Home made drug. Enerjiniz yerindeyken, yani uykunuzu almış ve dinç hissediyorken 2 xanax 2 kırmızı çakıp atıyorsunuz kendinizi sokağa. Sonrasını onlara bırakın. Olurda bir yerde uyuyup kalmazsanız çok random bir gece yaşayabilirsiniz.
topuklu ayakkabıyla boyunu uzatan, taytla poposunu toplayan, makyajla yüzünü değiştiren ve saçını boyayan kadındır. genel safsatası "ben bunları kendim için yapıyorum" olsa da, temelde bunun sebebi beğinilme arzusudur. boyu sahte, yüzü sahte, vücudu sahte, saçı sahte. resmen başka birinin taklidini yaparak gezerler dışarıda. bu kalıbın içindeyken özgüvenleri tavan gözükse de, ne yazık ki eziğin dibidirler. bir kadını güzel yapanın sadece görünüşü olduğunu düşünerek hemcinslerine de hakaret ederler. ön plana çıkabilecek fikirleri ve karakterleri olmadığı için, karşısındaki insanların beynine değil, hormonlarına hitap etmeyi tercih ederler. acı olan, bu kalıba girdiklerinde 3-5 testesteron torbasının ilgi dolu bakışlarına maruz kaldıklarında bunu başardıklarını zannederler. o yüzden genelde ezik olur bunların manitaları da kendileri gibi. akıllı adamların ilgisini çekmezler. biraz beyni olan insanların ortamlarına dahi giremezler. girseler de 1-2 seferden sonra yürüyen olmazsa ortamdan yol verilir bunlara.
aslına bakarsanız, o kalıbın içinden ablayı çıkardığınız zaman ortada yine güzel görünen bir kadın kalıyor. sadece iç organları yok. yine güzel görünen bir popo, uzun boy, güzel bir süliet, renkli bir saç. yani ben o kalıba içinde kadın olmadan yürüyebilecek insanlar da tanıyorum. kızlar kendinize yapmayın bunu. dünya mental evrime geçti, siz hala hormonlarla var olmaya çalışıyorsunuz. bir kadını güzel yapan görüntüsü değildir. ruhtur, karakterdir, dünyaya bakış biçimidir. görüntünüz güzel olmayabilir, ama en ulaşılmaz gördüğünüz adamı bile 1-2 lafınızla kendinize aşık edebilirsiniz. bunlara ihtiyacınız yok. ilgisini çektiğiniz adamlar, daha doğrusu hormonlar da sizi bir yere taşıyabilecek insanlar olmuyor genelde. o suratınıza sürdüğünüz 10-20 liralık boyalarla da cildinizi mahvediyorsunuz. sonra o mahvolmuş cildi kapatmak için sürmeye devam etmek zorunda kalıyorsunuz. poponuz güzel olmak zorunda değil. güzel de olabilir ya da, ama kusura bakmayın da çıplakken taytla olduğu kadar seksi görünmüyor be abi. amacınız nedir? rahatmış da falan fişman. abi ben de geceleri çıplak yatıyorum rahat diye. sokakta da mı daldaşak gezelim rahat diye. "rahat diye giriyorum, sapık olan sensin" saçmalıklarını da bırakın abi. taytlı popoya kızlar bile dönüp bakıyor yolda, benim hormonlarıma hitap eden şeye ben nasıl bakmayayım? ki zaten senin de temelde amacın bu. kontrolsüz egon seni buna itiyor. böyle düşünen erkekleri seksist olmakla suçlamayı bırakın, asıl seksist olan sizlersiniz. ne kadar boyanırsanız boyanın, ne giyerseniz giyin ruhunuz çirkin kaldığı sürece dünya üzerinde sadece fiziksel bir ağarlığınız olacak. mental bir değeriniz yok. taş gibi, toprak gibi sadece madde olarak varolmaktan vazgeçin.
çok zordur. hele bir de biraz bakımlı ve titizse, spontane birşeyler yaşamak oldukça güç olur. yanında hep bir diş, bir tel fırçası bulundurur. yemekten sonra lavaboya koşar. tam sarılıp uykuya dalmak üzereyken dişlerini fırçalamayı unuttuğu aklına gelir, modunuzun amına koyar. öpüşmek zaten bir sanattır. yemeğin yanına bir salata yapayım dersiniz, limonun çekirdeklerini çıkarıcam diye götünüz çıkar, teli kırılmasın diye. biranın yanına kuruyemiş alırken en yumuşaklarından seçmeniz gerekir. oral sexe duyulan hasretten bahsetmiyorum bile. bir anlık bir dikkatsizliğiyle 2. bir damar çizgisi görebilirsiniz ufaklıkta. aşık olurken acele etmemek lazım beyler.
etin kilosunun 40 tl, benzinin litresinin 5 tl, bir tane biranın 6 tl olduğu ülkede, asgari ücret 950 tl. hafatada 6 gün, günde 10-12 saat mesai. eygidi cennet vatanım, düşmanların elinden alamıyoruz seni, ona yanar, ona utanırım.
alkolik olmak için gerekli tüm kriterlere sahip olmak, fakat türkiye gibi, kapitaller tarafından işgal edilmiş, sömürge altında olan cennet vatanda alkole para yetirememek kaynaklı olan durumdur. bir tuborg kırmızı olmuş 6.25. berduşluk bile zengin işi artık bu ülkede.
bunu anlamak için çok akıllı olmaya gerek yok. doğdığu günden beri, islam hangi coğrafyaya, hangi topluluğa girdiyse yerle yeksan edip bırakmıştır. islamda yenilik yoktur, bilgi arayışı yoktur, araştırma, geliştirme, öğrenme yoktur. koşulsuz itaat, mantıklı ya da mantıksız körü körüne inanmak. diyoruz ya hani "bu halkın yüzde yetmişi cahil" bilmem ne, tesadüf mü sizce ? bir bakın bakalım islam ülkelerine, nasıl görmeyi reddedebiliyor o gözleriniz?! cahiller ulan işte, aptallar! birbirlerini kesiyorlar, biri bir şey öğretmek istediği zaman taşlıyorlar, asıyorlar. kim halkın gözünü biraz açmaya çalışsa, aforoz ediliyor. kendi ülkemiz mesela. sadece 12 yıldır mı cahil bu millet? zamanında en büyük vatan perverlerden deniz gezmişi asan, nazım hikmetini vatan haini ilan eden yine bu millet değil mi? kendisi haremde sikmedik am bırakmayıp, halka zinayı, içkiyi yasak eden padişahların toprakları değil mi burası ? bilim adamlarını, sanatçıları kafir diye asan, kesen, ülkeden kovan bir coğrafyada yaşamıyor muyuz yüz yıllardır. daha neyi görmeyi bekliyorsunuz şu inandınız dinin sizi itaatkar köleler yapmak için yazılmış olduğunu ?! zamanının en büyük tüccarlarından ebubekirin yiğeni muhammed okuma yazma bilmiyormuş diyorlar, biriniz de nasıl amk demiyor. anne sütünüze eroin mi kattılar abi sizin, ne bu kafalar. adam 6 yaşında hatun alıp 9 yaşında sikiyor, sizde bunu canıgönülden savunuyorsunız. açın abi gözlerinizi, islam dünyaya yapılmış en büyük kötülüktür.
yeni keşfettiğim, mutsuzluğun zirvesindeyken vuku bulan durumdur. gece yatmadan baş ucunuzda boş bir küllük, bir paket sigara. sabah bir kalkıyorsunuz, küllük full, paket boş, ağzınız çamur gibi. telefondan ebru gündeş sesi geliyor. uyur acıçekerlik halidir efendim, bilinçaltınızın da acıya teslim olduğunu gösterir. kafayı toplamak, güzel günlerin sizi beklediğine inanmaya çalışmak gerekir.
aşk acısı çeken birinin, yıllardır duyup da ne demek istiyor diye düşünmediği şarkıların sözlerini duymaya başladığı an verdiği tepkidir. meğer ne acılar çekmiş insanlar. müslüm gürses mesela. adam ne aşklar yaşamış bakar mısınız şarkılarına? acılara, hüzünlere, kederlere. keza sezen aksu da öyle. zannedersin evde oturup "bu gün ne yazsam" diye düşünüyor. ama bir dinle, harbi dinle. kadın neler yaşamış, nası sevdalara nail olmuş. ebru gündeşe kro der geçersin di mi? sen kaçağı dinledin mi hiç? böyle bir sürü insan, yaşanmışlıklardan doğan bir sürü şarkı var. işte ben o şarkıların amına koyayım. nirvanaya farklı yoldan gitmeye çalışıyoruz biz türklerde. sevgilinden, aşkından ayrılıyorsun, üzerine bir de arabesk yükleyip intihar eşiğini bulmaya çalışıyorsun. çok sıkıntı.
sözlük kafasına alışmış insanların, facebook modasıyla kendini bozmasından ileri gelen durumdur. misal; sisteme yardırıyorsunuz. sözlüğe yazarsanız, muhattabları tarafından okunacak, konuyla ilgilenenler anlayabilecek. hedef kitle sayıca az. egoyu besleyemeyebilirsiniz. inanlar okur geçer. belki 3-4 şukela gelir, o kadar. ama bu konuyu facebooka taşırsanız, bilen bilmeyen, anlayan anlamayan 10-15 kişi beğenir. ve siz bunu arkadaş listenizdeki 5555 kişninde gördüğü hissine kapılırsınız. kıçı kırık bir sözlük yazarı değil de, tanrının sağ kolu olursunuz facebookda. ya da öyle düşünürsünüz. sözlükle rahatlama metodunu benimsemiş benim gibi tipler de, kafası güzel oldu mu sözlüğe dökülmek yerine, egolarına kapılıp facebooka düşerler. utanmalıyız. tamam eş dost görsün sıkıntı değil. amcam küfürlerimi yadırgıyorsa bakmaz en fazla, iş arkadaşıma düşüncelerim doğru gelmiyor olabilir. okumaz en fazla. yani mahallede manitasının elini tutamayan ergen gibi takılamayız sanal ortamlarda. yani gerçek hayatımızı alıp olduğu gibi internete taşımayacağız herhalde. ama işte, bazen de anlaşılmadığını hissetmek gibi saçma triplere sokabiliyor bu yalan sosyal ortamlar insanı. her zaman iyi değil yani. fındık da çok yiyince ishal yapıyor mesela. amerikadan bahsetmiyorum bile.
kendini bozmamak, ödün vermemektir. "hepsi çalıyor, bu en azından çalışıyor" kafasına bürünmemektir. çekeceğiniz acıyı size karşı silah olarak kullanıp, sizi acıyla korkutanlara boyun eğmemektir. erkek adam her türlü gider. yeri gelir ağlayarak gider, yeri gelir onu hayata bağladığını düşündüğü şeylerden vazgeçtiğinin farkında olarak gider. bu onur ya da gurur değildir. tarz meselesidir, duyguları baskılar çerçevesinde değil özgürce yaşamaktır.
acil oluşturulması gereken timdir. amirler budistlerden, takım *psychedeliclerden oluşturulabilir. mücadele şiddetle değil sevgiyle verilecek. amaç dünyayı insan egosunun egemenliğinden kurtarmak olacaktır. yani kaçmanıza gerek yok, iyileşeceksiniz.
sahip olunanlarla mutlu olabilmek için fazlasını öğrenmeyip, eksikliğini hissetmemek için yapılan akıllıca eylemdir. bilmediğin şeyi istemezsin, eksikliğini hissetmezsin. ne kadar az şeye sahipsen, o kadar az üzülürsün gibi. yani sen haberleşmek için ateşi kullanırken birinin elinde cep telefonu görürsen büyülenir ve onu istersin. alamazsan üzülürsün. alabiliyorsan bile alabilmek için en değerli şeyini, zamanını, emeğini satarsın, yapmak istediklerini yapamazsın. halbuki telefonsuz da yaşayabilirsin. yani dostlar, ne kadar az bilirsek, o kadar mutlu oluruz. kaçın, saklanın.
yıllardır sebebi anlaşılamamış, çirkin olmasına rağmen neyin kafasında oldukları kestirilememiş kadınların bünyelerinde barındırdığı egodur.
2 saniye kestiğinizde, kendini bir halt zanneder bunlar. halbuki siz içinizden " o nası bir çirkinliktir" diye geçiriyorsunuzdur. ama işte yılların ezikliğini üzerinde barındıran çirkin şahsiyet, bunu direk kur olarak algılar ve moda girer. çünkü o böyle şeylere açtır. farkındadır çirkin olduğunun. sırf kendi istediği için yalnızmış gibi görünmek için geliştirmiştir bu ego kalkanını.
girdiği her ortamda her erkeğe potansiyel avcı gözüyle bakar. olabildiğine kokoş, olabildiğine elit takılmaya çalışır. aslında o da farkındadır oradaki hiç bir erkek için hedef olmadığının. ama farklı hissetmek ister. suratına baksanız zannedersiniz herkes istiyor da o vermiyor. alakası yoktur halbuki. kendi istediği için o moda girmiştir. çünkü normal kadınların aksine, onun bu konuda büyük bir boşluğu vardır ve ne yazık ki gerçeklikler aleminde bu boşluğu doldurması çok zordur. vurur kendini hayal alemine.
normal bir diyalog kurmaya çalıştığınız da bile hissettirir size o afrayı tafrayı. kendi kendinize " lan acaba ben buna yazıyor muyum?!" dedirtir. o derece. ha tabi ki tüm çirkinler böyle değildir. hatta egosunu alt etmeyi başarmış, dünyaya pozitif yaklaşan çirkinler bu saçma moda girmedikleri için genellikle yalnız olmazlar. çünkü, çirkin kadınların yalnız olmalarının sebebi çirkinlikleri değil, egolarıdır.
fonda tanrı istemezse çalarken, şarjı %2-%3 civarlarında kalmış, aralıklarla ışığı yanıp sönen telefonun karşısına geçip, 1 sigara yakılarak icra edilir. telefona patronun kim olduğunu hatırlatır.
biz insanlar olmadığımız sürece tanrı kavramı da var olmayacaktır. yani, biz yoksak haliyle tanrı da yok. biz psikolojik olarak ona ne kadar muhtaçsak, o da var olabileceği zihinlere, bireylere muhtaç. kısacası çocuğunuz olmazsa, baba olamazsınız. ne kadar erkek olduğunuzun bir önemi yok yani. size baba diyebilecek, sizi kendinden üstün gören, saygı duyan bir evlada ihtiyacınız var. ha tanrı falan yok, orası ayrı konu.
bizzat şahit olduğum hadisedir. çanakkale'li bir abi tarafından takribi 2 saniyede gerçekleştirilmiştir. ardından şahsım tarafından denenmiş, başarı sağlanamamıştır. kısacası her yiğidin harcı olmamakla birlikte, yapılması mümkün olan ve biraz tecrübe gerektiren eylemdir.
an itibari ile ankara'da mesai yapan polis tipidir. sokaktaki insan sayısı azalınca adam oldular birden. boş sokaklara gaz atıyorlar, evlerin, iş yerlerinin camlarına balkonlarına su sıkıyorlar. göz dağı veriyorlar akıllarınca. peki 20 gündür binlerce insan dikmen caddesinden polis evine yürürken sadece suyla uyaran polis, insan sayısı azalınca neden gaz atmaya başlamıştır? hadi topluluklara atsa neyse. boş sokaklara neden biber gazı atar bir polis? bu nefret, bu kin nedir? sokaklar kalabalıkken neden götleri yememiştir dikmeni böyle darlamaya? meydanları çakallara bırakmamak lazım.
son dönemde iyice ayyuka çıkmış, fark etmemek için kör olmak gereken durumdur. türk-kürt-ermeni yetmedi, şimdi siz ve biz olduk. en yakın arkadaşlarımdan biri beni facebooktan sırf gezi parkı olayları hakkında farklı düşünüyoruz diye silince dank etti artık. siyaset gibi, seçim dışında hiç bir alakamız olmayan bir konu yüzünden neden bu kadar düşman olduk birbirimize? hayatımız boyunca 15 bilemedin 20 kere fikrimiz alınan bir olay, nasıl olur da bizi böyle ayırabilir? senin kürt olmanın bana, benim türk olmamın sana nasıl bir zararı olabilir? senin müslüman olman benim, benim ateist olmam senin hayatını nasıl olumsuz etkileyebilir?! cinayete kurban giden bir gazetecinin ırkına göre mi üzülmemiz gerekir? polis şiddetinden ölen bir insanın, hangi partiden, hangi topluluktan olduğuna bakıp mı ağlamalıyız? bu kadar mı sattık insanlığımızı? bu kadar iyi mi kontrol edebilir hale geldik duygularımızı ?
bak şimdi de siz ve biz olduk. bir yanda "akp"ciler bir yanda direnişçiler. peki hangimiz düşündü neden böyle oluyor diye? ben düşündüm mesela, ve şu kanıya vardım.
düşünsenize hiç bir ayrım olmadan, tüm türkiye'nin barış içinde yaşadığını? gününün yarım saatini terör, yarım saatini siyaset, yarım saatini din tartışarak yaşayan insanların, düşünsenize bunları tartışmadan yaşadığını? artan 1.5 saatte ne olacak peki? yoktan var edilen sorunlarla uğraşmayan halk, nasıl değerlendirecek o 1.5 saatini? işte o zaman dilimi, bu gün bizi sömürenlerin, modern köleler haline getirenlerin, kendi filmlerinde bizi figüran yapanların boş bırakmak istemedikleri bir zaman dilimi. eğer senin gün içinde zihnen 1.5 saat boş vaktin olursa, kimse seni düzemez, kimse seni sömüremez. üzerinde oynanan her şeyin farkında olursun, izin vermezsin. bu yüzdendir ki bir sürü oyuncağın var elinde zihnini meşgul edecek, işi ustalara bıraktıracak. zaten 76 milyon insan refah ve huzur içinde yaşarsa bu ülkede, kusura bakmayın da dünyanın amına koyarız. ha niyetimiz dünyanın amına koymak değil tabiki. herkes kardeşimiz, herkes dostumuz. kaynak desen kaynak, doğa desen doğa, iklim desen iklim, tarih desen tarih. ne ararsan bu ülkede fazlasıyla var. bu ülkede iç sorunlar olmazsa, türkiye biraz fazla olur. işte bu yüzdendir ki sürekli bölünüyoruz, parçalanıyoruz, bir birimize düşman ediliyoruz.
direnişe gelecek olursak. bu akp hükümeti döneminde insanların canına tak eden bir olay olduğu için insanlar sokaklarda "akp" istifa diye bağırıyor. chp de olsaydı aynısı olacaktı, mhp de. bu kapital sisteme karşı olan bir isyan. insanları birbirine düşman edenlere, kardeşi kardeşe kırdıranlara karşı. o meydanlara bir çıksan, sokağa bir insen, o havayı bir solusan fark edeceksin aslında insanlığın nasıl bir duygu olduğunu. baskı yok, korku yok, ırkçılık yok, ayrımcılık yok. olması gerektiği gibi, herkes dost, herkes kardeş. isteniyor ki her yer böyle olsun, herkes böyle olsun. düşmanlığın, kötülüğün hiç birimize faydası yok. birilerine faydası var ama işte o ne düşman olan, ne düşman olunan. yani kazansan da kaybediyorsun, kaybetsen de. açalım artık gözlerimizi.
son dönemde yaşananlardan sonra, kandırılmış, uyutulmuş halkın içine düştüğü durumdur. "Dink öldü, hepiniz ermeni oldunuz, vırt oldu zekeriya beyazı savundunuz, zırt oldu levent kırca dediniz, o öldü hepiniz direnişçi oldunuz" gibi, aslında özet niteliğinde olan, fakat uyutulmuş halk tarafından kötüleme amaçlı kullanılan kelimeler söylenmektedir sürekli. e kardeşim, kendin söylüyorsun zaten. fark edemiyor musun, o tü kaka dediğiniz insanlar hep mağdurun yanında. bu gün direndikleri polisi, daha bir kaç ay önce millet vekilinin oğlunun yaptığı haysiyetsizliğe karşı savunan adamlar bunlar. yarın sana bir şey olsa, yine o insanlar dökülecek sokaklara. neden fark edemiyorsunuz hala? ne yaptılar bize de bu kadar ayrıştık, düşman olduk? biliyorum bir etkisi olmayacak ama; yapmayın, etmeyin dostlar.
acaba gülmeden o haberleri sunmak için ne kullanıyor diye merak konusu olmuştur. gerçekten inanıyor mu acaba kendi söylediklerine. hadi halk cahil diyelim. sen spiker olmuşsun, hayatın bu işlerin içinde geçiyor. hiç mi vicdanın sızlamıyor be kadın o yalanları söylerken?! yazık.
tanrının yokluğunu öyle ya da böyle anlayıp, bunu kabullenemeyerek hayatına son veren şakirttir. kendini sahipsiz, güçsüz ve dayanaksız hissetmesi bu olayda büyük rol oynamıştır.
yıllar süren araştırmalarım sonucunda ortaya çıkan gerçektir. çok nadir uyuşturucular insana kendini kestirebilir, çocuğunu kestirebilir, cinayet işletebilir, insan gömüp taşlatabilir. inançlı bir insan inanç uğruna hiç tanımadığı bir kişiyle sex yapabilir, elini eteğini öpebilir. hatta bokunu bile yiyebilir. dünya üzerinde daha bu kadar etkili bir uyuşturucu yok. en azından ben rastlamadım.
national'da bir belgeselin konusu olmuş hayvanlardır. maymunundan aslanına, geyiğinden bizonuna hemen hemen her hayvanın homosexüeli vardır. fakat bir tür vardır ki mide bulandırır, yıllardır gözümüzde oluşturduğu şirin imajını 2 saniyede yıkar. yunuslardır bu yavşaklar. birbirlerinin kafaları üzerindeki soluk delikleriyle sex yapar bu orospu çocukları! bildiğin aktif olan pasif olanın soluk deliğine saplar! çok iğrençtir gay hayvanlar.
bir müslümanın ağzından çıkabiliecek en saçma laf, din temalı bir konuda "kaynak göster" dir. her şeyi inanç yoluyla, değişmeden bu güne kadar geldiğine inandıkları, tanrı tarafından oluşturulduğunu ve gökten indiğine inandıkları kitaba dayanarak savunan bir grubun kaynak göster demesi, komik değil, çok komiktir. yahu kardeşim, sen inanıyorsun iyi hoş da, ben inanmıyorum ki onun gerçekliğine. senin için dünyanın en güvenilir kaynağı olabilir o fakat benim için hiç bir şey ifade etmiyor. ben onun gerçekliğini kabul etmiyorum. dolayısıyla o benim için kaynak olamaz. al elmayı eline, at yere, deki yer çekimi var, eyvallah. ama bir tartışma ortamında, kendi sanal gerçekliğinle savunduğun inancını çürütmek için ortaya atılan söylemler için "kaynak göster" diyorsun. ulan sen olmayan bir kaynak üzerinden romanlar yazıyorsun karşımda, gelip bir de benden kaynak istiyorsun. normal şartlarda bunun adı "ruh hastalığı" dır.
eskiden olsa "siktir git oğlum, bu ne amk?!" denilebilecek şeyler, günümüzde sanat adı altında hepimize itekleniyor. bize garip gelen şeylerle artık dalga geçemiyoruz sanat falandır diye. evet, sanat falan. artık farklı olan her şey sanat, olumsuz tepki veren geri kafalı, "ben anlamadım" diyen köylü oluyor. yapmayın etmeyin ağalar.
