ülkemin demokrasiyi sindirmiş, insan haklarına en saygılı siyasi partisi olan akape türk milletini yıllardır kobay olarak kullanmış denenmemiş tekniklerle insan hakları mahkemesine enteresan vakaalar sunmuştur.
bi geçmişe bakmak gerekirse,
meydanlara hükümete tepki göstermek için sadece yasal hakkını kullanma çabasıyla sokağa döklülen halk biber gazı yedi.
sınavda kopya var diyen öğrenciye yalancı dendi, tehtit edildi, jop yedi, eğitiminden edildi.
televizyonda hükümet yanlısı konusmayan ne kadar vatansever varsa ergenekoncu ilan edildi, yargılanmadan suçunu bilmeden yıllarca bekletildi.
dert yanan çiftci' ye akape' li gibi konus dendi, daha iki lafını bitiremeden solondan atılıverdi.
son tekniği en dikkat çekeniydi, bana biad etmeyen ölsün dedi, sonradan da adını bile dillendirmeye tenezzül etmedi.
muhakkak akla gelmeyen daha nice olaylar var ama akape kendine has demokrasi' yi ülkeme cok güzel sindirdi.
vurdu, kırdı, yıktı, geçti hepsinde de zeytinyağı misali yukarı cıkıverdi.
bir meraktır belki de bende olduğu gibi bir çok beyinde.
ota boka, aldığımız nefese bile " hoop " diye yaklaşan zihniyetlerin bir ihtiyacı nasıl karşıladıkları sorusu an itibariyle aklımda bir merak uyandırmaktadır.
yıllardır gelişmekte olan ülkemizde zenginlik ile fakirlik arasında tam bir uçurum vardır.
bu uçurum aynı siyah ile beyaz gibi birbirine oldukça uzaktır ve doğal olarak da grisi yoktur.
e tabi bu iki katman harici bir de orta düzey vardır.
bu insanlar ne zengindir ne de fakir, bu sebeple bir yandan içlerinde bir zenginlik yaşarlar; bir yandan da doğal olarak o zenginleğe ulaşamayan fakirlik duygusunu tadarlar.
tutarsız fakir işte bu klasmana girmektedir.
orta düzey para kazansa dahi o parayı son kuruşuna kadar yer, köşeye bir yere beş kuruş para ayırmaz, ayıramaz. sonra da dizlerini dövmek suretiyle ahlanıp vahlanır.
ergenliği henüz atlatamamış kişilerde bol miktarda bulunan bu toz,
kişiliğe ayrı bir kişilik katar ve bir anda efelenmeler diklenmeler baş gösterir.
" klavye delikanlısı " şeklinde seslendiğimiz insanlarda bu grup içinde yer almaktadır.
fazlası bünyeye zarardır.
" adaletsiz rejimi adalet ile yıkınız. alkışlar önüne kansız elle çıkınız. " bahsedilen sözün tam hali bu olmakla birlikte gandhi tarafından söylenmiştir.
genellikle amca diye seslendiğimiz kişilerin ve yaşlı dedelerimizin başvurduğu bir yöntemdir.
nedenini hala analamamakla birlikte, eskiden erkeklerin daha bir bakımlı temiz olduğu kesindir. yada bu amcalar, dedeler bir şeyler ispatlama peşindedir.
kendisini farklı algılayan insanlarda oluşan bir düşüncedir.
nedense pazar kahvaltılarını diğer günlerdenn farklı görürler ve eğer dışarda kahvaltı yapacaklar ise illaki eşofman giyerler bu düşünce sahibi kişiler.
yıllarca normal bir şekilde giyinip gittiğim kahvaltı görüşmeleri sonucu bir bayan arkadaşın bu durumu bana dillendirmesiyle hala algılama zorluğu çektiğim bir durumdur.
insanlarla sıkça tartıştığım bir konudur. parasız mutluluk olduğunu söylerler fakat böyle birşey olmadığını kendileri de bilirler.
söylenmek istenen paranın sağlık getireceği falan değildir, önemli olan mutluluktur çünkü insan sadece şu zamanda para ile
isteklerini karşılayabilir.
" para var mutluluk var " söylemine karşılık her zaman söylenen, istemediğin sevmediğin bir işte ne kadar çalışabilirsin, ne yapabilirsin gibi saçma saçma şeylerdir.
bir insan farzı misal keresteciliği çok sevse de ne kadar mutlu olabilir ?
demek ki işi sevmek de her zaman mutluluk değildir. karın tokluğu ile mutluluk diye bir şey yoktur, mutluluğun ufağı da yoktur. çünkü asıl mutluluk yalnızca değer ifade eder ve değer de şu vakitte yalnız para ile sağlanır.
günlük hayatta hep karşılaşabileceğimiz tipler olmakla birlikte,
sözlükte de karşımıza çıkınca insan onlara sövmeden duramıyor.
son olan olayda bazı bayan arkadaşların deşifre edilerek üstüne birde iğrenç ötesi yorumlar yazılması içimizdeki ibnelerin ortaya çıkarılması zorunluluğunu göstermiş, zorunluluktan da öte farz olmuştur.
burada erkek ya da bayan olmak mühim değil, önemli olan insan olabilmek işte o " ibne " diye adlandırdığım kişilerde,
yediği kaba sıçabilen, gerektiğinde kendi akrabasını, kardeş bildiğini iş görebilecek adamlardır.
erkek olarak tiksindim, bir sözlük ibneliği ile kendini bu kadar kabul ettirebiliyor ise, demek ki içinde ibnelik besleyen insanlar da direk oraya kayabiliyor.
sizler ile aynı platform da birşeyler paylaşmaktan iğreniyorum.
üniversite içinde sürekli dillerde olan bir söylentidir. nedense adamın kampüs içindeki uyuşturucu işlerini araştırdığı sanılır. bugün bizimkine baktım, harbi simitçi. *
bu insan yediremez kendine kepçeliği, aynaya bakar bakar " ne güzel kulaklarım var lan benim " der, kendisi dahi görmek istemez kafacığındaki kulak şeklini.
son zamanlarda sıkça duyduğum sözdür. nedense millet laptoplara çocuk diyor, anlam verememekle birlikte bu nasıl bir sahiplenme duygusudur diye de merak etmekteyim.
tamam her ikisi de hoş güzel de sen kendi vatanın için bişey yapmadan gidip filistinliler için yapıyorsan işte burada sorun var demektir. görünüşte seçim meselesi desek de yok böyle bir dünya, kendi evindeki boku temizlemeden başka evdeki boka atlamanın nedeni nedir, amacı nedir. dünyayı, filistin'i, afganistan'ı kurtaracak olan türkler midir yada dünyadaki tek müslüman türkler midir. şehit olanlara saygı sonsuz eyvallah lakin karşımızda şehidinden önce filistinde ki ambargodan bahseden, onlara özgürlük isteyen bi başbakan var. bilmem kaç tane vatandaşın orada esir muamelesi görür iken ağzında hala filistin lafı ediyorsun darılma da hükümetim, ümmetçisin.
geçenlerde kendisini böyle gören bir arkadaştan duyduğuma göre polo yaka t-shirtlerin yakasını kaldıran kişiler cadde piçi oluyorlarmış.
(bkz: bağdat caddesi)