kendisini öldürmek isteyen gerzekler ile zihniyet olarak herhangi bir farkı bulunmayan birinin, muhtemelen fake hesaptan yaptığı sazan.avi yorumudur. ha, gerçekten var mı bu kafaya sahip tipler? yaşam tarzı-kılık kıyafet olarak birbirine hiç benzemeyen pek çok kadından benzer yorumları bizzat duydum. bu yorumları yapanların belirli bir kıstası da yok - herkes kendi giyim-yaşam tarzını en doğru görüp bir şekilde erkekleri aklamaya çalışıyor. inceleyelim:
- bikini ile denize giren ama fotosunu instagram'a atmayan kız, bikini ile denize giren ve instagram'a fotosunu atan kızı "kaşar" olarak tanımlayabiliyor.
- mini etek giyen ama bikini ile denize girmeyen kız, mini etek giyen ve bikini ile denize giren kızı "kaşar" olarak tanımlayabiliyor.
- tayt giyen ve mini etek giymeyen kız, tayt ve mini etek giyen kızı "kaşar" olarak tanımlayabiliyor.
- bekar sevgilisi ile yaşayan kız, başka bir kadınla evli olan sevgilisi ile yaşayan kızı namussuz olarak görebiliyor.
- bekar sevgilisi ile sevişen ama beraber yaşamayan kız, bekar sevgilisi ile sevişen ve beraber yaşayan kızı namussuz olarak görebiliyor.
- imam nikahı kıyıp ailesine/çevresine duyurmadan "koca"sı ile yaşayan kız, imam nikahı kıymayıp sevgilisi ile yaşayan kızı namussuz olarak görebiliyor.
herkesin kendisine göre bir ahlak uydurup, bu uydurmasyon ahlakın gerçekten belirli bir ahlak sistemine uyup uymadığına aldırmadan, salak salak yaşayan bir sürü farklı insan grubunun başıbozuk takıldığı bir toplumuz. kadınlar birbirine kızdıklarında "kaltak", "or.spu" diye hakaret ediyor. erkekler birbirine kızdıklarında "or.spu çocuğu" diye hakaret ediyor. öbür yandan, karda kışta çıplak dolaşmanın "şıklık" olarak pazarlandığı bir delilik çağındayız ve çıplak dolaşması beklenen de sadece kadınlar. cinsel arzuları tatmin etmek için karşı cinsin, hemcinsin, çocukların, ensestin, hayvanların, şişme bebeklerin, damacanaların, filmlerin, oyuncakların, sadomazoşizmin, hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin yetmediği bir ekstrem sapıklık ortamı. bir gün herkes çırılçıplak gezse, herkes birbiriyle sevişse, ortada nesep diye bir şey kalmasa da, bu tecavüzcülerin soyu yine de kurumayacak. çünkü sorun bastırılmışlık değil, artık elde ulaşılabilecek hiçbir şeyin kalmaması ve bundan doğan tatminsizlik.
çözüm ne mi? tabii ki recm. zira belaltındaki arzu merkezlerini göz önüne alınca, ön tarafın cinsel yönelimlerini bastırabilecek tek şey, arka tarafa mahsus korunma arzusu olabilir. (bkz: popo korkusu)
tecavüzcüleri aklamasına kızılan kişinin "or.spu" diye kınanarak, tecavüzcülere tepki gösterilen embesil toplum ise bu başlığın konusudur.
deniz gezmiş'in sırt çantasından çıkan belgelere göre katilliği tescillenmiş siyasetçinin içinde bulunduğu durum biçimidir. yıllarca 30'lu yaşlarındaki hırsız ve katil heriflere "genç fidanlar", "ipte çocuklar" diye ağıt yakan dünyanın en embesil solcu kitlesinin, bugün bu adama katil demesi elbette şaşırtıcı değildir. söz konusu adam, ömrünün başından sonuna kadar siyasetin içinde olmuş, yaptıklarını meşru siyaset dahilinde yapmıştır. öyle her türlü vandallığı meşru görüp, yaptıkları soygunları "halk el koydu" masallarıyla pazarlayıp, gerilla eğitimleri alıp, adam kaçırıp, adam öldürüp, hendek kazıp, bunların hepsine "solculuk/halkçılık" diyeceksin. sonra da herhangi birine yapıştırdığın "katil" sıfatına biz çeşitli uzuvlarımızla gülmeyeceğiz.
siyasi ya da ideolojik olarak herhangi bir yakınlık duymamama rağmen, duruşu ve insanlığı ile takdir ettiğim siyasetçinin ardından havlayan köpekler ise bu başlığın konusudur.
argümanı ortaya atana pedofil demeye çalışan geri zekalıların hala var olduğunu görmemizi sağlayan argüman biçimidir. hayatı sloganlar üzerine kurulu olup, 'eşcinsellik bir tercihtir, hastalık diyen kalleştir' deyince meseleyi derinlemesine analiz ettiğini zanneden tiplere hayatın her alanında rastlanabilir. herhangi bir meseleyi benzer meselelerle karşılaştırarak inceleyene sapık muamelesi yapınca her şeyin çözümleneceğini sanan kuş beyinliler ise bir başka başlığın konusudur.
not: pedofili ağır bir sapıklıktır sevgili embesiller. başlıkta da o inceleniyor zaten.
not2: gündeminizde yoksa bu başlık üzerinden 'sapık!!!' diye mesaj atmayın sevgili embesiller.
geri zekalı medyamızın bir başka yalan haberine inanan geri zekalıların hallendiği uydurmasyon olay biçimidir. bu ülkede ifade özgürlüğü bulunmaktadır. dolayısıyla isteyen istediği siteyi açıp, istediği şeyleri yazabiliyor ve buna da 'haber' diyebiliyor. dünyanın her yerinde olduğu gibi, burada da bu tip sitelerin ne olduğunu bilip itibar etmeyen normal insanlar var. bir de bu sitelerin takipçisi olan bir geri zekalı ordusu var. kimse 'şimdi bu iddianın propagandasını yapıcam ama acaba bu saçmalığa inanan tek mal ben miyim' diye sormuyor. çünkü yalnız olmayacağını biliyor - kendisi gibi bu iddialara atlayacak yüzlerce mal var.
illa bir liste mi çıkaralım? bunları okumayın kardeşim, bir haber sadece bunlarda varsa ya-lan-dır:
- sözcü
- t24.com
- diken.com
- habersol.com
- radikal.com
- zaman.com
- todayszaman.com
- cha (cihan haber ajansı)
- aydınlık, karşı, yurt, evrensel, taraf ve bilimum benzeri tırt gaste bozuntuları
- onedio.com (bunu bile kaynak alanlar var)
gelelim meselenin aslına. ekvador dışişleri bakanı yardımcısı, türk büyükelçisini çağırıyor ve erdoğan'ın maruz kaldığı hakaretler için üzüntülerini belirtiyor. ayrıca korumaların yaptığı müdahaleyi uygunsuz bulduklarını ifade ediyor ve açıklama beklediklerini söylüyor. yani ültimatom durumu falan yok ortada. zaten mesele bbcnews harici hiçbir uluslararası haber kuruluşuna yansımıyor. dünyanın saygın ajansları ekvador'u bizim sözcü ve türevleri kadar önemseyip, dışişleri bakanının türk büyükelçisini çağırmasını haber diye geçmiyorlar dünyaya. bbc de 'yerel medyaya göre' diye veriyor haberi.
uluslararası bir basın toplantısına istanbul üniversitesi'nin parkalı ergenleri tipindeki salakların girişini bile kontrol edemeyen ekvador'dan ültimatom gelse sevinçten ağlayacak dünyadaki tek mallar sürüsü ise bu başlığın konusudur.
ülkemizde sanata verilen değeri (!) göstermiş içler acısı argüman biçimidir. yazıklar olsun, ne diyim. türkiye'de sanat bu kafalar yüzünden gelişememektedir. bugün ajdar'ı linç eden, yarın serdar ortaç'ı da linç edecektir.
hakikate yalnızca kendilerinin ulaştığını ve kendi yollarının tek doğru yol olduğunu iddia ederek, kendilerinden olmayan herkesi yanlış kabul etmek şeklinde ortaya konan nokta biçimleridir. 'kadiri tarikatının çektiği enteresan zikir' vakasına sağda solda yapılan yorumlardan da görülebileceği üzere, ibadetin en doğrusunun nasıl yapılacağına sadece ışidçiler ve kemalistler karar verebilecektir. belirli farklılıklar vardır, ancak ortak noktaların daha çok olduğunu görüyoruz. inceleyelim:
- bir kemalist, ibadetlerin göstere göstere yapılmasının aslında dine aykırı olduğunu iddia eder. bir ışidçi ise göstererek yapılmayan ibadeti yok hükmünde sayar. totalde ikisi de saçmalıktır. ibadet, istenen şekilde, istenen yerde, istenilen zamanda, istenilen kadar yapılabilen bir şeydir ve farz ibadetlerin göstererek yapılması, gizli yapılmasından daha makbuldür. kemalizm de ışidçilik de milletin nasıl ibadet etmesi gerektiği konusunda dayatmalara girişen, saçma sapan ideolojilerdir.
- bir kemalist, 'türkiye şeyhler dervişler ve müritler ülkesi olamaz' diyerek tarikatlere savaş açmıştır. bir ışidçi ise, tarikat geleneğinin şirk olduğunu iddia ederek tarikatlere ve her türlü tasavvuf olayına savaş açmıştır. ikisi de kendi uydurduğu dinin abuk sabuk gerçeklerini dayatarak, kendilerine uymayanları yok etmeye çalışan ideolojilerin piyonlarıdır.
- bir kemalist, 'dinde başı örtmek diye bir şey yoktur' diyerek kadınlara belirli bir giyim tarzı dayatır. bir ışidçi ise, 'islamda kadının giymesi gereken şey cilbaptır' diyerek kadınlara belirli bir giyim tarzı dayatır. ikisi de kafayı kadınların giyimleriyle bozmuş sapık ideolojilerdir.
- bir kemalist, '10 kasım'da sirenler çaldığında herkes saygı duruşuna geçmek zorundadır' der ve geçmeyenleri hain ilan eder. bir ışidçi ise, kendilerinin cihat ibadetini yerine getirdiğini iddia eder ve kendilerine katılmayanı kafir ilan eder. ikisi de insanları belirli bir şeye zorlayan jakoben ideolojilerdir.
- bir kemalist, yıllarca 'şeriat geliyor' diye çığırarak belirli bir insan topluluğunu korkutup kendi siyasi tercihlerini dikte etmeye çalışır. bir ışidçi ise, 'din elden gidiyor' diye çığırarak belirli insan topluluklarını korkutup kendi siyasi oluşumlarını kabul etmeye zorlar. ikisi de dikta rejimi arzulayan ideolojilerdir.
kemalizmin siyasi ideolojiden çok bir din sayılabilecek olması ise bir başka başlığın konusudur.
ışid'in görse kazığa oturtacağı adamların çektiği zikir biçimidir. kardeşim ne menem cahillersiniz siz, anlamıyorum ki. ışid dediğimiz oluşum, tarikat, tasavvuf, zikir mikir bunların hepsini bidat olarak görüp, bidat ehlini de kafir ilan eden bir ideolojinin enstrümanı. videodaki elemanların yaptıkları ibadet doğru mudur, yanlış mıdır? kim ne şekilde vecd halini yakalıyorsa, o şekilde ibadet eder - itikadi olarak yanlışlık, bunun tek yol olduğu iddia edilirse başlar.
ibadetler, belirli bir dini/inanışı kabul edenlere mantıklı gelen bir takım merasimlerdir. örneğin, günümüzde bir çeşit spor olarak sunulan yogadaki hareketler mantıklı mıdır? değildir. aslında vücuda çok acayip faydaları olan harika bir spor mudur? bunun cevabını hindistan'a gidip mevcut insan profilinin fiziklerine bakarak bulabiliriz. dolayısıyla yoga aslında saçma bir şeydir. ama bana saçmadır - hindistan'daki adama değil.
türkiye'deki popüler tarikatlerin hiçbirinden ışid gibi bir yapı çıkamayacağı, çünkü vehhabiliğin zaten bütün türkiye'yi komple müşrik kabul ettiği hakkında hiçbir fikri olmayan zır cahiller ülkesi ise bu başlığın konusudur.
ülkenin en has hakiki liberallerinin bir araya geldiği ldp adlı maklube partisi ile alakalıysa hemen dahil olacağım grup biçimidir. kemalist bir troll * tarafından yönetilen kainatın en başarılı ve en liberal partisi ise bir başka başlığın konusudur.
diplomasi üstadı, üslup dehası, stratejik derinlik duayeni osman pamukoğlu'nun partisi hepar'ı aşağılamak için geliştirilmiş argüman biçimidir. birdenbire ülke gündemine oturmuş, 7 haziran'dan önce seçim vaadi '12 adayı yunanistan'dan geri alıcaz' olan doğu perinçek ise bir başka başlığın konusudur.
'allah duayı kabul eder mi' sorusu yerine, 'dua kabul olsa mı olmasa mı bilemedim'i sorgulayan sorunal biçimidir. dostum o kız senle evlenmez zaten, boşuna triplere girme.
kızlar konusunda kesin konuşamam da, gözlemlerime dayanarak erasmus'a giden oğlanla evlenilmeyecek olması sorunalı ise bir başka başlığın konusudur.
- biz onları ergenlikle imtihan ettik de, doğarken verdiğimiz beyni bulüğ çağına geldiklerinde onlardan geri aldık. de ki, antitez diye sunduğunuz argümanların incil ve tevrat'tan alıntı olduğunu bilmez misiniz? rabbiniz okuma yazma öğrenip oksijen israfı olmaktan kurtulun diye kelimeleri yaratmışken, siz üniversiteleri ortam yapmak ve ders aralarında pes oynamak için kullandınız. şüphesiz ki siz geri zekalı, embesil ve kuş beyinli bir topluluksunuz.
90'lı yıllarda etkin olan, en son faaliyeti sanırım 99 yılında olmuş, farklı etnik kökenlere sahip kişilerin bir araya gelip fransızca müzik yaptığı hiphop grubu biçimidir. şu an nerde ne yapıyorlar, hiçbir fikrim yok. bugün yıllar sonra 'no limites' şarkısına denk gelince 10 defa falan dinledim. başka da öyle sevdiğim bir parçaları yok zaten. bu da böyle bir başlığın konusudur.
hastalıklı psikolojiye sahip değil, bir tımarhanede tedavi görmüş olan akıl hastası yönetmen biçimidir. normalin bayaa üstünde bir sinematografik yetenek ile ağır kadın düşmanlığının bir araya gelmesi sonucu ortaya neler çıkacağını bize gösteren bir kişi olmuştur. bunun dışında, iddia ettiğinin aksine, sinemaya öyle pek de yeni bir şey katmamış yönetmen biçimi ise bu başlığın konusudur.
mecliste şu ana kadar gördüğüm en kaba saba, en terbiyesiz kişiliğe sahip eski milletvekili biçimidir. soytarılığın 'renkli kişilik' olarak tanımlandığı memleketimizde, kendisinin de hayırla anılması çok şaşırtıcı olmayacaktır.
resmi twitter hesabı yazan şey gerçekten resmi twitter hesabıysa (ki cumhuriyet adlı gazetemsi son tweetini haber yapmış), son anına kadar nefretle çırpındığını varsayabiliriz.
kanser olmasının sebebini bile 'bay recep'e bağlayan, adı anıldığında imza attığı terbiyesizliklerden ve skandallardan başka bir şey akla gelmeyen siyasetçi biçimi ise bu başlığın konusudur.
kendisinin ölümüne bile duyar kasan tiplere tanık olmamıza vesile olmuş mal turnusolü kişi biçimidir. toprağı bol olsun, ne diyim.
ermeni tehciri'nden kalan mallara el koyarak zenginleştikten sonra, zenginleşme süreci hakkında romantik bir mit yaratan aile biçimleri ise bir başka başlığın konusudur.
altın küre ödülleri sırasında gavat gibi gülerken töbestağfurullah kadın tarafından dirseklenmiş usta aktör biçimidir. gün içinde açıp izleyip izleyip güldüm, kendimi alamıyorum. o değil de, ben mi lady gaga'yı insan gibi giyinmiş şekilde ilk defa görüyorum, yoksa yeni tarzı bu mu, onu çözemedim. neyse.
yeni filmini henüz izlemediğim, bütün filmlerinde hep iyi oyunculuk çıkaran, yakışıklılık konusunda ise hiçbir zaman bir brad pitt* kadar efsaneleşeceğini sanmadığım amerikalı biçimi ise bu başlığın konusudur.
tecavüzcülerin bir numaralı savunması olan 'isteyerek beraber olduk' ifadesi, tecavüz eden kişinin tecavüz ettiği kişiye zina iftirası atmasıdır ve alanın da verenin de razı olduğunu 4 şahitle ispat edemeyen kişinin cezası kuran'da kazf, yani 80 sopadır. (bkz: nur suresi 4. ayet)
buna ek olarak, tecavüz fiili tek taraflı zinadır ve kuran'da cezası halka açık bir alanda celde, yani 100 sopadır. (bkz: nur suresi 2. ayet)
islam'daki kısas cezası da, şiddet görmüş kişinin belirleyeceği bir yöntemle bu tip olaylarda uygulanır. tecavüzün kısası ise tecavüz olamayacağı için, islam tarihinde genelde tecavüzcülere recm uygulanmıştır. recm cezası, zinanın itiraf edilmesi ya da ayyuka çıkması gibi durumlarda uygulanan bir sünnettir. islam'da en ileri ceza recm'dir.
yani özet olarak bir erkek ile bir kadının cinsel ilişkiye girdiği tıbbi olarak ispatlanmışsa ve kadın bu ilişkiyi mahkemeye şikayet etmişse, adam da bu ilişkinin karşılıklı rıza ile olduğunu savunuyorsa, adam 4 şahit bulmak zorundadır. bulamazsa kadına zina iftirası atmış sayılır (80 sopa) + zina etmiş sayılır (100 sopa) + kadın şiddete uğradığı için kadının talep ettiği bir kısas uygulanır.
'katillere idam, tecavüzcülere recm uygulayalım' desek 'woaa şeriata hayır!' nidaları koparılacak ülkedeki islam hukuku arayışları ise bir başka başlığın konusudur.
dünyaya kaç tane peygamber gönderilmiş olduğundan emin olmamakla birlikte, listenin ilk sıralarının peygamberlerle doldurulması gerektiğini, en başa da hz. muhammed ile hz. musa'nın yazılmasının mantıklı olduğunu düşündüğüm liste biçimidir.
hz. musa'nın israiloğulları dediğimiz azgınlık abidesi, peygamber katili topluluğu toparlaması ve iyi kötü bir israil bilinci oluşmasını sağlaması çok etkileyici bir olaydır. sonuçta açlıktan ölmek üzerelerken gökten inen sofrada 'niye sarımsak yok' diye dudak büken; peşinden çöllere düştükleri adam birkaç gün dağa çıkınca direkt altından buzağı yapıp tapmaya başlayan bir milletten bahsediyoruz. gönderilen peygamberleri beğenmeyip öldüren bu adamları mısır'dan kaçmaya ikna edip çöl yollarına düşürmek hiç de basit bir hadise olmasa gerek. özellikle de hz. musa'nın kekeme olduğuna dair rivayetler varken.
listenin bir numarası ise normal olarak hz. muhammed olmalıdır. tamam ben müslüman'ım, hz. muhammed de benim peygamberim, dolayısıyla kuran'da ve islam itikadındaki peygamberimin 'insanların en üstünü' olduğu bilgisini kabul ediyorum. ancak inanmayan biri olarak değerlendirmeye kalksaydım da, kendi kafasına göre bir kitap yazan muhammed adında bir bedevinin bütün ulusları kapsayan bir din kurmasını ve bu dinin eşi benzeri görülmemiş hızda yayılmasını açıklamakta epey zorluk çekerdim sanırım. özellikle kuran'ı kendisi yazmışsa, 40 yaşına kadar çevresindeki herkesi okuma-yazma bilmediğine inandırma yeteneği (sonuçta kitap allah'tan gelmiyor, allah komple yok) bayaa zor açıklanacak bir şey. hele de okuma yazmanın gizli gizli öğrenilmesinin pek mümkün olmadığı bir ortamda, okuma yazma bilenlerin bile kolay kolay yazamayacağı ayetlerden oluşan bir kitap söz konusuyken. bu kitaptaki ayetlerin ifade gücünün ne kadar kuvvetli olduğunu, dönemin yöneticilerinin gelip, kendisine inanan birkaç fakir haricinde hiçbir somut gücü olmayan muhammed'e yetki ve makam teklif etmelerinden anlayabiliriz (hicret'ten önce). dahası, ulusçuluğu geçtim, daha kavmiyetçilik, hatta ailecilik sularında yüzen bir topluma evrensellikten bahsetmek, bu evrenselliğin şartlarını şimdinin küreselleşme şartlarından çok daha sade ve net bir şekilde ortaya koymak falan, bunlar çok acayip şeyler. kendi vatanında kelle koltukta yaşarken, hiçbir yaptırım gücü yokken, zamanın komşu bile olmayan güçlü krallıklarından birinin kralına (bkz: necaşi) kendi dinini kabul ettirmenin ise sanırım tarihte başka bir örneği yok. bunlar işte hep tarih ya da başka bir bilim dalıyla açıklanamayan şeyler. daha detaylı bilgi için bkz: islam tarihi.
düşünce dünyası, belirli bir yaşa kadar her sabah ezberlettirilen ismi dünyanın en büyük lideri kabul edecek kadar derin ve geniş olan kişi biçimleri ise bir başka başlığın konusudur.
izlemeden önce fragmanından yola çıkarak yorum yapacağım film biçimidir. muhtemelen yarın gideceğim için önyargımı şimdi yazayım diyorum:
fragmanının çok kötü oluşu, ya filmin çok kötü olmasından, ya da bir pazarlama skandalından kaynaklanan film biçimidir. izlediğim fragmanlara göre 2. sınıf bir aksiyon filmi ile karşı karşıyayız. insanı kendine çeken ne bir mizah, ne güzelliğiyle ya da yakışıklılığıyla göz dolduracak oyuncular, ne nefret ile haz arasında karmaşık duygular yaratacak bir 'kötü adam', ne de bilgeliğiyle/karizmasıyla mistik bir ortam yaratan 'hiper iyi' bir karaktere rastlanmamıştır. bi de söylemeden edemeyeceğim: bu 'güç' dediğimiz varoluş biçiminin dengeleri daha bir nesil nalları dikemeden bu kadar değişebiliyorsa - ki fragmana göre iyi taraf geçen sürede yine hapı yutmuş -, güce denge getirmek için bu kadar da büyük savaşlara girişmeye pek gerek yok bence. zira daha luke skywalker hayattayken yine dark side ortalığı ayağa kaldırmışsa, bu 'force' zaten kötü tarafa daha meyilli demektir. sonuç olarak: yanlış tanrının peşinde birbirinizi paralayıp duruyorsunuz sevgili lazer kılıçlılar. huzur islam'da.
güzel serileri katletmek konusunda dünyanın en uzman mekanizması olarak 2010'lu yılların amerikan sineması ise bir başka başlığın konusudur. may the hollywood be with you.
bir tane kabanımsı-ceketimsi-yeleğimsi bişeyim var. ne zaman giysem 'silvara hanım, bugün hangi defileden alelacele çıkıp yanımıza teşrif ettiniz' türevi yorumlar alıyorum. istanbul'daki bir butiğin bir köşesinde, çipçirkin bi kombinasyonla giydirilmiş bir plastik manken üzerinde görmüş, 'ben bunu çok pis giyerim' demiş, çok komik bir fiyata almıştım. ve bu kabanımsı şeyi giyerek kaç ayrı kişiyi milano'dan almış gibi trolledim. aslında yaptığım şey tam olarak yalana girmiyor. yalnızca 'ooo yine milano'dan giyinmişiz' gibi laflara 'ayh yok canım, burdan aldım' demiyorum. milano'ya bir kerecik 2 günlüğüne, tamamen turist paçozluğuyla, cebimde 20 euro parayla gitmiş; magnet dışında çöp bile almamıştım. zaten 2 günün bile fazlasıyla yeteceği, sıkıcı ve aşırı pahalı bir şehirdi.
bu itiraftan çıkarılacak kıssadan hisse: neyi nerden ne kadara aldığınız değil, nasıl taşıdığınız önemlidir sevgili sözlük insanları. bir de insanların pozitif önyargılarına sadece gülümserseniz, yalan söylemiş olmazsınız. fetva hattından silvara hocaefendi bildirdi.