annemin yaptığım salakça şeylere gülmesine bayılıyorum, benimle zaman geçirince üslubunun değişmesine, lanlı lunlu konuşmasına arada hop demesine felan bayılıyorum sözlük. anneler böyle hep yanımızda olsalar ve hep gülseler..
kitapları yemek tarifi kitapları ile yan yana bulunur, diğer kitabı seçip farklı bi tatlı yapmayı deneyebilirsiniz. o da mutluluk verir, daha az zaman kaybı.
karavanın kenarına kamp sandalyemizi atıp soğuk biramızı içerken evren ve kosmos hakkında çok biliyormus gibi salak, boş ve tasasız muhabbetimizi ederken mutlu olacaksın, o zamana kadar oyalan.
friends'in son bölümünü, son bölüm olduğunu hiç ama hiç bilmeden izledim biraz önce.
aslında altı yedi bölüm daha olduğunu düşünüyordum ve kendimi nasıl alıştırmışsam bölümdeki tüm tuhaflıklara rağmen devamı olmayacağını düşünmemişim,
bölüm bitip sayfada sadece 'önceki bölüm' butonunu gördüğümde..
hissettiklerimi ise tarif edemem.
şunlardan birkaç tane meyve ve nutella ile birlikte yedim, neredeyse kalp krizi geçiriyordum.
her sabah yiyenlerin, bunu nasıl başardığını anlamadığım bir çeşit krep.
film festivali için biletler satışa çıktı, bununla ilgili ufak bi liste oluşturmayı gün boyu unuttuğumu simdi fark ediyorum. umarım istediğim filmler için geç kalmış olmam. sabah bir sınava gideceğim, saatler ileri alınacak, buna rağmen hala uyumadım. üstelik nasıl boş bi gündü.
sezen aksunun bir şarkısı var; biliyorsun.
gecenin bu saatinde ne oldu nasıl oldu ise çıktı karşıma.
hayat bazen öyle insafsız ki küçük bir boşluğundan yakalar, diyor ya.
evet. yakalandım.
bir sigara yaktım şarkıyla birlikte.
pencerede, uzak gemilerin ışıkları..
istanbul'u yağmur tutacaktı
şehri karanlıkta görecektin
karanlıkta yağmuru görecektin
saçların ıslanacak ıslanacaktı.
yeraltinda bir bizans sarnici gibi loş
kuyularda körlerin duragan bakişlarini
tedirgin bir çocugun önsezileriyle
bozmadan geçerken hiç düşünmemiştim
yukarda bembeyaz bir güvercinin
mavi bir balkonun bulutlarindan
benim topragimi aradigini
karşida tepelerin hayal perdesini
bir sardunya agaci hişirdatiyor
koyunlar sessiz bir yilan bir güneş
bir kisragi her yil aşan kirlarin
azgin tanrisi Pandan dogma yabansi
ve inatçi bir keçi gibi Gavvino
bir zincirlemeyle geçiyor çocuklugumun
kisapantolonlu kara gözlü yoksulluguna
sanki Peranın bindokuzyüzden
art nouveau pencerelerden baktigi
tirşe haliç ve loş kumrular oteli
birbirinden habersiz iki odada
seni de saliyor düşlere ve beni
tanrim görmeden tedirgin ve kizgin
gümüş bir asansör çikarirken seni
kara bir agirlik gibi iniyorum boşluga
sakalinin koyu meşe dallariyla
kapatinca karanlik bulutlar
göklerdeki hâsin ve eski ahitten
bir mezmurla isyan eden babamiz
dilsiz ve korkulu ve yoksul
sıkı topragi delip güneşe dogru
alinyazisini yirtan ufacik tohum
benim geçmiş tarlalardan arkadaşim
kemik sapli kaçamak bir çakiyla
kurak hayalgücümü kanatiyor
sanki bir sayim günü ya da sıkıyönetim
ıssız sokaklarinda surdiplerinin
birbirine rastlamadan dolaşan
iki serüvenci gezgin gibiyiz
bomboş bir sinemanin koltuklarinda
kapkara bir perdeyle ayrilmiş gözlerimiz
bir kuzunun bogazina saplanan hançer
birden gürültülere boguyor kenti
kanli sokaklarinda gondollar yüzdüren
bir venedik dişarda bu bozgun bizans
çocukları hançerleyip öldürüyorlar
kırık bir akordeon gibi yüzleri
sanki erken rönesansin bir sarayinda
sesleri sarmaşiklar gibi bir madrigalin
iki sagir şarkici gibiyiz
şiirimiz sariliyor usanmaksizin
birbirine ve biz sarilamiyoruz
gölgeli kümeslerde yeniyetmeler
kucağında fisildaşan tavuklar
kara gözlü sipalar ve soluk soluga
evreni sevişmenin kuşlariyla dolduran
gelinler metresler orospular melekler
ağaçların ve rüzgarin ve tüm denizlerin
seslerine karişan su azgin hayat
sanki seni ve beni
boğazın çok derin akintilarinda
ters yöne habersiz yelken kaldiran
iki çagdişi ve şaşkin balik gibi
bir doyumsuz hasrete tutsak ediyor
perdede şimdi kocaman bir hayal
sadece senin yüzün
henüz 8 yaşında olan kız kardeşim yaşanan olayların akabinde güvenlik ile ilgili duyduğu en ufak bi endişede bana ulaşmaya çalışıyor iyi olup olmadığımı öğrenmek için. bu küçücük çocuk neredeyse bir yıldır haberdar olduğu her olayda ağlayarak beni arıyor sesimi duymak ve bi şekilde güvende olduğumu bilmek için.
hayatımın yarısı ankarada geçti ve orada birçok arkadaşım var.
tüm olanların ardından sanıyorum kimseyi arayıp sormadım bile.
sadece listeleri gözden geçirirken nefesimi tuttum. ne acı.
giden herkesle birlikte neleri neleri daha kaybediyoruz böyle.
çocuklar ise bunları düşünmemeleri gereken yaşlarda neler yaşıyor ve dahası..
sözlük sayılmıyorsa eğer, mail dışında hiçbir sosyal medya hesabı kullanmadığımdan
en ilkel yollarla -şimdilerde görüşmediğim eski ev arkadaşımın, aynı adrese gelen kredi ekstrelerine,
hesap özetlerine göz gezdirerek- epey gerilerde yer alacağım seviyedir.
geceleri masal dinleyerek uyur. açar bir masal, telefonu başucuna koyar ve dinlerken uyuyakalır. ben ise -yanında olduğum zamanlarda- bu masallarla uyuyamazdım, benden tatlı tatlı izin alırdı, dinleyebilmek için.
uyuyamadıysa kim bilir masal dinliyordur belki şu an.
ama ben ona hiç masal anlattım mı?
bunları yazarken burnumun direği sızladı. daha önce sızladı sanmıştım. yanılmışım.