o neyse de niye böyle oldu? niye böyle her şeyi garantiye alma derdine düştük, bu emin olma dürtüsü nereden çıktı?
dev insan stokları görüyorum. çantada keklikten buraya. biri olmazsa biri, öteki heba olursa beriki. herkeste bir gard, kimse kimseye kafa göz dalmıyor ya bu beni çok duygulandırıyor
şu mübarek mayıs ayında, gözlerimi kaşımaktan, burnumu çekmekten yorulmuşken bir de size siktir çekme zahmetine sokuyorsunuz beni.
onları görüyorsun, çünkü onları görmek seni rahatlatıyor.
onları görmek istiyorsun çünkü kendisine sosyalist diyen birinin gezmede tozmada olması işine geliyor.
işkenceden geçenleri görmezsin, çünkü bunu kaldıramıyorsun.
belki bu sana bir nebze insanlığını hatırlatıyor.
çünkü birilerinin direniyor olması, o daldığın bok çukurunun dışında bir şey olduğunu haber veriyor.
ulan tespitinizi yiyim. tüketim kültürüyle alakaları varmış. ulan alakası olmasa onun, senin alakan olmasa, insanlığın alakası olmasa niye mücadelesini versin?
mal mısınız malak mısınız mına koyyim ya.
bir adam düşün ki hayatını eziyeti göze alarak geçiriyor
yavşak bir anlayış bunu "parayı bulana kadar" diye özetleyebiliyor.
insan parayı bulana kadar açlık grevinde
parayı bulana kadar hapishanelerde
parayı bulana kadar eylemlerde
parayı bulana kadar ölümlerde. ne güzel memleket.
bu filmden insanın yalnızlığını anlayacakmışız. vay anasını ya. alt metinde "sikiş dönderiyoruz ama biz de yalnızız be abi" vurgusu var da biz mi göremedik lan? abi üzülme ya, bak adamlar köfte yiyebiliyorlar, sevişebiliyorlar ama onlar da yalnız.
hayır da peyami safa'nın yalnızız'ını okuyunca "bu ne lan bok gibi" dersiniz diye korkuyorum.
gemi demişken bu ülkede "gemide" diye bir film yapıldı, bir allah'ın kulu da gemici zihniyetiyle izlemedi, niye acaba?
hazırım. markete gittim. ha bir de kokoreç aldım. bunu bütün insanlık bilsin istiyorum.
filmin kayda değer tek yanıyla başlayayım.
pantolonla yemek yiyemiyorum. filmi yapanların bu bakımdan eline sağlık.
gelgelelim. nedir yahu bu?
canım, biriciğim niye böyle şeylere heves etmekle geçiyor hayatınız. imrenmek insanı felakete sürüklüyor. o zaman düşünüşüm bunun üzerine temellensin. çünkü ben buna değerim. yarın fikrimi değiştirebilecek olmam ve hiç kimsenin beni bununla yargılamayacak olması ne acayip. değiştim ben. kafka da değişsin. bu yazıyı delete etmen için sana veriyorum, yayınlama gözünü seveyim.
bundan böylesi fevkalede spoylır içerir demek isterdim, ama diyemiyorum. kız gidecek abi. bunu baştan bilin.
şimdi iki tane çılgın abimiz bir araya geliyor. bunlar radyoda program yapıp, sonrasında köfte yemeye gidiyorlar. [apayrı bir mevzu olur bu salaş mekan fantezisinden, şöyle kırbaçlar falan]. biri kitap basıyor, biri bar işletiyor. burdan anlamamız gereken işimiz gücümüz var be oğlum, istesek traşımızı olur kravatımızı takar, öyle de takılabiliriz. amma ve lakin ruhumuz asi. sokayım ruhunuza, başımı sokacak yerim yok nasıl olsa.
bütün hayatını penisi üzerinden tanımlayan, rica etsem bir parantez açar mısınız, açalım [buna da cevaben şunu verirlerdi: senin anladığın bu mu yani?] iki adam bana ilginç gelmiyor, gelemiyor. bunu yapmak bu kadar kolayken bu birilerini niye farklı kılsın, ben işte bunu anlamıyorum. hayır canım, kolay olsa da bir şey farklı olabilir, gel takılma oralarda. abi çok deli doluyuz ya, patronu siklemiyoruz, uzun zamandır ilk defa küfrü yazıya geçirdim, para veriyorlar almıyoruz, kendimizi onlara bağımlı hale getirmek istemiyoruz, motora da biniyoruz. kadın bedeni bu kadar pervasızca kullanılıyor, biri de demiyor ki aga bu nedir. yani kadın dediğin erkek için köfte üzerine götürülüp, ertesi gün de adın neydi senin yav denecek bir şey mi?
yapacak bir şey yok abi. adamlar asi, karizmatik, salaş. gören kesiyor, gören sevişmek istiyor. bana bu kadar ilgi yok lan, kimi yiyorsunuz siz? şaka şaka. tabi ki bundan fazla ahaha.
ya bak ne diyeceğimi unuttum. konu da dağıldı.
böyle saçmasapan artistliklerden hoşanmıyorum. sen de bana karşı boş değilsindir eminim. evini geçindirmeye çalışan bir adamdan daha sahicisini bilmiyorum. şu anda sahici diye bir kelime var mı şüpheye düştüm. onun filmini yap. yahu yada bir şey söyle be abi, bir fikir sun gözünü seveyim, bir şey kat bana, ben yalnız böyle çoğalırdım senle. ya siktir git yada bir şey söyleme. vazgeçtim. köfte yiyelim mi?
"biliyorum. biliyorum bunu da biliyorum
gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da
kendime kendimden başka kendim yok
ne utancımı kuşanan bir sevgi
ne çirkinliğimi öpen bir kız
mutsuzluktan söz etmek istiyorum
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor
biz giz dolu bir şey yaşadık
onlar da orada yaşadılar
bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak
en başta mutsuzluk elbet
kasaba meyhanesi gibi
kahkahası gün ışığına vurup da
ötede beride yansımayan
yani birinin solgun bir gülden kaptığı firengi
öbürünün bir kadından aldığı verem
bütün işhanlarının tarihçesi
bütün söz vermelerin tarihçesi
sevgim acıyor
yazık sevgime diyor birisi
güzel gözlü bir çocuğun bile
o kadar korunmuş bir yazı yoktu
ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
gemiler gene gelip gidiyor
dağlar kararıp aydınlanacaklar
ve o kadar
tavrım bir şeyi bulup coşmaktır
sonbahar geldi hüzün
kış geldi kara hüzün
ey en akıllı kişisi dünyanın
bazan yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse
eylül toparlandı gitti işte
ekim filan da gider bu gidişle
tarihe gömülen koca koca atlar
tarihe gömülür o kadar.
-ve sen gözbebeğim
sen erkek sesinle
"işsiz kalmasın insanlar, öldürmeyelim birbirimizi" dersin-
artık ne kaldırım taşları altında kum olduğunu, ne de sokakların denize açıldığını düşünüyorum.
adına insan denen bu kan emici, bu acıyla beslenen aç gözlü, bu gözyaşıyla büyüyen diken, insanlığa dair hiçbir umut bırakmadı. ölen, öldürülmüş, hem de sadece biraz daha insanca yaşayabilmek adına, insanlar insan gibi yaşayabilsin diye toprağa düşmüş, bedel ödemiş nice can, bir umursanılmazlıktan öteye geçemiyor. dünyadaki hiçbir şey bizim meselemiz değil zaten. kavga oranın kavgası, ezilen başka bir kıtanın insanı, deprem çok uzak bir iklimde oldu, zulüm görseler de afrika bizden koyu. hiç biri bizim meselemiz değil. size, ettiğinizi çekesiniz bile diyemiyorum. bunu anlayabilecek kafaya ve hissedebilecek ruha sahip değilsiniz. sizin için koyun sesinden başka herhangi bir ses isyan çığlığıdır, vatan hainliğidir. kahretsin ki sayınız, rezilliğinizden daha fazla. lanet olsun ki bir kere bile sizden başka herhangi bir insana yaşama hakkı vermediniz ve bunun değişebileceğine dair hiç umudum yok.
sevgiline kendisini hint kumaşı gibi hissettiremiyorsan sen ne skime yararsın? adam sevgilisini leyla gibi hissettirdiği için mecnun olmuş. kumaşın lafı bile olmaz.
birazdan giderim ben
ay ışığı avucumda
o burukluk var ya var ya
kah kirpiğimde, koynumda
dağlar senin karın var mı
tutunacak dalın var mı
içilecek suyun kanlı hey
bir kararın arifesinde kendi dünyamı kurmaya çalışırken hüzünlüyüm
dünyanın bütün ölümleri niyetine sevdamı ağlattım
sevmelerimin adını her bir mezar taşına
göz yaşlarımı nisanlara bıraktım
kayıplarda köşe kapmaca oynadım
bazen hüznü kayacıklığının çıplaklığını sarmalar
yedi dağın çiçeginden koklardım
ay şiir yıldızları heceleri yakar
kazanmadan yitirdiğim canım geceleri yazardım
puştuna sevdalara kibrit çöpü oldum
ihanete puştluğa mührünü koyup imzasını atanlara selam bıraktım
şimdi gönül derbeder harlanır
merhamet tohumlarını yaktım
yumak yapıp acılara sardım
yaratan güneşin parıltısını saçlarıma yıldızları üstüme atarken
gölgesini unutmuş neyleyim
ezginliğin tarlasında büyüyüp kahpelikte hasat olurken
verip de alamadıklarımı batıp da çıkamadıklarımı sayamazken
sazım dertleri dillenir beter ederler söylenir
hicazlar kardaşım şimdi
vakit dardadır darlanır
ölüm çıtırdısı duyanda taş bile yarılır
şimdi dağların yari yok dalına kuş konmaz
ırmağında durulmam
gecenin hüznünde tutarım demini
iki diz çökümü ağlayan ararım
birazdan teneşirde yıkarlar beni
birazdan giderim ben
ay ışığı avucumda
say ki karşılaşmadık
say ki yüreğine konmadım
say ki en büyük derdim asiliğimi haykırıp da sevda türküleri söyleyemeyişimdi
say ki karşılaşmadık
minik bir kuş çığlığında
say ki hiç görüşemeyiz
ne karında baharında
"çel beni tökezlet tuttur çitlere
ahla istida edecek ahvâl değil
kim bana kıymazsan bilebilir
dünya dedikleri samut küp
acılar tınladıkça bende
hep seni seslendirir"