her sezon kendi fatih terim' ini çıkarmaya çalışan eziklerin, sallamak için sıraya girdiği türk futbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyi yerli teknik direktörüdür.
neden bizim fatih terim' imiz yok diye ağladığınızı biliyoruz. biat edeceksiniz.
adriana lima ile sevişme ihtimalime eşittir. bir şekilde bebeğimle tanışma şansım oldu diyelim;
-çok yakışıklı değilim ama elimiz yüzümüz düzgün çok şükür. yine de onca herif varken bana zor bakar. (grupta ancak 2. olabilecek türkiye seviyesi)
-şu an boşta değil zaten (evli), bekar olsa dahi çevresinde de sırada bekleyen çakal çoktur aq yerinde. (macaristan ve romanya)
-eğer frekans tutturursam iyi laf yaparım. zaten bağlarsam buradan bağlarım anca. (arda turan, selçuk inan, burak yılmaz gibi oyunculara sahip olmak)
-bünyemde para sıkıntısı mevcut (adriana' ya yetmez param aga) yani laf cambazlığıyla aklını çelmek bir yere kadar, hesap ödetmemek falan değil de karşısında ezilmemek lazım aga bu zor bir faktör. (play-off)
tablo ortada. eğer dünya kupasına katılırsak ben de adriana lima için şansımı denerim usta. zaten o zamana kadar vücut da fit olur. turnuvaya bi katılayım da sonrasını türkiye gibi getiririm.
uzatma be oğlum öyle bir şansın yok dediğinizi duyar gibiyim.
haklısınız. ancak türkiye' nin benim kadar bile şansı yok. 7/24 her yerde bu ihtimal konuşuluyor.
yıllar sonra tattığım, sevgilerin zirvesinde yer alabilecek bir sevgidir. ilk başta her şey güzel gitse dahi zamanla kız kardeş büyüyecek, tercihlerini yapacak, okul-iş derken bir bakmışsın ki karşına zibidinin tekini çıkaracak.
"abi ben bu adamı (aslında çocuğu demek istiyor) çok seviyorum" diyecek.
sahiplenme duygusunun vermiş olduğu şaşkınlık ve sinirle, kabul etmeme, sürekli çocuğun açıklarından bahsetme gereği duyulabilir. mutlaka olacaktır.
bu işin takımı-rengi olmaz diyenlerden biri değilim maalesef. benim kardeşim karşıma sarının yanına laciverti tercih etmiş birini ge-ti-re-mez!!
gönül bu belli mi olur? dediğinizi duyar gibiyim.
haklısınız. aynen öyle oldu.
gözümden sakındığım bitaneciğim yaptı yine yapacağını. ama pes etmiş değilim yani.
şimdi gelelim sana;
mutlaka yakalayacağım açığını. uyanık ol. akıllı ol...
bana bak sarıyer' e taşınma arefesinde olan concon. oralarda civatalarını gevşetmiyorsun, efendi gibi okulundan eve- evden okula gidiyorsun.
delikanlı oluyorsun öncelikle, aslını inkar etmiyorsun. urfa' lıysan urfa' lısın, mardin' se mardin. anne-baba istanbul' lu olması bişey değiştirmez. kamilliğin lüzumu yok. melo' nun türkiye şubesi gibisin zaten. kapkara bi adam. kendine fazla güvenmiyor, kızı üzmüyorsun.
onu benden almak senin için zor değil aslında. imkansız gibi birşey. uyandırayım da sonra "vay ben duymadım, vay ben bilmiyordum" deme...
şimdilik bu kadar. ha birde çizimlerini zamanında yap, devamsızlık yapma. bunlardan dolayı tekrar bi şikayet alırsam eğer....
birden fazla isme sahip olan organdır. türlü hikayelere ve fıkralara konu olmuştur.
penis beyinden zam istiyor;
ben penis olarak asagidaki nedenlerden dolayi zam istiyorum...
bedensel olarak çalisiyorum...
her isimde mutlaka kafamida kullaniyorum...
hem derin,hem yüzeyel islerde çalisiyorum...
tatil,bayram tatilim ve senelik izinlerim yok...
karanlik, havasiz ve rutubetli ortamlarda çalisiyorum...
çalisma ortamim çok sicak ve fazla mesai ödenmiyor...
yaptığım işlerde hastalığa kapılma olasılığım çok yüksek buna rağmen sosyal güvencem yok.
beynin penise cevabı
sevgili penis,
zam isteginiz degerlendirildi ve asagidaki gerekçelerden
ötürü olumsuz karsilandi.
araliksiz 8 saat çalisamiyorsunuz...
kisa zamanda yorulup,saatlerce uyuyorsunuz...
verilen isleri seçip her isi yapmiyorsunuz,itiraz ediyor,uyumsuz
davraniyorsunuz...
basina buyruk davraniyor,kendi çalisma sahanizdan çok
baskalarinin çalisma yerleri ile ilgileniyorsunuz...
kendiliginden ise baslayamiyorsunuz,sürekli tesfik ve motivasyon
bekliyorsunuz...
isiniz bitmeden bazen isinizi terk ediyorsunuz...
çalisirken is elbisesi kullanmiyor,hatirlatinca itiraz ediyorsunuz...
isiniz bittiginde arkanizda daginik ve pis bir ortam birakiyorsunuz...
60 yasina yaklasmadan çalisamaz hale geliyorsunuz...
ve belirtmeden geçemeyecegim sürekli yaninizda ki süpheli iki
topla görülmeniz düzensiz yasam sürdügünüzü gösteriyor...
takımı öndeyken zaman geçiren kaleciye kayıp, kırmızı yiyip maçı 10 kişi sürdüren delikanlı bir nesil yetiştirmiş oyundur.
"q" tuşuna bastığımız anda gattuso-cantona karışımı bi hareketle adama dalıp kartı yiyip rahatladığımız efsanevi oyun, giriş müziğinden bahsetmiyorum bile.
türkiye milli futbol takımından üstün bir takımdır.
hemen vurmayın ya. önce bi okuyun lütfen.
bir kere bu takım da her 4 yılda bir dünya kupası eleme gruplarına katılıyor, türkiye milli takımı da.
bu adamlar da gruptan çıkamıyor, türkiye milli takımı da.
bu adamlar da futbol oynuyor, türkiye milli takımı da.
üstün oldukları taraf ise, bu takımda oynayan oyuncuların tamamının 2. bir mesleği var, bizimkilerin yok. bu adamların bir çoğu üniversite mezunu, bizimkilerin çoğu lise terk.
kazandıkları yıllık ücret, bizimkilerin maç başı ücretleri kadar.
gecenin köründe aklıma nereden geldi bilmiyorum. aklıma geldiği gibi uykumun kaçmasına neden oldu.
napolyon bir savaşta 12. bataryanın 2 saattir ateş etmediğinin farkına varır.
batarya komutanına sebebini sorar.
10 sebebimiz var der batarya komutanı.
say bakalım der napolyon.
1- cephane bitti
2-....
sus lan der diğerlerini sayma.
benim içinde tam bu şekildedir.
galatasaray sahaya çıkıyor.
kaledeeeeee, zapata
sağ bek sab.... dur sayma allahını seversen, tamam. sus gözünü seveyim sus.
galatasaray'ımın gelmiş geçmiş en kova kalecilerinden biridir.
pençeleri ve dişleri çok keskindir.
uzun ve güzel bir yele ile süslü olan saçları vardır.
omuzlarının üzerine kadar dağılan bu perçem, kızdığı zaman kabarır.
savunmada ve av sırasında birlik halinde olurlar, aksi durumda yalnızlığı severler.
avını tek bir hareketiyle etkisiz hale getirebilir ve en büyük özelliği lider özellikli olması.
doğadaki, evrendeki aslan = futboldaki selçuk inan
kıvır kıvır saçları, yele gibi.
kızdığı zaman çatan kaşlarıyla, savunmada ve hücumda arkadaşlarına attığı paslar,
yalnızlığını ise bireysel performansıyla yorumlarız.
liderliği de gerçek üstü bir kavramdır, kaptandır.
kendisinin aslandan tek farkı, aslan kendisinden küçük avları da severken,
selçuk daha çok bıyıklı orangutan avlar...
bu yazı galatasaray kazandığı zaman her şeyi toz pembe görüp, kaybettiğinde takımı itin götüne sokmaya çalışan galatasaray taraftarları için yazılmıştır.
14 yıl...
o dönemin sonlarına doğru dönseniz, üzerine sarı-kırmızı'yı çekivermiş birini bulup sorsanız "şampiyon olmak ne demek?" minvalinde. derdi ki "şampiyonluk mu? şampiy... kusura bakmayın ama hatırlayamayacak kadar uzun zaman oldu"
evet, kaçmayın oradan. bulmuşken böyle birisini usunmadan sorun.
-inanç nedir?
+galatasaray.
peki ey yüce insan, sen söyle! inanç varken umutlar tükenir mi?
ne kadar ısrar ederseniz edin, zorlayın. o, galatasaray! diyecektir. çok bekledi dalga geçercesine, sinirleri alnmışcasına umursamadan. tek bildiği yoldan, sevdasından sapmadan! inanç ve sevginin kutsal karışımından mıdır nedir bilinmez ama yıllar sonra, o gün geldiğinde
takribi 50.000 küsür kişi, şampiyonluk maçı, hep bir ağızdan; seni sevmeyen ölsün!
cevat muhammet
maç başladı. daha 20 dakika geride kalmadan frikikten attı biriciğimiz, cevatımız. akabinde dakikalar elli küsüre geldiğinde muhammet attı be! ne attı be!.. skor olmuş mu 2-0 ? sami yen coşmuş mu durmamacasına?
an geldi eskişehirspor golü buldu. tamamıyla buz kesmişti her ne kadar tavrından taviz vermemeye çalışsa da mabed. az değil. kalmış 15-20 dakika simovicin elleri belki de hiç bu kadar titrememişti. sorsanız cevata, belki de hayatının en anlamlı golüydü. uğur, hiç böylesine yorulmamıştı. sahaya çıkan bütün aslanlar inancıyla oynadı. bu nasıl bir inanç? şu bahsettiğimiz, dönemin taraftarında bulunan, sevgi ile bağlılığın kutsal karışımında ortaya çıkan inançtan.
konu açılmışken sami yen' i yad etmeden olmaz. ali sami yen, son dönemlerindeki gibi 30.000 bile değil. o zaman ise günümüzde bile olmayan 30.000in 2 katı kadar ağlayan galatasaraylı vardı orada. göz yaşlarının ilk defa sel olduğunu görmüştü kimisi.
sen, günümüzün modern galatasaraylısı! uefa kupasını, süper kupayı gördün. üst üste şampiyonluklar yaşadın. sen hiç 14 sene bekledin mi ha nankör? kitle iletişim araçlarının sunmuş olduğu rahatlıkla evinden, cebinden, iş yerinden takım desteklerken düşündün mü yağmuru, çamuru, 365x14 ü ?
senin bir kuşak üstün efendidir. bu tavrına ağzını dahi açmaz. lakin seni ciddiye de almaz. saygı, hoşgörü, ruh, ayrıcalık ve en mühimi o inanç kalmamış yahu sizlerde. isim mi vardı? marka mı, tek tip pankart, taraftar, tezahürat mı vardı? rakip oyuncuya tutulan lazer, atılan su şişesi mi vardı? maçlardan sonra teker teker analiz mi vardı ? kanal bolluğu mu vardı be nankör? ah ulan nankör, kıymet bilmiyorsunuz. metrobüs ile, şahsi arabanızla, son model toplu taşıma araçları ile maçlara geliyorsunuz. yine de nankörlük yapıp ardınıza bakmak istemiyorsunuz. metini düşünmek varken küme düşmeyi bile göze alıyorsunuz. hani o hırs? 14 senenin götürdüklerini topladığın zaman ne çıkıyor biliyor musun? kocaman bir hırs yumağı. galatasaraylı babana, amcana sor sen bunu. o hırs akıllarına geldiğinde yaşlarına bakmaksızın çıkarlar sahaya. top diye oynarlar seninle. galatasaraylının hırsı da, inancı da, özgüveni de bunu gerektirir. şereftir onu sevmek. yükselecek arşa kadar
eski toprak hakikaten mütevazı. paraydı, puldu, yıldızdı umursamaz. futbolcunun yıldızı o taraftar sayesinde oluşurdu. senin ata taraftarın böyleydi işte. peki ya şimdi niye burnu dik gezmek?
şimdi okudumuş olduğunuz galatasaray futbol takımının tarihini sadece biz türkler olarak düşünmeyin. geçmişimizde gönül veren ecnebiler de mimardır. gönlüyle oynayan ecnebiler de ben onlardan birini bile hatırlamayı unutursam utanıyorum. peki ya sen nankör galatasaraylı? bu umutsuzluk, umutsuzluğunun sebebi nedir yüce galatasaraylı?
azıcık şerefin, birazcık galatasaraylı yüreğin varsa her koşulda takımına güvenmeyi bil. hiç kimsen yokmuş, bu renkleri koruyacak başka biri daha yokmuşcasına savun takımını. göğsünü ger onun için. fakat bunu yaparken yine de bil ki milyonlarca omuz omuza verdiğin yoldaşın var. birbirinizi tanımadığınız halde farklı zamanlarda, ayrı mekanlarda ağladığınız, sevindiğiniz, koca bir yolun sonunu senelerce de olsa beklediğiniz ortak yanınız var. siz, galatasaraylısınız!
dedesinden, amcasından, babasından kalan sarı-kırmızı tohumu bir şekilde yeşillendirmeye çalışan, solduğu ve kuruduğu zamanlarda dahi geçmişini düşünüp gözyaşlarıyla ıslatarak canlandıran kardeşinizden sevgilerle...
epey zaman geçmiş olmasına rağmen aklıma geldi, manisa maçında tribünlerden ismini duyduğunda, fatih terim'den izin çıktığında yüzündeki ifade ne kadar samimi ne kadar mutlu olduğunu gösteriyor. yahu galatasaray için 2-0dan 3-0 yapan sıradan bir gol ama o adam için sıradan bir gol değil işte. golden sonraki sevinci, arkadaşlarına sarılışını o kocaman sırıtışını görünce etik diye zırlayan insanların duygusuz olduğuna inanıyorum. yahu, bir insan muslera'yı neden sevmez, neden ona antipatiyle bakar anlayamıyorum. tamam melo için çirkef desinler, ujfa için messi örneğini versinler ne bileyim kulp taksınlar ama el insaf bahsettiğimiz adam muslera. dünyanın en sempatik futbolcularından biri, yahu git messi'den dahi nefret et ama muslera'dan neden nefret edilir. aklım mantığım almıyor. kendisi bizim takımda değil de fenerbahçe'de de oynasa o gol sevincini görsem sesimi çıkarırsam ne olayım. alex'in oğlunun sahadaki hallerini izlerken gülümsedim muslera'ya ağız dolusu küfür edildiği gün. yıllar sonra hatırlamayacağımız bir maçı unutulmaz kılmıştır. volkan babacan adlı at hırsızı modundaki adamın kalesine golünü atması da adaletin nasıl bir şey olduğunu göz önüne serdi zaten. sen bütün sene hiçbir halt yapma takımın küme düşsün, ülkeye yeni gelmiş gencecik senden kat kat daha yetenekli muhtemelen 5 mislin para kazanan, senin tanınırlılığının 987456318 katı kadar tanınan bir adam için "ahahah nasıl gol yedi" minvalli tweetler at, bunu bir kez filan da değil defalarca yap. keser döner sap döner gün gelir hesap döner sözünü tamamen unut, sonra maçtan sonra etik diye ağlayıp hakeme salla, yok ya. o kadar basit değil volkan (babacan) efendi.
düşünsenize bu gol videosunu izleyen, taraftarın onu penaltıya istemesine şahit olan, gol sevincini gören ülkesindeki insanları, italya'da onu tanıyan napıyo nediyo diyen insanları. nasıl gurur duymuşlardır.
benim için dünyanın en iyi kalecisidir, dünyanın gole en güzel sevinen kalecisidir yalnız olmadığımı da adım gibi biliyorum, iyi ki armamızın altında. kocaman gülüşü şampiyonluk kupasını tekrar kaldırırken daha da büyüsün. daha da fazlalaşsın. seviliyorsun kerata.
kalksana ayağa!!!
neden bir köşeye çekildin, gözlerin nemli, ellerin başını kavramış bakıyorsun amaçsız amaçsız...
yıkıldın mı ? utandırdılar mı seni ? bir daha bakamayacak mısın yüzüne kimsenin ?
hep susacak mısın? iyi öyleyse dinle bari;
ülkene oyunlar yapılıyor,3-0 yeniliyorsun, buraya geliyorlar. maçın bitiş düdüğü çalıyor ve 5-0... ağlıyorsun...
8 numaranın en çok yakıştığı çok uzaktan bir öpücük konduruyor topa tam sağ köşeye...ağlıyorsun...
parkende binler orada, milyonlar burada ayakta, bir adam geliyor, ayağının üstü ile topu sol alt köşeye vuruyor.... ağlıyorsun...
istanbul da tribündesin, sağ kanattan 14 numaran topu taşıyor, ortalıyor, ortada esmer bir adam. yarım metre zıplayıp vuruyor kafayı...ağlıyorsun...
yine rakiplerinin cehennemi, kendi cennetindesin. can havli ile son saniyede orta geliyor ceza sahasına, adamın biri çekiyor forvetimizi, bu sefer es geçmiyorlar çalıyorlar penaltıyı. ümit geçiyor topun başına sen oraya hiç bakamıyorsun ama zaman bu illa geçecek. o topa vuruyor...ağlıyorsun...
bütün maç kırgın olduğun adam 90+ da, kornerden seken topa allah ne verdiyse vuruyor... ve sen yine ağlıyorsun...
+ ortmenieeem! ortmenieeeemm!! ahmet kalemimi aldııaa. evet ahmet kalemimi aldııe, vermiyooaar! inanilir gibi değil ahmet kalemimi aldiiaa vermiyooraararr!
- off ahmet ver suna kalemini de sussun.
* al be al. of
+ eveeeet ahmeet kalemimi verdiiee! harikulade bir olay, sınıflarda görmek istediimiieeez türden olaylar bunlaaar..
------------------------
- annea iyi vurur oralardan! vurursa mor olur.
- sus ercan!
- annea vurdu mor oldu. mor anneden geldi, nefis vurdua. vuruş anneden. anne vurdua... vurursa mor olur demiştim, vurdua mor oldua...
------------------------
- kim attı bu tebeşiri çocuklar
- attı attı hakan attı, hakan hakan...
- ispiyoncu pislik
------------------------
-123 hulusi?
-burdayım öğretmenim...
-156 serkan?
-burdayım öğretmenim...
-183 ercan?
-ercan buradaaa... ercan buradaaaa... uzak mesafedeeeeaa sırayla kaloriferin buluştuğu noktadaaaaa... deniz tarafına bakan pencere kenarındaaaagh...
-lan olm lan. bi sus lan! şimdi yiyeceksin benden beş kardeşi.
-hayrettin yapmaaaa, hayrettin yapmağhh...
------------------------
-ercan koşar adımlarla bakkala giriyor, ercan bakkaldan içeri girdi, girdi içeri. ercan girdi. iki çikolata istedi bakkaldan.
-adam gibi sipariş ver lan bebe
-bakkal bebe dedi ercana, ercana bebe dedi. böhüeeeee...
------------------------
- ercan bi maltepe kap gel
- ercan gittieee ercan bakkala gittieee
....
...
..
.
- ercan nerde lan maltepe?
- bakkal elini tezgaha soktuueee veeee samsun 216! bakkal samsun 216 çıkardı sayın seyircileeeeaar!
- lan!
- sinirler bir anda gerildieee! babam çok kızgıın ercanın üzerine yürüyooor! ercanın üzerine yürüyooorrr..evde görmek istemediğimiz olaylaar..
- ay bırak çocuğu..
- evet sayın seyircileear olay büyümeden annelik güçleri araya giriyooorr ve babayı sakinleştirmeye çalışıyoor
----------------------------------
-rıza konuştu.. rıza konuştu.. örtmen bakıyor.. örtmen sınıfın tahtaya bakan kale tarafına doğru yürüdü..örtmen döndüü.. tebeşir geliyor.. sekerse tehlikeee.. sekmediiii.. sekmedii
----------------------------------
- serkan saklandıııeaaa serkan arabanın arkasına saklandıeaaa mahmut görmedieaaaa
- sekan çık olm gördüm ehehe
- mahmut gördüeaeaaa mahmut gördüeaaaa mükemmel saklandı serkeaan ama mahmut gördüeaaaa
---------------------------------
- ercan açtıeaa kitabıeaa açtıeaaa birinci sorueaaa .. yine bir problem var havuzdeaaeaa
- bey bu çocuk okumıcak galiba ?
- okur o okur. heyecanlı işte ne güzel.
- ahmetin üçbinlirası veaaaar evet ahmeeaaat fındık alıyoeaaarrr parasının geeri kalanını innnnnanılmaaaeaaz bir şekildeeaaa mehmet'e veriyooeoaarr
- bey sana diyorum bey.
- dur be hanım en heyecanlı yerieaa
- ve ercaeeaaan soruyu çözüyoaareear. ahmetieaaann 1000 lirası kalıyoeaaarrr
- goooooooolll !!
- bey ?
- ee yani aferin oğlum benim
--------------------------------
- ali topu at
- ali attı topueaaaaa ali attıeaaeaaa mükemmel attıeaaa
- şşşt ... ayşe topu tut
- ayşe tuttueaaaa ayşeaaaa mükkkemmeaal uzandıeaaaa. iki mükemmeeaaal hareket. önce ali şimdi ayşeaaaa.
- hey allahım oglum ne yaziyor fiste adam gibi okusana...
***
**
-öğretmen sinirleniyor sayın seyirciler, not defterini çıkarıyorr... yapma ercan, yapma ercan...
---------------------------------
- ercan bak haci deden geldi, gel bi elini op..
- haccciiiiii hacciiiii..
- ne bagiriyon oglum haci dedene, ayip degil mi..
---------------------------------
ercan taner bir kizla bulusur
evet buyuk bulusmaaaaa.. isterseniz once ercan'in kizlarla olan bulusmalarina bir bakalim.. eveeeatt ercan bugune kadar kizlarlaaa tam 6 kez karsilasmis veeee ercan bu karsilasmalarin hepsindeen basi onde ayrilmiiss eveeet ercaan bakalim bu kez seytanin bacaaaaani kirabilecek mieeee.. evet bu aradaaa bu aradaaa... cok ilginc seyler oluyooaaar, selmaa kaciyoor.. evet selmaaa kaciyoor, ercan kovaliyoooaaar.. haydi ercaaaan!!
--------------------------------
ercan taner'e and okurken
+ ... varliiiim turk varliiinaaaa armaaaan olsuuaan.. armagann olduuu.. varligiim olduuaaa.. kim olduuua? armaaagaaan olduaaaa!!
abi ben çok uzaklarda sarı-kırmızı düşler kuran bir çocuktum.
o zamanlar abilerimizin kurduğu düşler gerçekleşmişti.
aylardan mayıstı ve 20'si falandı önüme formalar açıldı 2'den 11'e kadar. 10'u aldım ben. sarı bir forma, kırmızı bir şort ve kırmızı tozluklar.
tozu dumana kattığımız zamanlar hani, sonra giydim o formayı. hatta hatırlıyorum, aldığımız adam beni görüp gülümsemişti mahalleden bisikletiyle geçerken.
o zamanlar güzel zamanlardı abi.
resimlerini ancak gazetelerden kesiyorduk şimdi ise yüzünün geçtiği her resmi sağ tıklayıp kopyalıyorum bulunsun diye.
bakmıyorum bazen affet.
uzun bir hikaye yazdın abi yalındı, yüreklere dokundun. senden davacıyız ama bir hakim nasıl suç işler. canın sağolsun.
pazar banyolarını hatırlıyorum, sıcak su tepemden dökülürken hissetiğim şeyler. belki sende deplasmanın birinde o saatlerde maç sonrası duştaydın aynı saat diliminde başımızdan aşağı su dökülüyordu gurura bak.
abi resim ödevlerini harita metod defterlerine çizdiğim zamanlardı frikik atışlarını ok çizerek 90'a yapıştırdığını belirtirdim ve altına eklerdim haftanın golü diye. resim dersim 1 (yazıyla bir) gelmesinin nedeni sensin. hiç önemli değil varlığın yeter.
o zamanlar zor zamanlardı abi.
mahallelerde hagi'ler hakan'lar taffarel'ler olurdu mesela rüştü'lere gol atarlardı şifo'ları baliç'leri geride bırakarak...
ayın 15'i gelirdi abi evlere maddi sevinç hakim olurdu. bazen maddi sevincin veremediği huzur verirdin evlere öyle adamdın hani.
devlet kurmuştun tek başına yüreklere. yolu bedava yapmıştın, elektrik hiç kesilmiyordu ışıktın be abi. karanlık zamanlardı.
beyaz bir formayla malum takıma bir frikik atmıştın. yaslı amca şapkasını çıkarmıştı sana. öyle avrupai bir havamız vardı
sakat yıllardı abi amca bağkur' dan emekliydi göremedi gidişini. o gitti sebep akciğer kanseri ağır yıllardı.
sen sendin abi, hala sensin. iyisi olur, kötüsü olur, karşılaştırma olur, o olur, bu olur sendin işte abi.
van'da dormund'da karabük'te ankara'da erzurum'da kopenhag'da monaco'da hep aynı tarife.
aynıydın abi.
aynı zamanlar abi...
sanki o zamanlar abi.
sekiz yıldızlı liginde sanki eski tadı yok. yeni yeni juve falan diriliyor biz toparladık.
abi sen kapat sol ayağınla çok yazmasın.
ben seni ararım rüyalarda hem sabah 8'e kadar bedava,
sami yen abi özlüyorsun değil mi? bizde.
ianis'i benim yerime öp abi. ha bir de kulağına fısılda. sakın fenerbahçe' ye gitmesin.
sol ayağına iyi bak.
bu arada saçları boyat beyaz sana yakışmıyor be abi o asi zamanlarının siyahı olsun.
"anlatılmaz yaşanır" cümlesi bu yazarımız için söylenmiş sanki.
güzel olduğu kadar, ince, kibar, anlayışlı, sempatik, hoşsohbet bir meleğimiz kendisi.
melek diyorum evet. bu kadar kusursuz bir varlığın insan olacağını düşünmediniz herhalde.
onunla beraberken saatler su gibi akar, farkına varamazsınız. o derece eğlenceli biridir.
ağzından ne kötü bir söz duyabilirsiniz, ne de sizi kırabilecek cümleler. inanılmaz saygılıdır.
sözlüğe giriş sebebimdir. geç saatlere kadar muhabbet etmek inanılmaz keyif verir.
tarafımca çok ama çooookk sevilmektedir. asıl işin kötü yanı sevildiğini kendisi de bilmektedir. her zaman buralarda olması dileğiyle...
yok yok. bitmedi daha. bu kadarcık yazıyla kurtaramazsın kendini küçük hanım.
1- güzel olduğu kadar, mütevazi, anlayışlı ve sevgi dolu bir varlık.
2- çok dikkatli ve takipçidir. allah muhafaza küçücük bir açık verirseniz, sizi düdük gibi öttürebilir.
3- kinci değildir. ne kadar sinirlense dahi, aradan kısa bir süre geçtiğinde unutur, affeder.
4- genç bir yazarımız olmasına rağmen, ergen muhabbetleri yapmaz, ona buna sataşmaz. kendi halindedir. yaşından daha olgun bir kişiliğe sahiptir. yaşıtları "benim neden samsung galaxy s3 üm yok" diye ağlarken, yazarımız elindekilerle yetinmesini bilir.
5- ona buna sataşmaz ancak sevdiklerini (beni) çok kıskanır. canımın içidir, bitanemdir. beni seven insanların saçını-başını yolma isteği pek etik değildir. bi dakka ya. ne dedim ben. etik dedim. rıdvan dilmen aklıma geldi. muslera' nın penaltı kullanması etik değilmiş yaaaaaa. vay anasını. kendisine attı sanki penaltıyı. neyse sakinim ve konumuza dönüyorum.
6- futbolu, özellikle galatasaray' ı çok sever. sıkı bir taraftar olması dışında, günlük yaşamında da sarı kırmızı renklere aşkı bi başkadır.
7- randevularına hayatta gecikmez. çok dakiktir. geldiğinde ise tüm sıcaklığıyla "geldim abicimmmmm" der. bu yazdıklarımı okuyup dışarıda buluştuğumuz falan aklınıza gelmesin. sözlükten bahsediyorum.
8- alkolü sever. ancak sadece benimle içebilir. heveslenmeyin hemen sözlük sığırları.
özet geçmek gerekirse eğer, çok kısa süre içerisinde vazgeçilmezim olmuştur.
seviyorum seni küçük hanım. öpüldün en kocamanından...
gitmesine çok üzüldüğüm taktik deha. bir galatasaray' lı olarak her zaman taktir etmişimdir kendisini. peki geride bıraktığı 2,5 senelik fenerbahçe kariyerinde neler yaşandı?
2009-2010 sezonunun sonunda geleneksel şampiyonluk kaçırma şölenleri yaşayan fenerbahçe daum ile yolları ayırırken yerine sportif direktörlük yapan aykut kocaman'ı jet hızıyla getirdi. fenerbahçe yönetimi aykut kocaman'a çok güveniyordu. 2010 yazında transfere önemli bir bütçe ayıran ve 2011 mayıs'ında şampiyonluk yaşayarak koltuklarını sağlamlaştırmak isteyen fenerbahçe yönetimi aykut hoca'nın direktifiyle yobo, caner, niang, dia, stoch gibi pahalı transferler yaptı. ancak aykut kocaman'ın en büyük eleştiri nedeni fenerin %99'u olan alex'e karşı olan tavrıydı. sezon başından beri alex'i kesmek için uğraştı. alex'i oynatmakla oynatmamak arasında sezonun ilk yarısında büyük ikilemler içinde kaldı. fenerbahçe yazın oynanan ön elemelerde önce şampiyonlar liginde young boys'a elendi, sonra uefa avrupa liginde paok'a elendi ve sezon başında bir kulvardan oldu. lige de kötü başlayan fenerbahçe inişli çıkışlı bir dönem geçirirken tarihin en kötü galatasaray'ını 10 yıl sonra ilk kez yenemedi. hatta beraberliğe şükreden fenerliler de yok değildi. bu bile karşı tarafın vizyonuna göre yeterli bir sebepken istifa için aykut kocaman devam etti. liderin 9 puan arkasında ilk devreyi bitiren fenerbahçe türkiye kupasına grup aşamasında 4 maçta aldığı 3 yenilgi ile veda ediyordu. ne olduysa devre arası kampında oldu ve transfer yapmadığı halde futbolculara sihirli değneği değdiren aykut kocaman 2. devreyi 16 galibiyet, 1 beraberlik ile bitirerek şampiyon oldu ki ilk devrede 2 beraberlik 1 yenilgi aldığı üç büyük rakibini de yenmeyi başardı. ayrıca 2. devrede aykut hoca alex'i kesme ısrarını da bırakmıştı.
2. devrede şike yaparak (mahkeme kararı bu şekilde) kendi kafasına sıkan fenerbahçe yönetimi bir şampiyonluk için hem kulübü hem sonraki sezonları hem futbolcuları hem de kendileri gerçek kişiliklerini tehlikeye attı.
2011 yazında transfer döneminde hızlı giren fenerbahçe emenike ve sezer'i transfer etti ancak yaşanan 3 temmuzdan beri yaşadıkları süreç nedeniyle ikisi de hapse girdi ve emenike dışarı çıkınca rusya'ya transfer oldu. fenerbahçe emenike'yle beraber lugano, guiza, niang, santos gibi önemli oyuncularını da kaybederken bienvenü ile yobo'yu kamptan aylar sonra, son saniyede transfer sezonu kapanmadan transfer etti. aykut kocaman için sezonun zor geçeceği aşikardı. eldeki kısıtlı ve moralsiz kadroya kendi süper taktik zekası da eklenince galatasaray'ı aylarca 5-11 puan arkadan takip etti. ayrıca sezon başında avrupa'dan men edilince kulvar sayısı bir kez daha ikiye düştü. 2011-2012 sezonunda da rahat durmadı ve alex'i kesmeye devam etti. fenerbahçemiz şampiyon olsun diye değiştirilen lig statüsü sayesinde aylarca 9 puan geriden takip ettiği galatasaray'ı şansının ve doğumgününde hediye edilen zenci forvetin de yardımıyla yakalama fırsatı oldu ancak geçemedi ve gerçekten maçların %90'ında hiçbir şey oynamadığı halde şampiyon olma ihtimali %60lara kadar çıkan sezonu galatasaray şampiyon olarak tamamlarken 3 gün sonra fenerbahçemiz şampiyon olsun diye değiştirilen statünün de yardımıyla 30 yıl sonra türkiye kupası kazandırdı.
2012 yazı önceki yıllara göre daha rahat geçmişti. yönetim bir kez daha kesenin ağzını sonuna kadar açmıştı. hasan ali, egemen, kuyt, meireles, krasic, mehmet transferlerine 30 milyon euro'ya yaklaşan bonservis parası ödendi. takımda artık volkan ve gökhan dışındaki herkes aykut kocaman'ın transferi olmuştu. bir kez daha aykut kocaman'a güveniliyordu. yazın bir kez daha şampiyonlar liginden elenen fenerbahçe uefa avrupa liginde mücadele edecekti. süper kupayı da galatasaray'a kaptırmıştı. uefa avrupa liginde gruptan çıkmayı başaran fenerbahçe aykut kocaman'ın yıllar süren inadı sonrası acı da olsa alex'e veda ediyordu. aykut hoca'nın bir bildiği vardır elbet derken ligde inişli-çıkışlı bir grafik sergileyen ve gram adam gibi futbol oynamayan fenerbahçe türkiye kupasında da yoluna devam ediyordu. 16 aralık 2012 galatasaray fenerbahçe maçında alınan yenilgiye 22 aralık 2012 fenerbahçe karabükspor maçındaki yenilgi ve rezalet oyun da eklenince hoca'nın istifası kaçınılmaz oldu.
aykut kocaman'ın kredisini arttıran faktörler:
-2011 sezonundaki yalan şampiyonluk.
-3 temmuz sürecinden beri takımı sahiplenmesi.
-eski futbolcu olması.
-yerli olması.
-muhtemelen 3 temmuz süreciyle ilgili bildiği ancak sızdırmadığı bazı şeyler.
-medyanın şişirmesine inanan fenerlilerin onu jose mourinho sanması.
-fener camiasının kendi fatih terim'ini çıkartma çabaları.
aykut kocaman'ı bitiren faktörler:
-berbat bir teknik direktör olması, taktikten, kamptan, bir halt çakmaması.
-maliyeti yüksek olan hatalı transferler yapması.
-galatasaray ile oynanan 3 kadıköy maçında 3 beraberlik alması.
-şenlik havasında geçen galatasaray maçlarında fark yememek için dualar edilmesi, maçlarda futbol olarak galatasaray'ın ezmesi.
-2012'de kadıköy'de kazandığımız şampiyonluk
-alex'i silmesi.
-takımın 4 senedir şampiyonlar liginde olmaması nedeniyle azalan gelirler.
-hocanın 3. sezonunda ilk kez katılmayı başardığı avrupa ligi gruplarında bile güven veren bir takım yaratamaması.
-takımın anadolu takımlarına karşı bile genelde futbol olarak ezilmesi.
-2.5 yıllık hocalık dönemine ve dünya kadar transfere rağmen takımın istenilen seviyeye gelmemesi.
umarım bugün devam edeceğini açıklarsın aykut hocam. galatasaray taraftarı kabul etmiyor istifanı. hep orada kal hocam. fenerbahçe camiasının sana ihtiyacı var.
edit büdüt ya da neyse işte: ne kadar zoruna gitmiş bazı arkadaşların. gerçekleri okumak zorunuza gitti sanırım. okuyun lan okuyun. beyninize oksijen gider belki.
kimilerin yüreğindeki vageçilmezdir, kimilerinin hayatının bir anlamıdır bu sevda.
bu sevda uğruna yeri gelir gözyaşları dökülür,bu gözyaşları bazen sevinçtendir bazen de hüzünden. ama bu gözyaşının iki anlamı da aslında aynıdır, onun adı onu delice karşılıksız sevmektir. onla ağlayıp onla gülmektir, şereftir, övünmektir, haykırmaktır onun sevgisini dağları parçalarcasına.
bu sevda da karşılık beklemek yoktur, bu sevda da yıkılmak yoktur, bu sevda da pes etmek yılmak asla yoktur. bu sevda da sonuna kadar onu asla yalnız bırakmadan desteklemek beraberce her zorluğa göğüs vermek vardır. nasıl ki sevinçlerde omuz omuza verip sevinç naraları atıyorsak zor günlerde, üzüntüde, kederde beraberce omuz omuza verip destek vermek vardır.
bu sevda da paranın adı geçmez bu sevdanın hiç bir maddi dayanağı yoktur. bu sevda paranın geçmediği temiz bir yaşamdır, bu yaşamın en temiz parçasıdır.
bu sevda bir mirasdır, nesilden nesile taşınan bir meşaledir, bu sevda 7'den 70'e beşikten mezara, mezardan mahşere kadar devam eden asırlık bir çınardır.
bu sevdanın bekçileri ve taşıyıcısı bazen 1 yaşında taze bir yürek bazen 90 yaşında yaşlı bir yürektir. bu sevdanın yaşı yoktur ve bu sevdanın aslında tarifi de yoktur.
bu sevda da sevdiğini yerden yere vurmak, eleştirmek asla yoktur, bu sevda da düşmanlara karşı korumak ona sonuna kadar sahip çıkmak gövdeni siper etmek vardır. çünkü bu sevda karşılıksızdır, o yüzden bu sevda asla vazgeçilmeyen nesilden nesile taşınan bir yürek ateşidir.
bu ateşin kaynağı olan bu sevda yolunda bazen mağlup olmak da vardır. ama asıl önemli olan bu yolda mağlupken galip olmaktır, galip sayılmaktır. işte bizler bu sevdayı eğer ki yüreklerimizde taşıyorsak bu ateşi asla söndürmemeliyiz, söndürtmemeliyiz!!!!
bu sevda uğruna üzülürüz kimi zaman ama asıl olan onu asla üzmemektir. üzüntüyü aşmanın yolu bunu sevdiğine yansıtmamaktır, tekrar onu ayağa kaldırmak onu her zaman ki gibi desteklemektir, aynı bizi sevindirdiği zamanlardaki gibi.
bu sevda sadece iyi günde yanan bir ateş değildir, daima her koşulda sönmeyen sönmeyecek bir meşaledir. bu sevdaya dış baskılardan daha çok zarar verecek şey ise onun sevenin onu yalnız bırakması ona küsmesidir.
bu sevdanın yaratıcısı ali sami yen'dir, taşıyıcısı ise geçmişten bugüne, bugünde yarına devam edecek karşılıksız seven arma aşıkları, meşaleyi elden ele taşıyan yüreğinde bu sevda ateşiyle yaşayan sevda bekçileridir.
bu sevdayı kalbinde yaşatıp bu dünyadan sonra bile ismiyle bu sevdayı yaşatan efsanler de vardır, taçsız kral metin oktay gibi, karınca ezmez şevki gibi.onlar bu dünyada olmasa da bu sevdasını beşikten mezara, mezardan mahşere taşıyan sevda bekçileridir.
eğer ki bizlerde bu sevdanın bekçileriysek asla bu meşaleyi söndürmemeliyiz, sönmesine izin vermemeliyiz.
bu sevdanın, bu meşalenin rengi sarı kırmızıdır, adı da "galatasaray" dır.
siz her sayfasını özenle çevirerek okursunuz, yemeğe çağırır anneniz ama bırakıp gidemezsiniz. her nokta bir hüzün her paragraf yeni bir güzelliktir sizin için.
hakkında filmler yapılır;
sevgilinizle gidersiniz izlemeye, elini tutmayı unutursunuz heyecandan. ara girer filme o zaman bakarsınız sevdiğinizin yüzüne, dudakları büzülmüştür. iki aşk arasında kalmışsınızdır.
hakkında büyükleriniz konuşur;
pür dikkat dinlersiniz, çayınız-kahveniz soğur elinizde. içine attığınız şekeri karıştırmayı unutursunuz. yüzyıllar öncesi efsaneler gibi gelir size.
hakkında bir hatıranız canlanır;
gece yatarken günün ve de hayatın muhasebesini yaparsınız ya da hayal kurarsınız. birden sarı-kırmızı olur her yer. içinde nice mutluluklar vardır, siz gözlerinizi hiç açmak istemezsiniz.
hakkında bilgi sahibi olursunuz;
biri hakkında bir şey öğrenmek istediğinde, sesinizin tonu değişir anlatırken. herkesi toplamak istersiniz etrafınıza. doya doya anlatmak istersiniz. susmak hiç gelmez içinizden.
hakkında kötü konuşurlar;
siper olursunuz, gururunuz kırılır sanki şahsınıza söyleniyormuş gibi. karşı çıkarsınız hiddetle, tüm gücünüzle, yüreğinizle.
ve bir gün gelir sadakatini gösterir size;
sizi mutlu edecek bir şey daha yapar, bir gurur daha yaşatır size, işte o zaman;
her şeyden daha çok bağlanırsınız galatasaray'a...
sevmektir:
hani 11 futbolcu sahaya soyunma odasından çıkarken sevgilinle buluşacakmışın gibi çarpar ya kalbin. ne gariptir ki eskimemiştir o sevgi, bilakis her görüşünde daha da bağlanmışındır. üstelik sevgili üzerine ne giyerse giysin gözlerin sadece armaya kayıverir, belki kızarsın mor forma giydi diye ama yine de sevmekten vazgeçmek söz konusu bile olmaz.
vefalı olmaktır:
yaşanılan güzel zamanları unutmamaktır galatasaray'lı olmak. öyle ki 5 gol yenilen maçtan bir sonraki maçta bile buz gibi havada doldurmaktır o tribünü. galatasaray'lı olmak iyi günü kötü günü gerçekten beraberce göğüslemektir. kötü günlerde akla güzelliklerin getirilmesidir. hayatımın en güzel günlerini galatasaray yaşattı.
cefa çekmektir:
saatlerce sıra beklemektir, bazen biletin olsa da girememek, söylenmek ama yine de diğer maça koşarak gelmektir. üşümektir karda kışta, sinirlenmektir bazen olan bitene. sokakta kulağına gelse ortalığı yıkacağın o küfürleri duya duya maç seyretmektir. bir de kadınsa söz konusu galatasaray'lı, ekstra eziyet vardır onun için. ama yine de bırakmamaktır peşini, çekilen çileye rağmen peşindeyiz demektir. söz konusu galatasaray ise gerisi teferruattır.
özlemektir:
kimileri yaz bitti diye hayıflanırken, içini bir taraftan mutluluk kaplamasıdır. özlemin pek yakında biteceğinin işaretidir çünkü bu.
gurur duymaktır:
engelsiz aslanların kupalarını seyretmektir, kızların eurocup women finalinde kupayı havalarda zıplatmasına şahit olmaktır. 17 mayıs belgeselinin tekrar tekrar izlemektir. bazen sadece ve sadece sarı kırmızı bayrağa bakıp gururlanmaktır. gerçekleri tarih yazar tarihi de galatasaray.
dostluklar kurmaktır:
aynı aşkı paylaştığın bir sürü insanı hayatına almaktır, omuz omuza bağırmaktır tribünlerde.
yalın olmaktır:
normal hayattaki kimliğini, kılığını kıyafetini, mesleğini dışarıda bırakıp en yalın halinle tezahuratlara eşlik etmektir, taraftar olmaktır.
aşık olmaktır:
ve bu kısmın aslında tarifi pek de yoktur. galatasaray aşkı tarif edilemez.
"bursadan gol haberi mi var? 2-2 mi? 2-2 mi?" diye sorduktan sonra, son düdüğün çalmasıyla beraber sahaya girip şampiyonluk kutlayan sığırların, bursaspor' un şampiyon olduklarını öğrendikleri an surat ifadeleri ve gözyaşlarıdır. net.