nizamülmülk, hasan sabbah ve ömer hayyam aynı dönemde yaşamış büyüklerdir. üçüde farklı alanlarda unutulmaz işler yapmıştır. bir rivayete göre ömer hayyam'ın rubaisi titanikle birlikte sulara gömülmüştür ve başka bir nüshası yoktur. şarabı övdüğü gerekçesiyle yaşadığı dönemde istenmeyen ancak gökbilimdeki başarılarıyla saygınlığını koruyan hayyam, ölümünün ve rubainin kayboluşundan sonra ceza almak istemeyen ve şarabı öven kişilerin dörtlüklerini üstlenmek zorunda kalmıştır. bu sebeple hangi dörtlükler hayyama ait tam olarak bilinmemektedir.
Çok uzak şehirlerde aynı çarpar iki yürek
Çok uzak bir şehirde beklendiğini bilerek
Gün gelir için yanar elin gider mektuplara
Gün gelir beni ararsın gözün dalar uzaklara
Seni ilk günü gördüğüm varya
içimi içimden duyan varya
Gel gibi kal gibi gün gibi bugün gibi
Gözümü gözümden bilen varya
Elimi elimden tutan varya
Gel gibi kal gibi gün gibi bugün gibi
Geçen yılların ardından değişen bir şey olmadan
içimizdeki aşk solmadan neden bu korku neden bu gözyaşı
Daha bizbize doymadan yelkovan zamanı vurmadan
Aşk dediğin büyük yalan, yalan var ya
Seni ilk günü gördüğüm varya
içimi içimden duyan varya
Gel gibi kal gibi gün gibi bugün gibi
Geçen yılların ardından değişen bir şey olmadan
içimizdeki aşk solmadan neden bu korku neden bu gözyaşı
Daha bizbize doymadan yelkovan zamanı vurmadan
Aşk dediğin büyük yalan, yalan var ya
öyle bir ruh halidir ki herşeyden herkesten uzaklaşmak gelir insanın içinden. hatta öyle ki kendini bile uzaktan seyredesi gelir... sadece kendini dinlemek, rahatlamak.
iznim olmadıkça alamazsın bendekini benden
Eğer ki alsan hesap sorar bendeki senden
Böyle sorgu sual beklerken abdiyetten Ne çıkar planladığın çirkin art niyetten?
Bu miskinlik keyfiyetten
Hali vakti yerindelikten
Her şey günlük gülistanlık olacak olsaydı gerçekten imtihan olmazdı!
Gelişi güzel doğar,büyür,ölürdük
Alimler olmasaydı biz şuanda kördük
insan öyle yaradılış ki;düşünür,taşınır,hamle yapar
Sorgusuzca başına buyruk doğrularını savunuyorsun
yanlış fikirlerden yanlış bir sen yaratıyorsun (sen)aferin!
Sen abartıyorsun rahat yaşamla sapıtmayı
istanbul üstünden geçmiş bırak kendini korumayı
iyiden iyiye bakıyorum da yoldan raydan çıkmışsın
Tenine dokunan ellerden bir koleksiyon yapmışsın aferin!
O yataktan bu yatağa yatıp takılıp sızmışsın, bu zihniyetle aşkı yorgan altlarında aramışsın aferin!
Akrep ateş çemberinde harekiri yaptı sahiden
pozitif olana dek negatifim kuzen
Erkek alana dek istediğini sanarsın ki Romeo
ne diller döker de teslim olur kapana Juliet
Kadınlar hassas ve hisli, dilekleri içlerinde gizli hatırla işi bitince kaç Romeo gaddarca gitti?
Kadın olmak zor bu kadar acımasızlık sürerken
Hemcinslerim abazanlıktan oduncasına yanarken
Taksim fuhuş yuvası, partiler karı kız kazanı derken. Koleksiyona yeni bir bebek ekle sabah güneşi doğarken!...
El bebek, gül bebek bu yaşına kadar geldin
Düşünsene bir it heriften sertçe tekme yedin
Geceye aşkla vardın, sabaha yabancı uyandın
Bil ki sonraki gün başka bir baya anlatılacaksın (yeah) Kadını kandırmaksa amaç alayınız yalancı
Kapında köpek olan işi bitince yabancı
Tuzağa düşeni iplemez, yeni bir avı kovalar avcı
Sen karar ver bu olayda kim hakim, kim savcı?
Erkeklerin elinin kiri, kadının boğaza geçirin ipi
Var mı böyle adalet kesin ikisinin de boynunu
Tez helak edin iblisin hile dolu bu oyununu
Uyandırın dünden kalma uyuya kalmış yorgunu
Aşk yok artık, kalmamış bu devirde.
Deme vardır hak yanı ara bul. (Ara bul, ara bul, ara bul, ara bul)
Aşksız olsun, kalbim neşe dolsun deme bu ne fena bir hatadır!
gururunu koruyaman aşkını nasıl koruyabilir ki... her şeyin bir sınırı var. aşk iyidir güzeldir ama bunun için yapılacak olan fedakarlıklar kişinin kendi duruşunu çok fazla etkilememeli.
Rüzgar eserken yapraklar dökülür
O berrak yüzünden bir damla süzülür
Bu ayrılık, bu ayrılık kalbindeki en büyük yaradır artık
Ve güneş batarken, çocuklar uyurken
Baş uçumda bekleyen yorgun bir melektir
Ve her gece sabret diye
Saçlarımda dolaşan tanrının elleridir
Ne büyük ne derin ne siyah ne keskin
Ayrılık gibi o kırılgan gözlerin
Unutma, unutma dikecek yırtılan geceyi sabaha
Ne büyük ne beyaz ne eşsiz ne duru
Hep sarılıp sarıyor üşüyen ruhumu
Bırakma, bırakma elimi düşerim karanlığa
Bir melek işliyor ismini ince bir dantel gibi kalbime
Hissediyorum kaderimin üstünde gezinen yumuşak uçlu parmaklarını
Küçük bir kum parçası karışıyor denize uzakta bir yerde
Ve gözyaşların değiyor avuçlarıma
Ağlama...