alana araç ile 10-15dk'lık bir mesafede yaşıyorum. kombinem var ama gece döneceğim. yakınlarda olan varsa merhaba desin, birer bira içeriz, bir de sabahları dinlenmek için misafir edebilirim sizi. gündüz çok sıcak oluyor, hem duş alabilir hem biraz uyuyabilirsiniz rahat rahat. dostlukla kalın efendim.
digitürk 1.kanalda yayınlacak olmasından dolayı kızgınım. istediğin yerde izle diye siktiri boktan bir özellik geliştirmişler, internet bağlantısı ile izleyebilelim diye, fakat 1. kanalı oraya koymayı unutmuşlar.
küfür etmicem.
not : varsa, uluslararası bağlantı linki, izleyebileceğimiz bir link falan, kırmızımı yakın gençler. öperim.
ilk oynamaya başladığım zamanlar, 5 mi 6 mı 7 mi artık her neyse, ( ronaldinho ) falan var, milan'a geçmemiş henüz. barcelona'da parlıyor. işte o sıralar liverpool ile çok eğlenirdim. bildiğin eğlenirdim. hey gidi lan, gidi gidi hey.
yaşadığı hayattan memnun kaç insan uyur ki? biz işte, azınlık sayılırız. çene çalıyoruzdur ona buna, susuyoruzdur yahut. konuşamayacak kadar yorgun; uykuya hasret ve dilenci kılıklı bir fahişe gibi hasretizdir toprağa.
gülümseyeme ihtiyaç duydum bir gece. kussam geçmezdi biliyorduk. yazarsam belki geçer dedim. çok fransızdım henüz, en az benim kadar fransızdı. hem bana hem size. ben mi sizden farklı siz mi benden bilmem, umrum da değil hani ya, ilginçsin sen vesselam..
gülümsemeye ihtiyacım vardı bir gece, gülümsetti. teşekkür ederim.
bu gün başladım izlemeye. suits bitti, house bitti californication da öyle.. revenge hak getire derken ne yapsam diyordum, hazır yeni dönem de başlıyor. 8 sezon vaad ediyor. ilk 3 bölüm olağandı. morgan karakteri aşırı değil. hafif psikopat fakat ailevi bir geleneğin devamı niteliğinde; hem katil hem adli tıpta ileri düzey cinayetlerin çözümlerine yardımcı oluyor. hafif mentalist havasında ki hepsinin esin kaynağının sharlock olduğu kanısındaydım. o yüzden olsa gerek, ciddi anlamda zayıf kalıyorlar. yine de garip bir karakter. dışa vurumsal olarak insancıl bir izlenimi var. çift yönlü oluşunun yanında, 6 aydır birlikte olduğu ve eski kocası tarafından tecavüze uğramış kadınla bir türlü sevişemiyor oluşunun karşısındaki tutumu ilginç. kendimi kadınlara karşı tavır ve düşünceleri ile garip biri olarak betimleyebilecekken morgan benden daha garip bir mütevazılıkla devam ediyor ilişkisine.
philips karakteri canlandı az önce gözümün önünde, kendisini; tanımadığı kadınlarla yaşadığı tek gecelik ilişkiler sonucu tedavi ettiğini öne süren, bu tedavi şeklinin hastalık olmadığını varsayarak zihnimde ilginçlikler silsilesi oluşturan kahraman.
özetle: '' öldürmek için kaç kere ölmeli insani ''
bir şişe yeterdi eskiden. nası oldu da günahkar benliğime günah katar oldum.. uyusam ya artık, kapansa ya gözlerim, dönse ya başım.. yalpa vursam ya bir kadeh daha içmek için mutfağa doğru yol alırken. çarpsam kafamı en olmadık, bayılsam oracıkta. kapasam ya gözlerimi. dursa ya zaman. nefes almasam ya. hadi alıyorum o nefesi, farkında olmasam ya.
daha kaç kadeh gerek bana.
'' şarabın gazabından kork, çünkü fena kırmızıdır.. ''
uyu. bir nefes daha. son bir yudum şimdi. yum gözlerini. yüksek. biraz daha yüksek. kapa gözlerini hadi. düşüyorsun şimdi. bir nefes daha. son bir yudum. uyu...
film müzikleri ve tasarım estetiği dersleri eklenene kadar ders programına geçerliydi bu önerme. cuma akşamına ders koyan zihniyeti şiddetle kınıyoruz..
Duyuyor musun çalan müziği? Gündüz çocukları var burada, gündüz bebeleri... Gece olunca uyumak için içiyorlar. Sabah asık suratlarla uyanmak için kahkahalar atıyorlar. Daha üstün olduklarını ispatlamak için saçma sapan kıyafetlere 15 şişe şarap parası veriyorlar. Şarap kaç para oldu haberin var mı? Kıyafetinin rengine göre şekil değiştiriyor kahkahalarındaki sahtecilik. Kusacağım galiba... Ahhh! Ben bu değilim, ben bu değilim... Ne işim var benim burada? Silahım yok, olsaydı uçururdum beynimi. Önce onların kafalarının içinde gezmeye çıkan beyinlerini daha sonra kendiminkini. Sonrası kimin umurunda. Değer yargılarım evrim geçiriyor. Karaciğerim bile lanetler ediyor bu gece bana. Organlarıma söz geçiremiyorum. Dilimin ucunda okkalı bir küfür, ha çıktı ha çıkacak. Bitse ya gece? Sussa ya insanlar, dinledikleri müziklerle tecavüz ediyorlar zevk haneme. Terbiyesiz soytarılar! Bitse ya yaşam... Silahım yok, olsa önce o müzik kutusunu havaya uçururdum. Ateş etmek istiyorum. Gözlerimi kapatıp silahtan çıkan ses kulaklarımı sağır edene kadar. Kan kokusundan başka bir şey kokmayana kadar bu dünya. Kırmızıdan başka renk kalmayana kadar. Ruhum terk etti bu gece beni. Bedenim ve ben varım sadece. Bir de aşık olduğum kadın. '' Vatanım.. '' Kendi vatanımda vurun beni, benim silahım yok...
ağlattın beni dedim az önce. ne büyük yalan. bir gece hacettepe'nin o anlamsız ve karmaşık koridorlarından kaçıp nefes almak için inmiştim kızılay'a. oralarda bir yerdeydi, görünmezlik iksirini yudumlamış ve yavaş yavaş hüzünlü orospuların koynuna doğru derinlemesine bir yolculuğa çıkmıştı. nereden bilebilirdim aynı orospuya aşık olacağımızı...
ne çok yazdım sana başka başka zamanlarda. ne çok karaladım beyazken seni.
yolculukları çok severdim hani. hiç tanımadığım bir kadınla, hiç tanımadığım bir şehrin havalanında ilk seferli uçağa aldığım biletler. uçağın tekerlekleri üzerinde dans ederken çıkardığı o can sıkıcı ses. havalanırken hissettiğim o hissiyat. '' şimdi hafifim, şimdi uçuyorum.. şimdi kendimi kendi altıma görüyorum. şimdi bir tanrı dans ediyor altımda. '' 10bin metredeyken aklıma gelir hep toprağa veda etmek. hiç bir zaman tam zamanı olmadı, hep geç kaldı hep geç kalacak. ne zaman aklıma gelse hep geç olacak. veda edemiyor oluşum ne de acı. ne kadar acı vedasız bir yaşam sürmek. kimseye hoş geldin diyemeden. kimseye git demeden. giderken tek tek hepsi, gelirken sorgusuz sualsiz. tükenirken gücüm.
ne çok yazdım sana, ne çok kirlettim seni düşlerimle. hiç ses çıkarmadın, her defasında tükenene kadar dinledin. her defasında yazılacak tek bir satır dahi kalmayana kadar benimleydin. yazılacak hiç bir şey kalmadı şimdi. yazacak bir kalemim vardı hani, ucu açıla açıla ufaldı. hayallerim gibi. bitti şimdi. kanımla yazıyorum sana. kanayan şimdimle.
izmir-mersin arası 10 küsür saat. en yakın uçak adana'ya. o da istanbul aktarmalı. param yok ki o kadar. son kuruşluklarımla şarap aldım hani. yollar hep biter. hep bitti. hep bitecek. şarabım da öyle. bitiyor. az sonra bitecek. yorgunluğum benim. baş ağrılarım. sahiplenmeye doyamadıklarım. evleniyor bu gece sevgili dost... ferhan'ın sözü geliyor aklıma: '' sırf ne kadar boktan bir şey olduğunu anlamak için de osla insan bir kere evlenmeli.. '' ya da ona benzer yersiz bir söylem işte.. evleniyorsun ey dost, ne desem bilemedim. nasıl bağlasam hikayemi sana bu gece. özgür bir ruhum vardı düne kadar. ırzına geçti yaşam bu gece ve bilirsin ki ırzına geçilmiş har bakire gibi tutsak kanar geceye...
hayatla ters orantılı olarak ilerlemektedir. hayatımla. kusursuza yakın melodiler zinciri ile acıya dair esintiler varken, o an evet evet tam öleceğinizi sandığınız o an sihirli bir değnekle dokunulmuştur notalara. yeniden doğarsınız sanki, yeniden nefes alırsınız. sahip olduğunuz acı hiç yaşanmamış gibi fakat bütün olgunluğu üzerinizde. çok kısa sürer lakin o.
biter ardından şarkı.
ölümsüz sanıyordum az daha kendimi?
ne yapardım öyle olsaydım?
öldürebilir miydim seni...
Ben Polak, Yale Üniversitesinde açık öğretim programına dahil etmiştir bu dersi. ilginçtir ki ders bana özetle '' kazanamıyorsan berabere kal '' demeye çalışır gibi gelse de, kazanmak zorundasın ünlemi ile bitmiştir.
neden sana acı çektiriyorum sevgilim? neden hep, ya sana acı çektirmek ya da kendi kendimi aldatmakla geçiyor günler? biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık, ama her şeyi olduk... seni artık görmeyeceğim. yıldızları nasıl seyrediyorsam, bundan sonra sana da öyle bakacağım demek.
kendisinden yaşça büyük, evli ve çocuklu sevgilisine yazdığı bu mektupla gönlümü fethetmiştir.
''girdi
sırtında eski bir ceket vardı
bir yerlerden sızmıştı sanki, gün ışığı gibiydi
sarışındı
önce bir süre kapının önünde durdu durdu
gölgelendi, inceldi, beni gördü
pek önemsemedim
baktı, hiç konuşmadı
oysa bir isa tasviri gibi uçumluydu, güzeldi
yer gösterdim, oturmadı
bir sigara yaktım, ona da verdim
aldı
sigarasını ben yaktım
kısa bir gülümseme yürüdü dudaklarından
benim dudaklarıma da geçti
çocuklar gibi kızardım
öteki kızlar gülüştüler
ben kendimi sevdim, güvendim
saçlarımı düzelttim, göğsümü biraz kapadım
bana elini uzattı, ellerimiz birbirine değdi
sıcaktı, inceydi, kıskanırım anlatmaya bu eli
ağır ağır odama çıktık.
açık pencereyi kapadım
perdeyi çektim
arkamı döndüm, yavaş yavaş soyundum
bileğimdeki saati çıkardım
sigaramı söndürdüm
tam o zaman..
zaman da değildi belki
önce korkunç bir gözyaşı seli
sonra alabildiğine bir kayalık
kayaların üstünde bir kertenkele
ardından bir ormanın uğultusu
binlerce kanat sesi
sağ elinde bir bıçak
yok, hayır, bıçak da değildi
vuran, ezen, öldüren bir el
ve eller
ve dişler
kendimden geçtim.
bir daha gelmedi, hayır, bir daha hiç gelmedi
ama onunla ben
ne zaman istedimse o zaman yattım. ''