ince bilekli tatlış kızlarımızda estetik durmakla birlikte artık klişeleşmiş o pabuçları ile erkekler lütfen yapmasın, giymesinler öyle kısa paçalı pantolonlar.
yakışıklı ya da delikanlı bir görüntü oluşturulmuyor, ılık duruyorsunuz hatta.
edit: eklemeyi unuttum kızlarımızda kışın yapmasın tabi, soğuk çeker bileklerden, karnınız ağrır, çocuğunuz olmaz sonra.
gratiste bir buçuk saat alışveriş yapacak kızların varlığına inanırım ama saç renginde 1-2 ton farklılık yaptığını sevgilisi farketmedi diye trip atan kız ben hiç görmedim.
“aşkım saçlarım nasıl olmuş, 2 ton açtırdım” denildiğinde “çok güzel olmuş, çok yakışmış” deyip muhabbetten kazasız belasız sıyrılacak erkek vardır, farketmedi diye trip yiyen erkek yoktur bence.
güzel desem güzel değil gibi, çirkin demeye dilim varmıyor.
donuk bir duruşu var, buz gibi, soğuk. sanırım bu yüzden sevimsiz geliyor insana.
oyunculuğu için de aynı şey geçerli. rollerinin hakkını tam anlamıyla verebildiğini düşünmüyorum ama ülkemizde meşhur olmak bu kadar kolaylaşmışken yaptığı işler adına tebrik edilesi.
on birinci nesil hesabı olanlar için, o kadar da zor olmayacak bir eylem olsa gerek. baktın sarmadı ekşi, dön gel en fazla 1-2 güne tekrar yazar ol.
eski hesaba sahip olunca, entryleri silse bile hesaba kıyamıyor sanki insan. ben kıyamamıştım, iyi ki de kıyamamışım.
arka sıramda oturan ayşe diye bir kız vardı, sosis getirirdi o okula. belki alamayanlar vardır kızım derdi annem, özenirler götürülmez öyle şeyler okula deyip koymazdı beslenme çantama, haklıymış da kadın.
gece gece sözlükte başlığını görnesek aklımıza gelmeyecek çantadır, görünce de herkese 2. teneffüsü hatırlatıyordur eminim ki.
bilgisizliğinin farkında olmayan, işin doğrusunu anlatmaya kalktığında gözünü kulağını kapatan insanlar.
bir kaç saniye içinde tüm kanımı beynime zıplatıp, günümün içine etmek konusunda üzerlerine yok.
16 mart’ta vizyona girecek, başrollerini nejat işler ve yiğit özşener’in paylaştığı film.
olimposa gidiyorlarmış, film hakkında tek bildiğim bu.
bu konseptle başka bir yere gitmelerini de beklenemezdi zaten.
filmden çok, filmin galasında oyuncuların halleri bir garip geldi bana. iki kelimeyi bir araya getirememek?
maşallah dedirten cinstendir.
bir arkadaşım ‘27 yaşıma geldim, bir kez bile denemedim’ diyebilmek için denemiyorum artık sigarayı demişti, o geldi aklıma.
gurur yapmış adam artık.
anneannemin uydurduğu bir karakter vardı “taran kedi” diye. yaramazlık yaptığımızda bizi yakalayıp inine götüreceğini söylerdi anneannem. yerlere, toprağa tutunmaya çalışarak kurt gibi bir kedi tarafından saldırıya uğrayacağım canlanırdı gözümde.
çocukluğumu yedin anneanne.
delinin biri bir video yükledi youtube’a ve iş çığrından çıktı.
bu konuyu burada bu denli ciddiye alarak mı tartışıyorsunuz, yoksa hepiniz mi trollsunuz ayırt edemiyorum ben henüz.
insan hayret ediyor gerçekten.
konu ile ilgili bu kadar güçlü iddialar varken, ikna olmama az kalan teoridir, diyeyim bari ben de.
yumuşatılacak hiç bir tarafı olmayandır, aşık olan da aşık eden de karaktersizdir.
kalbiniz söz dinler canlarım, ciğerlerim, evli bir insana karşı saçma sapan hisler beslemeyeceğinize dair gerekli terbiyeyi aldıysanız şayet, kalbiniz gayet de söz dinler.
insanın içinde bulunabileceği en gıcık durumlardan biri.
kendi içinde bulunduğun duruma mı yanasın, başkaları sorduğunda “bilmiyorum” dediğinde, “nası bilmiyorsun yaa” demelerine mi?
her sene heveslenip, oturup fiillerini, fiil çekimlerini ezberleyip, belli bir seviyeye gelip sonrasında, tek başına öğrenmeye çalışınca tabi, tıkanıp kalıp öğrendiklerimi de unuttuğum dildir.
şu dili öğrenmeden ölürsem gözüm açık giderim herhalde.
ciddi anlamda ihtiyacım olan tavsiyelerdir.
south park izlemek diyen olmuş, o denenebilir bak, evet.
içim patladı saatlerdir sulu gözlü sulu gözlü oturmaktan, için için ağlamaktan.