b1 seviyesindeki ingilizcemle yarın telefondan yapacağım hadise. benim ne haddimeyse böyle bir iş başvurusu yapmak? yine de belli olmaz, zaten yapacağım iş türkçe ama işte şirket yabancı olunca... mesaj kutumu tavsiye bilgiler, linkler ile parlatmak isteyen varsa hiç çekinmesin.
avea-ttnet-türk telekom birleşiyor şeklindeki saçma reklama harcanan bütçe ile bir anadolu iline baştan sona fiber ağı döşenebilirdi. bir de kanallarda yaklaşık 20 saniye sürüyor. harcanan para muazzamdır.
arada bir gelen, beni yoklayan, halimi hatrımı soran azim meleği... ihtiyacım var sana şuan. gel ve bana biraz azim ver. değiştirmem gereken çok şey var ve şuan çok güçlü değilim. yardımın lazım. yarın eskiden olduğu gibi, azmi tüm vücudumda hissetmek istiyorum. yarın her şeyi değiştirmek istiyorum.
her ne kadar restoranları denetlemek sağlık bakanlığının işi olsa da, ne sıklıkla denetlendiğini biliyoruz. yemeksepetinde anlaşma yapılan restoranın bizzat denetlenmesi ve ona göre anlaşma yapılması gerekiyor. işleyişi tam olarak bilmiyorum ama, muhtemelen dediğim tarzda bir prosedür bulunmuyor. yemeksepeti'nde ki tüm restoranların denetimi bizzat özel bir kuruluş tarafından yapılmalıdır. ya kendileri yaparlar, ya da başkasına yaptırırlar bilemem. ancak ben her sipariş verdiğim restoranın maksimum 3 ay önceki denetimde tutulan raporu okumak isterim. böyle bir hizmeti var mı? yok. o kadar para kazanıyorsunuz bir boka yarayın demek istiyorum kendilerine.
hız ve hizmet konusunda ptt kargo ile yarışır. daha başka nasıl hakaret edeyim?
aynı boku sürekli yapıyorlar. çıkış birimi yanlış şubeye yönlendiriyor kargoyu. sonra kargo allaha emanet. bul bulabilirsen. türkiye'de bulabileceğiniz en boktan kargo şirketidir kendileri. uzak durunuz.
istanbul - konya arası bir paketi 22 saatte ulaştırırken, istanbul avrupa yakası ile anadolu yakası arası bir paketi 30 saatte teslim edebilen bir dağıtım şebekesine sahip kargo firması.
otogardan umuttepe ye başvuru için yolculuk ettiğim sırada kullanılan asırlık dolmuş yüzünden vazgeçtiğim üniversite. evet tam olarak sebebi budur. o dolmuş o dağı nasıl çıktı hala anlamış değilim. ölmediğim için kendimi şanslı saymıştım inince. öyle bişey yani.
edit: çok önemli bir detay olarak bu hurdalarla sağlanmaktadır şehirin toplu taşıması. sanayi şehri falan hikaye. hayrına bikaç otobüs bağışlasınlar şuraya, yoksa kimsenin el atıp birşey yapacağı yok.
özellikle istanbul'da çok açık bir şekilde gözle görülen artış var. anladığım kadarıyla belli bir örgüt tarafından böyle bir karar alınmış ve cübbe ve sarık olmayan kurye çalıştırmıyorlar. başta belki "masum" bir iki kişinin bu işte çalışmaya başladığını düşünsem de, günde 4 - 5 farklı kişide görünce art niyet arıyor insan.
muzdarip olduğum amansız cilt hastalığı. Amansızlık düzeyi malesef doğru düzgün bir tedavisinin bulunmadığından kaynaklanıyor. Zira gittiğim tam olarak 6 dermatolog tarafından "ürederm lipo" verilip kapının önüne koyuldum. onların gözünde "herhangi bir etkisi olmayan kırmızı noktacıklar" ve "tamamen genetik."
ancak kısa kollu giyememenin vermiş olduğu psikolojik sorunların yaratacağı etkileri düşünen malesef ki yok. bu arada verdikleri "ürederm lipo" yu 2 yıldır kullanan biri olarak bir boka yaramadığının altını çizmeliyim. Bunun dışında doktorlar tarafından söylenmeyen bir tedavi türü var. yanmak, bronzlaşmak vs. ile deriyi atmak gerekiyor. tabii ki kalıcı çözüm değil. 3-4 ay sonra tekrar geri geliyorlar.
ikinci bir şansı verdiğim hiç kimse o şansı hak etmedi sözlükcüm. genelleme yapmak ne kadar doğru bilemeyeceğim ama görünen o ki ikinci şansı vermemek lazım. nasıl olsa bir şey değişmeyecek. emin olabilirsin.
başka birinin kollarında bulmuşsun kendini tekrar. bir günlük mü, iki günlük mü? kim bilir. çoktan kaptırmış kendini sana, belli. şimdiden "biricik sevgilisi" olmuşsun. "çok mutluyuz maşallah" yazıp, facebook da kutlama bile yapmış. seviniyorum aslında senin adına. hani o hiç bulamadığın gerçek aşkı arıyorsun ya, belki bu sefer o dur. belki bu sefer ki senin gerçek aşkın olabilecek kapasitededir(!)
anlatmıştın ya hani. unutamadığını. sözde unutamadığını. bu söylediğine gerçekten kendin de inanıyor musun? sanmıyorum. nasıl bir yalana kendini kaptırdığının farkındasın. kendi yalanını yaşıyorsun. eminim sende biliyorsun bunu. çorap değiştirir gibi sevgili değiştirmeyi kendince haklı çıkarmaya çalışıyorsun. gerçekten sana göre "gerçek aşk" nedir? gerçekten merak ediyorum. bildiğim tek şey senin ne sevmekten haberin var, ne sevilmekten. ben herşeye rağmen mutlu olmanı çok istiyorum. ben edememişim, haz alamıyormuşsun. doğrudur. suç bendedir. mutluluğu bulman dileklerimle...
sırtım öyle bir ağrıyor ki anlatamam sözlükcüm. e şimdi diyeceksin bana yazacağına git doktora. gittim zaten. acildeki kadın (sözde doktor) arada olur öyle diyip, voltaren krem verip yolladı. ayağa kalkamıyorum, nefes alırken bile ağrıyor. ne yapsam bilemedim.
merkezi yerleştirme puanı ile yatay geçiş hakkımı kullanmayı düşündüğüm üniversite. iletişim fakültesinden birileri özel mesaj kutumu parlatabilirse çok mutlu olacağım. saygılar.
edit: hala parlatan olmadı.
edit2: tanım iletişim fakültesi pek aktif olmayan üniversite diye değiştirmeliyim.
gelmeyin. diğer seçenekleri çok iyi düşünün. sonra karasal iklim koşullarının, dağın başındaki açık arazide olan üniversite de nasıl yaşandığını, bu da yetmezmiş gibi kampüsün bir inşaat alanı olduğunu, çakalların akşam kampüs bahçesinde tur attığını görünce "yazmıştı" dersiniz. hele birde ikinci öğretim falan okuyacaksanız allah korusun. kampüs yolunun ışıklandırması bile yok. el feneri getiren gördüm. tabi allahtan telefonumun led ışığı var. her neyse. dediğim gibi. gelmeyin.
şehirden bahsetmek bile istemiyorum. "kuzeykent" denilen yer ki, kampüs burada. akşam 9 olması ile adeta terk edilmiş şehiri andırıyor. merkez yine bir nebze idare edebilir canlılık bakımından ama orada da hiçbir şey yok.
bir kere köy yolu kampüsün içinden geçiyor. varın gerisini siz düşünün.
bir kızla konuşuyorum. yanında arkadaşı var. üçümüzüz. bana aşk hayatını anlatıyor, sevgililerini. benim ondan hoşlandığımı bilerek. gözümün içine bakıyor, gözlerini kırpmadan. verdiği hasarı görmek istiyor belki de. anlattıkça anlatıyor. dinlemek istemiyorum artık, kafama başka bir şeyler sokmaya çalışıyorum. bakıyor ama duymuyor gibiyim. ardından "30 yaşında" demesi ile kendime geliyorum. kız 20 yaşında... devam ediyor; "fındık yemen lazım sürekli" dedim diyor. gülerek. ve hala yüzüme bakıyor. bense inanamıyorum bir türlü. "30 yaşında olsam 20 yaşındaki biri ile amacım farklı olur." diyorum. gülüyor. "o kadar arabasında yalnız kaldık hiçbir şey yapmadı henüz." diyor. utanmadan, yüzüme bakarak. bense kahroluyorum. "hem genç olacakta ne olacak?" diye devam ediyor. "evi var, arabası var, işi var. beni de seviyor. daha ne olsun?" diyor. "senin için bu kadar basit mi bu olay?" diye soruyorum. "evet, mantık" diyor. "mantık dediğin ağaoğlu ile evlenmektir" demek geçiyor içimden. ama sessiz kalıyorum. adeta dilimi yutmuş gibi.. ardından "her zaman sınırlarını düşük tutan birisin yanlış anlama. ama bu kadarı sence de fazla değil mi?" diye soruyorum. ardından açıyor ağzını. o kadar şey söylüyor ki, duymak istemiyorum. "senin haddine değil, sen kim oluyorsun da bunu belirleyebileceğini düşünüyorsun. sen benim sınırlarımı hayatımı bilemezsin." gibi laflar ediyor. dinleyemiyorum. dinlediysem de anlayamıyorum. adeta kala kalıyorum. ardından telefonu çalıyor. önce o masadan kalıyor, ardından arkadaşı. hesabı ödeyip yanlarına gidiyorum. "yaşlıyı arasak da bizi alsa" diyor arkadaşına. yaşlıdan kastı bahsettiği adam. hala daha şok olmaya devam ediyorum. taksiye biniyoruz. önce arkadaşını bırakıyoruz. ardından onun ineceği sokağa gelip taksiden iniyoruz. elini uzatıyor. hoşçakal demek için... yarın gidiyorum çünkü. sadece elini uzatıyor. gülerek, teşekkür ederek. bense elini tutuyorum ve kendime çekip sarılıyorum. gözlerimden yaş gelerek... içime çekiyorum kokusunu. derin derin. "bizim sokakdayız yapma" diyor. yüzüne bakamıyorum. elimle gözlerimi silerek arkamı dönüp hızlıca uzaklaşıyorum... belki de bir daha görüşemeyeceğimizi bilerek...
işte sözlükcüm hayatın gerçekleri tam olarak böyle. sen sen ol sevme...
bu yıl i.ö olarak gitmeye başlayacağım üniversite. hakkında çok az bilgi mevcut. okuduğum bilgilere göre de, yerden yere vurulan bir üniversite. birde iletişim fakültesi öğrencilerinin geleceğini, kampüsten doğru düzgün tek bir karenin internette bulunamamasından tahmin edebiliyorsunuz. öyle yani.
internet ortamında da bu okulda okuyan kişi bulmak biraz zor. sanırım insanlar burada okuduğunu çaktırmak istemiyor. ayrıca efsane mi bilemem ancak aklımda kalan bir kaç bilgiyi paylaşmak istiyorum.
okul çevresi cafe vs. yok. hacı baba diye bir yer varmış kahveci. anladığım kadarıyla öğrenciler çoğunlukla orada takılıyormuş. okula uzaklığını anlayamadım ancak sanırım biraz da uzak. diğer yandan bir adet alışveriş merkezi mevcut. oranın sitesine baktım da, istanbul da kenar köşedeki alışveriş merkezlerinden bile kötü durumda. pub, alkollü mekan olayına gelirsek. bir tane merkez de varmış. okumadım ancak kıyı şeridinde de vardır muhakkak ancak, hem merkez, hem de kıyı şeridi okula uzak. bunun dışında kyk yurdu sel basmaları ile ünlüymüş. yeni bir üniversite falan diye bahane sunuyorlar ancak, geçin arkadaşım bu işleri. sekizinci yılı olacak neredeyse. ne yenisi? adam gibi bir sosyal medya topluluk sayfası dahi yok. gerçi kendi web sitesi bile doğru düzgün bir şey değilken.. neyse.
işin bulabildiğim tek yani ise kastamonu üniversitesi olarak değil de, şehiri araştırırken kızların güzel olduğunu okudum. artık ne kadar doğru göreceğiz. yazdığım bilgiler tamamiyle internet ortamından, oradan buradan edindiğim bilgiler. hayatım boyunca kastamonu'ya gitmedim zaten. ancak gidip, görüp, bir kaç ay geçirip doğru düzgün bir şeyler yazarım muhtemelen. zaten görünen o ki, sıkıntıdan bolca zamanım olacak...
facebookda uzun zamandır arkadaş olarak eklenmemem üzerine ayarlardan arkadaşlık isteği bölümünü kontrol ettim. hani kapalı mı falan diye. yok gayette normal açıkmış. ekleyen yokmuş işte.
bu yıl i.ö olarak gitmeye başlayacağım üniversite. hakkında çok az bilgi mevcut. okuduğum bilgilere göre de, yerden yere vurulan bir üniversite. birde iletişim fakültesi öğrencilerinin geleceğini, kampüsten doğru düzgün tek bir karenin internette bulunamamasından tahmin edebiliyorsunuz. öyle yani.
internet ortamında da bu okulda okuyan kişi bulmak biraz zor. sanırım insanlar burada okuduğunu çaktırmak istemiyor. ayrıca efsane mi bilemem ancak aklımda kalan bir kaç bilgiyi paylaşmak istiyorum.
okul çevresi cafe vs. yok. hacı baba diye bir yer varmış kahveci. anladığım kadarıyla öğrenciler çoğunlukla orada takılıyormuş. okula uzaklığını anlayamadım ancak sanırım biraz da uzak. diğer yandan bir adet alışveriş merkezi mevcut. oranın sitesine baktım da, istanbul da kenar köşedeki alışveriş merkezlerinden bile kötü durumda. pub, alkollü mekan olayına gelirsek. bir tane merkez de varmış. okumadım ancak kıyı şeridinde de vardır muhakkak ancak, hem merkez, hem de kıyı şeridi okula uzak. bunun dışında kyk yurdu sel basmaları ile ünlüymüş. yeni bir üniversite falan diye bahane sunuyorlar ancak, geçin arkadaşım bu işleri. sekizinci yılı olacak neredeyse. ne yenisi? adam gibi bir sosyal medya topluluk sayfası dahi yok. gerçi kendi web sitesi bile doğru düzgün bir şey değilken.. neyse.
işin bulabildiğim tek yani ise kastamonu üniversitesi olarak değil de, şehiri araştırırken kızların güzel olduğunu okudum. artık ne kadar doğru göreceğiz. yazdığım bilgiler tamamiyle internet ortamından, oradan buradan edindiğim bilgiler. hayatım boyunca kastamonu'ya gitmedim zaten. ancak gidip, görüp, bir kaç ay geçirip doğru düzgün bir şeyler yazarım muhtemelen. zaten görünen o ki, sıkıntıdan bolca zamanım olacak...
-----------------------
YILLAR SONRA ÖNEMLi EDiT: şimdi ilk olarak şunu söyleyerek başlamam gerekiyor. Biraz klasik olacak gerçi. gitmeyin. evet buraya gitmeyin. ama gidecekseniz size anlatmak isterim. merkezi kampüsün bulunduğu yer kuzeykent olarak geçiyor. burada saat akşam 6 dan sonra sokakda bir allahın kulunu göremezsiniz. otobüs bile saatte bir geçiyor. okulun yaklaşık yürüyerek 30dk uzağında (kykya 20dk) uzakta birkaç tane cafe var. vasatında altın yerler. genelde kıraathane kültürü hakim. gayette oturup 50 yaşındaki amcalarla birlikte batak oynadığınız yerler. okulun çevresinden hiçbir sosyalleşme yeri beklemeyin. okulun kendisinden zaten bir şey beklemeyin. hala inşaat halinde bir yer. bir yağmur yağar tek seçeneğiniz yarım saat otobüs gelsinde evime gideyim olur. çünkü yollar bataklığa döner hemen. kampüste geceleri ışık bile yoktur. akşam okuldan çıkışta çakalları toplu halde ormanlık alanda görebilirsiniz.
sosyalleşme mekanı olarak merkeze gitmeniz lazım. okula yaklaşık 35dk civarı otobüs ile. orası daha canlı. şehirdeki tek alışveriş merkezi orada. tabi oraya alışveriş merkezi demeye bin şahit lazım. gidersiniz merkeze kahveciye girmek için sıra beklersiniz. çünkü oturacak başka yer yok adam gibi. hatırladığım kadarıyla lcw, defacto dışında bir mağaza da bulunmuyor. fast food olarak burger king ve dominos un merkezde birer şubesi var. başka da bilinen markalardan hiçbir şey yok.
şimdi diyelim ki tek şansınız var o da buraya gitmek. ama unutmayın, burayı yazmak kesinlikle ama kesinlikle pişmanlıktır. bir yıl daha çalışın daha iyi. kesinlikle. ama diyelim ki yapacak başka bir şey yok, gidip gano kasmanız lazım. zaten yapacak bir şey olmadığından ders çalışıp yatay geçiş şansınızı denemeniz lazım. ben de buradan yatay geçiş yapan biri olarak tek iyi yanı bu diyebilirim. ancak aldığım duyuma göre, çok yatay geçiş yapan olduğu için artık öğrencileri çok zorluyorlarmış. bilinçli olarak notları düşürüyorlarmış. bu ne kadar doğrudur bilemem. ama böyle birşeyin olduğunu düşünerek yazın burayı. tekrar dediğim gibi, burası 20 yıl sonra bile doğru düzgün bir üniversite olamaz. lise düzeyinde bile olmayan bir yer.
başıma imkansız denebilecek tesadüfler gelmeye devam ediyor. ve bazıları gerçekten yararıma. yani "bu kadarı da olmaz" denebilecek tesadüfler. anlam veremiyorum. biri benimle oyun oynamayı seviyor gibi sanki. ürkütücü ama hoş. agnostik birinin bile böyle düşünmesini sağlayacak tesadüfler sözlükcüm. sen düşün gerisini.
çok dejenere bir ilişki yaşamak istiyorum. şuankinden çok farklı. tamamiyle seviyesiz. kızdığımda kıza "ne var yarram" şeklinde çıkışabileceğim, onun da bana benzer tarzda cevaplar verebildiği. ama herşeyin en sonunda oturup, bunların normal bir şeymiş gibi davranabileceğimiz. çok harika olmazmıydı be sözlük? birbirimizden hiç çekinmediğimiz, neysek o olduğumuz, yapmacılıktan uzak, çok yakın iki arkadaş gibi. nasip bakalım, hayırlısı.