tamam oyun eğlenceli ona lafım yok. ama şu takımların eşleşme muhabbeti kadar gerizekalıca düşünülmüş bir sistem olamaz sanırım. hayır eğer bu sorun sistemden değil de, benim kara bahtım yüzündense daha çok üzüleceğim.
iyi bir oyuncu değilim, silver 4 rankinde takılıyorum. tabi gerizekalıların takımıma toplanması yüzünden sürekli silver 3'e düşüp, tekrar silver 4 olup, tekrar düşüyorum.
bakın, noob diye tabir edilen oyun bilmeyen adama sözüm yok. ister, vuramaz, canımı yesin. dediğim gibi, ben de öyle deli gibi hs alan bir tip değilim ama be kardeşim, gerizekalılığın tanımı başka, çaylak olmanın tanımı başka.
adamlar clan olarak girmişler, 3 kişi clan, bir tane daha orta halli bir tip var. bu 4 gerizekalı gidiyorlar b'de bekliyorlar. a long'da 2 kişiyi vuruyorum, bomba işareti haritada beliriyor, geriye çekiliyorum, şarjör değiştirirken bakıyorum haritaya, benim gerizekalılar hala b'de öyle bekliyor. 3 kişi aynı anda üzerime geliyor ölüyorum, hala b'de bekliyorlar. o kadar gerizekalılar ki, karşı takım bile yok artık bu kadar değillerdir deyip temkinli gidiyor ama kimseyi göremiyorlar. bombayı a'ya kurduktan sonra bizimkilere dank ediyor da, gariplerim yerlerinden kalkıp a'nın yolunu tutmaya başlıyorlar. hayır bu gözler, eski tabirle 5-1 denen hayvansı silahla, bir şarjörü üzerine boşaltıp yine de vuramayan adamı gördü az önce.
bu güzel gözlerimi doktora mı götürürüm, ne yaparım bilmiyorum ama, beyin yaşı pastel boyayla aslan çizecek kadar olan kişilerin anasını siktiği oyun olduğundan eminim.
fikirlerinden nefret ettiğim kişidir. fakat yıllardır itiraf etmekten utandığım bir şeyi şimdi itiraf edeceğim.
ideolojik ve fikirleri yüzünden ne kadar nefretim olsa da, kendisi şu siyasi arenada en dürüst ve namuslu insanlardan birisidir. yıllardır da bu düşüncemin arkasındaydım fakat dediğim gibi, itiraf etmekten her zaman utandım.
bugün de arınç bunu gökçek'e yaptığı konuşma ile kanıtladı. dürüst ve namuslu olanlar böyle çıkıp çatır çatır konuşurken, melih gökçek ise ahmet hakan'ın programına katılmama kararı alır.
kendi başlık altına yazdığı entry ile şov yapmıştır.
liseli olmayan 20lik delikanlı : muhtemelen 20 yaşında, 2 sene önce liseden mezun olmuş, bakir bir kardeşimiz olduğunu burada beyan ediyor.
türkçülüğümü tartışan adamın alnını karışlarım : evet, alın karışlamak, evet.
hanginiz 2 kere bıçak yedi bla bla bla : türkçü olmak saçma sapan lise kavgalarında iki kere bıçak yemek ve burnunun kırılması mı? burada yazar lise hayatında, ülkü ocağı denen kuruma katılıp, kız kavgasına götürülmesi sonucu yediği dayağı ve bıçağı anlatmış. gerçek türkçü ve milliyetçi birisi şu yazdığın saçmalığa götüyle gülüyordur zaten.
burada hayatın gerçeklerini yazıyoruz öyle yalıdan girip entry girip götünde şampanya patlatan bla bla : yazar burada ben nasıl cahilim, nasıl odunum diye konuşuyor. bunu diyen adam inanın bana bir tane kitap okumamıştır. uzun yazı yazamayacak birikime sahip olup, bir konu hakkında uzunca fikrini beyan edenlerin yalı'da oturmuş olduğunu söylemiş. benim yalım yok, kitap yazmak istiyordum, vazgeçtim.
2-3 şiir yazıp entellektüel takılan yavşaklardan değiliz : değişik bir yavşaklık türü. şiir seviyorum, okumaya korkar oldum. yarın bir gün otobüste kitap okuyor, şiir okuyor diye saldıracak olan odunlar da yirmili yaşlarında böyle düşünüyor işte.
ayyy bu kediler çok şirin diyen : kedi de sevmemiz gerektiğini buyurdu pislik yazar. muhtemelen lisede eve kız atmak için kullandığı taktiklerden birisiydi, şimdi hayvansever insanları da kendi gibi sanıyor.
kız silkmek için ateist gözüken : bu heralde en garip cümlesi. kız sikmek için ateist olmak. yeni bir trend sanırım, bizim zamanımızda yoktu böyle bir şey.
devrim ayağına mala vuran : devrimi lisedeki üç dört dev-lisli arkadaşının yaptığını sanıyor. onlar da bunun yazamadığı kızlara yazmış sanırım zamanında. böyle içine atmış, devrimci arkadaş ve kızları birbiriyle bağdaştırmış. birisi ona devrimin maden ocaklarında, demir ocaklarında, tütün fabrikalarında babası yaşındaki adamlar tarafından yapıldığını anlatabilir umarım.
kevin spacey tarafından canlandırılan house of cards dizisinin baş karakteri.
ben yıllar önce breaking bad izlemeye başlamıştım. yaklaşık 7 ya da 8. bölümünden itibaren yakalayıp, 4 senede bitirdim. yok kardeşim dedim, bu dizinin üzerine maalesef başka bir dizi gelmeyecek. hangi diziyi izlediysem, neyi izlediysem bir walter white karakterine bağlandığım gibi bağlanamadım. sikerler böyle işi deyip, sadece simpsons'ı takip etmeye başladım.
daha sonra bir arkadaşım (bkz: suits)'e başlamamı önerdi. breaking bad'i pek beğenmediği için aslında siklemedim kendisini fakat suits'in konusunu okuyunca biraz ilgimi çekti. ilk bölümü izledim ve hala suits'in çıkacağı gün saat sayıyorum ne zaman başlayacak diye. (bkz: harvey specter) gibi bir karakter varken neden walter white'ı sevmişim diye de düşünüyorum her dizi çıkmadan önce.
yaklaşık bir ay önce de house of cards ile tanıştım. francis, nam-ı diğer frank underwood ile. şu an kafamın içinde walter white'ın esamesi okunmuyor fakat harvey specter ile inanılmaz bir versus durumu var kendisinin. ne olursa olsun, bu versus'dan galip çıkan harvey specter olacak sanırım. çünkü harvey fiziksel olarak cinayet işlemek yerine, zekasıyla ruhunu öldürüyor karşısındakinin. ya da kalbindeki iyiliği sayesinde bazı sahnelerde sıcacık olabiliyoruz. fakat frank underwood, tam bir orospu çocuğu. işte bu noktada ikisinin çatışmasından harvey specter galip çıkıyor.
rusların tabir-i caizse anasını siktiği oyun. ha tabi bir de biz varız bu kategoride ama ilk defa bir online oyunda türkleri aradı bu gözler. sene 2015, rus alfabesiyle bana taktik vermeye çalışıyor. ulan andaval, sadece a ya da b yazacaksın, onu niye rus alfabesiyle yazıyorsun? english diye diretilmesine rağmen değişik bir kafa yapısı ile, anlamadığımızı bile bile bizimle hala rusça kavga ediyor bir de.
yani en azından ben kavga ettiğini düşündüm, başka şeyler de yazmış olabilir tabi.
ilk uzun metrajlı filmi olan x+y ile harikalar yaratmış yönetmendir. şimdiden sıkı takipçisi olmak lazım, eğer bu kalitenin üzerine bir şeyler koyarak gelirse gelecekte üst düzey bir yönetmen olarak karşımıza çıkacak.
gerçek bir sanatçı. neresinden bakarsan bak, hangi özelliğini incelersen incele, gerçek bir sanatçı.
müziğine bakalım. zaten bir kere (bkz: kurtalan ekspres) imzası taşıyor. bunun üzerine yetmiyor, dönence'yi söylüyor, adem oğlu kızgın fırın havva kızı mercimek diyor, kol düğmelerini kavuşturuyor, benim adım bal böceği diyor, dağlar dağlar'ı hissettiriyor. şuraya daha ne şarkılarını yazasım var da, uzasın istemiyorum. her şarkısı bambaşka. bunu bugünün sanatçı adı altında müzik yapan insanlarına da söylüyorlar ama barış manço'nun gerçekten her şarkısı bambaşka bir hikaye ve bambaşka duygular yaşatıyor. domates biber patlıcan adında bir şarkıyı 76 milyon insan ezbere biliyor. kara sevda şarkısını japonya'da mutluluktan ağlayarak söyleyen insanların olduğunu söylemiyorum bile.
ülke sevgisi de çok başka bu adamın. gerçek milliyetçiliğin ne olduğunu günümüz sözüm ona sağcılarına tokat gibi çarparak gösteriyor. adam döverek, bağırarak çağırarak ülke sevgisini göstermiyor, gidiyor elin japonuna, amerikalısına türk bayrağı sallattırıyor. türkiye neresi desen gösteremeyecek küçücük bambaşka ülkenin çocukları türk bayrağına saygı duyuyor. çünkü o tüm dünyanın barış sembolü oluyor. barış manço tüm dünyaya ırkçılık yapmadan kendi ırkına nasıl saygı duyulur'un dersini veriyor.
ve benim en sevdiğim kısmı olan barış abi tarafı var bir de. o bu ülkenin bir çoğu için barış manço değil, barış abi. hepimizi büyüten insan. annemize babamıza verdiğimiz sözleri bile bazen tutamazken, küçük bir çocuk olduğumuz zamanlar barış abinin sözlerini tutmaya özen göstererek büyüdük biz. o da bizi çok sevdi. şu anın yalama jurileri gibi mide bulandırıcı yorumlar yapmak yerine hepimizi 40 puan ile şampiyon yaptı. bizim onu şampiyon yaptığımız puanları saymaya kimsenin matematiği yetmez.
çocukları öyle çok sevdi ki, şu an üniversitede okutulacak tüm derslere konu olacak bir davranıştı onunkisi. iddia ediyorum, şu an en psikolog benim diyen, çocuklara öyle yaklaşamaz. el hareketleri, konuşma tarzı bambaşkaydı. barış abi diyoruz ya işte, boşa demiyoruz, gerçek bir abi olarak konuştu o bizlerle. hem de biz daha 3-4 yaşındaydık, o bize o kadar da küçük olmadığımızı öğretti.
hayatımda en üzüldüğüm şeylerden birisi o programda barış abi ile şarkı söyleyememek olmuştur. keşke diyorum her zaman. bir şarkıda yanımda olsaydı da, şimdi odamın duvar kağıdı olarak onunla paylaştığım o kareyi kaplasaydım.
türkiye'nin en büyük kayıbıdır. türkiye'nin ne ara bu kadar iğrenç bir ülke haline geldiğini sorgulatabilecek tek isimdir. bu kadar güzel insanların doğduğu bu ülkede ne halt yedik de bu hale geldik biz. umarım onun adam yaptığı çocuklar bu ülkenin başına gelir ve tüm dünya ve bizler tekrar bu ülkenin ne kadar güzel ve mutlu olduğunun farkına varabiliriz.
toprağın bol olsun barış abi. umudumuz ve mutluluğumuz olarak hala bizlerle yaşıyorsun.
benden de sana bir söz. çocuğum olduğu zaman yine açacağım adam olacak çocuk programıyla büyüteceğim çocuğumu. o küçücük yaşında geçecek televizyona, benim izlediğim gibi barış abisini izleyecek yine. seninle büyüyecek. umarım senin gibi kocaman yüreği olan bir çocuğum olur, umarım o da büyüdüğü zaman her yerde barış abisinin adını onurlu bir şekilde taşıyacak bir çocuk olur.
ama barış abi, aşk olsun sana. bizi sensiz bırakıp erkenden gittiğin için aşk olsun be. ne olurdu biraz daha büyütebilseydin bizleri?
en iyi film: gönül istiyor ki whiplash alsın fakat akademi için inanılmaz genç bir film. o yüzden alamayacağını düşünüyorum. the grand budapest hotel ya da 12 yıllık emeğin hatrına boyhood alır.
en iyi aktör: hiç beğenmediğim birdman filminin, tek mükemmel noktası michael keaton'ın oyunculuğuydu. ödülü alır, arkasına bile bakmaz.
en iyi animasyon film: the lego gibi bir filmi koymayarak bu bölümde kime ödül verirlerse versinler, animasyon bölmünde sıçtıkları gerçeğini değiştirmeyecek. ama yine de the tale of princess kaguya'nın tartışmasız ödülü alacağını söyleyim.
en iyi yabancı film: aslında bugüne kadar leviathan'ı tek geçerim diyordum fakat, benim de beğendiğim bir film olan timbuktu dün gece cesar'da büyük bir patlama yaşayınca kendisine de şans vermek istedim.
en iyi orjinal şarkı: glory - selma. bir de bayılarak dinlediğim lego'nun everything is awesome'u var. heralde animasyona aday göstermeyerek yaptıkları hayvanlığı burada telafi ederler.
en iyi yönetmen: neden bilmiyorum, wes anderson çok haketmiş geldi bana. fakat bir yanda da 12 senelik bir emek veren richard linklater var. sonuç linklater'dan yana olacak gibi.
en iyi görüntü: robert yeoman. tek geçebilirsiniz efendim.
en iyi yardımcı erkek oyuncu: edward norton ve j.k. simmons arasında gidip gelsek de sonucun j.k. simmons olacağı gerçeğini kabullenebiliriz.
meydanlarda faşizme karşı omuz omuza diye bağırırken, kürt faşizminden de tiksindiğimi söylüyorum zaten. eğer sadece türk faşizmine karşı durup, böyle faşist bir örgüte özgürlükçü diyen varsa da solu ne kadar bildiğini ve anladığını sorgulasın.
senelerdir ekşi'de yazarlık yaptıktan sonra, samimi ortam vardır burada diyerek yazar olduğum sözlük.
sonuç, büyük hayal kırıklığı. büyük ihtimal biraz süre geçtikten sonra da bırakacağım bu sözlüğü, ama bir yazı yazmak geldi içimden.
buradaki insanlar salak insanlar değil. samimiyetiyle yazılar yazabilen, çok zeki adamlar var burada. en azından ben 1 hafta içerisinde o kadar güzel insanlar tanıdım ki burada, böyle bir ortamda hala biraz daha durmaya devam etmem de bu yüzden.
ama kardeşim, moderasyon ekibi bu sitede ne yapıyor? bir günde 300 başlık açılıyorsa 280 tanesi inci sözlükte bile bu kadar seviyesizi yoktur diyebileceğimiz başlıklardan. kalan 10 tanesi gündemin başlığı, diğer 10 tane de anket. bu kadar kaliteli yazarların olduğu potansiyel bir sözlükte, sözlüğü bu kadar başı boş bırakmanın anlamı nedir?
sanki sözlüğün hiç bir kuralı yokmuş gibi herkes at koşturuyor. geçenlerde denk geldim, şu laptopu alacağım sizce nasıldır bu yazmış birisi. takip etmedim fakat doğal olarak bu başlık silinmiştir de, benim merak ettiğim bu başlığı açan yazara noldu mesela? uçurulmadıysa, bu adamı uçurmak için ne bekliyorsunuz?
şu siteye aklı başı 3 kişiyi bir haftalık moderasyon yapsanız, belki biraz üye sayısından düşüş yaşayacaksınız ama tüm o kaliteli yazarları ortaya çıkarıp sözlüğü çok ama çok daha kaliteli bir hale getirirsiniz.
daha çok tartışılması gereken ise, hemen altında yazan " getir kardeşini sikelim " tarzındaki entry. belki de daha küçücük olan bir kızı getir baban sikmesin biz sikelim diyebilen bir insan.
kürt faşizmine kurban gitmiş gencecik bir yürek daha.
türk'ü, kürt'ü, alevisi, sunnisi farketmiyor bana. bir insan ölüyor. ne uğruna? yukarı makamlarda ülke bölünüp, satılırken ve biz bu ülkenin vatandaşlığından her gün biraz daha dışarıya ittirilirken, yirmili yaşlardaki gençler hala ölüyor. ve bu ölümler malesef artık bir hiç uğruna. bu tür kavgalarda binlerce ölü çıksa ne olacak? bu memleket böyle mi kurtulacak? böyle mi özgürleşen gençlik yaratacaksınız?