nefret ederim öyle insanlardan. çocuk geliyor "olm kızı öptüm, olm kızı elledim, olm akşam kızı eve atıyorum" vb. laflar günlerce söyledikten sonra gelir olm kızı seviyorum ya çok hoşlanıyorum. ee götoğlanı kızın meme dahil bütün organlarını ayrıntılı olarak anlattın. mantığına soktuğum.
yanlış hatırlamıyorsam bu lcd ekranların yeni yeni meşhur olduğu zamanlardı. bende heves edip almıştım bir tane. neyse efendim birgün takılıyorum internette, bir şeyler oldu tam hatırlamıyorum çok sinirlendim, monitörün önünde de bir tane metalden webcam'im var. böyle bildiğin dış kaplaması demir, eski webcam'lerdan. neyse ben sinirlendim, gözüm döndü, aldım elime webcam'ı duvara fırlatayım derken sen git monitöre fırlat, canım monitör ekranı içeri girdi, kırıldı. elim ayağım titredi bu sefer daha sinirlendim monitörü duvara fırlattım. yok tabi o kadar olmadı da webcam'ı monitöre fırlattıktan sonra oturdum bi yarım saat monitöre baktım. pahalı bir de yeni almışız, akşam bizimkilere ne hesap vereceğimi düşünmüştüm. ilginç günlerdi.
çocukken okuldan kaçıp gittiğimiz internet kafelerde bu oyunu oynardık. arabayı hayat kadınlarının yanında durdurur arabaya binmesi için uğraşırdık. kadını arabaya bindireninse sanki dünyaları kurtarmış gibi bir havası olurdu. saçma ama güzel günlerdi. insan özlüyor vesselam.
benden önceki arkadaşlar yazmış ama olsun bende destekleyeyim. oldukça saçma bir öneri. bence bu tür şeylerin azaltılması için çok ağır cezalar uygulanmalı. idam cezası falan değil. çünkü idam ettiğinde ölüp gidiyor, yaşarken ölümü tattıracaksın, aç bırakacaksın, susuz bırakacaksın, zifiri karanlıkta oldukça ufak küçücük bir 4 duvar arasında hapis yatıracaksın. günde sadece sıçmak işemek için dışarı çıkabilmeli, o da eli ayağı gözü bağlıyken. çok ağır yaptırımlar uyguluyacaksın. işte o zaman belki azalma olur.
her şeyden öte dizide ejderha var abi. şaka bir yana kurgusu fevkalade. e oyunculuklar desen zaten harika. dizinin çekildiği mekanlar zaten can alıcı. izlememek için olumsuz bir sebep göremiyorum. ha herkesin zevki aynı değil o yüzden şöyle bir seçenek koyabiliriz; eğer tarih kokan, fantastik ve aksiyonla bezeli bir dizi izlemek istiyorsanız kaçırmamanız gereken bir dizi.
Hoşgörü, saygı, hak, hukuk, yardım, iyilik, empati vs vs. bunları dahada arttırabiliriz. yani bilemiyorum acaba eskiden bunların hepsi varmıydı ancak günümüzde bunların çoğu insanımızda bulunmadığını görebiliyoruz.
iyi niyet ve erdoğan bayraktar kelimelerinin sadece yazıda bir araya gelebildiği gerçeği. gerçek hayata baktığımızda pekte yakın kavramlarmış gibi durmuyor.
ben ateist değilim, ancak bu çok utanç verici bir olay. başkalarının inandığı değerlere saygı duymayan, saygı duymayı bırakın ana avrat küfür dahi edebilen insanların kendi inandığı değerlere laf gelince nasıl gözlerini kin bürüyor. ben burada fazıl say'ı he savunuyorum hem savunmuyorum, ancak keşke fazıl say'ın böyle şeyler söylemesini gerektirmeyecek koşullarda yaşasaydık. ne müslümanlar ateistlerin inanıp inanmasıyla ilgilenseydi, ne de ateistler kendilerine laf atıldığı için müslümanlarla çatışmasaydı. ama işte elden ne gelir. bu dünya sürdüğü sürece ikilikler, çatışmalar hep olacak ve sürekli birilerinin ekmeğine yağ sürülecek.
babamla turist arasında geçen inanılmaz diyalogdur efendim
babam: hello how are you?
turist: i'm fine. thanks. you?
babam: how are you how are you...
babam sondaki "how are you, how are you" cümlesini türkçe çevirisiyle "allah iyilik versin allah iyilik versin" demek istedi ama ingilizcesi how are you'dan ibaret olduğu için işin içinden çıkamadı. bize de yarılmak kaldı tabi.