri: suudi arabistan
trollü ilk yutan: gzone denilen türkçe eşcinsel yaşam dergisi.
trollün ilk dayandırıldığı kaynak: gulf news adlı, genelde bloglardan aldığı bilgilerle haber yapan bir yer.
trollü ilk dolaşıma sokan 'haber' sitesi: t24.com
trolle en ateşli atlayan: 'sözcü' adlı paspas.
bari 'iddia edildi' diye başlat haberi de, hiç olmazsa itibarını bu kadar ayaklar altına alma. aranızda hiç mi google kullanmayı bilen ya da ingilizce'si olan biri yok. bu kadar mı zır cahilsiniz, bu kadar mı haberciliğin h'sinden anlamıyorsunuz. cidden inanılmaz bir ülkeyiz.
ülkenin en cahil, dogmatik ve araştırma özürlüsü kesiminin, kendini en aydın, araştırmacı ve gerçeğin peşinde sanması ise bu ve benzeri başlıkların konusudur.
tek cümlelik aptal saptal yazılar yazarak kanaat önderliğicilik oynama konusunda ahmet hakan'ın gittikçe yılmaz özdil'e benzemeye başlaması şeklinde gerçekleşen durum biçimidir. söz konusu kişiliğin gittikçe belirginleşen yazı düzeni şu şekilde gelişmektedir:
- başlıkta kullanım kılavuzu girişi gibi bir ifade ya da amiyane bir höykürme cümlesi yazımı.
- en az 2 yazım/anlatım/gramer hatası içeren siyasi analizli giriş bölümü.
- başlıkta kullanılan höykürüşün biraz oynama yapılarak ara başlığa taşınması ve bu höykürüşün bütün cümlelerin sonunda ünlemli ve caps lock'lı şekilde tekrarlanması.
- türkiye'nin en önemli, asla unutulmayacak efsane isimlerinden biri olduğu için kendi kişisel tarihinden verilen bilgiler içeren bir bölüm.
- en az bir bölümlük en primitifinden tehdit ve dayılanma seansı.
gün geçtikçe daha kısa cümleler kurup, daha fazla tehdit içerikli höykürmeler yazıp, daha çok caps lock'lı ifadeler kullanıp tamamen manzum eser niteliğinde işler çıkarması sanırım bu saatten sonra kaçınılmaz olacaktır. malum, yılmaz özdil'in olmadığı bir türkiye türklerindir gastesinde bu ağır boşluğun bir şekilde doldurulması gerekmektedir. ancak hiçbir çarpıcı yazımsal değişim, söz konusu kalemşörün gittikçe kanalizasyona hitap eden üslubuna yaklaşamayacaktır.
bu şahsı adam yerine koyup gidip döven her kimse, açıkçası yarın annemin aşure yapıp yapmayacağı kadar merak duyduğum söylenemez. ancak bu dayak süreci oldukça ilginç olmuştur. inceleyelim:
- bir grup hürriyet'in camlarını kırar.
- ak parti gençlik kolları başkanı olay yerine gidip millete gaz verir, sonra gazını alır, sonra evlerine yollar. bu süre zarfında etrafındaki adamlara bir miktar artistlik çeker, ahmet hakan kişisiyle dalga geçer.
- ahmet hakan kişisi günlerce bunu yazar, en çok da 'gel hele gel' der, seni çok pis döverim çocuk, alırsın boyunun ölçüsünü falan der.
- sonra birden bire sedat peker denilen tip hangi vasıfla olduğu bilinmeyen bir şekilde hard core milliyetçi bir miting düzenler, yetmez ahmet hakan'ı evinde ziyaret eder.
- sonra daha da birden bire cem uzan denilen tip ahmet hakan'a twitter'dan saydırmaya başlar, ahmet hakan da seni öyle pis yaparım kii, asarım keserim kovalarım falan diye genel tehditli ve mafyatik üslubuyla misliyle cevap verir.
- ahmet hakan dayağı yer, oturur.
- doğan medyası dayağı ak parti gençlik kollarının attırmış olduğuna dair delilsiz bir propagandaya başlar.
- ahmet hakan şurama böyle yaptılar, kaburgamda şu kadar kırık var der; ertesi gün ayağa kalkar.
- ahmet hakan kimseyi gidip şöyle böyle yapmaz, kimseyi bir yerden bir yere kadar kovalamaz, kendisini dövenlere dava bile açmaz.
- ahmet hakan dayağı yemeden önceki standart üslubuyla bu kez başka isimleri tehdit etmeyi sürdürür, üstüne tehdit ettiği kişileri korkaklıkla, boş tehdit savurmakla suçlar.
yazdıktan sonra daha da absürd gelen postmodern susurluk destanı ise bu başlığın konusudur.
fethullahçı terör örgütü mensubu turnusolü olan haykırış biçimidir. özellikle twitter'da çok belirleyici bir işlev görür. örneklendirelim:
adam ağır beyaz türk takılıyor. rafting fotolarından en has hakiki liberalizm zirvelerine, trafikte şoför koltuğunda çekilmiş en çılgın komikli videolardan sushi bar check-in'lerine, özel üniversitedeki 'kezban'lardan yakınma iletilerden (kendisi söz konusu kurumda paralı okuyordur) kıytırık ingiliz bulvar gazetelerinin aşırı önemli yazarlarının makalelerinin linklerini paylaşmalara kadar dört dörtlük bir elit profil çizmektedir. mesele siyasi konuşmalara geldiğinde ise, yeryüzünün en köklü hümanist/liberal/laisist/troçkist değerlerini savunduğu bir iletisinin sonunda 'yargılacaksın!!!' ifadesi geçer. samimi söylüyorum, bu adamın ağır fetöcü olduğunu farketmek için bir tek bu cümle fazlasıyla yetmektedir. sonra daha detaylı incelemeye alırsın, bir bakmışsın adam s.ktiri b.ktan sosyal mabedinde düzenlediği s.ktiri b.ktan seminerine ekrem dumanlı'yı konuşmacı olarak çağırmış ya da böyle bir etkinlikte sarmaş dolaş fotoğraf çektirmiş. bunun bir istisnasına rastlamış olanlar belgelerle karşıma dikilsin, kedimi keserim.
çok yaratıcı tehdit ile milletin anasını ağlatmaya gelen çetenin en parlak adamlarının himmetleri kapıp yargılanmamak için yurtdışına kaçmış olduğu ülke ise bir başka başlığın konusudur.
aydınlık, entelektüellik ve bilumum o tarz şeyin yeni üçlü koalisyon hükümetimizle birlikte ak partililere kalması durumudur. sonuçta yıllardır muhalif çevrelerde bu argüman dillendirilmektedir. makarnaya oy veren de koalisyoncular oldu. halkın aptal, koyun kısmı da onlar oldu haliyle. üstün zekalarıyla ülkeyi başarıdan başarıya koşturmalarını, birlik beraberlik kardeşlik falan getirmelerini dört gözle bekliyoruz. bu arada biz de k.çımızı devirip aptal saptal şeylere kafayı takıp hükümeti eleştirip duracağız. çünkü muhalif olmak, yan gelip nefret kusmaktır. aydın olmaktır bi de aynı zamanda. kurun bir an önce koalisyonunuzu.
chp denilen siyaset fosilinin, gezi sürüngenlerinin tapınağı ekşi'de miting düzenlediği, seçim reklamında yine başörtülüleri tarla ve konfeksiyon işçileri olarak gösterdiği, dhkp-c'lilerin her yerlerinden öptüğü, savcı katillerinin nekrofilliğini yaptığı ve 90 yıllık leş tarihi için hunharca yuhalanmasını öngören kampanya biçimidir.
daha detaylı yazacaktım, çok iş yapmak zorunda olup hiçbir iş yapamayan insan gibi hissettim kendimi. bu rezillik yaz yaz bitmez tatlı jojuklar.
bazı kürt milliyetçilerinde gözlemlenen eylem biçimidir. birkaç gün önce bir hdp'linin iddiasına göre sınırda öldürülen katırlar için yas tutan kişilerin, kobane olayları sırasında hüdapar'lı oldukları gerekçe gösterilerek hunharca katledilen çocuklar konusunda çıtlarının çıkmadığının unutulduğu sanılıyor olabilir. diyarbakır başta olmak üzere bölgedeki hdp egemenliğinin, türklerin kemalist hegemonyasından hiçbir farkı olmamasına bu yıl newroz kutlamaları sırasında tanık olmuş bulunmaktayım. başörtülü genç kadınların başlarını belirli bir tarzda örtmelerinden dolayı 'hüdapar'lı mısınız?' sorusuna muhatap olduğunu da gözlerimle gördüm. dindarlığı temsil ettikleri için başörtülü kadınların laikçi bölgelerde muhatap oldukları anormal davranışlardan teknik olarak hiçbir farkı bulunmayan bu garip sorunun, 'evet hüdapar'lıyım' şeklinde cevaplanması sonucu neler yaşanacağı da merak konusu olmuştur. sonuçta kobane olaylarındaki o korkunç cinayetlerin görüntüleri hafızalarda hala capcanlıdır. özerklik fikriyle pek de bir sorunu olmayan kişinin, türkiye'nin belirli bir bölgesinin kürt kemalistlerine bırakılması fikriyle ise ciddi sorunları olabilecektir. kemalistlerin şeriat korkusunun kürt ırkçılarındaki karşılığı haline gelmiş ışid paranoyasının bölgede gittikçe büyüdüğü rahatlıkla farkedilebilir.
eğer iddia doğruysa katırları vurarak çok büyük ve şanlı bir zafer kazanan çok gelişmiş devlet bir başka başlığın konusu olabilir.
hakan albayrak'ın kurduğu, yayına başlaması merakla beklenilen yeni gazete biçimidir. şu ana kadar paylaşılmış sayfalarına bakarak the washington post ile the wall street journal arası bir görünüme sahip olacağı anlaşılan gazetenin tasarımı oldukça şıktır. yazar kadrosu henüz duyurulmamış olmasına rağmen şu şekilde bir öngörüde bulunabilirim: 2-3 tane ak parti'ye yakın liberal demokrat isim, 3-4 tane milli görüş çizgisine yakın ak partili isim, 1-2 tane murat menteş'in yeni şafak'tan şutlanmadan önceki çizgisine benzer yarı muhalif-yarı antiemperyalist-entelektüel isim, 1 tane fosilleşmemiş gezi destekçisi isim, 1 tane geri zekalı sayılmayacak antiemperyalist-müslüman tipi kürtçü isim. 'akp tetikçisi' dediğimiz rasim ozan kütahyalı, sevilay yükselir gibi tiplerin bulunacağını düşünmüyorum. hem hakan albayrak'ın bildiğimiz zihniyetine uyan bir şey değil, hem de gazetenin iddialı ismine ters. açıkçası çok iyi bir iş olacağını öngördüğüm, ancak yayımlanmaya başladığı tarihten itibaren maddi olarak varolma sorunları yaşayacağı maalesef yüksek ihtimalli olan gazete ise bu başlığın konusudur.
ek: dış politikada ak parti politikalarını sapına kadar destekleyecek, iç politikada ise özellikle yerelde ak parti'nin rantçı kesiminin pek de hoşuna gitmeyecek özgün bir muhalif duruşa sahip olacağını öngörebiliriz.
insanların dış görünümlerinden yola çıkıp, davranışları ve tercihleri/zevkleri hakkında psikiyatrik çıkarımlara ulaşma ekolünü başlatan klinik biçimidir. söz konusu kliniğin görevlilerinin, ifrit kadar çirkin olmayan bütün kişilere karşı duyulan büyük kin ile bir alakası elbette bulunmaz. kendisi negatif olmayan bir değerlendirmeye giremeyeceği için, kişileri dış görünüşlerine göre beğenmeyi kınayan daha az saldırgan insan tipi ise bir başka başlığın konusudur.
paralelin elinde fırıldağa dönmüş kemal kılıçdaroğlu'nun genel müdürlük yaptığı partiye oy veren seçmen biçimidir. 17-25 aralık paralel darbesinin başarıya ulaşması halinde muhterem fethullah gülen hocaefendi hazretleri radiyallahuanh'ın ülkeye humeyni gibi dönüp 'diyalog tipi şeriat' devrimi yapacağı planına karşı 3 maymunu oynayarak hayal alemlerinde gezmeye devam etmektedirler. cumhuriyetin kuruluşundan beri süregelen aziz kemalist geleneğin şanlı şeriat fobisini ayaklar altına alıp, prestijli chp tarihine leke sürmektedirler. 'din her kötülüğün başıdır' anlayışının 'akp her kötülüğün başıdır' anlayışına evrilmesi sonucu ülkede laiklik bekçiliği kurumuna saygı duyan kimse kalmamıştır. şeriat devriminden kurtuluşu 'dinci' akp seçmenine borçlu olan insan tipi ise bu başlığın konusudur.
söz konusu ülkede radikal sol koalisyon, namı diğer syriza'yı başa getirmiş seçmen biçimidir. light, normal ve radikal birçok sol hareketi bir araya getirmeye başarmış partinin başarısı, türkiye'deki aynı stk içinde bile çoğalmadan bölünen solcu jargonlu faşistlerin ağızlarını sulandırmıştır. ancak tsipras'a oy vermiş kitlenin ülkemizdeki muadili olan seçmenle en ufak bir iletişim kurabilmek bir yana, hala daha aynı jargonlarla aynı ezik aşağılamalara devam ederek bi halt olmayacağını anlamamak konusundaki istikarlarını hiç bozmamaktadırlar. syriza'ya yunanistan'da kimlerin oy verdiğini araştırmaya yanaşmayıp, yıllardır bulundukları sermayenin kucağından inmeye dair de en ufak bir girişimde bulunmayacaklardır. dünyanın en fakir ülkelerine yardım götüren kendi ülkelerine ateş püsküren adamların, sosyalist olduklarına kendilerini bu kadar inandırabilmeleri gerçekten ibretlik bir durumdur. en güçlü sol partinin başındaki adamın yaptığı en solcu davranışın kürsüde photoshoplu fotoğraf göstermek olması ise bir başka başlığın konusudur.
kemalist bir kadının çıkıp dayatması gereken emir biçimidir. soner yalçın denilen adamın kadınları inadına çıplak görmek istemesinin bir karşılığı olmalıdır. zira kadınların çoğunluğunun açmadan önce hiç olmazsa çeki düzen vermeye çalıştığı bilinmektedir. ama kemalist erkeklerin öyle mevcut halleriyle göbeklerinin açılması kesinlikle tavsiye edilmez. bunun için önce açılacak şeyin düzene sokulmasını teşvik eden bir kampanya son derece faydalı olacaktır. bir sonraki direktifte 'inadına o aptal papyonları takmayı bırakıp soytarı gibi giyinmekten vazgeçeceksiniz' gibi adımlar atılabilir. ancak önce kesinlikle 'iç güzelliği' sağlanıp, sonra dışa yansıtma işlemi sağlanmalıdır. ortalama 1.65 boyunda olan adamların her taraflarının baklava olmasının değiştirmeyeceği şeyler ise bir başka başlığın konusudur.
aşırı derecede radikal kemalistler tarafından chp'ye yöneltilebilecek hitap cümlesidir. günlerdir atamızın denize döktüğü yunan şeysini öve öve bitiremeyen ve kendi eserleriymiş gibi çok büyük umutlarla kabaran yurdumuzun solcularına, ağızlarının payını verecek kişiler de elbette gerçek 'atatürkçü!!!' kemalistler olacaktır. syriza'nın oy aldığı kesimin yunanistan'ın makarnacıları olması ise bir başka başlığın konusudur.
hiçbir tanımı okumadan direkt eksileyen embesilden bir kademe daha az embesil olan embesil biçimidir. obsesyon haline getirilen herhangi bir yazara olan nefreti, söz konusu yazarın yazılarını sapkın bir şekilde takip edip, incelikle okuyup (ya da kapasitesinin el verdiği ölçüde incelikle okumaya çalışıp) eksileme rutinine kendisini sürüklemektedir. kıvılcımlandırılmaya çalışılan polemiklerle istediğini elde edemeyip, üstüne bir de kepaze olup, geri kalan hayatını eksici olarak sürdürmeye karar vermiş embesil ise bu başlığın alt konusudur.
her genç kadının başına gelebilecek musibetlerin en büyüğüdür. vücudun her bir bölgesi için ayrı ayrı ilaç kullanılması gereken bir durum olarak, söz konusu ilaçlar etki edene kadar kişiyi tarifi imkansız acılara sürüklediği bilinmektedir. ilaçların etkisi yalnızca ağrılar ile ilgili olduğu için, baş dönmesi, mide bulantısı, ileri seviyede halsizlik gibi yan etkilere bilinen herhangi bir çözüm bulunmamaktadır. bu korkunçlu kombinasyonda, mevcut herhangi bir duygusal travmaya ihtiyaç duyulmaz. halihazırda çekilen fiziksel acılar, çeken kişinin yedi sülalesinin duygusal acılarının kefaretine yetecektir. 'hastanın duası kabul olur' sözünü çok ters anlayıp beddua işine yoğunlaşan hasta cinsi ise bir başka başlığın konusudur.
ak parti'nin siyaset bilirlik konusunda türkiye'de rakibi olmadığını ve uzun süre de olmayacağını bir kez daha göstermiş sanı biçimidir. dokunulmazlığı devam eden bakanların, oğulları ile ilgili açılmış ve delil yokluğundan dolayı takipsizlik kararı verilmiş davaları göz önüne alarak yargılanmak istenmesi ve bu konuda bir oylama yapılması siyasi tarihimize bir başka muhalefet hezimeti olarak kaydedilmiştir. oğulları hakkındaki 302 sayfalık 17 Aralık iddianamesini okumuş bir muhalif bireye rastlamak elbette mümkün değildir. tamamen yasallığı tartışmalı telefon dinlemelerine dayanan yüzlerce sayfalık bu iddianame, muhalif hukukçuların bile hükümete çakarken referans gösteremediği kadar komiktir. kolayca değiştirilebildiği için dijital suçlarda bile delil kabul edilmeyen dijital ses kayıtlarından başka herhangi bir delil gösterilmeyen fezleke, paralelcilerin tasmalarını kimlerin ellerinde tuttuğunu daha girişte açıklamaktadır. inceleyelim:
'irana uygulanan ambargoyu aşarak iranın diğer ülkelerdeki parasını irana taşımak ve sıcak para ihtiyacını uluslararası bankacılık teamüllerine takılmayacak şekilde karşılamak üzere geliştirdikleri (yeni) sistemle, gerçek veya paravan firmalar üzerinden komisyonla para transferleri ve altın ihracatı yaptıkları'...
----
ülkenin gizli ticari ilişkilerini afişe etmek ve dolayısıyla güvenliğini de pazara serip muz cumhuriyeti olmamız için gerekli ortamı sağlamak ve korumak üzere amaç birliğine varmış sevgili paralellerimiz, her şeyin ulusal ve uluslararası yazılı hukuka bağlı olmasını sağlamak için bakara makara'dan popiş'e kadar çok çeşitli ve yolsuzlukla çok alakalı pek çok ses kaydını internete servis etmiştir. montajı hala üstün teknoloji ürünü ve gizemli bir şey zanneden windows movie maker kullanıcılarına sayısal ortamdaki verilerle neler yapılabileceğini anlatmak mümkün olmasa da, bu acayip ses kayıtlarının montaj içermemesi ihtimalinde ne çeşit bir özel yaşam ihlali sayıldığı da elbette sorgulanmamıştır. hele ki seks kasediyle genel başkan göndermiş bir partinin destekçileri için böyle bir sorgulama beklentisi tamamen boş hayaldir. belirli bir dönem içinde, belirli aralıklarla, belirli günlerde servis edilen bu yayınları vicdani bir bakışla değerlendirmemizi bekleyen insan tipi ise daha da trajiktir. tabii ki bu insan tipinin, örneğin metehan demir denilen kişinin işine son veren çok erdemli ve dini konularda çok hassas hürriyet gazetesini artık almaması, sitesini açmaması ve herhangi bir şekilde haberlerine itibar etmemesi gibi bir durum söz konusu değildir - bilakis doğan medyasının sıkı takipçisi olmayı bir zeka belirtisi sayabilirler. ancak egemen bağış'ın bakanlığına son vermiş ak parti'yi destekleyenler, söz konusu kayıtta güldüğü duyulan eski bakanı referans alarak 'dine hakaret' gerekçesiyle desteklerini kesmelidir. tabii din, iman, allah, kuran, peygamber konusunda aşırı hassas aynı kişilerin charlie hebdo meselesindeki tutumları güncelliğini korumaktadır, ancak bu mesele bu başlığın konusu değildir.
yargı süreci daha başlamadan servis edilen her çeşitten ve her konudaki ses kayıtları, elbette kamuoyu algısını yönetmek üzerine yayımlanmış olamaz - yalnızca hak/adalet/şeffaflık falan içindir. lanet olası halkın algısı da zaten değişmemiş, ananasından tuzluğuna kadar hepsini sandığa gömmüştür. yüzde 60'ı paralelin elinde olduğu bilinen yargı bile davalara takipsizlik kararı vermiş, bakanların oğulları ceza almamıştır. buraya kadar her şey bilindik.
peki ak parti, oğullarının bile ceza alamadığı bitmiş bir davayı baz alarak, seçime birkaç ay kala babalarını yüce divan'a göndermek için bir oylamayı niye yapar? cumhurbaşkanının da başbakanın da pek takmayıp yurtdışına gittiği bir günde, prestijli muhalefet akp'li bakan eskilerini yargılatmaya ant içmişken ve kimin tuzluk olup olmadığı da hala muammayken neden böyle bir oylama yapılsındır? bunu ancak oylamanın sonuçlarından anlamak mümkündür. çoğunluğu bir dahaki dönem gidecek olan ak parti kadrosu, içindeki ayıklanmamış tuzluklarla bile muhalefeti yine açık açık hezimete uğratmıştır. bu sayede yine yolsuzluk iddiasına paralelcilerin at koşturduğu yargı değil, halkın seçtiği vekiller hüküm vermiş olmaktadır. başkanı daha yeni değişmiş ve seçimden sonra kadrosu büyük oranda değişecek bir parti karşısında; paraleli, chp'si, mhp'si, pkk'sı yine hiçbir halt başaramamıştır.
yüce divan'dan adil bir karar çıkacağını iddia eden naif görünümlü hırs küpleri ile, yıllarca 'akp oy için başörtüsü yasağını kaldırmıyor' deyip deyip başörtüsü ile ilgili ilk girişimde hemen partiye kapatma davası açmak için soluğu mahkemede alan çok zeki kişiler arasındaki muazzam farklar ise bir başka başlığın konusudur.
dün akşam 1. kanalında yayımladığı 'swordfish' * filmi ile verilmiş mesaj biçimidir. 'biz abd olarak nasıl savaş çıkarırız, nasıl teröristlerin üstüne atarız, nasıl millete yaşam tarzınız tehlikede deriz' anlatımının nadir başarılı örneklerinden biri olan filmin reklamı trt'de görüldüğünde ilk tepki şaşırmaktadır. zira 10 yıldan daha eski film, atmosferinden ve temasından ziyade, hack/göğüs/oral ekseninde ilgi görüp, ülkemizin aydınlık insanları tarafından bu eksen üzerinde tartışılmıştır. doğal olarak filmin yarısını sansürleyerek nasıl yayımlayacaklar diye düşünürken, elbette 'zamanlaması manidar' durumu es geçilememiştir. charlie hebdo saldırısından hemen sonra bu tarz filmleri yayımlamayı uygun gören devlet kanalının amacı, belli ki vatandaşların bu tip hadiselere farklı perspektiflerden bakabilmesini sağlamak olmalı. ne kadar kesilirse kesilsin sansürlenemeyen ve filmin tamamı kesilmeden de engellenemeyecek halle berry çıplaklığı ise bir başka başlığın konusudur.
zeitgeist hareketinin 'kardeş' haber kaynağı ilan ettiği bir çeşit haber sitesidir. klasik haber sitesi dizaynından çok blog sayfasına benzeyen ve bağlantılarında an itibariyle sorun yaşanan sitede, uluslararası etkisi olan ve şaibeli sayılabilecek konular hakkında antitezler sunan araştırma haberleri bulunmaktadır. şu ana kadar zeitgeist gibi 'yeni bir ekonomik düzen yaratıp dünya sistemini değiştirmek' ya da o tarz belirli bir amaç belirtmediği için 'akım' olarak tanımlanamıyor sanırım. ancak haberlerine inananlar-inanmayanlar şeklinde iki insan grubu yarattığı için yine de bir trend sayılabilir. son günlerde charlie hebdo saldırısının görüntüleri ile ilgili dikkat çekici sayılabilecek ve tüm operasyonu izlerken bir hollywood prodüksiyonuyla karşı karşıya olduğunun zaten farkında olan insan grubuna dahil olmayanların son derece ilginç bulabileceği analizler yayımlamaktadır. daha saldırının ilk görüntülerini izlerken 'bu kadar rezil bir kurgu olamaz' diyen kişiler için çok da genius bulunmayan site ise bu başlığın konusudur.
basın özgürlüğü konusunda kendini paralayan tayfaların zaman zaman bizzat dövdüğü, zaman zaman da başkalarına dövdürüp sonrasında alkış tuttuğu akit gazetesi muhabiri mehmet özmen'dir. cumhuriyet denilen kemalist mastürbatörünün charlie hebdo denilen fransız tuvalet kağıdını yayımladığı gün, kalkıp sebepsiz yere akit binasına gidip binayı taşlamanın amacı, sanırım ancak 'ülkücü mantığıyla' açıklanabilecektir. mhp fatih gençlik kolları'na dahil serserilerin yedikleri haltları sahiplenmeyi reddeden başbuğ, partisinin düzenlediği siyaset ve liderlik okulu* (!) toplantısında akit gazetesinin muhabirinin sorularını geçiştirmiştir. sonrasında minik kurtlarının bir güzel dövüp, ekipmanlarına el koyup otoyola attıkları gazeteciler hakkında partiden bir açıklama gelmemiştir. buraya kadar olayın tamamı ülkücünün asla ölmeyecek varoluş mantıksızlığıyla uyuşmaktadır.
asıl dikkat çekici nokta ise, uzun olmayan bir zaman önce ekrem dumanlı denilen basın özgürlüğü fedaisinin de bizzat yumrukladığı mehmet özmen'in yediği dayakları izlemekten zevk alan kitledir. son peygamberin karikatürlerinin yayımlanmasının serbest olması konusunda herkesten daha çok bağıran kemalistler, paralelciler ve tüm diğer faşistler, iş akit muhabirine gelince basın özgürlüğünün bizzat dayakla engellenmesini çok eğlenceli bulmaktadır. kendilerine ülkücü diyen birilerinin, kendilerini akit gazetesinin organı gibi göstermeye hevesli bir internet sitesine kızıp, akit'in 'bizimle ilgisi yok' açıklamasına rağmen kalkıp gazete binasına saldırması ne kadar aptalca ise; geçenlerde kurtuluş tayiz'in çok net ifade ettiği gibi 'yeryüzünün en allah'sız, en dinsiz, en imansız cemaati'nin derdinin basın özgürlüğü olduğuna inanmak da o derece aptalcadır. ayrıca milyonluk akp mitinglerinde dünyanın en büyük provokatörü cnn'in muhabirinin burnunun kanamadığı; k.ç kadar mhp toplantısında ya da daha da minik kitap fuarında 'provokatör' olduğu ilan edilen medyanın muhabiriyle kameramanıyla ekipmanıyla tekme tokat dövüldüğü bir ülkede, kimin basın özgürlüğüne saygılı olduğu konusunda kimse insanları kandıramamaktadır.
cumhuriyet gazetesine tatlı tatlı kınamalarını sunarken, akit binasını taşlayan beyinsiz ülkücülerden bi b.k olmayacağı gerçeği ise bir başka başlığın konusudur.
sadece dünyada bilinen tek islamofobik müslüman ulusu barındıran türkiye'de rastlanılabilecek islamofobi biçimidir. bu psikiyatrik rahatsızlıktan muzdarip kişilerin, avrupa'da birkaç yıldır gittikçe şahlanan, son günlerde ise iyiden iyiye kükremeye başlamış islam karşıtlığını eleştirmek bir yana, bu karşıtlıkla örtüşen bir zihniyet ve jargonla herkesten daha çok müslümanlara saldırdığı gözlemlenmektedir. paris'te dün gerçekleşen saldırıya herkesten önce yas tutmaya başlamış haşhaşilerimiz başta olmak üzere, jakoben kemalistler ve şiddet sevici beyinsiz marksistler, ülkemizdeki islamofobinin temsilcileridir. kendi ülkesini mezbaha, insanını da hayvan olarak gören bu tip akıl hastalarının, ülkesinin herhangi bir yerinden ölüm haberi gelmesi için pusuya yattıkları bilinmektedir. islamofobinin ülkemizdeki en büyük hedefi olmaya başlamış genel olarak ak parti'ye, özel olarak da recep tayyip erdoğan'a nefret kusmak ve her kötülüğün başı ilan etmek (paris saldırısının bile bunların suçu olduğunu okuduk) ile ulaşılan yüksek siyasi refleksler ise bir başka başlığın konusudur.
duyarlılıktan patlamak üzere olduğu gözlemlenen ulusumuzdan başkası olamayacak ulus biçimidir. bir önceki gün kendi ülkesinin en önemli turistik merkezinde kendini patlatan embesilin neden olduğu ölümlerin faturasını katilden başka herkese kesmeye çalışan ulusumuzun, hemen ertesi gün paris'te gerçekleşen bir katliama inanılmaz üzüldüğüne tanık olunmuştur. saldırının saniyesinde 'gerçek islam bu değil!' diye sosyal medyada kendini paralayan bir takım vatandaşlarımızın, dünyadaki insanların yaşama hakları konusundaki duyarlılıkları iç parçalamaktadır. ne de olsa kendi ülkesinde diz dize yaşadığı insanlar hayvanlar gibi ölmeyi hak etmektedir. bunun için hemen en azılı islamofobikten daha islamofobik bir dille paris'teki saldırıyı bir iç mesele haline getirmek kaçınılmazdır. bu arada sosyal medyada yer alan diğer uluslardan arkadaşlarıma şöyle bir göz gezdirip bir analiz yaptım:
1. arkadaş - dün saldırıdan sonra 'voilà où la bêtise humaine nous mène' * yazarak sanırım saldırıyı küçümseyerek kınamış. dini inancı bildiğim kadarıyla yok. herhangi bir dinle ilgili hiçbir paylaşımı bulunmamış. profil resmi olarak kız arkadaşıyla dudak dudağa öpüşürken çektirdiği fotoğrafı kullanıyor (1 ay önce eklemiş, o zamandan beri herhangi bir değişiklik yok).
2. arkadaş - dün saldırıdan sonra 'une pensée à la liberté, en espérant qu'elle ne meure jamais' * yazmış. bu sabah profil resmi olarak siyah zemin üstüne 'je suis charlie' * yazan bir pankart kullanmaya başlamış. sonra da şu linki paylaşmış: (http://www.telerama.fr/me...-et-les-autres,121376.php ) herhangi bir dini inancı yok, tanrıya inanmıyor, az buçuk laisist ama liberal tarafı daha ağır bastığı için dinlere karşı değil ya da en azından böyle bir beyanı olmadı. saldırının yerine çok yakın bir yerde oturuyor.
3. arkadaş - birkaç ay önce biseksüel olmaya karar verdiği için sanırım, yeni kendisi gibi kadın olan sevgilisiyle sarmaş dolaş fotoğrafını yaklaşık 3 aydır profil resmi olarak kullanıyor. 2 haftadır paylaşımda bulunmamış, dolayısıyla sosyal medya hesabında saldırıya dair bir tepki emaresi yok. sanırsın ki bizim ülkenin gündemini sallayan paris saldırısı hiç olmamış.
4. arkadaş - kalpli gözlük takarak çektirdiği fotoğrafını yaklaşık 5 aydır profil resmi olarak kullanıyor. dün sabah bir tane şarkı paylaşmış, akşam da sanırım arkadaşlarının birinin evinde çekilmiş bir fotoğrafta etiketlenmiş. olaydan etkilendiyse bile sosyal medyaya bunun herhangi bir yansıması bulunmuyor. bildiğim kadarıyla ailesi katolik ancak bu tip konuları hiç konuşmuşluğumuz olmadığı için inancının tam olarak ne olduğunu ya da olup olmadığını bilmiyorum.
5. arkadaş - profil resmi olarak yaklaşık 2 yıl önce eklediği fotoğrafı kullanıyor. sosyal medyadaki en son paylaşımı saldırıdan bir gün önce olmuş (kaç kilometre koştuğunu paylaşmış). en son bekaretini falan koruyacak derecede katolik olduğunu söylemişti. uzun zamandır görüşmüyoruz ama herhangi bir değişiklik olduğunu sanmıyorum. dünkü saldırı hakkında herhangi bir paylaşımı yok.
yaklaşık 2 haftada bir profil fotoğrafı değiştiriyorlar, yaklaşık 1.5 günde bir fotoğraf paylaşıyorlar ve yaklaşık 0.8 günde bir bir yerlerden etiketleniyorlar. şu ana kadar birkaç ay önceki gazze saldırısı haricinde herhangi bir siyasi paylaşımlarına rastladığım sadece 4 tanesi oldu. 7 tanesinin ateist olduğunu biliyorum, diğerlerinin inancı hakkında bir bilgim yok. dünkü saldırı hiçbirinin ya umurunda olmamış, ya da sevinip kutlamışlar. çünkü hemen hemen yarısı dün farklı farklı mekanlardan pek mutlu poz verilmiş fotoğraflar paylaşmışlar. hiçbirinin bu tarz bir saldırıya sevinecek tipte insanlar olmadığından hemen hemen emin olduğum için, belli ki umursamamışlar. fransa ile sınır sınıra sayılan kuzey şehirlerindeki arkadaşlar bile.
arada bir de olsa siyasi paylaşımlarda bulunmayı seven bu ulustan arkadaşların kız olanları, dün akşam sırasıyla bir gezi linki, bir yarışma programı videosu, üç tane şarkı, bir tane de fotoğraf paylaşmış. katalan olan bir tanesi islamofobi konusunda makale linki paylaşmış (içeriği hakkında en ufak bir fikrim yok). erkek olanları da futbolla ilgili bişeyler paylaşmış, başka ne paylaşacaklardı zaten. erkekler dünyanın her yerinde aynı anasını satıyım.
1. arkadaş - 2013 yılında eklediği bir fotoğrafı profil resmi olarak kullanıyor. ne zamandır kullanıyor emin değilim ama son 2 gündür herhangi bir değişiklik yok. itikat konusunda hiç konuşmadık, dolayısıyla inancı var mı yok mu bilmiyorum. dün gündüz saldırı ile ilgili şu linki paylaşmış: (http://www.faz.net/aktuel...ris-12-tote-13357436.html )
2. arkadaş - dün gündüz 'seltsam, wenn die elektronische stimme am hauptbahnhof sagt: ich wiederhole' diye bir paylaşımda bulunmuş, saldırıyla alakası olduğunu sanmıyorum. yaklaşık 1.5 aydır aynı profil fotoğrafını kullanıyor. biz tanıştığımızda parisli bir çocukla çok çılgın bir aşk yaşıyordu, sonra ayrıldılar sanırım. bu bilgiyi neden verdiğimi ben de bilmiyorum.
3. arkadaş - en son 4 ay önce bir partide çekilmiş fotoğraflarda etiketlenmiş.
4. arkadaş - en son yılbaşı kutlamış.
ayrıca şu an bende kalan başka bir alman arkadaşın olay hakkında konuşurkenki ilk tepkisi 'o kadar merkezi bir yerde nasıl adam vuruyorlar ki' olmuştur. le pen ile ilgili endişelerimi dile getirdiğimde ise, 'onun seçilmesi sadece fransa'ya değil bize de çok zarar verir' yorumunda bulunmuştur.
tamamı oldukça eğitimli ve ortalama bir avrupalı'dan çok daha liberal olan kendi arkadaşlarım arasında yaptığım analizi, türk arkadaşların sosyal medyadaki hareketleriyle karşılaştırdığımızda gözlerimin dolmaması mümkün değil. paralelci arkadaşlarım başta olmak üzere, türk arkadaşlarımın büyük bir kısmı, paris'teki saldırılara fransızların kendilerinden daha çok üzülerek dünyaya büyük bir insanlık dersi vermişlerdir. aynı türk arkadaşların sultanahmet saldırısı hakkında hükümeti suçlamak dışında tek kelime etmemeleri ise bir sürü başka başlığın konusudur.
yaşayan sanırım en başarılı türk futbolcu arda turan'da görülen patlama çeşididir. futbolu sevmemek bir yana, resmen antipatik ve hatta aptalca * bulan kişinin rahatlıkla tespit edebildiği söz konusu patlamaya tanık olurken, arda turan'ın hayran kitlesinin yıkama yağlamasına şaşırmamak mümkün olamamaktadır. ne oynadığı futbolu takip etmişliğim var, ne kişiliği ya da yaşamı hakkında herhangi bir fikre sahibim. reklamlarda birkaç defa denk gelmem üzere, hafif spastik olduğu yönünde masumane ve kötü niyet içermeyen bir izlenim edinmişliğim bulunmaktadır. ancak o ses türkiye'nin yılbaşı programındaki performansını izledikten sonra artık emin olduğum bazı özelliklerini sayabilirim: hayatımda dinlediğim en en kötü sese sahip, takdir edilecek bir özgüvene sahip olabilecekken ettiği bazı laflarla inanılmaz antipatik bir megalomanisi olduğu anlaşılıyor ve hafiflikten öte bayaa bir spastik mimikleri var. tamam, büyük ihtimalle bu adamın yüz katı megalomaniye sahip bissürü futbolcu var yeryüzünde. ancak bi david beckham tipi megalomaniye kimin itirazı olabilir ki? 2015 yılında, hatrı sayılır bir zenginliğe sahip bir insanın bu berbat imajının hiçbir açıklaması yoktur. sesi çok mu kötü? çok küçük bir eğitimle hiç olmazsa konuşurkenki tonlaması düzeltilebilir. beden dili çok mu antipatik? yine çok küçük bir eğitime bakar. kılığı kıyafeti saçı başı? sadece paraya bakar. peki 'dünyadaki gururumuz' futbolcu niye böyle? futbolun bu kadar önemli görüldüğü bir ülkede, iyi futbol oynayan adamın her haliyle her konuda nimetten sayılması yüzünden. bu kadar eleştiriyi yapmasına neden olan performansı izleyen yazarın, söz konusu performansı aslında yerlere yatarak izlemiş olduğu gerçeği ise bir başka başlığın konusudur.
bağımsız düşünebilen, vicdani seçimler yapabilen, ırkçılığa karşı duran ve tek başına hayatta kalabilecek her türlü kabiliyete sahip güzel bir kadının mahkum olduğu seçeneklere isyan eden kişinin sunduğu alternatif çözümü ifade eden seçim cümlesidir. kafayı atalarının servetiyle ve ölmüş krallığını diriltme hayaliyle bozmuş ya da hayattaki tek amacı 'ne kadar atletik ve şahaneyim, fedakar da olabiliyorum hem' tarzı şov yapmak olan iki erkeğin yer aldığı olaylarda, bütün dünyayı kurtardığı halde tek derdi çocuklarına doğru düzgün yaşayabilecekleri bir ortam yaratmak olan ozan'ın (bard) aşk üçgeninin dışında tutulması son derece mantıksızdır. bütün at hırsızı haline rağmen elindeki tek bir mühür taşıyla bir elf kadınının gönlünü çalabilen kili, elbette amaçsız zengin çocuğu legolas'tan daha tercih edilebilirdir. zira en azından hayatında bir amacı, bir mizah duygusu vardır ve suratındaki tek mimiği kinle gözlerini kısmak olan kabız legolas'la ömür geçirmek mümkün değildir. ancak ortada bard gibi bir adam varken, tauriel kişisini bu iki adama mahkum eden yönetmen asla affedilemez. kendisine her türlü fiziksel avantaj, seçkinliğe yakın bir hayat, sonsuz bir yaşam ve hatta şifa gücü verilmiş bir kadının, kainattaki bütün hemcinsleri gibi bela arayıp saçma sapan bir aşk macerasıyla ömrünü heder etmesi ise bir başka başlığın konusudur.
sosyal medya dediğimiz yayın aracında kişilerin eski sevgililerini/sevgili olamayıp kendi kendilerine hallendiklerini/hiçbir zaman var olmamış hayallerindeki sevgililerini ne kadar çok unutmuş olduklarını ve ne kadar 'artık' umursamadıklarını kanıtlamak için kendilerini parçalama durumlarında ortaya çıkan çelişkili mottodur. sürekli laf sokulan bir kişinin, lafı sokan kişi tarafından aslında aşırı umursanıyor olduğu gerçeği; sarfedilen 'yalan oldun güzelim, yeni kızlar teker teker gelin' içerikli söylemleri gülünç duruma düşürmektedir. 'artık sevmeyeceğim' şarkısının paylaşılmasının akabinde 3. günün şafağında 'diğer' kutusuna bakıp 'çok aşığın var diyorlar' linkini paylaşmak ise bir başka başlığın konusudur.
siyasi tarihimizde görüp görülebilecek en absürd gaflardan birinde geçen cümledir. birbirlerine rozet takacak olan chp'nin üst düzey yetkililerinin, kimin kime takacağı üzerine dahiyane buluşuyla haber niteliği taşıyan bir olaya imza atmış oldukları kesindir. akp'li herhangi biri tarafından bunun çeyreği kadar skandal nitelik taşıyan bir şey söylenmesi halinde 35 sayfalık entry girilecek sözlükte, 3 yıldır açılmamış başlık ise bu başlığın konusudur.
interaktif sözlük platformlarında tüm yazarlara tanınan başlık açabilme, başlıklarda yazabilme, hatta yetmeyip bir kaç kez daha yazabilme özgürlüğünün bir sonucu olarak ortaya çıkan deneme-yanılma biçimidir. 'self' ve 'entry' kelimelerinin birleşiminden oluşan söz konusu girişim, kitleden büyük ilgi görmek amacıyla açılmış ve çok zeka dolu anlamlar yüklenmiş başlıkların hiç de tutmaması sonucu, başlığı açan kişinin 'ölü evladını' defalarca diriltme çabası olarak özetlenebilir. olayın lazarus hikayesiyle zerre kadar ilgisinin olmaması ise hiçbir başlığın konusu değildir.
tanık olunan absürdlüklerin ve 'gizem' kılıfı giydirilmiş sahtekarlıkların tamamını analitik bir şekilde sıraya dizerek, kaotik karmaşıklığı derinlemesine analiz edip verileri doğru kronolojiye yerleştirmek ve sonuçta olayların bütününün kronik bir akıl hastalığından kaynaklandığını tespit edebilmek şeklinde gerçekleşen süper yetenek çeşididir. rasyonellikten ayrılmadan kullanılabilen söz konusu yeteneğin, faaliyete geçebilmesi için şiddetli bir radyoaktif etkiden ziyade, çok basit ve son derece konvansiyonel kabullere dokunan somut veriler bulunması yeterlidir. hastalığın tespitinin tespit eden kişi tarafından hayati öneme sahip olmasına rağmen, tedavi konusunda zerre kadar sorumluluk ya da duyarlılık hissedemeyecek olması ise bir başka başlığın konusudur.