ülkemin demokrasiyi sindirmiş, insan haklarına en saygılı siyasi partisi olan akape türk milletini yıllardır kobay olarak kullanmış denenmemiş tekniklerle insan hakları mahkemesine enteresan vakaalar sunmuştur.
bi geçmişe bakmak gerekirse,
meydanlara hükümete tepki göstermek için sadece yasal hakkını kullanma çabasıyla sokağa döklülen halk biber gazı yedi.
sınavda kopya var diyen öğrenciye yalancı dendi, tehtit edildi, jop yedi, eğitiminden edildi.
televizyonda hükümet yanlısı konusmayan ne kadar vatansever varsa ergenekoncu ilan edildi, yargılanmadan suçunu bilmeden yıllarca bekletildi.
dert yanan çiftci' ye akape' li gibi konus dendi, daha iki lafını bitiremeden solondan atılıverdi.
son tekniği en dikkat çekeniydi, bana biad etmeyen ölsün dedi, sonradan da adını bile dillendirmeye tenezzül etmedi.
muhakkak akla gelmeyen daha nice olaylar var ama akape kendine has demokrasi' yi ülkeme cok güzel sindirdi.
vurdu, kırdı, yıktı, geçti hepsinde de zeytinyağı misali yukarı cıkıverdi.
akepe hükümetinin faşist eylemlerinin tavan yaptığı olaydır.
türkiye tarihinde sağ hep mağduru oynasa da tüm darbelerde baskılarda, dayaklarda asıl mağdur soldur ! bugün hopa da yasananlar demokrasiyi sindirmiş insanların hükümeti eleştirme hakkkını kullanmasından baska birşey olmamıştır, olamaz.
dün padişaha dur dedi hopa. asilliğini, kanındaki devrimciliği, zulme boyun eğmeyeceğini tüm türkiye ye gösterdi.
bu ülke de demokrasi denen şey ancak padişahım cok yasa diyenler için var, dün akepe mitinginde baskıya bas kaldıran gerçek
vatansever hopa' lılar demokrasinin temelinde olan protesto haklarını kullandılar lakin faşist yönetim göz altılarla, biber gazlarıyla, psikolojik baskıyla onlara karşılık verdi.
an itibariyle hopa' dan vahim haberler gelmektedir. gecenin bir vakti evlerin basıldığı, 45 civarında göz altı yasandığı, helikopterlerin gecenin bir vakti şehri inlettiği söylenmektedir ve bunlara basın kayıtsız kalmaktadır.
rakım yok ama olsun, şarkıları meze yapıyorum bugün..
melodiler eşliğinde tadıyorum yalnızlığın tadını..
boşverin bugün beni, sonbaharın ilk günü ve ben ay ışığını özlüyorum..
bir meraktır belki de bende olduğu gibi bir çok beyinde.
ota boka, aldığımız nefese bile " hoop " diye yaklaşan zihniyetlerin bir ihtiyacı nasıl karşıladıkları sorusu an itibariyle aklımda bir merak uyandırmaktadır.
yıllardır gelişmekte olan ülkemizde zenginlik ile fakirlik arasında tam bir uçurum vardır.
bu uçurum aynı siyah ile beyaz gibi birbirine oldukça uzaktır ve doğal olarak da grisi yoktur.
e tabi bu iki katman harici bir de orta düzey vardır.
bu insanlar ne zengindir ne de fakir, bu sebeple bir yandan içlerinde bir zenginlik yaşarlar; bir yandan da doğal olarak o zenginleğe ulaşamayan fakirlik duygusunu tadarlar.
tutarsız fakir işte bu klasmana girmektedir.
orta düzey para kazansa dahi o parayı son kuruşuna kadar yer, köşeye bir yere beş kuruş para ayırmaz, ayıramaz. sonra da dizlerini dövmek suretiyle ahlanıp vahlanır.