taştan yumuşak, necasetten ırak ne buldunsa yiyecen hacı. bazı yemeklere damak tadının alışması için sevmeye sevmeye de olsa 3-4 sefer o yemekleri yiyerek onlara şans verilmesi lazım. sonradan tatları güzelleşiyor.
mesela, hayatında hiç maydanoz yememiş bir insan için maydanozun tadı tek kelime ile iğrençtir. tabi biz milletçe maydanozu salatalarımızda, yemeklerimizde bolca kullandığımız ve çocukluktan alıştığımız için bize göre maydanoz çok lezzetli. onu hiç denememiş, bir şans vermemiş olsaydık bu tadı asla alamayacaktık.
yemek seçmek, şans vermemek ve ön yargı demektir. ne kaçırdığını hiç mi hiç bilmemek demektir.
aslında böyle insanların hali, onlarla bir yola yada bir tatile çıkınca ve özellikle de yabancı bir memlekete gidince acınası bir hal alır. yemek için bir şeyler bulmakta çok zorlanır bunlar ve çoğu zaman bu müşkülpesentliklerinden dolayı aç kalırlar. sonunda bir kuru ekmeğe, bisküviye, hazır keke ve sair tırıvırı bir yiyeceğe talim ederler. mis gibi kiremitte alabalık dururken, top kek yerler. yazık günahtır bunlara.
mutfağı dağınık kullandığı için habire hatundan fırça yiyen erkektir.
pff. sanki kendileri yemek yaparken mutfağı dağıtmıyorlar a.m.k. ama biz yapınca ortalığı ayağa kaldırırlar.işin içinde bir kıskançlık da yok değil ama neyse...
biz erkekler mutfağa girdiğimizde başarı yüzdemiz çok yüksektir. mecburiyet karşısında değil de sevdiğimiz yemekleri yemek için pişirmeyi öğrendiğimizden dolayı kendi damak tadımıza göre küçük ama leziz bir portföyümüz olur. genelde bunlar güveç, etsote, köfte gibi testosteron üretimine yardımcı, protein ağırlıklı gıdalardır.
yemek pişirmeden önce "hayatım sana bir güveç yapayım mı haftasonu?" gibi cümleciklerle sanki hatunu çok düşünüyormuş da onun için yapıyormuş süsü verir ve fırsatını bulunca da mutfağa dalıveririz. aslında hatun bahane, mide şahanedir.
cahit külebi'nin hikaye şiirinin lise öğrencileri için hazırlanmış bir kitapta m.e.b. tarafından sansürlenerek verilmesidir.
--spoiler--
benim doğduğum köylerde
kuzey rüzgarları eserdi
ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
öp biraz!
--spoiler--
dizelerinin sonundaki "öp biraz" yerine (...) konulmuştur.
ama bana sorarsanız asıl şimdi müstehcen olmuş.
hiç kusura bakmasın sevgili m.e.b.
o nokta nokta ne hacı? insan ne anlayacağını şaşırıyor, ihtimaller üstüne gidiyor.
delirtmeyin adamı! biz de namaz kılıyoruz ama şiir kitabından da abdest bozulduğunu sizden görüyoruz. ne kadar şehevani arkadaşlarmışsınız. sizi bir kapalı ortama koysak, iki seneye bir milyon kişi olursunuz elleham. hadi bakalım siz bol bol ceviz ve kaymak yiyin koçlarım benim. şimdi de size barış mançodan lambaya püf de geliyor, sansürcü hisleriniz doruk noktasına çıkacak! hadi yiğitlerim sansür, sansür, sansür!
cahil adam söylemidir. aslında hiç kale alınası değildir ancak ola ki bu saçmalığa aldanan birileri olur diye bir parça açıklamak lazım.
--spoiler--
f.e. peters the hajj isimli kitabının 41. sayfasındaki bir bilgide aslında bu sorunun cevabı yatmaktadır.
muhammed bu 360 tane puttan birisinin, ay tanrısı olan en güçlüsünün ismini alıp tek olduğunu söylüyordu. 'al-ilah tan başka ilah yoktur'
--spoiler--
bu iddia ile gelen insan dinler tarihini bilmeyen bir insandır. şöyle ki;
kabeyi inşa eden ibrahim a.s. ve ismail a.s. dır. hacerül esved taşını da oraya onlar yerleştirmişlerdir. şimdi bir kısım arkadaşlar, ibrahim peygamberin haşa haşa hayali bir karakter olduğunu bile söyleyebilirler ancak henüz yakın tarihlerde ortaya çıkarılmış ve hala yeni parçaları bulunup okunan ebla tabletlerinde bile ibrahim peygamberin ab-ra-mu olarak ismi geçmektedir.
hal böyleyken la ilahe illallah diyenin kurduğu kabe evinde sonradan peyda olan putperest bir inanç mı dini tekrar edecek, yoksa o dinin (hanif dininin) devamı olan islam dini mi tekrar edecek? zaten herşey ortada.
hz muhammed s.a.a. hanif dinine mensuptur. yani hayatı boyunca hiç puta tapmamıştır.
Francis Edward Peters, islama değil, hristiyanlığa hizmet eden bir profesördür. bütün işi bizim dinimizdeki açık gibi görünen noktaları saptamaya çalışmak olan bir adamdır. petersin fikirlerini daha önce de çeşitli rahiplerden duymuştum. bunların akıl hocası bu adamdır. işin gülünç olan tarafı ise, isa aleyhisselama (tövbe haşa) tanrı diyen insanların tutup da bizim dinimizi eleştirmesidir.
size tek bir şey söylemek istiyorum arkadaşlar:
adı geçen kaynak insanlık yararına değil; belli çıkarlara hizmet için yazılmıştır. aldanmayın.
dengesizin birisiyle birlikte olmuş kız serzenişi. evlenmeden birlikte olunursa çok rahat başa gelebilecek bir hadise. kimse modernlik örtüsü altında mezhebi genişliği methetmesin. işte sonuç bu. vur kaç taktiğine maruz kalan bir kız daha.
neyse, zaten su testisi su yolunda kırılır. illa ki birisiyle olacaktı o kız. sokakta kıza laf atan bir amcadan duyduğum komik bir cümle geldi aklıma:
"bir gün öleceksin! toprak olup gideceksin! karıncalar yiyeceğine amcalar yesin!"
istikameti doğru kabe alıp yürüyerek gidince uzaya çıkmıyorsak; aksine mekkeye ulaşıyorsak var olmadığı zaten belli olan mantık hatasıdır.
bu saçma tezi ortaya atan muhterem şahsiyet, bizim karada yaşayan canlılar olduğumuzu unutmuş galiba. bizimle dalga geçmek isterken de kendisi gülünç duruma düşmüş. yazık...
başka bahane bulun arkadaş! hem biz kuş vurmuyoruz ki. roket de atmıyoruz. namaz kılıyoruz. es kaza, bilmeden kıbleyi şaşırsan da, o namaz boşa gitmez. allah onu ibadetten sayar bir şekilde. haa, fark ettin, hemen tekrar kılacaksın. misal, yolculuk esnasında araçtan inemiyorsun koltukta da namaz kılabilirsin. bunlar herkesin bildiği şeyler.
kabe bir arada, aynı amaca yönelmeyi, birliği beraberliği ifade eder. başka çok hikmetleri de vardır.
hem allah oraya kabe'nin ortasına bir radyo anteni koymuş da bizim namazları oradan bir bilgisayar uzaya mı gönderiyor ki biz kabeyi doğrusal olarak tutturmak zorundayız? türkcell anteni değil la bu. namaz bu namaz.
allah herkesin içinden geçen en ufak fikirleri bile bilir. sizin bilip de kabul etmek istemediklerinizi de bilir. yeter ki siz ona dönün ama yürekten, canı gönülden, yalansız. böyle olsanız zaten kabeden de değerlisiniz.
anlayanların gayet güzel anladıkları; anlamak istemeyenlerin ise ne kadar anlatırsan anlat anlamayacağı isteklerdir. kendi bilgilerimi de tazelemiş olacağım için dinlemek isteyenlerle beraber bir tekrar yapacağım bu konuda:
ihram giymek saçma mıdır?
ihram giymek dünyadan kopmak demektir. ölü sayarsın kendini. ölümü düşünürsün. allah'ın karşısında aczini ve fakrını anlarsın. fani olanın sen, baki olanın allah olduğunu düşünürsün ve daha nice hissiyatlar yaşarsın. bunlar uhrevi şeyler. sözlükteki herkesin ilgisini çekmeyebilir. inanmayan da dahil herkesin kabul edeceği bir fayda sunmak lazım. insanın sadeleşmesi için büyük bir adımdır ihram. müslümanlar hacda o ihramı giyerek akıllarına ölümü getirir ve hesaba çekilecekleri günü düşünürler. bu onları bu dünyada kötülük yapmaktan alı koyar (inşallah). bu olay ise, sevgili ateistler için bile faydalıdır. onlar fark etmeseler bile...
tavaf da hakeza...
kainatın yaratılışını, her şeyin cenabı hakkı zikrederek dönüşünü,
cenab-ı hakk'ın bütün insanlığı bir araya toplayacağı hesap gününü düşünür ve tavaf eder insanlar. hesap gününü aklına getiren ve kötülüklerden sakınan bir zümrenin yaptığı bu hareketin nesi sizin için zararlı? aksine faydası var. bir kusur işleyemez o bilinçle hareket eden bir müslüman. allahtan korkar. inanın ya da inanmayın fark etmez. elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin: bunlar dünyayı daha güzel bir hale getirmeye vesile olamaz mı?
şeytan taşlamak garip midir?
içimizden kaçımız ibrahim a.s. gibi şeytanımıza dur diyebiliyoruz? onu zaptedebiliyoruz? zaten orada atılan taş mercimek kadar bir şey. mercimek kadar bir taşın zarar vermek değil; tefekkür amaçlı olduğunu elbette tartışmaya gerek bile yok. yeryüzünde kendi şeytanını yenebilmiş bir insandan daha faydalı ne olabilir? bunun faydasını görmek için müslüman olmaya gerek yok.
hac vazifesi ile ilgili anlaşılamayan çok mevzu olabilir ama hepsinin de mantıklı birer açıklaması var.
hayvan kesmeye gelince, bir müslüman zort diye bir hayvanı kesip etini yemez. kurban olsun, adak olsun, alelade yemek için kesilmiş bir hayvan olsun, hayvan kesmenin bir kuralı vardır. kıbleye doğru yatırırsın ve besmele ile kesersin. neden mi? normal şartlarda allahın yarattığı bir canlı olarak bizlerin bir başka canlının canını sebepsiz yere almamız yasaktır. bizim kadar o canlının da yaşama hakkı var. biz karnımızı doyurma amacından başka bir amaçla hiçbir canlıya ufacık bir zarar bile veremeyiz. verirsek hesaba çekilmekten korkarız. bu yüzden o hayvanı karnımızı doyurmak için ve israfa kaçmamak kaidesiyle uslüne uygun olarak allah rızası için kesiyoruz. kurban da bu şekilde gücü yetmeyen insanların et ihtiyacını karşılayabildiğimiz güzel bir ibadet, bir yardımlaşma biçimi. çok ama çok fazla hikmeti var. burada yazmaya vakit yetmez. hz ibrahimle ilgili olanı da zaten herkes biliyor.
sormadan, araştırmadan yaftalamak daha garip bence.
sanki biz gılgamış destanını hiç duymadık. onların okuduğu okullarda okumadık, onların elinin altında olan bilgisayarlar bizim elimizin altında değil. ebla tabletlerinde yazanları, arapların islamiyetten önceki dinini, islamdan önceki bazı dinlerin islamla taşıdığı benzerlikleri ve hatta namaz kılan yahudilerin bile bulunmasını biz bilmiyoruz değil mi? bir tek onlar araştırıp bulabilir bunları. öyle ya biz sabit fikirli ve bağnaz insanlarız. çünkü allah'a inanıyoruz. hepsinin bir açıklamasını biliyor olabileceğimiz gerçeğini düşünemiyorlar mı acaba ?
gılgamış hz nuhtan (a.s.) sonra yazılmış olamaz mı? ebla tabletlerinde de ab-ra-mu diye ibrahim peygamberden bahsediyorlar ve bizim dinimiz islam, ibrahim peygamberin dini olan hanef dininin devamı. yani arapların islamdan önceki dinlerinden bazılarında hanef dinine ait motifler bulunması normal. ama isterseniz bunları islamda putperest bir dinden esinlenmeler var diye yorumlayabilirsiniz. eğer böyle yapıyorsanız allah sizleri ıslah etsin. kabeyi ibrahim (a.s.) oğlu ismail (a.s.) ile beraber inşa etmişti. nasıl olur da çekirdeğini onun dininden alan islam dini o sonradan gelen putperest dinlere benzeyebilir? aklı başında olan biri bu iddiaları kabul etmezdi. bunun gibi örnekler de çok. islamda bir mantık hatası da yok. herşey bir bütünlük teşkil ediyor. anlamak ve görmek isteyenler için çok mantıklı açıklamalar da var.
düşün ki michael jackson diye bir adam yok. dünya hiç tanımıyor böyle bir adamı. garibim Türkiye'de Mikail çeksin adıyla doğmuş. kıvırcık saçlı, esmer tenli, yağız bir anadolu delikanlısı. türkü çığırıyor ve meşhur olmak istiyor. "Erzurum çarşı pazar. leylim amman aman. hiii hiiii! " ne hihi !? ne hihisi olum! manyak mısın lan? içine ettin canım türkünün. yok hacı sittin sene meşhur olamazdı buralarda. allah yüzüne bakmış da amerikada doğmuş.
ajitasyon için malzeme toplama girişiminde olan fırsatçıların ekmeğine yağ sürülmüştür. kendisini seçen kitleyi çok seven adam, onlara hakkıyla hizmet verir. bunlar ise devlete, millete, orduya, kamu kurumlarına ve sair karşısına çıkan her türlü unsura hakaret ede ede, bokuyla kavga ede ede, "onların haklarını savunuyoruz" diye diye karınları tok, sırtları pek güzel güzel geçiniyorlar. şimdi bu son aldıkları küçük emrah statüsüyle 10 sene daha geçinir bunlar.
budizmin olduğu ülkelerdeki nufusun kalabalıklığı karşısında % 7,1 gibi düşük istatistiklerin çıkmasından anlaşılacağı üzere, en çok ateist putperest ülkelerden çıkmaktadır. zaten bu gerçek şahsi tecrübemle de sabit olan ve daha önceden karşılaşıp fark ettiğim bir gerçektir. özellikle çinlilerin içinde ateist çok oluyor. adamın karşısına tombul bir kurbağa heykeli dikip "koy ağzına parayı, sana kısmet getirsin" deyince inanmaması gayet normaldir. ben olsam ben de inanmazdım.
ateistlerin kalan kısmının da büyük bir çoğunluğu eski sscb terkibindeki ülkelerden çıkmaktadır. ateizmin ders gibi okullarda okutulması, adeta millete yaslanılması bunun en büyük sebebidir. bu coğrafyalarda orta yaş ve üzeri kesimde çokluk kesbeden bu ateist türünün ise sscb nin dağılması nedeniyle nesli tükenme noktasına yaklaşmıştır.
yani toplam sayısına bakıp aldanmayın. müslüman ülkelerde bu kadar ateiste rastlayamazsınız.
--spoiler--
bismillahirrahmanirrahim.
Peygamber, Rabbinden ne indirildiyse ona iman etti, müminler de. Hepsi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve: "Allahın Peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız." diye Peygamberlerine inandılar ve: "işittik ve boyun eğdik, bağışlamanızı dileriz, ey Rabbimiz! Dönüş sanadır!" dediler. Bakara 285.
--spoiler--
hz eyüp sabrıyla, hz ismail fedakarlığıyla, hz ibrahim dostluğuyla, her peygamber belli başlı bazı özellikleriyle eşsiz ve değerlidir. aralarında ayrım yapmak zaten bizlerin haddine değildir.
az tv'yi açıp azerilerin konuşmasına "kah, kah, keh, keh, koh, koh" gülen bizlere bir kapaktır.
mesela demek istiyorsunuz ki;
"zaten ben duygusal bir insanım. öyle yapamıyorum. daldan dala konamıyorum. beni ayrı tutun ve anlayın yani beni kayırın diye söylemiyorum. elbette ki bana da herkes gibi muamele edin..."
peki azeri bunu nasıl anlıyor?
ABOOOOVVVVV çok feci!!! çok feci!!!
kelime kelime açıklayalım:
zat: küçe dilinde yani azerice sokak ağzında organ manasına gelebiliyor. zat eylemek; becermek gibi kullanılabiliyor. zat da tek başına kullanıldığında vajina gibi anlaşılabiliyor.
dal: azerice arka demek. bu masum manasının yanında argoda g..t de demek oluyor.
kayırmak: becermek, halletmek, yapmak manalarında kullanılıyor. argoda ise s..kmek, düdüklemek demek.
şimdi yukarıdaki ifadeden azerilerin ne anladığını parantez içinde yazarak aynı paragrafı tekrar edelim:
" zaten (am olarak) ben duygusal bir insanım. öyle yapamıyorum ( s..kemiyorum). daldan dala ( g..tten g...te) konamıyorum. beni ayrı tutun ve anlayın yani beni kayırın (s..kin) diye söylemiyorum. elbette ki bana da herkes gibi muamele edin..."
herkes gibi muamele edin...
tabi yaa...
sen bunu söyle azeriye, ondan sonra da herkes gibi muamele bekle. peehhh! muamelenin kralını görürsün valla. kıllı mıllı, altın dişli azeri amcalar gelirler, gösterirler sana muameleyi.
sen aç televizyonu, azeri kanallarına gül. gül, gül devam et. ama kapıyı da iyi kitle.
müstakbel katildir. sorumsuz ve düşüncesizdir. ehliyeti alındığı gibi bir daha değil motorlu taşıtlar; el arabası sürmesine bile izin verilmemelidir. hapis cezası da verilirse, (en azından bir iki haftalık) çok da güzel olur, pek de güzel olur. amme hizmetinde bir müddet çalıştırılması, sokak süpürttürülmesi, çöp toplattırılması gibi cezalar ise, fevkaladenin bile fevkinde olur.
islamda kadınla erkeğin tokalaşmasının hoş görülmemesinin nedeni, şehvet unsurundan da ön plandaki "araya mesafe koyma" gereğidir. çok samimiyet, çok haşır neşirlik, çok şakalaşmak, nadiren de olsa minder güreşi ile sonuçlanabilir. nasıl ki kanunlar, (ağzı ile içenler de olmasına rağmen) içkili araba kullanmayı yasaklıyor; öyle de islam dini, kadınla erkeğin temas etmesini uygun görmüyor. çünkü düşük bir ihtimal de olsa bir sakatlık çıkabilir sonunda. uzak durmak, mesafeli olmak en iyisidir o yüzden. temkinlilik, yani "takva" bunu gerektirir.
hem, sadece müslüman kadınlar değildir erkeklerle tokalaşmayan. yeryüzünde bir çok kültürde olmayan bir adettir tokalaşma. mesela japonlar hiç tokalaşmazlar. tanımadığın birinin kirli ve terli elini tuttuğunuzda neler hissettiğinize bakınca adamlara hak veriyorsunuz zaten. nadiren de olsa bazen oluyor. gidip elini yıkamak durumunda kalıyorsun. herkesle de tokalaşılmıyor. yani bir hijyen faktörü de var. samimi değilsen, tokalaşmazsın.
hem de, adab-ı muaşeret kanunlarına göre erkek kadına el uzatmaz; kadın erkeğe el uzatır. yani, çok avrupayi, çok modern bir insan olduğunuzu düşünüyorsanız, bir kadınla tokalaşmak için onun elini uzatmasını beklemek zorunda olduğunuzu da bilmelisiniz. "erkeklerle tokalaşmıyor", "bidi bidi bik bik" diye onu yargılayamazsınız. çünkü o bunu adab-ı muaşerete yani genel ahlak kurallarına riayetten yapıyor olabilir. ahlak sadece islamda olan bir kavram değildir.
"evde cıncık boncuk şey ettirip, onları ortaköy'de satıyorum" demek yerine, kendine elit bir meslek adı bulup onunla karizma yapmaya çalışıyordur. ancak güzel sanatlar fakültesi mezunu ve mesleğinde deneyimli biriyse durum değişir.bu durumda da önünde saygıyla eğilip, çatalı göstermemek lazım. oraya doğru bir hızma tasarlayıp sokuşturuverir rezil olursun.
beraber uçağa binilmemesi gereken insan tipidir. tehlikelidir. aç kalsa yanındaki arkdaşını yer o. "gnam, gnam, gnam" bir de bakmışsın bacak yok! uzak durunuz.
zekayı bütün fonksiyonlarıyla ölçemeyen bir test olmasından kaynaklanır.
misal kimi insan duyduğu bir şiirin veya şarkının sözlerini aradan günler de geçse unutmaz. kimisi gördüğü yüzleri unutmaz. kafadan karmaşık işlemleri yapabilir kimisi, kimisi ise herkesin gözünün önünde olup da kimsenin görmediği yeni imkanları birden bire buluverir ve bunları yeni bir işe, yeni imkanlara dönüştürür.
şimdi insanın bin türlü farklı kabiliyeti varken, resimdeki bu iki şekilden sonra hangi şekil gelecek diye sorup, onu bileni zeki saymak mıdır zeka ölçmek? tamam, bu anında işlem yapabilme kabiliyetidir. elbetteki bilimsel bir anlamlılığı vardır ama nerede kaldı hafıza? nerede kaldı yeni fikirler üretebilme kabiliyeti? hitabet, ikna, sosyal beceriler, dil öğrenme ve kullanma? sadece analitik beceriler mi gösterir zekayı?
hem zaten bir türk genci olarak öss'den, dgs'den, lgs'den, les'den, kpss'den kallavi tecrübemiz ve test tekniğimiz var. kimse 160 ın altı çıkmaz bu sözlükte kolay kolay. ne yani hepimiz süper zeka mıyız?
lenovo alan da uyanıktır. ben öyleyim diye söylemiyorum. bilgisayarcı tavsiyesiyle aldığımız lenovo dizüstü bilgisayarı server niyetine kullanıyoruz, 24 saat açık tutuyoruz, bana mısın demiyor. taş gibi makina. 7/24 açık ve 2 senedir aralıksız çalışıyor. maşallahı var. çok bilgisayar kullananlara şiddetle tavsiye olunur.
sonucunda çocuğa okuldan uzaklaştırma cezası verilmiştir.
peki, tablonun bacak kadar çocuğun parmaklayabileceği bir mesafede olması normal midir?
bu durumda müzedekilere de müzeden uzaklaştırma cezası verilmelidir. iyi koruyamamışsınız kardeşim! elin oğlu gelmiş, parmaklamış, sakız yapıştırmış canım güzelim tabloya diyecem ama, resme de bakıyorum... arkadaş! bu ne yaa! ben 12 yaşında çocuk olsam o tabloya bokumu bile yapıştırırdım. haklı çocuk. "the bay" yani körfez isimli bu tabloyu* Helen Frankenthaler'in çizmesi * 5 dakikasını almamıştır. o yüzden aferin velede diyorum ben.
adam o hızla köpeğe nasıl koduysa; köpek dile gelmiş ve kusurunu itiraf edip, öbür dünyaya öyle intikal etmiş, giderken de araç sahibinden helallik alıp trafik tutanağına imza atmak istemiştir ancak patisi sakat olduğundan atamamış, onun yerine izmayı sevgili araç sahibi atmıştır. nur içinde yatsın sevgili köpek.
sanki geçmişte ve bugün faal bir üyelik, yardım ve yataklık, maddi ve manevi destek hikayesi yokmuşcasına, ak sütten çıkma ak kaşık modunda karadenizde turlar atıp bu memleketin vatansever halkıyla eğlenebileceğini sanmak.
ee, ne de olsa onlar için zarar yok! kendilerine inanacak bir keriz bulabilseler bu bir kar. kimse inanmaz da tepki ile karşılaşır, küfür işitir ve hatta tartaklanırlarsa, "oooh, oh, oh, oh!" yeme de yanında yat!!! bu daha da büyük bir kar. ajitasyon yapacak malzeme! mama çıktı mama! onlar 10 yıl daha ekmek yer onunla!
kendileri için bir çift sözüm var:
madem dostsunuz; o halde her elinize geçen fırsatta türkiye cumhuriyeti devletini ve vatandaşını üstü kapalı veya açık ifadelerle tehdit etmeyi bırakacaksınız. o dağdakilere aşağı inmelerini tavsiye edecek ve onların topluma kazandırılmasına yardımcı olacaksınız. o kadar basit işte.
aaa... ama bir dakika! siz böyle yaparsanız, yeri gelir kendi öz kardeşiniz bile sizi karşısına alır. sahip olduğunuz bütün çevreyi zaten işin en başında karşınıza alırsınız. yalnız kalırsınız. pislik öylesine içinize işlemiş ki, siz ondan asla kurtulamazsınız. iflah olmazsınız, olamazsınız.
namazın farzlarından biri olan setr-i avret yani "ayıbını örtmek" şartını yerine getirmediği için kıldığı namaz maalesef boşa olan muhterem şahsiyettir. bütün denim pantolonların düşük bel olmasından dolayı camilerde sık sık rastlarsınız böylelerine. özellikle cuma namazlarında sayılarında bir artış yaşanır. kendilerine sesleniyorum: yapmayın ağalar! o kadar abdest almışsınız, yol katetmişsiniz, kıldığınız namazı "jimnastikli zikir" konumuna indirgemeyin. kapayın abicim sağınızı solunuzu ! kendinizi de madara etmeyin millete. yazıktır.